T.C.
GAZİ EĞİTİM FAKÜLTESİ
İLKÖĞRETİM BÖLÜMÜ
SOSYAL BİLGİLER
ÖĞRETMENLİĞİ ANA BİLİM DALI
ZİYAEDDİN
FAHRİ FINDIKOĞLU’NUN HAYATI, BİLİM ANLAYIŞI VE GÖRÜŞLERİ
ANKARA - 2001
Giriş
ZİYAEDDİN FAHRİ FINDIKOĞLU............................................................
1
A. Kişiliği ve Bilim Adamlığı......................................................................
8
B. Fındıkoğlu Hakkında Görüşler...............................................................
10
GİRİŞ
ZİYAEDDİN FAHRİ FINDIKOGLU HAKKINDA YAPILAN ÇALIŞMALAR
Fındıkoğlu hakkında yapılan ilk çalışma, 1958 tarihini taşır. Amiran Kurtkan’ In hazırladığı “Fındıkoğlu Bibliyografyası 1918-1958” isimli çalışmada Fındıkoğlu’nun yayınlarına yer verilmiştir.
2014 maddelik bir yayın listesini içeren ve 95 sayfadan oluşan bu kitapta Fındıkoğlu’nun eserleri dört bölüm halinde incelenmiştir:
I. 1918-1924 Talebelik Devresi
II. 1925- 1929 Lise Muallimliği Devresi
III. 1930-1935 Avrupa Talebeliği Devresi
IV. 1936-1 958 Üniversite Devresi
Makalelerin yayımlandığı dergilerin önemlileri hakkında açıklayıcı bilgiler veren Amiran Kurtkan, kitabın sonuna “Biyografik Not” ve “Antroponimik birkaç Not” başlıklı ekler koymuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakütlesi Yayınları arasında çıkan kitabın önsözünde Kurtkan, daha önce Murat Bayrakoğlu’nun, Fındıkoğlu bibliyografyasını denediğini, Cavit Orhan Tütengil’in de bu denemeye devam ettiğini belirterek “İşte bu defa benim neşrettiğim bu bibliyografya, arkadaşlarımın attıkları adımları yeniden ele alan bir çalışma mahsulüdür” der ve şu dipnotu verir:
“Hazırladığım Fındıkoğlu Bibliyografyası’nın belli konularla ilgili kısmi iki öncüsü bulunduğunun burada kaydetmek yerinde olur. Bu kısmi çalışmalar şunlardır:
1. Ziya Gökalp Bibliyografyası: Dr. C. O. Tütengil’in yine İktisat
ve İçtimaiyat Enstitüsü’nce 1949 senesinde neşredilen bu eserinde Z. Fahri’nin
konu ile alakalı eser ve yazılarına işaret edilmiştir.
2. Rapor: İçtimaiyat
Enstitüsü’nün XX. Yılı münasebetiyle aynı enstitü tarafından 1954 te
neşredilen bu raporda Z. Fahri’nin sosyoloji ve içtimai politika ile ilgili
çalışmaları hakkında bazı notlar vardır.”
1958 den Fındıkoğlu’nun
ölümüne kadar geçen süre içinde onunla ilgili kitap hacminde bir yayın
faaliyeti göremiyoruz. 1976 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nce
yayımlanan “1975 Yılı Sosyoloji Konferansları” nda Fındıkoğlu çeşitli yönleriyle
incelenir. Kerim Yund, Cahit Tanyol, C. Orhan Tütengil, Mustafa E. Erkal,
Mehmet Eröz, Amiran Kurtkan gibi araştırıcıların yazıları yer alır.
Yine 1976 yılında Atatürk
Üniversitesi Yayınları arasında “Ölümünün İlk Yıldönümünde Ord. Prof. Dr.
Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu” isimli bir broşür çıkar. 1975 yılında hazırlanan,
ancak biryıl sonra yayımlanan bu broşürde Zeki Başar, Mehmet Kardeş, Orhan
Türkdoğan, Enver Konukçu, Fahrettin Kırzıoğlu ve Mustafa Erkal’ın yazıları yer
almaktadır.
1976 da gerçekleştirilen bir
başka yayın faaliyeti de Türk Folklor Araştırmaları dergisinin Fındıkoğlu özel
sayısıdır. Derginin Şubat 1976 da çıkan 319. sayısında Fındıkoğlu’nun hayatı,
kişiliği, çalışmaları ve folklorcu yönü ile ilgili araştırmalar yayımlanmıştır.
1977 de İstanbul
Üniversitesi İktisat
Fakültesi’nin
hazırladığı “Fındıkoğlu Armağanı”, bu yayın zincirine yeni bir halka olarak
eklenir.
Amiran Kurtkan Bilgiseven’in
1987 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları arasında çıkan “Ziyaeddin
Fahri Fındıkoğlu” isimli kitabı, konuyu ilk kez derinlemesine inceleyen bir monografi
niteliğindedir. Bu eserinde Bilgiseven, Ziyaeddin Fahri’nin hayatı ve kişiliği
hakkında bilgi verdikten sonra bilimsel kişiliğini ve görüşlerini geniş bir
incelemeye tabi tutar.
Fındıkoğlu hakkında yapılan
ilk akademik çalışma ise Nevin Göngör’e aittir. Hacettepe Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü’nde doktora tezi olarak hazırlanan çalışma, “Fındıkoğlu’nun
Kültür, Eğitim ve Dil Üzerindeki Görüş ve Önerileri” adını taşır. Bu çalışmada
da Fındıkoğlu’nun Türk kültür tarihindeki yeri ve sosyolojiye yaptığı
hizmetleri araştırılırken kültür, eğitim ve dil konusundaki görüşleri
tartışılır. Güngör’ün 302 sayfa tutan bu tezi beş bölümden oluşur.
I.
Bölüm:
Sosyoloji’ye Bakışı, teorik yaklaşımı ve katkıları.
II.
Bölüm:
Kuramsal çeçeve: kültür, eğitim, dil ilişkileri.
III.
Bölüm:
Kültürel hayatın durumu hakkındaki görüş ve önerileri.
IV.
Bölüm:
Eğitimin durumu üzerindeki görüş ve önerileri.
V.Bölüm: Dil konusundaki görüş
ve önerileri.
Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu üzerine yapılan ikinci akademik çalışma Dilaver Düzgün tarafından yapılır. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi olarak hazırlanan çalışma, “Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun Folklor ve Halk Edebiyatı ile ilgili Çalışmaları” adını çalışır. Bu çalışma 1997 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yayınlanmıştır. Düzgün, bu çalışmasında Fındıkoğlu’nun hayatı, kişiliği ve yayın faaliyetleri üzerinde durduktan sonra folklor ve Halk Edebiyatı ile görüş ve önerilerini irdeler.
Bunlardan başka, çok sayıda ansiklopedi, sözlük ve benzeri
eserlerde “Fındıkoğlu” maddesine rastlamak mümkündür. Türk ve dünya sosyoloji
aleminin bu büyük ismi hakkında yapılan çalışmalar gerçekten yetersizdir.
Dileğimiz, çok yönlü bir bilim adamı olan Ord. Prof. Dr. Ziyaeddin Fahri
Fındıkoğlu’nun daha çok ve nitelikli araştırmalarla incelenmesi ve bu vasıtayla
Türk tefekkür tarihindeki tartışılmaz yerinin yeni nesillere aktarılmasıdır.
Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu 1901 yılında (Düzgün, 1997: 6) Erzurum’un Tortum ilçesinin Çamlıyamaç Köyünde (Bilgiseven, 1987: 12) doğmuştur. Asıl adı Ahmet Halil’dir. Fındıkoğulları ailesine mensup Halil Fahri Bey’in oğludur. Halil Fahri Bey 1860 yılında Tortum Çamlıyamaç’ta doğmuş ve çeşitli bölgelerde kadılık yapmış ve 1916 yılında ölmüştür (Bilgiseven, 1987: 5-6).
Mehmet Eröz (1975:110) Fındıkoğlu’nun baba ve annesini şöyle tanıtır. “Kadılığı esnasında ahlakı, dürüstlüğü ve dirayeti ile kendini şahilere bile sevdirip saydıran bir hakim baba ile Hz. Peygamber’in türbesi yakınında yatmak arzusu taşıyıp, bu arzuya kavuşan, dini inancı çok yüksek bir ana.”
Annesi Fatma Zehra Hanım 1865 yılında Tortum’un Dikyarlı ilçesinde doğmuştur. İkinci Dünya Savaşı sırasında hac vazifesini yapmak için gittiği Hicaz’da vefat etmiştir. Hüseyin Avni Göktürk, 1923’lerde Fındıkoğlu ile tanıştığını ve o yıllarda Fındıkoğlu’nun Fatih’te kendi eliyle yaptığı küçücük evinde annesiyle birlikte kaldığını belirtir. Göktürk (1977: 18) Fatma Zehra Hanım’ın dindar bir kadın olduğundan bahsederek şunları aktarır: Bana daima “Evni(Avni) Bey oğul Ehmed’e (Ahmet’e) söyle de namaz kılsın.” diyerek Ziyaeddin Fahri’nin namaz kılmadığından şikayet ederdi. Zira Fındıkoğlu’nun asıl adı Ahmet Halil idi.
Babasının memuriyeti ve Doğu Anadolu’da o yıllarda savaş ve göç olayları sebebiyle Ziyaeddin Fahri’nin çocukluğu sürekli yer değiştirmeler içinde geçmiştir*.
B. Öğrenimi
Fındıkoğlu, babasının memuriyeti sebebiyle ilk öğrenimini Erzincan ve Hakkari’de yapmıştır. Malatya İdadisinden sonra Kayseri Sultanisinde başladığı öğrenimine İstanbul Gelenbevi Sultanisinde devam etmiştir. Gelenbevi Lisesinin 10. sınıfında okumakta iken daha büyük yaştaki sınıf arkadaşlarının askere alınması sonucu sınıf mevcudu kendisi gibi iki arkadaşıyla Ziyaeddin Fahri kalmıştır. Okul idaresi üç çocuk için sınıfı eğitim faaliyetine devam edemeyeceği gerekçesiyle sınıfı kapatır. O sıralarda Ziyaeddin Fahri, Posta-Telgraf Mektebinin sınvla öğrenci aldığını öğrenir. Vilayetler için posta müdürü yetiştiren bu okulun sınavlarına girer ve kazanır.
1922 yılında Posta –Telgraf Mektebini bitiren Ziyaeddin Fahri, aynı yıl Galatasaray Postahanesi’nde görev alır. Ayrıca Ziyaeddin Fahri Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde Felsefe öğrenimine başlar. Geceleri postahanede çalışıp gündüzleri fakülteye devam ederek buradan 1924 yılında mezun olur. (Diploma tarihi: 23 Eylül 1924.)
Ziyaeddin Fahri, Edebiyat Fakültesini bitirdikten sonra postahanedeki görevinden ayrılarak Erzurum Lisesi Felsefe Öğretmenliğine atanır (8 Aralık 1924). Bir süre aynı okulda Fransızca Öğretmenliği de yapan Fındıkoğlu 1925 yılı Ekim ayında Sivas Lisesi Felsefe ve Sosyoloji Öğretmenliğine atanır.
Fındıkoğlu bir yazısında (1959: 9-11) tarihçi Memduh Turgut’tan bahsederek “Erzurum Lisesi’nde o ders sensinin sonuna doğru vukua gelen bir hareket dolayısıyla Erzurum’dan uzaklaştırıldığımız zaman ben Sivas’a o da Bursa’ya gittik” diyor. Bu konuyla ilgili dipnotta ise şu kaydı düşmüş: “Bu hadise hakkında müşahade ve vesikalara müstenit notların neşri faydalı olur. Bu nevi neşriyâtı eski Erzurum Lisesinin talebe hareketlerine nazar etmek lazımdır.
Ziyaeddin Fahri 1926 Eylül’ünden sonra da Ankara Erkek Lisesi ve Ankara Kız Lisesi’nde felsefe, sosyoloji ve edebiyat öğretmenliği yapar. Bu görevini 1929 yılı sonuna kadar sürdürür.
1930 yılı başında doktora yaptırmak üzere yurt dışına gönderilecek bir öğrencinin seçimi için yapılan sınavda başarılı olarak Strasbourg Üniversitesi’ne gönderilir. Türkiye’deki lisans öğrenimi geçersiz sayıldığı için Strasbourg Üniversitesinde ikinci felsefe lisansına başlar ve 1933 yılında bu bölümden mezun olur. Fındıkoğlu, daha sonra 23 Ekim 1933 tarihinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İçtimaiyât ve Ahlak Doçentliği görevine atanır. Bu göreve kısa bir süre devam ettikten sonra Strasbourg’a dönerek hazırlamakta olduğu doktora tezi üzerine çalışmaya koyulur. Ziya Gökalp üzerine olan doktora tezini 1935 yılında tamamlayan Ziyaeddin Fahri, 1936 yılında doktor ünvanı ile İstanbul Üniversitesi doçentlik görevine döner.
1937 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji ve Komün Bilgisi Doçentliğine atanan Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, bu görevini sürdürürken bir taraftan da Prof. Dr. Gerhard Kessler’in tercüme işleriyle uğraşır. 1941 yılında profesör olan Fındıkoğlu, 1944’te İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji ve sosyal siyaset kürsüsüne geçer. Ayrıca Fındıkoğlu 1947-1949 yılları arasında İktisat Fakültesi Dekanlığı görevinde bulunur. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu 1958 yılında da ordinaryüslüğe yükseltilir. 6 Haziran 1973 tarihinde emekli oluncaya kadar bulunduğu fakültede kürsü başkanlığını sürdürür.
Fındıkoğlu’nun eşi Efser Hanım 1913 yılında İzmir’de doğmuştur. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunudur. Efser Hanım, Ziyaeddin Fahri Bey’e daima yardımcı olmuş, ona rahat bir çalışma ortamı hazırlamıştır (Bilgiseven, 1987:14). Fındıkoğlu’nun Emin (1940) ve Ali Halil (1949) adında iki oğlu; Pınar (1942) adında bir kızı vardır.
Fındıkoğlu ilk ciddi rahatsızlığını 16 Aralık 1971 günü yaşadı. Aşırı yorgunluk nedeniyle geçirdiği kriz sonucu bilimsel çalışmalarına ara vermek zorunda kaldı. Fındıkoğlu, 1974 yılının 15 Kasımı 16 kasıma bağlayan gece vefat etti. 18 Kasım Pazartesi günü kalabalık bir topluluğun katılımıyla gerçekleşen cenaze töreninden sonra Edirne Kapı Şehitliğinde toprağa verildi.
A. KİŞİLİĞİ VE BİLİM ADAMLIĞI
Çok yönlü bir bilim adamı olan Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun kişiliğini tesbit etmek fevkalade güçtür. Çünkü onu bilimsel çalışmalarından, kurduğu ve yürümesine yardımcı olduğu teşkilatların faaliyetlerinden, öğrencilerinden ve kitaplarından ayrı düşünmek mümkün değildir.
O, her şeyden önce mütevazi bir insandır. Kendini hiç
bir zaman ön plana çıkarmaz. Pek çok eserin sahibi birçok meselede vukuf sahibi
olmasına rağmen kendisinden söz ettirmek istemez. Birinci derecede önemli
saydığı ülke kalkınması ve sağlıklı bir bilim anlayışının yerleşmesi için sarfettiği
çabaları çoğu kez bir yayın organında yahut bir dernekte değerlendirerek
topluma mal etmeye çalışmıştır. Bunu, kurduğu derneklerde resmi görev almadan
veya alt kademede görev alarak teşkilatı yönlendiren, başka kişi ve kurumların
da katkısıyla faaliyetlerini ortaya koyan tavrında açık olarak görmekteyiz.
Kendini ön planda takdim etmeme davranışının bir tezahürü de müstear isimler
konusunda ortaya çıkmaktadır. Çok sayıda müstear isim kullanmış, bazen imzasız
yazılar yayımlamıştır. O, kendini topluma adamıştır.
Karşısındaki kişi kim olursa olsun fikirlerine saygı
gösterir, güler yüzle ve hoşgörüyle yaklaşırdı. Özellikle öğrencilerine bir
baba şefkatiyle yaklaşır, onlara kötü söz söylemez, kusurlarını anlayışla
karşılardı. Kimsenin kalbini kırmak istemezdi. Öğrencisine değer veren, bildiği
her şeyi başkalarına öğretmek isteyen erdemli bir hoca, hasislik ve mesleki kıskançlık
bilmeyen bir bilim adamı idi.
Her yaşta ve her türlü insanla rahatça konuşabilen, babacan
tavırlı bir kişi idi. Kendinden yardım isteyen herkesin problemiyle
ilgilenirdi. Gösterişten uzak bir hayat yaşardı. Çok sade, bol ve rahat
giyinirdi.
Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, kendisini ülke kalkınmasına,
Anadolu’nun ve Anadolu insanının problemlerine, bunların da üstünde bilime
adamıştı. Çok çalışkan bir bilim adamı idi. Doğup büyüdüğü topraklardan
kopmayan, ömrünün sonuna kadar bu memleketin sıkıntılarıyla kafasını yoran
Fındıkoğlu’nun bu özelliğini, Cahit Tanyol (1976:11-12) şöyle ifade eder: ‘O,
toplum sorunlarıyla uğraşan bir bilgin olmaktan çok, toplumcu bir insandı.
Toplumcu kavramını burada toplum sorunlarına pratik bir katkı anlamında
kullanıyorum. Yanlışlığa neden olmaması için ona cemiyetçi demek daha doğru
olur.”
Fındıkoğlu, aile çevresinden ve kendi toplumundan aldığı milli ruh ile batılı bilim anlayışını bir terkip halinde kişiliğinde toplamıştı. Düşüncesi, tavırları ve davranışları ile hep bu imajı ortaya koyardı. Cahit Tanyol (1976) bu konuda da şunları söyler: “Fındıkoğlu, kökeni Anadolu’ya bağlı aydınların prototipiydi. Davranışında, yürüyüşünde bir çeşit Anadolu aydını çelebiliği hissedilirdi. Ne batı karşısında ezik, ne de doğu içinde tutsaktı. O, Anadolu aydınının alafrangalaşmış üniversitede bir temsilcisi ve hatta bir tepkisiydi.”
Fındıkoğlu çok yönlü bir bilim adamıdır. Asıl alanı
sosyoloji olmasına rağmen hukuk, tarih, edebiyat tarihi, folklor ve sosyal bilimlerin diğer
bütün alanlarıyla ilgilenmiş, araştırmalar yapmış, teşkilat çalışmalarının
yanı sıra kitap, broşür ve makaleler yayımlamıştır. Onomastik ve dil
bilimiyle, kooperatifçilikle, basınla ilgili çalışmaları ve görüşleri ayrı
birer inceleme konusu olabilecek niteliktedir.
Sosyal realiteye “bütüncü”
bir tavırla yaklaşmış, toplumsal sorunları bütün boyutlarıyla inceleyerek
olayları top-yekün kavramaya çalışmıştır. Bilimsel çalışmalarında bazen
tümdengelim, bazen de tümevarım metodunu kullanmış, fakat hepsinde meseleyi geniş
bir çercevede incelemiştir. A. Kurtkan’ın (1976: 32) ifadesiyle “O, bütün bir
cemiyeti bugünü ve tarihi ile kendi zekâsının projektörü altında tarayabilen, cemiyet
denilen derin ve geniş sahaya adeta büyük bir alandaki kuyulara girer gibi
derinlemesine girebilen nadir zekâlardan biridir.
Z. Fahri Fındıkoğlu, sağlam
bir bilimsel kişiliğe sahipti. Çok köklü bir bilim anlayışı vardı. Ona göre
ilim her şeyden önce bir sabır işidir. Aceleyle ortaya konulan çalışmaların bilimsellikten
uzak olduğunu bildirerek bu düşüncesini (Anadolu Mecmuası, 1924: 11) “hayata
bilvasıta müeesir olan ilmin en çok nefret ettiği isti’cal, şarlatanlık; en
ziyade sevdiği de sabır, samimiyet, tevazudur” sözleriyle açıklar. Önüne gelen herhangi bir konuda
ciddi araştırma yapmadan yayın faaliyetine girişenleri şiddetle kınayan
Fındıkoğlu (1924: 12), “her çi bad abad eser neşretme” nin “ilme karşı bir
ihanetten başka bir şey olmadığını” belirtir.
Fındıkoğlu, objektifliği
bilimsel çalışmanın ilk ve vazgeçilmez kuralı kabul eder. Ona göre (Meslek,
1925: 17) “müdekkik, kendi hislerini, ihtiraslarını ve mefkürevi düşüncelerini
karıştırmadan, mümkün bir müşahit sıfatıyla” incelemelerini sürdürmelidir.
Fındıkoğlu, hayatı boyunca
politikanın ve bürokratlaşma eğiliminin tamamen dışında kalmıştır. “Politikanın,
hem de günlük politikanın girdiği yerde hayır kalmaz” sözleriyle belirlediği
tavrını ömrünün sonuna kadar sürdürmüştür. Onu yakından tanıyan Cavit Orhan
Tütengil, (1976: 27) “Seçim öncelerinde Fındıkoğlu, milletvekilliği ya da senatörlük
konularında Erzurum kentinin yetkili organlarından adaylık önerileri alırdı. Bu
amaçla kendisini ziyaret eden heyetler de olmuştur. Üniversitedeki
çalışmalarını her şeyin üstünde tutan Fındıkoğlu, bu içtenlik dolu önerileri
nezaketle reddetmesini bilmiştir. Onun için sadece parlamenter olmak değil,
bakan olmak bile işten değildi” diyerek onun günlük politikanın ne kadar
uzağında olduğunu dikkatlere sunar.
Genellikle ilim adamlarının
yaşları ilerledikçe aynı zamanda yüksek bir statü ve mertebenin sahibi
olduklarını savunan ve yetkileri genişledikçe bürokratlaşarak bilimsel faaliyeti
kısmen bırakmak zorunda kaldıklarına işaret eden Amiran Kurtkan, Fındıkoğlu’nun
bu bürokratlaşmadan uzak kaldığını, kürsü başkanı olarak kaldığı süre içinde de
idari ve ilmi faaliyetlerinden ikincisine ağırlık verdiğini belirtir.
Yaşar Sökmensüer, Fındikoğlu’nu değerlendirirken ‘birçok konuda çalışma yapan Fındıkoğlu’nun çalışmalarına bakıldığında, genellikle aktarmacı, derlemeci bir düzenlemenin egemen olduğunu” söylemekte, ‘ bu niteliği bir eleştiri konusu olabileceği gibi, katkı boyutunda ele alınabilecek bir özelliktir” demektedir. Sökmensüer, bu görüşünü doğrulamak için Fındıkoğlu’nun üç ciltten oluşan “İçtimaiyat” adlı çalışmasını örnek göstermektedir.
Sökmensüer (1988: 143) Ziyaeddin Fahri’nin değerlendirken ilginç sonuçlara vardığını görmekteyiz. Folklor araştırmalarında çeşitli yazılı ve sözlü kaynaklardan bol miktarda aktarma ve derleme yapmış, ama bunu yeterli bulmamıştır. Fındıkoğlu bunlara ek olarak mutlaka bir yorum ister. O, bunu “terkip” terimiyle ifade eder ve her çalışmanın sonunda bir terkibe varmak, yani ortaya konulan malzeme yığınından hareketle sağlıklı bilimsel sonuçlar çıkarmak ister. Mesela, Erzurum şairleri’nde, “Terkibi Mütalaalar” başlığı altında Fındıkoğlu, “zihnimizin terkip ihtiyacı elinde esiriz. Toplanan dağınık malumattan bir netice, bir hülasa çıkarmak lazımdır” diyerek bu tavrını açıkça belirtir..
Ziyaedin Fahri Fındıkoğlu bilimsel çalışmalarda “gözlem”e büyük önem verir. “İlim müşahedeci ve hadisecidir, müşahede ve hadisenin tekzip ettiği bir düşünce ise olsa olsa felsefi ve metafizik bir kıymet taşır” sözleri, bu konudaki düşüncelerini ortaya koymaktadır.
İyi bir bilim adamı olduğu kadar verimli bir hoca da olan Ziyaeddin Fahri’nin bu yönünü Süleyman Arısoy (Türk Folklor Araştırmaları, 1976: 7571) şöyle anlat ı r:
“Ateşli, çok güzel konuşan, çok yönlü, daima yeni fikirlere, görüşlere değer veren kudretli bir hatipti. Hitabeti, kendine özgü, hafızalardan silinmeyen jestleri, örnekleri ve davranışları ile sosyoloji ve sosyal ilimler onun anlatışında ağzında ve dilinde ilmi mitoloji gibi canlı, şekilli olarak ortaya konurdu.
Derslerini kimse kaçırmaz ve can kulağı ile dinlerdik. Bize hiç zor gelmez, tümümüz başarı gösterirdik. Çünkü onun dersi hepimizin sevdiği, önemsediği ve bellediği derslerin başında gelirdi. Tüm hocalarımızın içinde o bize daha yakın, sıcak, alçak gönüllü, sanki bir öncü halk adamı idi.
Kalın gözlükleri arkasındaki gözleri açık, çok
hareketli ve majik unsuru taşıyan etkileyici nitelikte idi. Bunlarla hepimizi
ayrı ayrı takip eder, fikirlerinin, bilgilerinin öğrencilerine gidişini,
etkisini kontrol ederdi.”
* Düzgün bu yönden Fındıkoğlu ile Ahmet Hamdi Tanpınar’ın çocukluk yılları arasında şaşırtacak benzerlikle bulunduğunu belirtir.