T.C.

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

GAZİ EĞİTİM FAKÜLTESİ

                 İLKÖĞRETİM BÖLÜMÜ

SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ ANA BİLİM DALI

 

 

 

 

ZİYAEDDİN FAHRİ FINDIKOĞLU’NUN HAYATI, BİLİM ANLAYIŞI VE GÖRÜŞLERİ

 

 

 

 

“SOSYAL BİLİMLERDE ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ”

DERSİ ARAŞTIRMA ÖDEVİ

 

 

 

 

 

              FATİH KARACAN

 

 

 

 

 

DANIŞMAN
Araş. Gör. BAHRİ ATA

 

 

 

 

ANKARA - 2001

 

İÇİNDEKİLER

 

Giriş

ZİYAEDDİN FAHRİ FINDIKOĞLU............................................................ 1

 

BİRİNCİ bölüm

HAYATI

  1. Doğumu, Ailesi ve Çocukluğu................................................................ 4
  2. Öğrenimi................................................................................................. 5
  3. Bulunduğu Görevler...............................................................................  5
  4. Ailesi ve Çocukları.................................................................................. 6
  5. hastalığı ve Ölümü.................................................................................. 7

 

İkinci bölüm

KİŞİLİĞİ VE BİLİM ANLAYIŞI

A.   Kişiliği ve Bilim Adamlığı...................................................................... 8

B.    Fındıkoğlu Hakkında Görüşler............................................................... 10

 

KAYNAKÇA

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GİRİŞ

      ZİYAEDDİN FAHRİ FINDIKOGLU HAKKINDA YAPILAN ÇALIŞMALAR

Fındıkoğlu hakkında yapılan ilk çalışma, 1958 tarihini taşır. Amiran Kurtkan’ In hazırladığı “Fındıkoğlu Bibliyografyası 1918-1958” isimli çalışmada Fındıkoğlu’nun yayınlarına yer verilmiştir.

2014 maddelik bir yayın listesini içeren ve 95 sayfadan oluşan bu kitapta Fındıkoğlu’nun eserleri dört bölüm halinde incelenmiştir:

 I.      1918-1924 Talebelik Devresi

II. 1925- 1929 Lise Muallimliği Devresi

III. 1930-1935 Avrupa Talebeliği Devresi

IV. 1936-1 958 Üniversite Devresi

Makalelerin yayımlandığı dergilerin önemlileri hakkında açıklayıcı bilgiler veren Amiran Kurtkan, kitabın sonuna “Bi­yografik Not” ve “Antroponimik birkaç Not” başlıklı ekler koy­muştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakütlesi Yayınları arasında çıkan kitabın önsözünde Kurtkan, daha önce Murat Bay­rakoğlu’nun, Fındıkoğlu bibliyografyasını denediğini, Cavit Orhan Tütengil’in de bu denemeye devam ettiğini belirterek “İşte bu defa benim neşrettiğim bu bibliyografya, arkadaşlarımın at­tıkları adımları yeniden ele alan bir çalışma mahsulüdür” der ve şu dipnotu verir:

“Hazırladığım Fındıkoğlu Bibliyografyası’nın belli konularla ilgili kısmi iki öncüsü bulunduğunun burada kaydetmek yerinde olur. Bu kısmi çalışmalar şunlardır:

 1. Ziya Gökalp Bib­liyografyası: Dr. C. O. Tütengil’in yine İktisat ve İçtimaiyat Ens­titüsü’nce 1949 senesinde neşredilen bu eserinde Z. Fahri’nin konu ile alakalı eser ve yazılarına işaret edilmiştir.

2. Rapor: İç­timaiyat Enstitüsü’nün XX. Yılı münasebetiyle aynı enstitü ta­rafından 1954 te neşredilen bu raporda Z. Fahri’nin sosyoloji ve iç­timai politika ile ilgili çalışmaları hakkında bazı notlar vardır.”

1958 den Fındıkoğlu’nun ölümüne kadar geçen süre içinde onunla ilgili kitap hacminde bir yayın faaliyeti göremiyoruz. 1976 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nce yayımlanan “1975 Yılı Sosyoloji Konferansları” nda Fındıkoğlu çeşitli yön­leriyle incelenir. Kerim Yund, Cahit Tanyol, C. Orhan Tütengil, Mustafa E. Erkal, Mehmet Eröz, Amiran Kurtkan gibi araştırıcıların yazıları yer alır.

Yine 1976 yılında Atatürk Üniversitesi Yayınları arasında “Ölümünün İlk Yıldönümünde Ord. Prof. Dr. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu” isimli bir broşür çıkar. 1975 yılında hazırlanan, ancak biryıl sonra yayımlanan bu broşürde Zeki Başar, Mehmet Kardeş, Orhan Türkdoğan, Enver Konukçu, Fahrettin Kırzıoğlu ve Mustafa Erkal’ın yazıları yer almaktadır.

1976 da gerçekleştirilen bir başka yayın faaliyeti de Türk Folklor Araştırmaları dergisinin Fındıkoğlu özel sayısıdır. Der­ginin Şubat 1976 da çıkan 319. sayısında Fındıkoğlu’nun ha­yatı, kişiliği, çalışmaları ve folklorcu yönü ile ilgili araştırmalar yayımlanmıştır.

1977 de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin ha­zırladığı “Fındıkoğlu Armağanı”, bu yayın zincirine yeni bir halka olarak eklenir.

Amiran Kurtkan Bilgiseven’in 1987 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları arasında çıkan “Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu” isimli kitabı, konuyu ilk kez derinlemesine inceleyen bir mo­nografi niteliğindedir. Bu eserinde Bilgiseven, Ziyaeddin Fahri’nin hayatı ve kişiliği hakkında bilgi verdikten sonra bilimsel kişiliğini ve görüşlerini geniş bir incelemeye tabi tutar.

Fındıkoğlu hakkında yapılan ilk akademik çalışma ise Nevin Göngör’e aittir. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktora tezi olarak hazırlanan çalışma, “Fındıkoğlu’nun Kültür, Eğitim ve Dil Üzerindeki Görüş ve Önerileri” adını taşır. Bu çalışmada da Fındıkoğlu’nun Türk kültür ta­rihindeki yeri ve sosyolojiye yaptığı hizmetleri araştırılırken kül­tür, eğitim ve dil konusundaki görüşleri tartışılır. Güngör’ün 302 sayfa tutan bu tezi beş bölümden oluşur.

I.      Bölüm: Sosyoloji’ye Bakışı, teorik yaklaşımı ve katkıları.

II.    Bölüm: Kuramsal çeçeve: kültür, eğitim, dil ilişkileri.

III.  Bölüm: Kültürel hayatın durumu hakkındaki görüş ve önerileri.

IV.   Bölüm: Eğitimin durumu üzerindeki görüş ve önerileri.

V.Bölüm: Dil konusundaki görüş ve önerileri.

       Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu üzerine yapılan ikinci akademik çalışma Dilaver Düzgün tarafından yapılır. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi olarak hazırlanan çalışma, “Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun Folklor ve Halk Edebiyatı  ile ilgili Çalışmaları” adını çalışır. Bu çalışma 1997 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yayınlanmıştır. Düzgün, bu çalışmasında Fındıkoğlu’nun hayatı, kişiliği ve yayın faaliyetleri üzerinde durduktan sonra folklor ve Halk Edebiyatı ile görüş ve önerilerini irdeler.

     Bunlardan başka, çok sayıda ansiklopedi, sözlük ve ben­zeri eserlerde “Fındıkoğlu” maddesine rastlamak mümkündür. Türk ve dünya sosyoloji aleminin bu büyük ismi hakkında ya­pılan çalışmalar gerçekten yetersizdir. Dileğimiz, çok yönlü bir bilim adamı olan Ord. Prof. Dr. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun daha çok ve nitelikli araştırmalarla incelenmesi ve bu vasıtayla Türk tefekkür tarihindeki tartışılmaz yerinin yeni nesillere aktarılmasıdır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

           BİRİNCİ BÖLÜM

                  HAYATI

A. DOĞUMU, AİLESİ VE ÇOCUKLUĞU

Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu 1901 yılında (Düzgün, 1997: 6) Erzurum’un Tortum ilçesinin Çamlıyamaç Köyünde (Bilgiseven, 1987: 12) doğmuştur. Asıl adı Ahmet Halil’dir. Fındıkoğulları ailesine mensup Halil Fahri Bey’in oğludur. Halil Fahri Bey 1860 yılında Tortum Çamlıyamaç’ta doğmuş ve çeşitli bölgelerde kadılık yapmış ve 1916 yılında ölmüştür (Bilgiseven, 1987: 5-6).

Mehmet Eröz (1975:110) Fındıkoğlu’nun baba ve annesini şöyle tanıtır. “Kadılığı esnasında ahlakı, dürüstlüğü ve dirayeti ile kendini şahilere bile sevdirip saydıran bir hakim baba ile Hz. Peygamber’in türbesi yakınında yatmak arzusu taşıyıp, bu arzuya kavuşan, dini inancı çok yüksek bir ana.”

Annesi Fatma Zehra Hanım 1865 yılında Tortum’un Dikyarlı ilçesinde doğmuştur. İkinci Dünya Savaşı sırasında hac vazifesini yapmak için gittiği Hicaz’da vefat etmiştir. Hüseyin Avni Göktürk, 1923’lerde Fındıkoğlu ile tanıştığını ve o yıllarda Fındıkoğlu’nun Fatih’te kendi eliyle yaptığı küçücük evinde annesiyle birlikte kaldığını belirtir. Göktürk (1977: 18) Fatma Zehra Hanım’ın dindar bir kadın olduğundan bahsederek şunları aktarır: Bana daima “Evni(Avni) Bey oğul Ehmed’e (Ahmet’e) söyle de namaz kılsın.” diyerek  Ziyaeddin Fahri’nin namaz kılmadığından şikayet ederdi. Zira Fındıkoğlu’nun asıl adı Ahmet Halil idi.

Babasının memuriyeti ve Doğu Anadolu’da o yıllarda savaş ve göç olayları sebebiyle Ziyaeddin Fahri’nin çocukluğu sürekli yer değiştirmeler içinde geçmiştir*.

 

B. Öğrenimi

Fındıkoğlu, babasının memuriyeti sebebiyle ilk öğrenimini Erzincan ve Hakkari’de yapmıştır. Malatya İdadisinden sonra Kayseri Sultanisinde başladığı öğrenimine İstanbul Gelenbevi Sultanisinde devam etmiştir. Gelenbevi Lisesinin 10. sınıfında okumakta iken daha büyük yaştaki sınıf arkadaşlarının askere alınması sonucu  sınıf mevcudu kendisi gibi iki arkadaşıyla Ziyaeddin Fahri kalmıştır. Okul idaresi üç çocuk için sınıfı eğitim faaliyetine devam edemeyeceği gerekçesiyle sınıfı kapatır. O sıralarda Ziyaeddin Fahri, Posta-Telgraf  Mektebinin sınvla öğrenci aldığını öğrenir. Vilayetler için posta müdürü yetiştiren bu okulun sınavlarına girer ve kazanır.

1922 yılında Posta –Telgraf  Mektebini bitiren Ziyaeddin Fahri, aynı yıl Galatasaray Postahanesi’nde görev alır. Ayrıca Ziyaeddin Fahri Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde Felsefe öğrenimine başlar. Geceleri postahanede çalışıp gündüzleri fakülteye devam ederek buradan 1924 yılında mezun olur. (Diploma tarihi: 23 Eylül 1924.)

 

C. BULUNDUĞU GÖREVLER

Ziyaeddin Fahri, Edebiyat Fakültesini bitirdikten sonra postahanedeki görevinden ayrılarak Erzurum Lisesi Felsefe Öğretmenliğine atanır (8 Aralık 1924).   Bir süre aynı okulda Fransızca Öğretmenliği de yapan Fındıkoğlu 1925 yılı Ekim ayında Sivas Lisesi Felsefe ve Sosyoloji Öğretmenliğine atanır.

Fındıkoğlu bir yazısında (1959: 9-11) tarihçi Memduh Turgut’tan bahsederek “Erzurum Lisesi’nde o ders sensinin sonuna doğru vukua  gelen bir hareket dolayısıyla Erzurum’dan uzaklaştırıldığımız zaman ben Sivas’a o da Bursa’ya gittik” diyor. Bu konuyla ilgili dipnotta ise şu kaydı düşmüş: “Bu hadise hakkında müşahade ve vesikalara müstenit notların neşri faydalı olur. Bu nevi neşriyâtı eski Erzurum Lisesinin talebe hareketlerine nazar etmek lazımdır.

Ziyaeddin Fahri 1926 Eylül’ünden sonra da Ankara Erkek Lisesi ve Ankara Kız Lisesi’nde felsefe, sosyoloji ve edebiyat öğretmenliği yapar. Bu görevini 1929 yılı sonuna kadar sürdürür.

1930 yılı başında doktora yaptırmak üzere yurt dışına gönderilecek bir öğrencinin seçimi için yapılan sınavda başarılı olarak Strasbourg Üniversitesi’ne gönderilir. Türkiye’deki lisans öğrenimi geçersiz sayıldığı için Strasbourg Üniversitesinde ikinci felsefe lisansına başlar ve 1933 yılında bu bölümden mezun olur. Fındıkoğlu, daha sonra 23 Ekim 1933 tarihinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İçtimaiyât ve Ahlak Doçentliği görevine  atanır.  Bu göreve kısa bir süre devam ettikten sonra Strasbourg’a dönerek hazırlamakta olduğu doktora tezi üzerine çalışmaya koyulur. Ziya Gökalp üzerine olan doktora tezini 1935 yılında tamamlayan Ziyaeddin Fahri, 1936 yılında doktor ünvanı ile İstanbul Üniversitesi doçentlik görevine döner.

1937 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji ve Komün Bilgisi Doçentliğine atanan Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, bu görevini sürdürürken bir taraftan da Prof. Dr. Gerhard Kessler’in tercüme işleriyle uğraşır. 1941 yılında profesör olan Fındıkoğlu, 1944’te  İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji ve sosyal siyaset kürsüsüne geçer. Ayrıca Fındıkoğlu 1947-1949 yılları arasında İktisat Fakültesi Dekanlığı görevinde bulunur. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu 1958 yılında da ordinaryüslüğe yükseltilir. 6 Haziran 1973 tarihinde emekli oluncaya kadar bulunduğu fakültede kürsü başkanlığını sürdürür.

 

D. AİLESİ VE ÇOCUKLARI

Fındıkoğlu’nun eşi Efser Hanım 1913 yılında İzmir’de doğmuştur. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunudur. Efser Hanım, Ziyaeddin Fahri Bey’e daima yardımcı olmuş, ona rahat bir çalışma ortamı hazırlamıştır (Bilgiseven, 1987:14). Fındıkoğlu’nun Emin (1940) ve Ali Halil (1949) adında iki oğlu; Pınar (1942) adında bir kızı vardır.

E. HASTALIĞI VE ÖLÜMÜ

Fındıkoğlu ilk ciddi rahatsızlığını 16 Aralık 1971 günü yaşadı. Aşırı yorgunluk nedeniyle geçirdiği kriz sonucu bilimsel çalışmalarına ara vermek zorunda kaldı. Fındıkoğlu, 1974 yılının 15 Kasımı 16 kasıma bağlayan gece vefat etti. 18 Kasım Pazartesi günü kalabalık bir topluluğun katılımıyla gerçekleşen cenaze töreninden sonra Edirne Kapı Şehitliğinde toprağa verildi.

 

 

                                   İKİNCİ  BÖLÜM

                

KİŞİLİĞİ VE BİLİM ANLAYIŞI

A. KİŞİLİĞİ VE BİLİM ADAMLIĞI

Çok yönlü bir bilim adamı olan Ziyaeddin Fahri Fın­dıkoğlu’nun kişiliğini tesbit etmek fevkalade güçtür. Çünkü onu bilimsel çalışmalarından, kurduğu ve yürümesine yar­dımcı olduğu teşkilatların faaliyetlerinden, öğrencilerinden ve kitaplarından ayrı düşünmek mümkün değildir.

O, her şeyden önce mütevazi bir insandır. Kendini hiç bir zaman ön plana çıkarmaz. Pek çok eserin sahibi birçok meselede vukuf sahibi olmasına rağmen kendisinden söz ettirmek istemez. Birinci derecede önemli saydığı ülke kal­kınması ve sağlıklı bir bilim anlayışının yerleşmesi için sar­fettiği çabaları çoğu kez bir yayın organında yahut bir der­nekte değerlendirerek topluma mal etmeye çalışmıştır. Bunu, kurduğu derneklerde resmi görev almadan veya alt ka­demede görev alarak teşkilatı yönlendiren, başka kişi ve ku­rumların da katkısıyla faaliyetlerini ortaya koyan tavrında açık olarak görmekteyiz. Kendini ön planda takdim etmeme davranışının bir tezahürü de müstear isimler konusunda or­taya çıkmaktadır. Çok sayıda müstear isim kullanmış, bazen imzasız yazılar yayımlamıştır. O, kendini topluma adamıştır.

Karşısındaki kişi kim olursa olsun fikirlerine saygı gös­terir, güler yüzle ve hoşgörüyle yaklaşırdı. Özellikle öğ­rencilerine bir baba şefkatiyle yaklaşır, onlara kötü söz söy­lemez, kusurlarını anlayışla karşılardı. Kimsenin kalbini kırmak istemezdi. Öğrencisine değer veren, bildiği her şeyi başkalarına öğretmek isteyen erdemli bir hoca, hasislik ve mesleki kıskançlık bilmeyen bir bilim adamı idi.

Her yaşta ve her türlü insanla rahatça konuşabilen, ba­bacan tavırlı bir kişi idi. Kendinden yardım isteyen herkesin problemiyle ilgilenirdi. Gösterişten uzak bir hayat yaşardı. Çok sade, bol ve rahat giyinirdi.

Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, kendisini ülke kal­kınmasına, Anadolu’nun ve Anadolu insanının prob­lemlerine, bunların da üstünde bilime adamıştı. Çok ça­lışkan bir bilim adamı idi. Doğup büyüdüğü topraklardan kopmayan, ömrünün sonuna kadar bu memleketin sı­kıntılarıyla kafasını yoran Fındıkoğlu’nun bu özelliğini, Cahit Tanyol (1976:11-12) şöyle ifade eder: ‘O, toplum sorunlarıyla uğraşan bir bilgin olmaktan çok, toplumcu bir insandı. Toplumcu kav­ramını burada toplum sorunlarına pratik bir katkı anlamında kullanıyorum. Yanlışlığa neden olmaması için ona cemiyetçi demek daha doğru olur.”

Fındıkoğlu, aile çevresinden ve kendi toplumundan al­dığı milli ruh ile batılı bilim anlayışını bir terkip halinde ki­şiliğinde toplamıştı. Düşüncesi, tavırları ve davranışları ile hep bu imajı ortaya koyardı. Cahit Tanyol (1976) bu konuda da şun­ları söyler: “Fındıkoğlu, kökeni Anadolu’ya bağlı aydınların prototipiydi. Davranışında, yürüyüşünde bir çeşit Anadolu aydını çelebiliği hissedilirdi. Ne batı karşısında ezik, ne de doğu içinde tutsaktı. O, Anadolu aydınının alafrangalaşmış üniversitede bir temsilcisi ve hatta bir tepkisiydi.”

Fındıkoğlu çok yönlü bir bilim adamıdır. Asıl alanı sos­yoloji olmasına rağmen hukuk, tarih, edebiyat tarihi, folklor ve sosyal bilimlerin diğer bütün alanlarıyla ilgilenmiş, araş­tırmalar yapmış, teşkilat çalışmalarının yanı sıra kitap, bro­şür ve makaleler yayımlamıştır. Onomastik ve dil bilimiyle, kooperatifçilikle, basınla ilgili çalışmaları ve görüşleri ayrı birer inceleme konusu olabilecek niteliktedir.

Sosyal realiteye “bütüncü” bir tavırla yaklaşmış, top­lumsal sorunları bütün boyutlarıyla inceleyerek olayları top-yekün kavramaya çalışmıştır. Bilimsel çalışmalarında bazen tümdengelim, bazen de tümevarım metodunu kullanmış, fakat hepsinde meseleyi geniş bir çercevede incelemiştir. A. Kurtkan’ın (1976: 32) ifadesiyle “O, bütün bir cemiyeti bugünü ve tarihi ile kendi zekâsının projektörü altında tarayabilen, cemiyet denilen derin ve geniş sahaya adeta büyük bir alandaki ku­yulara girer gibi derinlemesine girebilen nadir zekâlardan bi­ridir.

Z. Fahri Fındıkoğlu, sağlam bir bilimsel kişiliğe sahipti. Çok köklü bir bilim anlayışı vardı. Ona göre ilim her şeyden önce bir sabır işidir. Aceleyle ortaya konulan çalışmaların bi­limsellikten uzak olduğunu bildirerek bu düşüncesini (Anadolu Mecmuası, 1924: 11) “hayata bilvasıta müeesir olan ilmin en çok nefret ettiği isti’cal, şar­latanlık; en ziyade sevdiği de sabır, samimiyet, tevazudur” sözleriyle açıklar. Önüne gelen herhangi bir konuda ciddi araştırma yapmadan yayın faaliyetine girişenleri şiddetle kı­nayan Fındıkoğlu (1924: 12), “her çi bad abad eser neşretme” nin “ilme karşı bir ihanetten başka bir şey olmadığını” belirtir.

Fındıkoğlu, objektifliği bilimsel çalışmanın ilk ve vaz­geçilmez kuralı kabul eder. Ona göre (Meslek, 1925: 17) “müdekkik, kendi his­lerini, ihtiraslarını ve mefkürevi düşüncelerini karıştırma­dan, mümkün bir müşahit sıfatıyla” in­celemelerini sürdürmelidir.

Fındıkoğlu, hayatı boyunca politikanın ve bü­rokratlaşma eğiliminin tamamen dışında kalmıştır. “Po­litikanın, hem de günlük politikanın girdiği yerde hayır kal­maz” sözleriyle belirlediği tavrını ömrünün sonuna kadar sürdürmüştür. Onu yakından tanıyan Cavit Orhan Tütengil, (1976: 27) “Seçim öncelerinde Fındıkoğlu, milletvekilliği ya da se­natörlük konularında Erzurum kentinin yetkili organlarından adaylık önerileri alırdı. Bu amaçla kendisini ziyaret eden he­yetler de olmuştur. Üniversitedeki çalışmalarını her şeyin üs­tünde tutan Fındıkoğlu, bu içtenlik dolu önerileri nezaketle reddetmesini bilmiştir. Onun için sadece parlamenter olmak değil, bakan olmak bile işten değildi” diyerek onun gün­lük politikanın ne kadar uzağında olduğunu dikkatlere sunar.

 

B. Fındıkoğlu Hakkında Görüşler

Genellikle ilim adamlarının yaşları ilerledikçe aynı za­manda yüksek bir statü ve mertebenin sahibi olduklarını sa­vunan ve yetkileri genişledikçe bürokratlaşarak bilimsel fa­aliyeti kısmen bırakmak zorunda kaldıklarına işaret eden Amiran Kurtkan, Fındıkoğlu’nun bu bürokratlaşmadan uzak kaldığını, kürsü başkanı olarak kaldığı süre içinde de idari ve ilmi faaliyetlerinden ikincisine ağırlık verdiğini belirtir.

Yaşar Sökmensüer, Fındikoğlu’nu değerlendirirken ‘bir­çok konuda çalışma yapan Fındıkoğlu’nun çalışmalarına ba­kıldığında, genellikle aktarmacı, derlemeci bir düzenlemenin egemen olduğunu” söylemekte, ‘ bu niteliği bir eleştiri ko­nusu olabileceği gibi, katkı boyutunda ele alınabilecek bir özelliktir” demektedir. Sökmensüer, bu görüşünü doğrulamak için Fındıkoğlu’nun üç ciltten oluşan “İçtimaiyat” adlı ça­lışmasını örnek göstermektedir.

Sök­mensüer (1988: 143) Ziyaeddin Fahri’nin değerlendirken ilginç sonuçlara vardığını görmekteyiz. Folklor araştırmalarında çeşitli yazılı ve sözlü kaynaklardan bol miktarda aktarma ve derleme yapmış, ama bunu yeterli bulmamıştır. Fındıkoğlu bunlara ek olarak mut­laka bir yorum ister. O, bunu “terkip” terimiyle ifade eder ve her çalışmanın sonunda bir terkibe varmak, yani ortaya ko­nulan malzeme yığınından hareketle sağlıklı bilimsel so­nuçlar çıkarmak ister. Mesela, Erzurum şairleri’nde, “Terkibi Mütalaalar” başlığı altında Fındıkoğlu, “zihnimizin terkip ih­tiyacı elinde esiriz. Toplanan dağınık malumattan bir netice, bir hülasa çıkarmak lazımdır” diyerek bu tavrını açıkça belirtir..

Ziyaedin Fahri Fındıkoğlu bilimsel çalışmalarda “göz­lem”e büyük önem verir. “İlim müşahedeci ve hadisecidir, müşahede ve hadisenin tekzip ettiği bir düşünce ise olsa olsa felsefi ve metafizik bir kıymet taşır” sözleri, bu ko­nudaki düşüncelerini ortaya koymaktadır.

İyi bir bilim adamı olduğu kadar verimli bir hoca da olan Ziyaeddin Fahri’nin bu yönünü Süleyman Arısoy (Türk Folklor Araştırmaları, 1976: 7571) şöyle an­lat ı r:

“Ateşli, çok güzel konuşan, çok yönlü, daima yeni fi­kirlere, görüşlere değer veren kudretli bir hatipti. Hitabeti, kendine özgü, hafızalardan silinmeyen jestleri, örnekleri ve davranışları ile sosyoloji ve sosyal ilimler onun anlatışında ağzında ve dilinde ilmi mitoloji gibi canlı, şekilli olarak or­taya konurdu.

Derslerini kimse kaçırmaz ve can kulağı ile dinlerdik. Bize hiç zor gelmez, tümümüz başarı gösterirdik. Çünkü onun dersi hepimizin sevdiği, önemsediği ve bellediği ders­lerin başında gelirdi. Tüm hocalarımızın içinde o bize daha yakın, sıcak, alçak gönüllü, sanki bir öncü halk adamı idi.

Kalın gözlükleri arkasındaki gözleri açık, çok hareketli ve majik unsuru taşıyan etkileyici nitelikte idi. Bunlarla he­pimizi ayrı ayrı takip eder, fikirlerinin, bilgilerinin öğ­rencilerine gidişini, etkisini kontrol ederdi.”

 



* Düzgün bu yönden Fındıkoğlu ile Ahmet Hamdi Tanpınar’ın çocukluk yılları arasında şaşırtacak benzerlikle bulunduğunu belirtir.