SAĞLIKLI     BEBEĞİN    BESLENMESİ

 

Biz insana ana ve babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Anası onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. (Ana karnında) taşınması ile sütten kesilmesi otuz ay sürdü. (...) [Kur'an-ı Kerîm, Ahkaf suresi, 15. ayet]

 

Anneler çocuklarım iki bütün yıl emzirirler. Bu hüküm em­zirmeyi tamamlamak isteyenler içindir. (...) Eğer baba ve ana birbirleriyle anlaşmak ve istişare etmek suretiyle çocuğu iki sene dolmadan önce sütten kesmek isterlerse kendilerine bir günah yoktur... [Kur'an-ı Kerîm, Bakara suresi, 233. ayet]

 

Ömer İbn Hattab (R.A.)'den Resülullah (S.A.V.)'ın şöyle dediği rivayet olunmuştur:

Resulullah (S.A.V.)'ın huzurlarına getirilen esirler arasında bir emzikli kadın da vardı. Çocuğunu kaybetmiş olan bu kadın göğsünde biriken sütü sağarak başka çocuklara veriyordu. Bu kadın esirler arasında kendi çocuğunu bulunca hemen alıp sinesine bastı ve derin bir şefkatle çocuğunu emzirmeğe başladı. Bu şefkati görünce Resülullah bize: "Şu kadının çocuğunu ateşe atacağını sanır mısınız?" dedi. Biz de "Hayır, atmamak elinde oldukça atmaz" dedik. Bunun üzerine Resülullah da: "İşte Allah kullarına bu kadının çocuğuna şefkatinden daha merhametlidir" buyurdular. [Sahih-i Buharî, Cild 12, s. 126, 1972. hadis]          

 

Beslenme, başlangıç anından itibaren hayatın sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi, vücud gelişiminin sağlanarak canlının büyümesi için gerekli temel elemanların alınmasıdır. Alınan besin maddeleri sindirim sistemi tarafından vücudun kullana­bileceği bir hale gelene kadar işlenir. Daha sonra çeşitli dokula­rın el birliği ile vücud gelişiminin sağlanmasmda ve böylece ha­yatın sağlıklı bu şekilde idame ettirilmesinde kullanılırlar. Vücud gelişimi tamamlandıktan sonra da doku ve organların adeta yenilenmesi ve tamir işlemleri için yine besin maddelerine gerek vardır. Bunun yanmda canlının kendine özgü hareket­lerini ve günlük hayatım sürdürebilmesi için gerekli enerji de besin kaynaklarının işlenmesi ile yine vücudda oluşturulur.

 

Beslenme konusunda bir canlının yaşamak için ihtiyaç duy­duğu asgari besin miktarı ile ilişkili olan bazal metabolizma kav­ramı, hiçbir ek aktivite olmadan vücudun hayatını sürdürebil­mesi için gerek duyduğu enerjiyi ifade eder. Bazal metabolizmanın, yani dinlenme sırasında kullanılan enerjinin beşte biri gibi büyük bir kısmını tek başına beyin harcamaktadır. Bu durum beslenme ve özellikle dengeli beslenme ile beyin fonksiyonlarının ne kadar yakından ilgili olduğuna işaret eder. Bazal metabolizma değişik faktörlere bağlı olarak değişebilir:

Mesela, vücud ısısındaki l°C'lik artış bazal metabolizmayı ortalama %7 arttırırken derin bir uyku esnasında bazal metabolizma %10 daha düşük bulunmaktadır.

 

Besin maddeleri vücudda yerine getirdikleri işlere göre gruplara ayrılmışlardır. Bu grupların başlıcaları proteinler, kar bonhidratlar, yağlar, mineraller (tuzlar) ve vitaminlerdir. Bütün besin maddelerinin yapışı bu farklı besin maddelerim değişik oranlarda içerir. Beslenmede en önemli kavram beslenme deği­şik gruplardan besin maddelerinin vücudun ihtiyacı olan oran­larda alınmasıdır. Bugün gerek besin maddelerinin içeriği, ge-rekse vücudun ihtiyaçları belirlenmiş olduğundan dengeli beslenme için gerekli kurallar da ortaya konmuş durumdadır.

 

Günümüzde bütün dünyada beslenme ve özellikle çocuğun beslenmesi, artık 'karın doyurma', 'ağlayan çocuğun susturulmasına yarayan araç' gibi terkedilmiş kavramların ötesinde an­lamlar taşımaktadır. Bugün ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile ço­cuklarım bilinçli olarak besleyebilme düzeyleri çok benzer haldedir. Bu aynı zamanda bir ülkenin çocuklarının doğdukları andan itibaren dengeli ve bilinçli beslenmelerinin, o ülke insan-larınm yarınki fiziki yapı ve zihin gücü bakımından gelişmişliği ile ilişkisin! de ifade eder.

 

Bebeğin Sindirim Sisteminin Gelişimi: Emme-yutma ref­leksi bebek anne kanunda 34.-36. haftasmı tamamladığında ol­gunlaşır. Bu nedenle 34. gebelik haftasından önce doğan bebek­lerin emzirilerek beslenmeleri çok zordur. Bu durumda bebek, burun boşluğundan geçirilerek midesine sarkıtılan bir tüp ile verilecek anne sütü veya mama ile beslenmelidir. Tüp ile bes­lenmenin mümkün olmadığı durumlarda ise damar içine veri­lecek serumlarla beslemekten başka bir seçenek yoktur.

 

Yenidoğan bir bebekte yutma refleksi mevcut olmasma kar­şın henüz tam olarak olgunlaşmamıştır. Yenidoğan bebek gerek anne sütunu gerekse biberon ile verilen diğer sütleri gayet iyi emer ve yutar. Buna karşılık kaşık ile verilecek mamaları yutma refleksi tam olarak gelişmediği için dili ile dışarı çıkarmaya çalışır. Yutma refleksinin tam olarak geliştiği 4. aydan önce kaşıkla verilecek mama ve çorbalara başlanılmamalıdır.

Yenidoğan bebeğin böbrekleri ancak doğum sonrası 3.-4. ayında olgunlaşır ve yabancı yiyeceklerin oluşturduğu yükü çe­kecek kapasiteye kavuşur.. Bu yüzden hayatın ilk aylarında be beğin böbrekleri/ kendisine verilecek besinlerdeki ve özellikle inek sütündeki aşın miktarlarda bulunan fosfor gibi bazı mad-deleri tam olarak dengeleyemez. Anne sütü, bebeğin olgunlaş­mamış böbrek fonksiyonlarma çok uygun niteliktedir. Eğer bir zorunluluk olarak bebeğe inek sütü verilecekse, inek sütü birta­kım işlemlerden geçirilmeden bebeğe verilmemelidir. Yenido-ğan bebekteki mide asidi salgısı ve proteinleri parçalayacak en­zimlerin salgısı erişkinlere oranla çok düşük düzeydedir. Gerek mide asidi salgısı gerekse proteinleri parçalayacak enzimlerin salgılanması hayatın 3.-4. aylarından itibaren artmaya başlar. Bu nedenle bebeğe yabancı kaynaklı proteinler verildiğinde, ye­teri kadar hazmedilemeyecekleri için allerjiye yol açabilirler.

 

Çocukların dengeli beslenmesi için Türk kültüründe mev­cut pek çok gelenek ve davranış kalıbı vardır. Bunların en önemlisi olan 'çocuğun annesinin sütü ile beslenmesi' bu mümkün olamazsa çocuğa bir süt anne bulunarak yine 'insan sütü ile beslenmesinin sağlanması' bugünün bilgilerine göre en azından hayatının ilk dört ayında çocuğu beslenme yetersizli-ğinden korumaktadır. Bu davranışın toplumumuzda yücelttiği kavramlar "helal süt emmek", "süt kardeşliği" deyimleri yaşa­yan birer olgu halinde bugüne kadar ulaşabilmiştir. Bu kavram­ların insan ve toplum hayatında ne kadar önemli bir fonksiyo­nu bulunduğu artık hiçbir uzman tarafından tartışılmazken, kültürümüze yabancılaşmanın etki alanındaki bir yan-aydm kesimin ve özellikle annelerin "çocuğunu emzirme görevi"ni yerine getirmekteki isteksizliği ve bu konudaki "batıl inanışla­rı" bugünkü çağdaş tıp anlayışının çok dışındadır. Tek cümle ile bugün çok iyi bilinmektedir ki, çocuklarını emzirmeyen anneler onlara hayatları boyunca istemeden taşımak zorunda kalacakları bir yük armağan etmektedirler.

 

11.1. Süt Çocuğu (0-2 yaş) Çağında Beslenme:

 

Çocukluk çağında beslenme dendiğinde bu deyim bir yerde süt çocuğunun beslenmesi ile özdeş olarak kabul edilir. Çünkü süt çocuğunun beslenmesi hem bebeğin bir kısım sindirim fonksiyonlarının dünyaya geldikten sonra gelişimine devam etmesi hem de bu dönemde dengeli ve yeterli beslenmenin bebeğin daha sonraki tüm hayatım her yönüyle derinden etkileme po­tansiyeli nedeniyle önemli farklılıklar gösterir. Süt çocukluğu döneminde iyi beslenmeyen bir çocuğun dengeli ve yeterli bes­lenen yaşıtları ile arasında oluşacak mesafeyi kapatması çok zor olacaktır.

 

Süt çocukluğu döneminde beslenmeye özel bir önem kazan­dıran bir nokta da bu dönemde bebeğin çok hızla büyümesi ve kütle olarak hesaplanırsa erişkine göre 'korkunç' bir hızla geliş­mesidir. Vücud kütleşme göre hesap edildiği zaman bir bebe­ğin günlük besin ihtiyacı, bir erişkine göre tam iki kat daha faz­ladır. Bu fark bebeğin erişkinle kıyaslandığında çok hızla gelişmesinin yolaçtığı bir durumdur. Yenidoğan bir bebeğin 5 ay içerisinde normal şartlarda doğum ağırlığının iki katına ulaş­tığı düşünülürse bu daha iyi anlaşılacaktır. Bu hızlı büyüme bebek büyüdükçe yavaşlayarak devam edecektir. Süt çocuklu­ğu döneminde bebeğin vücudunun her bir gramlık büyümesi için 2,5 kilokalorilik bir enerji sağlayacak besin maddesi alımını gerektirdiği hesaplanmıştır. Bunlar gözönüne alındığında bebe­ğin süt çocukluğu dönemindeki beslenmesinin ne kadar önemli olduğu ve niçin çocuğun bütün hayatım etkileyebilecek bir po-tansiyele sahip olduğu anlaşılacaktır.

 

a. Çocuğun Su ihtiyacı: Bebeğin günlük su ihtiyacı erişkinlere göre 3-5 misli daha fazladır. Bunun sebebi bebeğin böbrek geli-şiminin tam olarak yetişkin fonksiyonlarım karşılayacak düze-ye ulaşamamış olmasıdır. Bu sebeple bir çocuğun beslenmesin-de yeterli besin maddeleri yanında sıvı ihtiyacının karşılanması da son derecede önemlidir. Ayrıca çocuğun vücud ağırlığının yandan fazlasını su teşkil ettiğinden çocuklar ve özellikle be­bekler sıvı kaybından çok fazla etkilenirler; yeterli sıvı alama­yan bebeklerin bütün vücud fonksiyonları zarar görür. Bu se­beple çocukların su kaybına yol açacak ishal gibi hastalıkları sırasında ve normalde yeterli sıvıyı almaşı büyük öneme sahip­tir. Yani "Bir bebeğin aç kalmasına izin verilemez; bir çocukun susuz kalmasına asla izin verilemez."

 

Bir süt çocuğunun günlük su ihtiyacı vücud ağırlığının her bir kilogramı için 150 mililitre kadardır ve günde en fazla l litre olarak sınırlandırılmıştır. Anne sütü ile beslenen bir bebek gün­lük sıvı ihtiyacının büyük bir kısmın sütün su içeriğinden karsı­lar. Ancak gerek anne sütü ile gerekse diğer sütlerle beslensin bütün çocuklara ilk günden itibaren beslenme aralarında bebek-lere alabildiği kadar su verilmesi uygundur. Çocuğa verilecek su nereden gelirse gelsin mutlaka kaynatılarak mikroplardan arındırıldıktan sonra soğutulup verilmelidir. Çocuğa bir defada verilecek su miktarı çocuğun isteğine göre ayarlanmalıdır. Ço­cuğun daha kolay alacağı düşüncesiyle suya çeker katılmamalı­dır.

 

 

b. Süt Çocuğu Beslenmesinin Temeli: Anne Sütü:

 

Bütün me­meliler için annenin sütü yavrusu için en iyi besin kaynağıdır. Bu durum insan için de geçerlidir. Bebek için hazırlanmış, özel imal edilen çok değerli bir besin olan anne sütü, annenin bebeği için büyüyüp gelişmesini sağlayacak ve hatta onu bir kısım has­talıklardan koruyacak her türlü biyolojik maddeyi ihtiva eden harika bir besindir. Bütün temel besin maddelerini bebeğin hazmedebileceği ve ihtiyacına uygun bir kompozisyon halinde sunan anne sütü, bebeğe verilebilecek en iyi, en temiz, en besle­yici ve en kolay sindirilebilen, tek kelimeyle ideal besin madde­sidir. Doğumdan sonraki ilk 4-6 ay anne sütü tek basma bebe­ğin tüm besin ihtiyacım karşılayabilir. Bunun en iyi göstergesi sadece anne sütü emen bebeğin ağırlığım düzenli olarak arttır-ması, boyunun uzaması ve aynı zamanda zeka yönünden de gelişmesidir.

 

Gebelik süresi ilerledikçe annenin memeleri büyür, meme uçları uzar ve koyulaşır. Gebeliğin üçüncü ayından itibaren me­mede süt kesecikleri ve keselerdeki sütün dışarı çıkışım sağla­yan süt borucukları oluşmağa ve çoğalmaya başlar. Doğuma yakın günlerde memeler ağırlaşır ve kan dolaşımları hızlanır ve süt kesecikleri içerisinde ağız sütü (=kolostrum) adı verilen ilk sütün oluşumu başlar. Bebek memeyi ne kadar çok ve erken emerse süt kesecikleri o kadar çok boşalır ve buna bağlı olarak süt yapımı yeniden başlar. Doğumdan sonra bebeğe şekerli su ya da başka bir mama verildiğinde bebeğin açlık hissi azalaca-ğından anne memesini emmekte isteksiz davranır. Bunun so-nunda ise annede süt yapımı yavaşlayacaktır. Bu sebeple do­ğumdan sonra bebeğe anne sütü gelmiyor diye hemen şekerli su veya mama verilmelidir.

 

Anne Sütünün Oluşumu:

 

Doğumdan hemen sonra beyin­de bulunan hipofiz adlı içsalgı bezinden salgılanan hormon ya­pısındaki prolaktin adlı maddenin uyarısıyla annenin memele-rinde süt yapımı başlar. Bebek anneyi emmeğe başlağında meme basından kalkan uyarılar beyindeki prolaktin merkezine iletilerek süt yapımınm devamı için gerekli mekanizma çalışır. Yine bebeğin memeyi emmesi sırasında harekete geçen bir sis­tem de beyindeki merkezden oksitosin adı verilen ve memeden süt akımım sağlayacak ve çocuğun emmesini kolaylaştıracak hormonun salgılanmasmı uyarır. Süt keseleri ve toplama kanal­ları çevresindeki kasların kasılmasmı sağlayarak sütün dışarı akıtılmasını kolaylaştıran oksitosin hormonu aynı zamanda an­nenin rahim kaslarma da etki ederek doğum sonrasında rahi-min küçülerek normal halini almaşım da sağlar.

 

Memeden geçen her 300 mililitre kandan l mililitre süt oluşturulduğu hesaplanmıştır. Bir annenin normal olarak günde bebeğine 600-1200 mililitre süt verebileceği düşünüldü-ğünde anne meme dokusunun 180-360 litrelik bir kan sirkülas-yonunu gerçekleştirdiği ortaya çıkar. Bu annenin memelerinin çocuğun doğumu ile beraber ne kadar önemli bir görev görme­ğe başladığınm en büyük kanıtıdır.

 

Annenin memesinin küçük oluşuyla bebeğin ihtiyacına ye­tecek miktarda süt yapamaması arasında tam bir ilişki yoktur. Süt üretimi annenin beslenmesinin dengeli ve yeterli olması, be beğin memeyi sık ve düzenli aralarla emmesi yarımda annenin ruh halinin iyi durumda oluşu ile yakından ilgilidir.

 

Süt yapımı ve salgılanmasının düzenlenmesi tamamen be­yinle ilişkili ve annenin ruhi durumundan doğrudan doğruya etkilenen faktörlerle yakından ilgilidir. Annenin huzursuzluğu, yorgunluğu ve sinirli oluşu gibi faktörler sütunu olumsuz ola-rak etkiler. Annenin ruhi durumunun iyi oluşu ve aile huzuru ise annenin sütunun normal olarak sürdürülmesine yardım eder.

 

Ağız (=Kolostrum): Annenin süt salgısı doğumdan hemen sonra gelmeğe başlayan süte göre daha koyu kıvamda, daha sarı renkte bir meme salgısı ile başlar. Doğumdan sonraki ilk birkaç günde devam eden ve halk arasında ağız, tıp kitapların-da kolostrum adı verilen ilk süt, yavaş yavaş mavimtrak beyaz renkteki süte dönüşür. Normal anne sütü salgısı doğum sonrası 5. güne kadar oluşur. Yanlış bir düşünceyle bazen çocuğa zarar­lı olduğu iddiasıyla çocuğa verilmeyen ağız sütü bebek için çok yararlı bir besindir. Bu değerli besin içerdiği zengin protein, vi­tamin ve diğer besinler yanında bol miktarda bulunan ve bebe­ği bazı rnikroplara karşı koruyucu niteliğe sahip bağışıklık maddeleri ile de önem taşır. Bu yüzden bebeğin kolostrumdan faydalanması için bebek doğumdan hemen sonra anneye verile-rek emzirilmesi sağlanmalıdır. Bebeğin erken olarak emmeğe başlaması annenin süt yapımım uyarır ve sütün daha kısa süre­de bebek için yeterli hale gelmesine yardım eder. ilk günlerde salgılanan ağız sütü 10-40 mililitre kadarken emzirmeye devam edilmesi halinde kısa sürede artarak birkaç gün sonra bebeğin günlük besin ihtiyacı için yeterli miktara ulaşır. Anne sütü mik­tarı gün içinde ve farklı günlerde değişiklikler göstermekle be­raber bir emzirme esnasmda normalde salgılanan süt miktarı 90-20 mililitre, bir günde toplam anne sütü miktarı ise 600-1200 mililitre arasında değişiklikler gösterir.

 

İlk Emzirmenin Önemi: Doğum sonrası bebeğin annesini hemen emmesini sağlamak bebeğin doyurulması değil, anne sütünün bir an önce ve bol miktarda gelmesi amacıyla istenir. Yenidoğan bebek, doğumun zor olduğu ve anne veya bebeğin ciddi bir sıkıntısının sözkonusu olduğu durumlar haricinde doğum sonrası hemen annenin yanma alınarak ilk yarım saat içerisinde anne memesi tutturulmağa çalışılmalıdır. Erken em­zirme bebek-anne ilişkisin! hızlandırdığı gibi bebeğin memeyi emmesi ile meydana gelen uyarılar süt yapıcı ve salgılayıcı hor­monların artması ve sütün fazlalaşmasını da sağlayacaktır. Bebek annesinin ağız adı verilen ilk sütü ile tam olarak doyma-sa bile bu sütte bulunan maddeler anne karnındaki mikropsuz ortamdan dünyamıza gelen bebeğin solunum ve sindirim yolla­rını mikrobik hastalıklara karsı dirençli hale getirir. Anne sütü bir defalık emzirme sonunda hemen gelmeyebilir, miktarı da is­tenen kadar olmayabilir. Bebek anneyi emmeğe devam ettikçe sütü gelecek ve her emzirmede miktarı artarak bebeğin doymasına yetecek hacme ulaşacaktır. Çeşitli nedenlerle bebeğin anne­yi emmesi gecikmiş ve doğumdan 6 saat sonra hala anne sütü gelmemişse bebeğe 100 mililitre kadar kaynanlıp soğutulmuş su verilebilir.

 

Yenidoğan bebeğin hayatinin ilk 15 günü anne sütunun alınması, devamı ve bollaşması yönünden en önemli dönemdir. Bu dönemde anne ile bebek arasında emzirme yönünden uyum sağlanabilirse bebeğin beslenmesi bir sorun haline gelmeden halledilmiş olur. Bu uyumu bozacak herhangi bir faktörün araya girmemesi için bebeğe ilk hafta kesinlikle anne sütü dışın-da ek bir besin -mama- verilmemelidir. Bu tavır mümkün ola­bilirse ilk ay boyunca sürdürülmelidir. Böylece anne bebeği em­zirirken memesinin tamamen boşaltılması sağlanmış olur ki sonuçta anne sütunun yeterli düzeye ulaşarak sürdürülmesi de sağlanmış olacaktır.

   

    Emzirme Süresi: Genel kural olarak bir bebek doyana kadar emzirilmelidir. Emzirmenin ilk günlerinde emme bebe­ğin yorulmasma yol açan bir durum olarak ortaya çıkar, bu pre­matüre ve düşük doğum ağırlıklı bebeklerde daha kolay farkedilir; bu nedenle emzirme sırasmda bebeğin zaman zaman so-luklanması normaldir. Başlangıç döneminde bebeğin bir meme­yi emme süresi ortalama 10-15 dakikadır, iki memeyi emme sü-resi de 20-30 dakikayı bulur.

 

İlk günlerde bebeğin emme konusunda isteksiz olması söz-konusu olabilir ve bebek uzun süre memeyi emmeyebilir. Bebe­ğe doğumun ardmdan hemen meme verilirse ikinci gün ortala­ma 100 mililitre süt yapılır. %90 kadarı sudan ibaret olan bu 100 mililitre süt bebeğin ilk günlerdeki enerji ihtiyacı fazla olmadı-ğından yeterli olur. Sütü normal olarak gelen bir annede emzir­menin ikinci haftasmda süt yapımı günde 500 mililitreye ulaşır. Annede süt oluşturucu etkinin oluşabilmesi için bebeğin meme­yi en az üç dakika emmesi gerekir. Bebek emzirmenin ilk on dakikası içerisinde ise memede üretilen sütün %90'ından fazlasını emebilir. Bu nedenle bebeğin her bir memede en az on dakika tutulması uygun olacaktır.

Doğumdan sonraki ilk iki haftada ve daha sonrasında süt yeterli hacme ulaşmamışsa bebeği iki memeyi ardarda emmesi uygun olur. Yeterli miktarda sütü gelen bir annenin bebeği, me­meyi tam olarak boşaltabiliyorsa tek memeyi emmekle doyması mümkündür ve genellikle bebeğin tek memeyi bir öğünde em­mesi yeterli olmaktadır. Ancak her iki memedeki süt salgılan­masının her zaman eşit olmaması bazen bebeğin tek memeyi emerek doymamasına yol açmaktadır. Böyle bir durumda her iki memenin de düzenli olarak emzirilmesi gerekebilir. Anne emzirmeğe başlağmda hangi memeyi önce vermişse ikinci em-zirmeye diğer memeden başlanmalıdır. Emzirmenin başlangı-cında aç durumda olan bebek ilk emmeğe başladığı memeyi daha iyi boşaltacak, ikinci memede bir miktar süt kalacaktır, İyi boşaltılmayan memenin sütü giderek azalacağından ikinci em­zirmede iyi boşalamamış memeden başlatmak sütün azalması ve giderek kesilmesi tehlikesin! azaltacaktır.

 

Süt çocuğu normal olarak 15-20 dakikalık bir emme sonun-da doyar. Emzirmenin ilk 5 dakikasında memede mevcut sütün %75'i, 10. dakikasmda %90'ı emilmektedir. Emzirmenin başlan­gıcı ile sonlarmda sütün yapışı da değişiklik göstermekte ve emzirmenin sonuna doğru sütün yağ oranı yükselmektedir. Bu da emmenin sonunda çocukta doygunluk hissinin oluşmasma yardım etmektedir.

 

Emzirme Aralıkları: Yenidoğan bebek ilk günlerde sık sık emzirüebilir, bebek her ağladığında meme verilebilir. Sık emzir­menin yaran daha çok meme uçunun uyarılarak anne sütü sal­gılanmasının arttırılmasını sağlamakta görülür. Daha doğumun hemen arkasından bebeğin emzirilmesini saate bağlamak ve aç-lığını ağlama ile belirten bebeği vakti değil diye emzirmemek yanlıştır. Başlangıç döneminde bebekler sık sık emmek ister, ancak her emzirmede kısa süre sonra emmeyi bırakabilir. Bebe­ğin bu durumunu anlayışla karşılayıp daha sık aralarla emzir­meğe çalışılmalı ve ilk günlerde bebeğin gündel5-20 kere emzi-rilebileceği bilinmelidir. Ancak bebeğin ilk birkaç gün 15-20 dakika emmeyi başaramayacağı bilinmelidir. 5 dakikalık bir emzirme ile başlanarak iki hafta içinde bebeğin 3-4 saat ara ile 15-20 dakika emebilecek hale gelmesi emzirme için iyi bir so­nuçtur. Bebeğin 3-4 saat arayla emmeğe alıştırılması bebeği pek çok sindirim rahatsızlığından korur. Bir beslenme üzerinden 2 saat geçmeden, henüz boşalmamış bir mideye yeniden süt gel­mesi hazımsızlık, bulantı, kusma, karın ağrısı ve sonuçta bebe­ğin ve tabii annesinin huzursuzluğuna yolaçar.

 

Yenidoğan dönemi olarak adlandırılan ilk 4 haftalık sürede bebeğin her ağladığında beslenmesine göz yumulabilir.Ancak 3 haftanın bitiminden itibaren bebeğin düzenli aralıklarla beslen­meğe alıştırılması gerekir. Düzenli emzirilmeğe hemen bütün bebekler 5-10 gün içerisinde uyum sağlamaktadırlar. Düzenli beslenmeye geçişi geciktirilen bebeklerin daha sonra uyum sağ­lamaları güç olacaktır. Bebek iki aylık olduktan sonra 3-4 saat ara ile beslenmeye alıştırılmışsa gece saatlerinde verilmesi gere­ken öğünler arasında 6-8 saatlik bir ara verilerek annenin dinlenmesine fırsat sağlanır.

 

Düzenli beslenmenin birçok faydasma ve hemen bütün an­nelerin arzusuna karşılık uygulamada bebeğin beslenmesini bir düzene koymak her zaman başarılamamaktadır. Bu başarısızlı­ğın en büyük nedeni bebeğin beslenme arasında herhangi bir zamanda ağlamasına dayanamayan annenin akima hemen be-beğini emzirmeyi getirmesidir. Fakat dikkatli bir anne, ağlama-sı üzerine meme vererek susturduğu bebeğinin kısa bir süre sonra yeniden ağlamağa başladığım farkedecek ve bebeğinin ağlama sebebinin açlık olmadığım anlayacaktır. Bir bebeğin dü­zenli beslenme alışkanlıklığına kavuşması hem bebeğin aldığı anne sülünden azami ölçüde faydalanmasmı ve böylece bebe­ğin sağlıklı bir şekilde gelişimim sağlayacak hem de bebeğin 'huzurlu bir bebek' olarak ailenin mutluluk kaynağı haline gelmesine katkıda bulunacaktır.

 

Düzenli Emzirmenin Faydaları: Yapılan araştırmalar süt çocuğunun emme sonucunda midesine gelen anne sütunun 2-2.5 saat süren bir sindirim işleminden sonra mideyi terkederek barsaklara geçtiğini ve sindirim işleminin barsaklarda sürdüğünü göstermiştir. Anne sütü dışında bir mama ile beslenen ço­cuklarda ise besin maddelerinin midede kalma süresi 3 saat ola­rak daha uzun bulunmuştur. Sindirim işlemi ağızda başlayıp midede ve barsakların değişik kısımlarında devam eder. Bu işlem sırasında sindirim kanalının değişik yerlerinde bulunan salgı bezlerinden salgılanan biyolojik maddelerin etkisi ile emi-lebilecek hale getirilen besin maddeleri sindirim kanalından kana geçtikten sonra vücud tarafından kullanılabilirler. Kısaca-sı sindirim işlemi sindirim organlarının belirli bir süre içinde ve birbiriyle uyumlu çalışan salgı bezlerinin işbirliği ile tamamla­nan bir olgudur. Bebeğin düzenli olarak beslenmesi ile besinle­rin ağıza alındıktan itibaren midede ve barsak sisteminde sindi­rimi ve sindirim sırasında devreye giren salgı bezlerinin düzenli çalışması sağlanır. Böylece alınan besin maddelerinin en iyi şekilde değerlendirilmesi mümkün olur. Sonuçta vücud gelişimi ve büyüme için gerekli olan yapı malzemeleri zama­nında ve yeterli düzeyde bebeğin dokularına ulaştırılır.

 

Bu bilgiler ışığmda, eğer bir bebek yeterince beslenip doy­duktan 1-2 saat sonra ağlamağa başlıyorsa bu durum bebeğin acıkmasmdan değildir. Bebeğin ağlamasına yolaçabilecek başka bir neden -mesela, altının ıslanması, gazının iyi çıkarılmaması gibi- araştırılmalıdır. Eğer bebeğin ağlamasının sebebinin açlık olduğu düşünülerek yeniden beslenmesi yoluna gidilirse yarı yarıya sindirilmiş besin maddelerinin üzerine mideye gelen sin-dirilmemiş besinler midenin çalışma düzenim ve özellikle iç salgı bezlerinin salgılama ritmim alt-üst edecektir. Sonuçta hem mide, hem de barsaklar daha fazla çalışmak zorunda kalacağı gibi bir kısım besin maddelerinin sindirim işlemi de tamamla-namayacak, bebek aldığı besinden beklenen yararı tam olarak göremeyecektir. Bu durum bebeğin huzursuzluğum! ortadan kaldırmadığı gibi, yeni bir rahatsızlık sebebi olacaktır; bebek ra­hatsızlığım ağlayarak belli etmeğe devam edecektir. Anne, ağla­ma arttıkça yeniden beslemenin gereksizliğim anlayana kadar bebek sıkıntı içinde kalacak ve bebeğin huzursuzluğu giderek bütün aileyi etkileyecektir.

 

Bebeği Emzirme Usulü: Anne yönünden bir mecburiyet yoksa, anne bebeğini emzirirken, rahat bir sandalye veya kol­tukta oturmalı ve bebeğini kucağına almalıdır. Emzirme esna-sında anne sırtım bir yere dayayarak oturmakla daha az yoru­lur. Anne emzireceği meme tarafındaki koluna bebeği koluna bebeği yatırmalı, bebeğin başı memesi hizasma gelene kadar gerekirse bir yastıkla bebeği desteklemelidir. Bebek annesinin kucağında dike yakm yarı oturur durumda bulunmalıdır. Anne serbest kalan elinin işaret ve orta parmakları arasına aldığı meme ucu ve etrafındaki koyu bölgeyi iki tarafından sıkıştıra-rak bebeğin ağzına vermelidir. Bebek meme emerken anne ser­best kalan eli ile memesini alttan tutarak hafifçe sıkarak süt ke­seleri içindeki sütün daha iyi boşaltılmasına yardım etmelidir. Bebek rahat nefes alamayacağı ve bu nedenle memeyi bırakaca­ğı için emzirilirken bebeğin burnunun meme içine gömülme-mesi gerekir. Bebeğin burnunun meme içine gömülmemesi an­nenin serbest eli ile memeye üstten hafifçe basması uygun olur.

 

Bebek emzilirken bir kolu annenin koltuğu altına gelecek ve bebeğin vücudu yerle 45 derecelik bir açı oluşturacak şekilde tutulması uygun olur. Memenin uç kısmındaki koyu bölgenin annenin serbest kalan elinin 2.-3. parmakları arasında sıkıştınlarak bebeğin memeyi almaşı kolaylaştırılmış olur.

Böylelikle bebeğin emme sırasmda meme tarafından burnunun tıkanması ve nefes almasının güçleşmesi önlenmiş olur; bebek artık kolayca emebilecek durumdadır.

 

Beslenme esnasmda bebeği rahatsız edebilecek dış etkenler mümkün olduğunca azaltılmalıdır: oda ısısı çocuğu rahatsız edecek kadar soğuk ve sıcak olmamalı, bebeğin altı temiz değil­se değiştirilmeli ve biraz önce değinildiği gibi acıkmış olduğun-dan emin olunmalıdır. Bebeğin açhğı bebeğin ağız kenarma bir uyarı yapıldığında hemen o tarafa yönelmesi ile kendini belli eden arama refleksinin canlılığı ve ağzına verilen memeyi hırsla emmesi ile anlaşılabilir. Acıkmış olan bir bebeğin memedeki sütü yeterince alıp alamadığı ise emme ve yutkunma hareketle-rine dikkat edilerek anlaşılabilir. Eğer bebek her emme hareke-tine karşı bir yutkunma hareketi yapmıyorsa veya memeyi sık çekiştirmesine rağmen daha seyrek olarak yutkunuyorsa me­medeki sütun azlığı sözkonusu olabilir. Buna karşılık memeyi her çekişte bebek yutkunuyor ve bu yutkunma sırasında ses çı-kartıyorsa memedeki sütün bol miktarda olduğu anlaşılır.

Emzirme konusunda yapılan ve bazen tehlikeli olan bir hata annenin biraz yorgunluk ve biraz da tembellikle özellikle geceleri bebeğim yattığı yerde emzirmeye çalışmasıdır. Bu du­rumda memenin bebeğin ağzım ve bumunu tıkayarak nefessiz kalması tehlikesi ortaya çıkar. Yorgun ve yan uykulu bir anne­nin bebeğin soluksuz kaldığım farkedememesi bebeğin boğula-rak hayatmı kaybetmesi gibi kötü bir sonuca yol açabilecektir. Bu nedenle yarı uykulu olarak, bebeği yattığı yerde emzirmeğe çalışan bir annenin bebeğini karşı karşıya bıraktığı tehlike, be­beğin aç kalması ile kıyaslanamayacak kadar büyüktür. O halde en iyisi ne bebeği böyle bir tehlikeye atmalı, ne de aç bırakmalı­dır; bebeğin beslenme saatleri düzenlenirken geceleri 6-8 saatlik bir araya alıştırdması anneyi de rahatlatacaktır.

Emziren Annenin Beslenmesi: Emziren bir anne, normalde de dikkat edilmesi gereken yeterli ve dengeli beslenmeye daha fazla özen göstermek zorundadır. Bebeğini emziren bir anne normal beslenmesini sağlayabilecek besinlere ilaveten hergün bir kilogram olacak kadar süt ve başta yoğurt olmak üzere süt ürünleri, mümkün olduğunca bol taze meyve ve sebze, taze meyve suları almağa çalışmalıdır. Alınmasına özen gösterilmesi gereken bir besin grubu da proteinli besinlerdir. Proteinli besin olarak et, süt ve süt ürünleri, kuru baklagiller -nohut, merci­mek, bezelye, fasulye vb.-, yumurta önerilir. Ayrıca çeşitli vita­minler yönünden zengin olan taze sebze ve meyveler, pekmez yararlıdır. Süt yapımma olumlu katkısı olan sıvı şeyler hoşaf, taze meyve suları ve su olarak günde 2.5-3 litre kadar alınmalıdır.

Çalışan Kadının Emzirmesi: Günümüzde çalışan annelerin günlük iş hayatında önemli bir orana ulaşmaları bu annelerin bebeklerim emzirmelerini önemli bir hale getirmiştir. Doğum izninin emzirme süresine göre çok kısa oluşu ve çalışılan gün­lerde verilen süt izinlerinin çocuğun emzirilmesi gereken saat-lere uygun düşmemesi pek çok çalışan anneyi güç durumda bırakmaktadır. Burada karşılaşılan sorun iki yönlüdür: Bunlar­dan birincisi sütü mevcut olan annenin emzirmediği takdirde bir süre sonra sütunun azalması diğeri ise annesi mevcut olma­yan sürede diğer mamalar veya biberonla beslenmeğe alışan bebeğin anneyi emmeyi bırakmasıdır. Her iki durum da emzir­menin kesilmesi ile bebeğin aleyhinde olmaktadır. Annenin sü­tunun azalarak kesilmemesi için bebeğinin emme saati gelen anne, sütunu süt boşaltacı bir aygıt ile boşaltmahdır. Bu durum anneleri sütunun boşa gittiği düşüncesi ile üzmekte ise de, sü­rünün tamamen kesilmesi haline bebeğinin uğrayacağı zararı anlayan anneler bu yöntemi uygulayabilmektedir, tşe gidecek olan bir anne evden çıkmadan önce bebeğini her iki memesiyle besleyerek, mevcut sütunun boşalmasını sağlar. Öğle arasında tekrar bebeğini emzirme imkanı bulabilecek anneler bebeklerini emzirmelidirler. Bu mümkün olmadığı takdirde memenin bir alet yardımıyla boşaltılmasından başka bir yol kalmaz.

Bebeğin anne sütunu ve emmeyi terketmemesi için annenin evde bulunmadığı sırada bebek beslenirken verilecek mamala­rın biberonla değil kaşıkla verilmesine dikkat edilmelidir. Bibe­rondan emmek, annenin memesini emmekten daha kolayma giden bir bebek bir süre sonra annesinin memesini reddedebi­lir. Bu sebeple bebeğin annesinin memesini bırakarak anne sü­tunun kesilmesini ve bebeğin anne sülünden mahrum kalması-nı önlemek için anne sütü alamadığı saatlerde bebeğin biberonla beslenmesinden kaçınılmalıdır.

Emzirme Döneminde Meme Bakımı: Doğumdan itibaren önemli bir görevi üstlenecek olan memelerin bakımına özen göstermek gerekir. Günde ortalama 6-8 kez emzirme ile meme­lerin zarar görmemesi ve emzirme dönemi bitene kadar sağlıklı bir halde korunabilmesi bebeğin beslenmesinin aksatılmasına engel olur. Meme başı ağrısı, süt kesecikleri içerisinde biriken sütün yaptığı gerilimin sonucu olarak genellikle doğumdan sonraki birkaç günde ortaya çıkar. Bebeğin anneyi yeteri kadar emmesi ile sütün memeden tamamıyla boşalması sağlanınca ağrılar azalarak kaybolur. Bebeğin geçici olarak annesini eme-mediği durumlarda almadığı durumlarda ağrılarm ortaya çık-maması için annenin sütü günde 5-6 kez özel pompa ile veya elle sıvazlanarak boşaltılmalıdır. Emzirme sırasında memelerde oluşan en önemli sorun meme basının tepesinde veya kökünde rastlanan meme çatlaklarıdır. Doğumdan bir hafta kadar sonra ortaya çıkmağa başlayan çatlaklar emzirme esnasında anneye büyük izdırab verebilir. Meme çatlakları cild yapışı narin olan kadınlarda daha kolay oluşmaktadır. Ayrıca bir beslenme sıra­sında bir memenin 15-20 dakikadan daha uzun süre emzirilme-si çatlak oluşumunu kolaylaştırır. Bir meme bacında çatlak ol-duğunda o memenin bir süre dinlendirilerek emzirmeğe tek meme ile devam edilmesi çoğu defa tedavi için yeterlidir. Emzi-rilmeyen memenin sütunun kurumaması için bu sürede sütün bir aletle boşaltılması da uygun olur.

Normalde her emzirmeden önce eller iyice yıkanarak kay­natılmış ve ılıtılmış bir suya batırılan bir tülbent ile meme başla­rı merkezden çevreye doğru temizlenir. Emzirme sonrasında da yine aynı şekilde meme uçları ve çevresi temizlenmelidir. Me-meye herhangi bir sebeple merhem veya krem sürülmemelidir;

zorunlu olarak böyle bir tedavi uygulamyorsa merhem bebeğin emmesinden sonra sürülebilir. Ancak bir sonraki emzirmeden önce meme ucu iyice temizlenmelidir. Aksi halde genellikle yağlı olan merhem veya krem bebeğin memeden tiksinmesine ve memeyi bırakmasma yolaçabilir.

Bebeğini emziren annelerden %5'inde meme iltihabı ve ab-sesi gelişebilir. Meme iltihabı olan annede ateş, halsizlik ve tit­reme gibi infeksiyonun genel belirtileri yanında memede ağrı, kızarıklık ve şişlik görülür. Meme infeksiyonu gelişen bir anne, süt adeta cerahat gibi gelmediği sürece emzirmeğe devam et­melidir. Sütün iltihap gibi gelmesi sözkonusu olduğunda ise emzirmeğe ara verilirken meme boşaltılmağa çalışılmalıdır, ilti­hapla karışık da olsa sütün boşaltılması memedeki şişliğin ve ağrının artmasını önler. Meme iltihabım önlemek için meme başları temiz tutulmalıdır.

Meme sağlığının korunmasında dikkat edilecek bir nokta da bebeklerin ağzmda kolayca yerleşen mantar(-=pamukçuk) hastalığından korunmadır. Çünkü bebeğin ağzındaki pamukçuk iyileşse bile meme ucunda bu mantar bulunan anneden yeni­den mantarı alabilecektir. Bunun için bebekte pamukçuk varsa tedavisi yoluna gidilirken annenin meme uçlan da yemek kar­bonatı ile veya bir çay bardağı içine bir tatlı kaçığı karbonat ko-nularak hazırlanan su ile temizlenmelidir. Normal durumlarda ise her emzirmeden sonra bebeğe verilecek bir kaçık su bebeğin ağız temizliğine yardım eder ve ağızdaki süt artıklarının man­tarlar için bir vasat oluçturmasını engeller.

Emzirmenin Sakıncalı Olduğu Durumlar: Bütün annelerin bebeklerim emzirmeleri ideal olmakla beraber oran olarak çok az bir durumda, emzirme tavsiye edilmez. Bu durumlar anne veya çocuğa bağlı olup önemli sonuçları olabileceğinden anne­nin bebeğini emzirmemesi tercih edilir.

Emzirmeye engel olan durumlardan çocukla ilgili olanlar daha çok çocuğun ağız yapısınm sağlıklı bir emmeye izin vere­meyecek derecede bozuk olduğu hallerdir. Bunlar arasında en önde gelenleri doğuştan çocuğun dudaklarının yarık olması (=tavşan dudak), damağın orta hatta birlesmemis durumda ve açık olması (=yarık damak, kurt ağzı) şeklindeki yapı bozuk­luklarıdır. Bu durumlarda ilgili uzmanların tavsiyesine göre ge­rekli düzeltme ameliyatları yapılana kadar çocuğun anneyi em-memesi ve bu sırada bebeğin özel olarak yapılmış emzikli biberonlarla beslenmeğe çalışılması gerekecektir.

Ağır bir hastalık geçiren veya emecek gücü yeterli olmaya­cak derecede erken doğmuş bebeklerin de emme ile ilgili prob­lemleri olabilir. Bu durumlarda bebeğin yakın bir takibe gereksinmesi olacağından ilgili hekimin tavsiyesine göre beslen­menin düzenlenmesi uygun olur.

Emzirmenin anneye bağlı sebeplerle mümkün olamadığı durumlar genellikle annenin bulaşıcı veya ağır bir hastalığı bu-lunması ile ilgilidir. Annede tüberküloz (=verem), difteri, tifo, bruselloz (=malta humması), kızıl gibi bulaşıcı bir hastalık mev­cutsa anne tamamen iyileşene kadar bebeğe hastalığı bulaştırabileceğinden bebeğini emzirmemesi ve hatta bebek ile yakın te­mastan kaçınması gerekir. Ayrıca bulaşıcı olmamakla beraber annede mevcut kalp hastalığı, böbrek yetmezliği, şeker hastalı­ğı, kanser gibi ağır hastalıklar sözkonusu ise bebeğini emzirme­mesi annenin sağlığı açısmdan uygun olur. Annenin bebeği em­zirirken bebeğe zarar vermesinden kuşkulanılan ağır bir ruh hastalığı varsa bebeği emzirmesine izin verilmemesi yerinde olacaktır.

Emzirmenin engellenebileceği durumlar olarak belirttiği­miz bu sayılan hastalıklar dışındaki durumlarda bebeğin anne tarafından emzirilmesinde bir sakınca yoktur. Ancak bebeği emzirirken kuşku duyulan bir durum sözkonusu ise bir hekime başvurulması yararlı olabilir.

Sık karşılaşılan bir durum olan nezleli bir annenin bebeğini emzirmesi hususunda önemli bir tehlike yoktur. Ancak yine de bebek emzirilirken veya yakında temas esnasında nezleli anne­nin ağız ve bumunu uygun bir şekilde kapatarak bebeğe nezle­nin bulaşmasına engel olmağa çalışması iyi olur.

Anne Sütünün Faydaları: Daha önce de kısaca belirttiğimiz gibi 'her annenin sütü bebeği için özel olarak imal edilir ve anne sütu­nun yerini tutabilecek hiçbir madde, dünyanın hiçbir yerinde henüz imal edilememiştir ve muhtemelen de edilemeyecektir.' Anne sütü ile ilgili araştırmalar devam ettikçe hergün anne sütünde mevcut olan bir faydalı nitelik daha anlaşılmaktadır. Bunlar hepsini bu­rada anlatabilmemize imkan vermeyecek derecede çoğalmış ve ayrıntılı bir hale gelmiş durumdadır. Biz burada sadece anne sütunun bazı yararlarından bahsedeceğiz.

Anne sütunun sindirimi daha kolay olduğundan anne sü­tüyle beslenen bebeklerde, ishal, kabızlık, gaz sancısı daha az görülür.Anne sütü içinde allerji yapabilecek maddeler bulun-madığından özellikle inek sütü ile beslenen çocuklarda sık gö­rülen allerjik ishaller ve pisiklere de anne sütü ile beslenen be beklerde az rastlanır. Anne sütünde yüksek miktarda bulunan ve tıp dilinde İmmunglobulin-A adı verilen koruyucu bağışık­lık maddeleri bebeğin mide-barsak kanalını mikrobik infeksiyonlara karşı korurken anne sütunun içerdiği ve mikroplara karşı öldürücü etkiye sahip bazı maddelerin de katkısıyla anne sütü ile beslenen bebeklerde barsak infeksiyonları daha az gö­rülür.

Gebelik sırasında anneden bebeğine kan yoluyla geçen bazı bağışıklık maddeleri doğum sonrasında bir süre bebeği bulaşıcı hastalık ve mikroplara karşı korur. Bu bağışıklık maddelerinin bir grubu annenin ilk günlerdeki sütü (=ağız)nde daha yoğun olmak üzere anne sütünde bulunur. Anne sütü ayrıca lizozim adı verilen ve bağışıklık maddeleriyle beraber mikropların yok edilmesine yarayan bir enzim yönünden de zengindir. Bunlar­dan başka anne sütü içindeki pekçok madde ve bazı hücreler bulaşıcı hastalık mikroplarım yoketmek üzere bulunur. Sonuçta anne sütü ile beslenen bebeklerde başta mikrobik ishaller olmak üzere pekçok bulaşıcı hastalık anne sütü ile beslenmeyen be-beklere göre daha az görülecektir.

Anne sütü alan bebeklerde bulaşıcı hastalıkların daha az görülmesinin bir sebebi de anne sütunun daima temiz ve taze olması ve herhangi bir şekilde mikroplarla bulaşma ihtimali ol­madan doğrudan doğruya annenin memesinin temiz ortamın-dan bebeğin ağzına geçmesidir.

Anne sütü emzirilen bebeklerde barsak infeksiyonları/ orta kulak iltihabı ve solunum yolu hastalıkları başta olmak üzere, birçok mikrobik hastalık anne sütü almayan bebeklere oranla daha az görülür. Ülkemizde bebek ölümlerinin büyük kısminin ishaller ve solunum sisteminin mikrobik hastalıklarından oldu­ğu düşünülürse, anne sütunun ülkemizdeki çocukların sağlığı yönünden ne kadar önemli olduğu anlaşılmış olur.

Annesini emen süt çocuklarında gaz sancısı, bulantı, kusma gibi sindirim bozuklukları, allerjik hastalıklar, barsak infeksi­yonları, solunum yolu infeksiyonları daha az görüldüğünden bu bebekler daha az hastalanıp daha hızlı büyüme imkanı bula­caklardır.

Anne sütündeki demir, kalsiyum ve D vitamini bebeğin barsaklarından kolaylıkla emildiği için anne sütü ile beslenen çocuklarda demir eksikliğinin yol açacağı kansızlık ve kalsiyum eksikliğiyle ilgili olan kemik zayıflığı daha az görülür.

Doğumdan sonraki ilk aylarda hızla gelişen bebeğin beyin dokusu için ihtiyaç duyulan kolesterolün anne sütünde bol miktarda bulunması bebeğin beyin gelişimim ve sonuçta zeka düzeyin! olumlu olarak etkiler.

Anne sülünde beyinin gelişmesini düzenleyen henüz hepsi tam olarak tesbit edilmemiş durumda olan birçok madde var­dır. Yapılan araştırmalarda, anne sütü ile beslenen çocukların zeka testlerinde anne sütü emmeyenlere göre yüksek derecelere ulaştığı gösterilmiştir.

Emzirme anne ile bebeği arasında psikolojik olarak da sağ­lam bir ilişkinin gelişmesini sağlar. Annenin kendi bedeninin bir ürünü olan sütü ile bebeğmi beslemesi anne-çocuk ilişkisini güçlendirir. Emziren anne, yarar sağlayan sütunu emen bebeğine daha bir sevgi ve şefkat duyarken, bebek ise annesinin sıca­cık koynunda açlığım gidermenin tadı ile çevresine güven duygusunu geliştirir. Sonuçta anne ile bebeği arasında sevgi ve şefkat temeline dayanan güzel bir ortak yaşama duygusunun hakim olduğu sıcak bir ilişki gelişir. Bu da hem annenin hem de bebeğinin ruh sağlığını olumlu şekilde etkiler.

Emzirmenin annenin ruh sağlığına olduğu gibi beden sağlığına da olumlu etkileri vardır. Doğum sonrasmda annenin me-meleriride oluşan sütün düzenli olarak boşaltılması beyinden salgılanan oksitosin hormonunu da düzenli olarak salgılatmakta ve düzenli olarak salgılanan oksitosin hormonu doğum sonrası anne rahminin toparianarak normal halini alana kadar kü-çülmesini sağlamaktadır. Emzirme döneminde süt oluştu­rabilmek için annenin fazla miktarda enerji harcaması gebelik esnasında anne vücudunda artmış olan yağ depolarım azalta rak annenin kolayca ve bebeğini sıkıntıya sokmadan zayıflamasını sağlar. Ayrıca son yıllarda yapılan araştırmalar, bebeğini emziren annelerde meme kanseri görülme oranının daha düşük olduğunu kanıtlamıştır.

Anne Sütunun Yeterliliği: Her annenin merak ettiği bir konu emzirdiği bebeğine sütunun yetip yetmediğidir.Bazen ge­reksiz olarak sütunun yetersiz olduğu kanısma kapılan annele­rin, büyük bir endişe içinde bebeğini ek mama ve besinlerle do­yurma çabasma girdiği görülmektedir. Bu çaba çoğu defa faydadan çok zarara yolaçarak bebekte sindirim rahatsızlıklarına sebep olmakta, en tehlikelisi de bebeğin anne sütünü emme­yi bırakması ve annenin sütunun kuruması ile sonuçlanmakta­dır. Oysa, anne bebeğini dikkatli bir şekilde izleyerek sütunun yetip yetmediğim anlayabilir.

Eğer bir bebek beslendikten sonra 3 saat süreyle rahat ola­rak uyuyorsa, huzurlu ve keyifli görünüyorsa ve en önemli kri­ter olarak ayda 600 gramlık bir ağırlık artışı gösteriyorsa o bebek için anne sütunun yetersiz olması sözkonusu değildir. Bunu anlamak için bebeğin hergün tartılması gerekmemekte­dir; çünkü bebeğin ağırlık artışmın hergün eşit miktarda olması beklenemeyeceği gibi küçük ağırlık farkları sağlıklı olarak ölçü-lemeyebilir. En sık olarak bebeği haftada bir tartmak yeterlidir, bebeğin bu durumda haftada 150 gram kadar bir ağırlık artışı göstermesi yeterli bir derecede büyüdüğünün işareti olarak kabul edilir.Ancak bebeğin tartılması sırasında tarti aletinin doğruluğu her defasında kontrol edilmeli ve tartanın hemen her defa aynı şartlarda yapılmasına özen gösterilmelidir.

Anne sürünün emzirme sırasında yeterli olup olmadığı be­beğin emzirme esnasmda dikkatli olarak gözlenmesiyle de an­laşılabilir. Emzirmenin ilk iki dakikası içerisinde bebek, her emme hareketinden sonra bir yutkunma hareketi yapıyorsa me-medeki süt salgısınm yeterli olduğu düşünülür. Buna karşılık, birkaç emme çabasma karşılık bir yutma hareketi sütün yetersiz olduğunun işaretçisi sayılır.

Emzirme saatleri arasında anne memelerinin dolgunlaşıp gerildiğini hissediyorsa veya bebeği bir memeyi emerken diğer memeden kendiliğinden bir süt sızmtısı oluyorsa annenin sütu­nun yeterli olduğu anlaşılır.

Anne Sütunun Yetersizliğini Düşündüren Belirtiler:  Bir bebeğin emdiği anne sütü bazen gerçekten de bebeğin ihtiyacının karşılanmasında yetersiz kalabilmektedir. Ancak anne sütu­nun yetersiz kaldığı kararım verirken aceleci davranmamak ge­rekir. Çünkü bir süre için yetersiz gibi görünen anne sütü daha sonra bollaşabilir veya annenin beslenmesine dikkat edilerek anne sütunun artıcı sağlanabilir. Eğer iyi bir incelemeden sonra anne sütunun yetersizliğine karar verilecek otursa bebeğin besin ihtiyacı anne sütüne ek olarak verilecek besinlerle karşıla­nacaktır.

İlk üç ayı içerisindeki bir bebek çok fazla ağlıyorsa açlık ve aldığı sütün yetersizliği akla getirilmelidir. Annesini emen bir bebek, bir emzirme esnasında her iki memeyi tamamen boşalttı­ğı halde emme hareketlerini sürdürüyor ve doygunluğa ulaşamıyorsa, memeyi bırakmak istemiyorsa ve huzursuzlanarak uyumuyorsa veya uyuduktan sonra 1-2 saat geçmeden tekrar uyanıyorsa bebeğin anne sütü ile doymadığı düşünülebilir.

Anne sütü ile beslenen bir bebek bir ay içinde kendisinden beklenen ağırlık artımım ve boy uzamasını gösterememişse, hele de üst üste iki ay bu durum sözkonusu ise anne sütunun yetersizliği düşünülmelidir. Ancak burada bebeğin bu süre için­de hiçbir hastalık veya beslenmesini olumsuz yönden etkileye­cek bir faktör ile karşılaşmamış olması gerekir.

Bebeğin beslenmesinin yetersiz olduğunun bir işaretçisi de bebeğin seyrek aralıklarla ve az miktarda dışkılamasıdır. Ancak bunun bebekten bebeğe değişebileceği gözönünde bulundurul­malıdır. Bazı süt çocukları hergün birkaç kez dışkı çıkarırken bazı bebekler normal olarak günde bir kez veya günaşırı dışkılamaktadır.

Anne sütunu arttırmak için annenin beslenmesi düzenlenmeli, özellikle bol sıvı almasına dikkat edilmelidir. Anne sütu­nu arttıracak en önemli tabii uyan bebeğin emmesi ve memele­rin tamamen bosaltılması olduğu için asla bebeğin emzi-rilmesinden vazgeçilmemelidir.

Anne Sütüne Devam Süresi: Anne sütü alan bebeklere do­ğumdan sonraki ilk dört ay içinde su dışında ek bir mama ver­meğe gerek yoktur. Bebeğe en az 4-6 ay süreyle anne sütü ver­meğe çalışmalıdır. Emzirme süresi mümkün olursa bir yıla kadar, 6 aydan sonra annenin sabah ve akşam iki kez bebeğini emzirmesi suretiyle tamamlanmalıdır. Annenin bebeğim iki ya­şım tamamlayana kadar emzirmesinde tıbbi bir sakınca yoktur.

Emzirilen bebeğin emzirme sonrası yumuşak olmayan bir zernıııe sahip yatağa yan veya yüzüstü yatınİması gaz çıkartmasını kolaylaştırır.

Anne Sütü Alamayan Bebeklerin Beslenmesi: Annenin emzirmesine engel olan bir durumun varlığı halinde veya bebek annesini kaybetme şanssızlığına uğramışsa bebeğin bes-lenmesi bir problem haline gelecektir. Böyle bir durumda müm-künse öncelikle anneye süt verebilecek bir "süt anne" aranır.

Böylece bebeğin yine öncelikle bir anne sütü ile beslenmesi sağ-lanması hedeflenir. Bunda başarısız olunduğu takdirde anne sütü alamayan bebeğin, inek, koyun gibi bir hayvanın sütü kullanılarak veya yapay mamalar ile beslenmeğe çalışılmasından başka bir yol kalmaz.

Herhangi bir zorunlu nedenle anne sütü alamayan bebeklere alternatif olarak anne sütüne benzetilerek üretilmeğe çalışı­lan sanayi mamaları verilebilir. Son yıllarda ülkemizde de deği­şik firmalar tarafından üretilen veya dışarıdan ithal edilen bu mamalar bir çok bakımlardan anne sütüne yaklaşarılmış olsa bile anne sütunun yarı değerine bile ulaştıkları söylenemez. Ay­rıca bu mamaların bebeğe anne sütü yerine yeterince verilmesi durumunda oluşturacağı ve bugün ülkemizdeki asgari ücretin 2-3 misline ulaşan maliyeti de aile mutlaka gözönünde tutmalı ve anne sütunun önemini hiç olmazsa ekonomik oluşu yönün-den değerlendirmelidir. Ülkemizde hemen her eczanede bulu­nabilen bu mamalar, herşeye rağmen bebeğe verilecekse, temiz bir biberon içerisine yeteri kadar kaynatılıp vücut sıcaklığına kadar ılıtılmış su konularak biberon içindeki suyun her 30 mili-litresine l tam ölçek mama tozu eklenir ve tozun su içerisinde erimesi sağlandıktan sonra bebeğe verilir.

Anne sütü verilemeyen bir yenidoğan bebeğe ilk hafta bo­yunca günde 6-8 defa yarı yarıya sulandırılmış sütten 30-40 mi­lilitre süt verilir; bu miktar yavaş yavaş arttırılarak 70-100 mili-litreye ulaşıldıktan sonra ikinci haftadan itibaren bu miktar ile devam edilir. Bir süt çocuğuna hiçbir şekilde günde l litreden fazla süt verilmemelidir.

Bebeğe Dışarıdan Verilecek Sütün Hazırlanması: Bebeğe verilecek sütün öncelikle temizliğinden emin olünması gerekir. Bu nedenle nereden temin edilirse edilsin sütün kaynatılarak içinde bulunması muhtemel mikroplardan temizlenmesi gere­kecektir. Süt temiz bir tencere içinde 15 dakika kaynatılarak ağzı kapatılıp soğumağa bırakılır. Bebeğe verilecek süt inek sütü ise içindeki maddelerin yoğunluklarmın azaltılarak sindi rilmesinin kolaylaşması maksadıyla bebek ilk üç ayını doldurana kadar sulandırılır.Sulandırma ilk iki ay yarı yanya süt ve su olacak şekilde, üçüncü ayda ise iki ölçü süt bir ölçü su ile yani 1/3 oranmda yapılır. Sulandırıldığı için ortay a çıkan enerji açığı sulandırılmış sütün her 100 mililitresi için bir tatlı kasığı toz seker veya bir adet bir adet kesme seker ilave edilerek kapatılır. Bebek üç haftalık olduktan sonra süte 1-2 mililitre (=bir çay ka­şığı) sıvı yağ eklenmesi yararlıdır. Böylece bileşimi anne sütüne göre oldukça farklı olan inek sütü kabaca anne sütüne yaklaştı-rılmıs olur.Bu işlem ile bebeğin alabileceği yapıda bir süt elde edildikten sonra 3-4 saat ara ile bebeğe üçüncü haftadan itiba­ren her öğünde 70-100 mililitre verilir. Eğer bebek az da olsa anne sütü alabiliyorsa önce anne sütunu emmesi ardmdan bir saat kadar sonra kasıkla bu şekilde hazırlanan sütün verilmesi uygun olur. Çalışan anne ise evde olduğu saatlerde bebeği em­zirirken evde olmadığı saatlerdeki öğün bu şekilde hazırlanan süt ile geçiştirilecektir.

Bebek dört aylık olduktan sonra süte katılan şekerin azaltıl-ması ve 6 aylık olduğunda şekersiz süt verilmesi, bu sırada baş­lanacak olan ek gıdaların daha kolaylıkla kabul edilmesi açısından yararlı olacaktır.

Son yıllarda ülkemizde yapılan yanlış propagandaların da katkısı ile anne sütü yerine hazır mamaların verilmesi yaygın­laşma eğilimindedir. Ülkemiz için ekonomik yönden olduğu kadar yetişen nesillerimizin beden ve ruh sağlığı yönünden de zararlara yol açan bu davranışa yönelen aileler herşeyden önce kendi bebeklerini zihin ve beden yönünden gelişim tehlikesine soktuklarım bilmelidirler.

c. Süt Çocuğunun Beslenmesinde Önemli Noktalar: Süt çocuk­luğu dönemi yenidoğan dönemi olarak adlandırılan ilk hafta­dan sonra başlar ve bebeğin iki yaşım tamamlamasına kadar devam eder. Bu dönem çocuğun sağlıklı gelişimi yönünden son derecede önemlidir. Çocuk yine bu dönemde gelişiminin en önemli devrelerim geçirir. Fiziki ve ruhi yönden bütün hayatını etkileyecek olan alışkanlıklarının temeli de oluşmağa başlar. Beslenme yönünden süt çocukluğu döneminin 4-12 ayı arasın­daki süreyi kapsayan 9 aylık kısmı çok önemlidir. Çünkü bebek bu sürede anne sütü ile beslenmeden karışık beslenmeye geçer, erişkin tipi beslenmeye geçişim sağlayacak beslenme alışkanlık­larım da bu sırada kazanır. 4-12 aylar arasında da bebek ilk üç aydaki kadar olmasa bile hızlı bir gelişim içindedir. Yine bu dö­nemde çıkmaya başlayacak olan süt dişleri, bebeğin beslenme-sinde katı gıdalara geçişi mümkün hale getirir.

Karışık Beslenme: İlk 4 ay boyunca anne sütunun yeterli olduğu anlaşılan bir bebeğe herhangi bir ek besin vermeğe gerek yoktur. Bu dönemde bebeğin her ay ortalama 600-1000 gramlık bir ağırlık artışı göstermesi gerekir. Bebek 15 günlük ol­duktan sonra kemik gelişimi için gerekli olan D vitamini başla­nır ve ilk 6 ay boyunca D vitamini verilmeğe devam edilir. 6. aydan sonra ya yine D vitamini verilmeğe devam edilir veya değişik vitaminlerin birarada bulunduğu polivitamin şurupla-rmdan biri l yasa kadar verilir. Ayrıca bazı uzmanlar çocuğun doğum ağırlığının iki katma ulaşmasından itibaren demir içe­ren ilaçların verilmesini tavsiye etmektedirler.

Anne sütü ne kadar bol olursa olsun bebeğin besin ihtiyacı-nı tek basma en fazla 6 ay karşılayabilir. Bu nedenle en geç 6. ayda bebeğe anne sütü yanında bazı ek besinlerin verilmesi ge­rekir. Bebeğin ek besinleri kolaylıkla alabilmesi için 3. ayın biti-minden itibaren bir ay süre ile ek besinlere alıştırılması ve 4. ayın bitiminden sonra bebeğin tam olarak karışık beslenmeye geçirilmesi uygun olur. Karışık beslenme bebeğin anne sütü ile beraber bazı ek besinlerle beslenmesini ifade eder.

Karışık Beslenmenin Esasları: Karışık beslenmeye geçiş, yani bebeğe ek gıdaların verilmesine 3. ayım bitirmeden başlan­mamalıdır; çünkü ancak 4. aydan itibaren bebeğin sindirim ka­nalı anne sütü dışındaki besin maddelerin hazmedebilecek ye­teneğe ulaşır, İlk üç ay içerisinde bebeğin sindirim sistemi özellikle yağların sindirimi yönünden yetersizdir. Anne sütü ile beslenmede bir sorun oluşturmayan bu durum özellikle inek sütü verilen bebeklerde ciddi sindirim problemlerine yol açar.

Anne sütü ile beslenen bir bebeğe ek gıda verilmesine 4. aydan önce başlanmamalı ve anne sürünün tek basma bebeğin ihtiyacına yetmemeğe başlayacağı 6. aydan sonraya da bırakıl­mamalıdır. Ayrıca ek gıdalara 6. aydan daha geç başlandığında çocuk yeni gıdaları almak istemez. Bebeğin vitamin ve mineral ihtiyacı arttığı ikinci altı aylık dönemde ek gıdaların alımım ko­laylaştıracak şekilde, bebeğin yutma fonksiyonu tam olarak ge­lişecek ve dişleri çıkmaya başlar. Genellikle altıncı aydan itiba­ren olmak üzere dişlerin çıkmaya başlaması nisbeten daha katı gıdalara başlanması zamanının geldiğini gösterir.

Ek gıdalara başlandığında şu hususlara dikkat edilmelidir:

Ek gıdalar bebeğin memeyi bırakmasına engel olunması için bi­beronla değil kaşıkla verilmeli, aynı günde birden fazla yeni gı-daya başlanmamalı, yeni verilecek gıdalar bebek açken denen­meli, bebeğin besinleri çiğneme yeteneği tam olarak gelişmediğinden iyice ezilerek verilmeli, her verilecek ek besin taze olarak hazırlanmalıdır. Mamayı hazırlamadan önce anne kendi ellerinin, biberon ve mama hazırlamakta kullanacağı her-şeyin temizliğine dikkat etmelidir. Biberon kaynatılarak temizli­ği sağlanabilir. Bebek beslendikten sonra biberonda artan mama daha sonra hiçbir şekilde verilmemelidir.

Ek besinlere başladıktan sonra da anne sütü emzirilmeğe devam edilmelidir. Anne sütunun üstün niteliklerinin yerini hiçbir ek besinle doldurmak mümkün değildir. Bebeğin ek be­sinlerle doyurularak anne memesini bırakmasına yolaçmamaki-çin, önce bebeğin anneyi iyice emerek her iki memeyi boşaltma-sı sağlanır; aradan en az l saat geçtikten sonra ek besin verilmelidir. Ayrıca bebeğin anne memesini emme alışkanlığım daha kolay olan biberon emme ile değiştirmemesi için bebeğe verilecek ek sıvı besinler biberon kullanılarak değil kaşık ile ve­rilmelidir. Daha zor olan bu yol bebeğin anne sütunu bırakma­sına sebep olmayacağı için bebek için en yararlı yoldur.

İlk kez verilen ek besinler bebeğe aç olduğu bir sırada veri-lerek daha kolayca almaşı sağlanabilir, İlk kez denenen ek be­sinler başlangıçta az miktarlarda başlanıp giderek miktarınm arttırılması yoluna gidilmesi uygundur.

Yumurta sarışı, beyaz peynir gibi katı ek besinlere geçiş ge-.ciktirilmemelidir; çocuk büyüdükçe bu gibi alışık olmadığı be­sinlere karşı daha inatçı hale gelecektir.

Karışık beslenmede ikinci bir yol olan bir öğünde anne sütü emzirmek, ikinci öğünde ise ek mama vermek şeklindeki metod özellikle çalışan annelerin bebeklerinin beslenmesini kolaylaştı­racak bir yöntemdir.

Bebeklere Verilebilecek Ek Besinler: 4 ayım doldurmuş bir bebeğe günde 2-3 kez ek besin olarak anlatıldığı gibi hazır­lanmış inek sütü veya evde hazırlanmış ve gerekirse bir miktar tatlılandırılmış yoğurt verilebilir. Ayrıca taze meyveden hazır­lanmış meyve suları küçük miktarlarla başlanarak kaçıkla veri­lebilir. Meyve suyu hazırlamakta elma, şeftali, muz, portakal ve havuç kullanılabilir. Bir defada verilecek meyve suyu miktarı 100 mililitre (=bir çay bardağı)'yi geçmemelidir.

Portakal ve mandalina gibi meyveler sıkılarak suları kolay­ca alınır. Elma, armut ve şeftali gibi kabuklu ve nisbeten sert meyveler kabukları soyularak önce ezilerek püre haline getirilir ve bu püre tülbentten geçirilerek suları elde edilir. Başlangıçta meyvelerin sadece suyu verilirken altıncı aydan itibaren bebek katı gıdaları ağzmda çevirerek yutma fonksiyonu geliştikçe meyve püreleri verilebilir. Ülkemizde her zaman pahalı bir meyve olan muz kullanılması zorunlu olmasa da annelerin be-beklerine ille de vermek istedikleri bir besindir. Özel bir besle­yici özelliği olmayan muz ezilerek süt veya bir başka meyve suyu ile sulandırılarak bebeğe kaşıkla verilebilir.

Evde Yoğurt Yapımı: Kaynatıldıktan sonra 30 dereceye kadar ılıtılan 100 mililitre süt içine l çay kaşığı yoğurt mayası eklenir ve yoğurdun mayalandığı kap bir örtü ile sarılarak 3-5 saat kadar bekletildikten sonra açılır. Bebek tatsız geldiği için yoğur­du yemek istemezse içerisine biraz toz şeker ilave edilerek tat-landırılması ve böylece bebeğin bu faydalı besini almaşı sağla­nabilir, ancak bebeğin iştihanın kesilmemesi için yoğurda ilave edilecek çeker miktarı hiçbir zaman aşırı olmamalıdır.

Unlu mamalar ve muhallebi ülkemizde bebek beslenme-sinde çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Bunda bazı değişik tahıllardan yapılan unlu maddelerin eczanelerde "mama" adı altında satılmasının da önemli bir payı vardır. Oysa bu madde­ler hemen tamamen sadece karbonhidrattan ibarettir ve bebe­ğin vücud gelişiminde kullandığı temel besin olan proteinden fakirdir. Nişasta gibi unlu maddelerle beslenen çocukların tom­bul bir görünüm kazanmaları da aileleri yanıltmaktadır. Tek yönlü olarak beslenmenin bir sonucu olarak bu bebeklerin vü-cudunda yağ dokusu artmış, buna karşılık kas, kemik, sinir ve beyin dokuları iyi gelişememiş durumdadır. Yani her tombul çocuk iyi gelişmiş bir çocuk demek değildir.

Pişmiş nişasta ve unların sindirimi için gerekli enzimler bebek üç ayım tamamladıktan sonra yeterli hale geldiğinden üç aylıktan küçük bebeklere hiçbir şekilde, hiçbir un kullanılarak hazırlanan muhallebi ve mamalar verilmemelidir. Aksi takdir­de verilen unlu besinleri hazmedemeyecek olan çocukta aşırı miktarda gaz ve karın ağrısı olacağı gibi bebeğin iştahı da kesi­lecektir. Muhallebi bir ek besin olarak günde bir öğün verilebi­lir. Bir çay bardağı süt içine hafifçe kızartılmış bir çay kaşığı pi­rinç unu üzerine bir çay kaşığı da şeker eklenerek yarım saat pişirilmekle muhallebi hazırlanmış olur. istendiği takdirde aynı oranlarda olmak üzere miktarı arttırılarak çocuğun yasma göre ayarlanabilir.

Muhallebi yapmak için uygun bir kabın içerisine büyük su bardağı, yaklaşık 200 mililitre süt ve bir silme yemek kaşığı pi­rinç unu konulur. Pirinç unu sütün içinde iyice ezildikten sonra kısık ateşte 15 dakika kadar pişirilir. Pişirme işlemi bittikten sonra karışımın içine bir yemek kaşığı toz şeker eklenerek mu hallebi hazırlanır. Daha sonra ılıtılarak bebeğin alabileceği ısıya getirilen muhallebi bebeğe kaçıkla verilir.

6. aydan itibaren bebeğe verilebilecek besinler ise değişik sebze çorbaları, meyve püreleri ve yumurta sarışı olarak sırala­nabilir.

Sebze çorbası, mevsim sebzelerinden birkaçı (patates, do­mates, havuç) yıkanıp soyulduktan sonra rendeden geçirilerek bebeğin alabileceği bir kıvama getirilip, ince bulgur, mercimek veya pirinç ile karıştırılarak bir miktar iyice çekilmiş kıyma ve bir kaşık sıvı yağ ile kaynatılarak pişirilir. Bebeğin ağzım yak-mayacak dereceye kadar soğutulduktan sonra kaşıkla bebeğe verilir.

Ek gıdalara başlanan bebek meyve suyu ve çorba gibi sıvı gıdalara alışmışsa, katı gıdalara geçmesi güç olur. Böyle bir be­beğe önce pişirilmiş havuç ve patates püre haline getirilerek ve­rilir. Bebek pürelere alıştıktan sonra sebze çorbalarınm içine pi­rinç ve ezilerek mevsimihe göre kabak, bezelye, domates gibi sebzelerle bir süre sonra bir çay kaşığı sıvı yağ eklenir. Buğday unu, yoğurt, mercimek ve tarhana, besleyici değeri yüksek be­sinler olarak Türk mutfak geleneğinde bebek için hazırlanan çorbalara katılabilecek faydalı maddelerdir. Bir örnek olarak mercimek çorbası hazırlamak için küçük bir tencereye 2 yemek kaşığı haşlanmış mercimek, rendelenmiş bir küçük havuç ve patates ve 2 su bardağı su konulur. 1-2 çay kaşığı sıvı yağ ekle-nerek pişirilir. Uygun şekilde ılıtıldıktan sonra kaşıkla bebeğe verilir.

Yumurta içinde bulunan bol miktarda protein nedeniyle 6 aylık olduktan sonra bebeğe başlanması faydalı olacak bir ek besindir. Allerji yapabilme ihtimali yüksek olduğu için bebeğe yumurtanın akı l yaşından önce verilmez, şansı da suda iyice haşlanıp akından ayırt edildikten sonra az miktarlardan başla-narak ve haftada bir kez gibi oldukça aralıklarla verilir. Giderek verilen miktarı arttırıldığı gibi aralıkları da sıklaştırılır. Herhan­gi bir allerji oluşmazsa tam bir yumurta sarışı süt veya meyve suyu içine ezilerek gün aşırı olarak verilebilir. Yumurta verildi­ği sırada çocuğun vücudunda kırmızı döküntü seklinde bir al-lerjik reaksiyon görülürse yumurta verilmesine ara verilir. Bir süre sonra tekrar denenebilir.

6. ayım doldurmuş bir bebeğin protein ihtiyacım karşılama­ğa anne sütü tek basma yeterli olamayacağından özellikle pro­tein yönünden zengin ek besinler almaşı gerekir. Bunun içinde iki kez çekilmiş kıymadan yapılan ızgara köfte, beyaz peynir, tam süt ve yoğurt gibi hayvansal kaynaklı besinler yanında kuru baklagillerin, ülkemize mahsus bir besin maddesi olan tar­hananın ve sebze-meyve pürelerinin bebeğin alabileceği şekilde pişirilip ezildikten sonra veya çorba seklinde verilmesi yararlı­dır.

Et önce kıyma olarak ya da küçük küçük ezilmiş halde sebze çorbalarına eklenerek bebeğe verilmeğe başlanır. Daha sonra köfte seklinde hazırlanan et ezilerek bebeğe verilebilir. Aile bütçesi özellikle protein ve demir gibi bebek için mutlaka gerekli maddeleri içeren eti yeterince vermeğe uygun değilse verilecek yumurta sarışı gibi besinlerle bebeğin protein ve demir ihtiyacının karşılanmasma çalışılmalıdır. Ayrıca ülkenü-zin her yerinde kolayca ve oldukça ucuz bulunabilen merci­mek, nohut ve fasulye gibi baklagillerin iyi bir protein ve demir kaynağı olduğu bilinmelidir. Baklagiller iyice pişirildikten ve gaz yapmamaları için süzgeçten geçirilirek kabukları ayrıldık­tan sonra hazırlanan çorbalar katılarak bebeğe verilir.

Altıncı aydan itibaren bebeğe sabah kahvaltısı verilir. Kah­valtıda bir bardak sulandırılmamış inek sütü içine küçük bir dilim beyaz peynir, bir yumurta şansı, tat vermek için bir tatlı kaşığı pekmez veya bal ve bir dilim ekmek içi veya iki bisküvi ufalanarak konulur. Bebek büyüdükçe daha yoğun olarak ha­zırlanabilecek bu besin değeri yüksek karışım bir öğün olarak bebeğe kaşıkla verilir.

9 aylık olan bir bebeğin artık dişleri çıkmağa başlayacağm-dan yarı katı besinleri de alabilecek duruma gelir. Bu dönem­den itibaren eline kaşık verilen bebeğin çorba veva muhallehisi ni kendi kendine yemesi teşvik edilmelidir. 9 aylıktan itibaren aile ile birlikte sofraya oturtulabilecek olan bebeğin l yaşım ta­mamladığı zaman evde pişen herşeyi yiyebilecek hale gelmesi istenen bir durumdur. Bu dönemde de bebeğin azalmakla bera­ber gelişiminin oldukça hızlı olarak sürdüğü dikkate alınarak .proteince zengin et, süt ve süt ürünlerim yeterli miktarlarda al-masına özen gösterilmelidir.

Dokuzuncu aydan itibaren bebeklere çeşitli dolmalar, bul­gur veya pirinç pilavı, makarna ve evde yapılan çeşitli sebze ye­mekleri alabileceği şekilde ezilerek verilebilir. Bu bebeklere haş­lanmış tavuk ve balık eti de verilebilir; yeterince et verilebilen bir çocuğa karaciğer hiç verilmeyebilir, özellikle verilmek iste-nirse haftada bir kez verilmesi yeterlidir. Hemen hemen yağ­dan ibaret olan beyinin bebek beslenmesinde hiçbir özel önemi olmadığı için verilmesine çalışılmamahdır. Bir yaşındaki çocuk evde pişirilen bütün yemekleri aile ile beraber yiyebilir.

 

Yaygınlaşan Beslenme Yanlışları:

 

Son yıllarda ülkemizde ticari, kara yönelik reklamların da yoğun propagandası ile bazı beslenme yanlışları yaygınlaşmağa başlamıştır. Bebeğe verilme­si faydadan çok zararlı olan çikolata, çiklet, hazır meyve suyu, şekerleme, gazoz, kola, lokum gibi maddeler içerdikleri şeker nedeniyle çocuğun iştahım kapatır. Aynı şekilde nişastalı ma­maların çocuğun sağlıklı bir şekilde gelişimim sağlaması imkansızdır. Çocuğa yararlı ve l yasma gelen bir çocuğa mutla­ka verilmesi gereken besinler tekrar özetleyecek olursak süt ve başta yoğurt olmak üzere süt ürünleri, yumurta, nohut, fasulye, mercimek gibi kuru baklagiller; yeşil sebze ve meyveler, köfte şeklinde verilecek et, balık ve tavuk eti, pirinç ve makarna ola­rak sayılabilir. Ekonomik durumu ne olursa olsun bilinçli bir anne bu yararlı besinleri uygun bir şekilde bebeğinin beslenme­sinde kullanarak bebeğinin beden ve zihin gelişimine yardım edebilir. Beslenme konusundaki sık rastlanan davranış yanlışla-nna işaret etmemiz yararlı olacaktır: Caya bisküvi batırarak ye­dirmek yerine süte ekmek doğramak daha ucuz ve yararlıdır. Hazır meyve suyu vermek yerine çocuğa taze bir meyve yedir meğe çalışılmalıdır. Sofraya oturulduğunda bebeğe yemeğin suyuna bandırılmış ekmek vermektense yemeğin taneli kısmım ezerek vermek daha faydalıdır. Et ve kemik suyuna ekmek doğ­ramak yerine bebeğe bir miktar et yedirmenin daha uygun ola­cağı da bilinmelidir. Bebeğin hazırlanan her çeşit mamasına ka­tılacak çeker miktarı 100 mililitre (=bir çay bardağı) süt için 5 gramı (=bir çay kaşığı) asla açmamalıdır; daha fazla şeker ko-nulması bebeğin iştahım kapatmaktan başka bir işe yaramaya­caktır.

Öğün Sayışı ve Beslenme Süresi: Bebek dünyaya gelme-sinden itibaren bir yasma kadar beslenmesi yönünden büyük bir özen ve ihtimam ister. Bu özen ve ihtimam bebeğin daha sonraki bütün hayatım etkileyebileceğinden başta anne olmak üzere bütün ailenin elinden geleni yapması beklenir. Ancak kimi zaman bebeğe gösterilen ilgi bebeğin ihtiyaçları iyi kestiri-lemediği için bebek için zararlı olabilen bir durum halim almak­tadır. İlk yaş bebeğinin bakımında özellikle bebeğin beslenmesi konusundaki yanlışlara sık rastlanmaktadır. Bu nedenle bebe­ğin beslenmesi ile ilgili bazı bilgileri vermek istiyoruz.

Bebeğin doğumundan itibaren beslenme aralıkları giderek açılmalıdır. Doğduğunda her 3 saatte bir olmak üzere günde 8-10 kez beslenmesi gereken bebeğin öğün sayışı birinci ayının sonunda her 4 saatte bir olmak üzere 6-8'e, üçüncü aymda 5-6'ya, yedinci ayma kadar her 6 saatte bir olmak üzere 4-5'e, do­kuzuncu aymda 3-4'e ve nihayet bir yasma geldiğinde 8 saat aralıklarla 3'e düşürülmeğe çahşilmaüdir. Böylece bebeğin hem yediği besinleri hazmetmesi için daha fazla zaman bulabilmesi, hem de uyku gibi diğer ihtiyaçlarırun daha düzenli bir hale gel-mesi sağlanır. Burada belirttiğimiz ana besleme öğünleri arasın-da bebeğe ilk aylarda sadece kaynatmp soğutulmuş su, 6 aydan sonra meyve püreleri ve meyve suları verilebilir. Yenidoğan dö-neminde iki öğün arasındaki süre 2 saatin, ikinci aydan sonra ise 3 saatin altına hiçbir zaman indirilmemelidir. Bebeğin bir öğünü için ayrılacak süre, gerek emzirme esnasmda gerekse ka rışık beslenme sırasında toplam 20 dakikayı açmamalıdır. Ancak beslenme esnasında çabucak yorulan erken doğmuş pre­matüre bebekler ile düşük doğum ağırlıklı bebeklerin beslen-mesi esnasında daha fazla süre ayrılması gerekebilir.

d. Süt Çocuğunun Beslenmesinde Bazı Teknik Özellikler: 2 yaşı-na kadar hemen her çocuk beslenme ile ilgili temel davranış ka­lıplarım geliştirir. Bu davranışları kazanırken bazen çok güçlük çektiği görülecektir, ilk kez bardaktan su içme, kaşığı ile kendi-ne kendine yemeğin! yiyebilme gibi bir süre sonra otomatik bir şekilde yapabileceği hareketler bebek için başlangıçta çok zor gelebilir. Bu zorluğun bebeğin sinir ve kas sisteminin koordi-nasyonunu tam olarak kuramamasından kaynaklandığı bilin­melidir. Anne bebeğin bazen de yaramazlıkla karışık becerik-sizliklerine hoşgörüyle ve sabırla yaklaştığı takdirde kısa sürede bebeğinin yeteneklerinin geliştiğim görecek ve mutlaka çok mutlu olacaktır.

Biberonla Beslenme: Herhangi bir nedenle hiç anne sütü alamayan bebeklerin beslenmesinde biberonla bebeği besleme, rahat bir yol olarak anneler tarafmdan benimsenmiştir. Karışık olarak beslenen yani hem anne sütü alan hem de ek mama veri­len bebeklere ek besinlerin mümkün olduğunca kaşıkla veril-mesinin gerekliliğim tekrar hatırlatmamız yerinde olur.

Biberon alınırken üzerinin mutlaka ölçülenmiş olmasına dikkat edilmeli, mümkünse bu ölçülenmenin doğruluğu hacmi bilinen sıvılar konularak kontrol edilmelidir. Ayrıca biberon ço­cuğun sağlığı açısından kolayca ve tam olarak yıkanabilecek bir yapıda olmalıdır. Tam olarak temizlenemeyen bir biberonda kalacak mama artıklarmın mikropların kolayca çoğalması için elverişli bir ortam oluşturacağı ve bunun da çocuk için ne denli tehlikeli olacağı bilinmelidir.

Biberonun emziği, özellikle ilk günlerde lastik kokulu olabi­lir. Bebeğin bu kokudan tiksinerek biberonu reddetmemesi için, bir kaç kez tuzla ovularak lastik kokusunun giderilmesi yararlı olur.

Biberonla beslenen bebeklerin de kucağa alınarak anneyi emdiği zamankine uygun bir pozisyonda beslenmesi gereklidir. Yatar vaziyette bulunan bir bebeğin ağzım dolu bir biberonun verilmesi bebeği boğulma tehlikesi İle karşı karşıya getirir.

Biberon emziğinin ucundaki delik, şişeden bebeğin ağzına geçecek sıvı miktarım ayarladığı için çok önemlidir. Çok küçük açılmış bir delik bebeğin, özellikle güçsüz bebeklerin karnı doy­madan yorulmasma ve emmeyi bırakmasına yol açarken; acırı geniş bir delik de biberon içindeki mamanın hızla yutulmasına ve bu sırada bebeğin midesine acırı miktarda gaz girmesine ve sonuçta bebekte gaz sancısma sebep olur. Normal bir emzik de­liği açmak için iyice kızdırılmış bir iğne ile emziğin tepesinde 2-3 delik açılır, biberon baş aşağı çevrildiğinde şişe sallanmadan her saniyede bir damla sütün akması emzik deliğirün yeterli ve uygun olduğunu gösterir. Biberon emziğinin iri ve uzun olma-masına dikkat edilmelidir; uzun bir emzik bebeğin ağız boşlu-ğunun arka duvarım uyararak çocukta öğürtü, bulantı ve hatta kusmaya bile neden olabilir.

Biberonla beslenen bebeklerde biberonun emzik kısminin bebeğin ağzına uygunluyum, ve emziğin mama ile tam olarak dolu oluşuna dikkat edilmelidir. Ayrıca biberona mama konulmadan önce temizliğinin özenle yapılması bebeğin sağlığı yönünden çok önemlidir.

Süt çocuğuna verilecek mamaların anne sütü gibi vücud ısısında olması bütün bebeklerin hoşuna gider. Bu yüzden sıcak mamalar yeterince soğutulurken soğuk mamaların da ılık bir su içinde İsıtılması yerinde olur.

Biberon kullanıldıktan sonra emzik ve şişe sıcak su ile yıka-nıp ve biberon da bir fırça kullanılarak temizlenip hiçbir artık kalmadığından emin olununca su dolu bir tencere içinde en az 10 dakika kaynatılır. Aceleyle, iyi temizlendiğinden emin olun­mayan bir biberonu tekrar kullanmamak için evde birkaç bibe­ron bulundurmak iyi olur.

Eğer bebek biberon içine konan mamanın tamamım bitire-memis ve bir miktar mama veya süt artmışsa bu artık mamanın atılması ve saklanıp tekrardan ısıtılarak kullanılmasından kaçı-nılması gerekir.

   

    Bardakla Su İçme: Normal olarak gelisimini sürdüren bir süt çocuğu 6 aylık olduktan itibaren kavrayabileceği büyüklük teki bir bardaktan iki elim kullanarak su içebilecek yetenekte­dir. Bunun için bebeğe yardım ederek cesaret vermek suretiyle kısa sürede bebeğin su, meyve suyu gibi sıvıları bardaktan iç-mesi sağlanabilir. Burada dikkat edilecek nokta ilk zamanlarda bebeğin sıvı akışı ile yutmayı ayarlayamamasmdan kaynakla­nan bir durumda soluk yollarına kaçacak su ile rahatsız olması­dır; bebek bunu su içerken Öksürük nöbetleri göstererek belli eder. Bebeğin solunum yollarına kaçabilecek sıvıdan büyük bir zarar görmemesi için yutkunmayı iyice öğrenene kadar sadece suyun bardakla verilmesi doğru olur. Bebek ağzına aldığı her yudumu rahatlıkla yutabiliyorsa diğer sıvılar da bardakla veri­lebilir.

Kaşıkla Beslenme: Bebeğin ağız yapışma uygun büyüklük­te ve keskin kenarları olmayan bir kaşıkla bebeğin bir ayım dol-durmasından itibaren kaşıkla beslenmeğe alıştırılır. Kaşıkla bes-lenmeye alıştırma özellikle anne sütü ile beslenmesi sürdürülen bebekler için çok önemlidir. Kaşıkla beslenme esnasında bebek, annesinin kucağında ve ağzına konulan şey hemen genzine kaç­mayacak kadar dik olacak şekilde bulunmalıdır. Kaşıkla besle-meye de bardakta olduğu gibi önce su ile başlanması ve gide­rek daha kıvamlı olan meyve suyu, çorba, muhallebi gibi şeylere geçilmesi gerekir. Bebek 4. ayım tamamladıktan sonra kaçığı tanıyacak ve kaşığı gördüğünde ağzım açacak yeteneği kazanır. 9. aydan sonra artık aile ile sofraya oturtulmağa başla­nan süt çocuğunun kendisine zarar vermeyecek önlemler alın­dıktan sonra kendi kendine kaşıkla yemeğe alıştırılması müm­kündür. Ancak elinde kaşık olan bir bebek hiçbir zaman kendi basma bırakılmamalıdır.

Karışık beslenmeye geçirilen bir bebeğin kaşıkla beslenmeye alıştırılması bebeğin beslenmesini kolaylaştırır.

Besinleri Çiğneyerek Yeme: Bebek 6 aylık olana kadar ken­disinin ağzına almasından başka bir çabayı gerektirmeyecek ni­telikte bir beslenmeye alışmıştır. 6. aydan itibaren dişleri çıkma­ğa başlayan bebek, artık eline geçirdiği hemen herşeyi ağzına götürerek ısırmağa çalışır. 4-6. ayda bebeğe başlanan katı kı­vamlı beyaz peynir, yumurta sarışı gibi besinleri alırken bebek çiğnemeyi de öğrenir, l yaşım tamamlayana kadar bebeğin çiğnemesi yeterli olmayacağından verilecek köfte, taneli kuru bak-lagil ve sebze-meyve pürelerinin bir kaşıkla iyice ezilmesi be­sinlerin sindirimi yönünden yararlı olur.

Beslenme Esnasında Yutulan Gaz ve Gazın Çıkartılması:

Özellikle ilk üç aylık bebekler annelerim emerken veya biberon­la beslendikleri sırada bir miktar hava yutarlar. Biberonla besle­nen bebeklerin daha fazla hava yuttukları gözlenmektedir. Yu­tulan hava bebeğin kanunda şişkinlik ve gerginliğe, bebeğin bacaklarım kamına çekerek şiddetle ağlamalarına yol açar. Bebek yuttuğu gazı makadından çıkarana kadar rahatlayamaz. Bu durum süt çocukluğu döneminde bebeği ve anneyi huzur­suz eden sebeplerin basında yer alır. Bu nedenle bebeğin bes­lenme esnasında gaz yutmamasına dikkat etmek ve kaçınılmaz olarak yutulacak bir miktar gazı da henüz bebeğin midesinde iken ağız yoluyla çıkartmasına yarayacak önlemleri uygulamak gerekir. Yutulan gaz mideyi geçerek barsaklara intikal ettikten sonra ağız yolu ile çıkarılması imkansızdır.

Bebek emzirildikten sonra en az 10 dakika süreyle dik vaziyette ve başı omuzu aşacak şekilde veya kucakta oturur vaziyette tutularak sırt bölgesine yapılacak hafif masajlarla beslenme sırasında bebeğin yııtarak midesini doldurduğu gazın çıkartılması gerekir. Midede bulunduğu sırada ağız yolundan seri çıkartılabilmesi mümkün olan gaz, barsaklara geçtikten sonra ancak makattan ve bebeği "gaz seması" olarak bilinen rahatsızlığa ugratarak çıkabilir.

Bebeğin annesini emerken gaz yutmasını engellemek için emme sırasmda sadece meme basını değil, meme başı etrafın­daki koyu renkli bölgeyi de tamama yakın olarak ağzına alma-sına çalışılmalıdır. Ayrıca her 5 dakikada bir emzirmeye kısa bir ara verilip bebeğin anne omuzuna doğru dik tutularak ve bebeğin sırt bölgesine hafifçe vurularak geğirtilmesi suretiyle gazmı çıkartması sağlanmalıdır. Emzirme bittikten sonra bebe­ğin bir süre anne kucağında sağ tarafına yatırılmış olarak tutul-ması yararlıdır.

Biberonla beslenen bebeklerin açın miktarlarda gaz yutabil-diği bilinmektedir. Buna engel olmak için biberon emziğinin deliği açın büyük olmamalıdır. Bebeğin ağzma aldığı biberon ağızdan yeterince dik olana kadar kaldırılmalı, biberon emziği-nin hazne kısmı mama ile tam dolu halde tutulmalıdır. Emziğin boyun kısmında hava ile mama karışık olarak bulunursa bebe­ğin mama ile beraber gazı da yutması kaçınılmazdır. Beslenme için ayrılan süre her bir öğün için en az 10 dakika olarak ayar­lanmalı, karışık beslenen bebeklerde 15-20 dakikaya kadar uza­tılmalıdır. Biberonla beslenen bebeğin gazım çıkartmak için ve­rilecek mama miktarının yarışma ulaşıldığında o ana kadar yuttuğu gazın çıkarılması için bir süre ara verildikten sonra ikinci olarak mamanın tamamı bittiğinde yine gazı çıkarılmalı­dır. Bebeğin gaz çıkarırken bir miktar mamanın ağız kenarın-dan sızarak taşması normaldir. Annesini emen bebeklerde ol­duğu gibi bebeğin gazım çıkartmak için annenin omuzuna bir küçük havlu koyduktan sonra bebeğim omuzuna doğru yatıra­rak dik durumda tutması ve bu sırada bebeğin sırtına hafif hafif vurarak okşaması yeterli olacaktır. Ayrıca bebeğe verilecek ma­manın her öğünde taze olarak hazırlanması ve temizliğine dik­kat edilmesi,daha önce bahsedildiği gibi ısısının vücud ısısma göre ne sıcak ne de soğuk olması bebeğin gaz yutmasını azalta­caktır.

"Gaz çıkartmağa yarayacağı veya gaz sancısını geçireceği" iddiasıyla bebeğe bir hekime danışmadan hiçbir ilaç veya ben­zeri madde verilmemelidir. Bir bebeğin gaz sancısını geçirecek tek şey, bebeğin gaz yutmasını mümkün olduğunca azaltmak ve bebeğin yuttuğu gazı ağız yoluyla çıkartmasını sağlamaktır.

Bebek beslenip gazı çıkartıldıktan sonra bir süre yan veya yüzüstü yatırılması geri çıkartılabilecek/azla süt veya mamanın solunum yoluna kaçma tehlikesini önler.

Emzirilen bebeğin gazı da çıkartıldıktan sonra midesi sütle dolan bebeğin rahat bir şekilde sindirim işlemini yapabilmesi için fazla sarsılmadan yüzükoyun veya sağ yanma yatırılması uygun olur. Yenidoğan bebekler genellikle emzirmeden hemen sonra uykuya dalarlar. Bebeğin beslenme sonrası sırtüstü yatırılması son derece tehlikelidir. Sırtüstü yatan bir bebek herhan­gi bir sebebe bağlı olarak kustuğunda bütün kusacağı şeyler so­lunum yollarına kaçarak bebeğin boğulmasına  ve eğer bebek 'şanslı' ise en azından ağır bir zatürreye yakalanmasına yol açar. Bu tehlike gözönüne alınarak bebeğin kusma ihtimalinin en yüksek olduğu beslenme sonrasında asla sırtüstü yatırılma­ması şarttır. Yüzükoyun veya yan olarak yatırılan bir bebek kustuğunda boğulma tehlikesi ile karşılaşmaz Bebeğin emzirilirken veya beslenirken dik veya dike yakın bir vaziyette tutul-ması da olabilecek kusmalar esnasmda bebeğin annesinin kuca-ğında bile karşılaşabileceği boğulma riskini azaltmak içindir. Kusan bir bebek aradan 2 saat geçmeden yeniden beslenmeme-lidir.

Bebeğin ilk günlerde tecrübesiz bir anneyi telaşlandıran beslenme sonrası hıçkırık nöbetlerinin herhangi bir tehlikesi yoktur ve beslenme esnasmda dolan ve gerilen midenin göğüs ile karın boşluklarım ayıran diyafram bölgesindeki sinirleri uyarması sebebiyledir.

Yalancı Meme-Emzik: Süt çocukluğu döneminde ağlayan bir çocuğa hemen yalancı bir emziğin verilmesi sık rastlanılan bir davranıştır. Bazı anneler emziği verirken bal, şekerli su gibi tatlı bir şeye batırdıkları takdirde "susturucu" özelliğinin arttı­ğım keşfetmişlerdir. Oysa bu tamamen yanlış bir davranıştır. Bebeğin ağlaması hemen hemen bir yasma kadar bebeğin dış dünyayla kurduğu iletişimin tek aracı olduğundan ağlayan bir bebek gerçekten bir ihtiyacım belirtiyor olabilir; acıkmış, altı ıs­lanmış veya ilgi istiyor olabilir. Bütün bunlar dikkate alınma­dan bebeğin ağzma bir emzik tıkıştırıvermek, gerçek anlamı ile bebeğe önem vermemek demektir. Mesela, kamı acıktığı için ağlayan bir bebeğe tatlılandırılmış bir meme verildiğinde bebe­ğin bir süre için ağlamayı bıraktığı görülür. Fakat çok geçme­den 'aldatıldığım' anlayacak olan bebek yeniden ağlamaya baş-layacaktır.Zamanla emziğin yalancı tadına alışacak olan bebeğin anne memesmi emmeği bırakma tehlikesi dahi sözko-nusu olabilir. Öriceleri bir çözüm, bir kolaylık olarak görülen emzikten, bebeğin alışması nedeniyle bir süre sonra vazgeçil­mek istendiğinde bebeğin direnmesi ile karşılaşmak sürpriz ol­mamalıdır. Hatta emzirme ve biberonla beslenme dönemin! geçmiş, bir yaşmı doldurmuş bir süt çocuğunun çeşitli yollarla emzik emmesi engellendiğinde parmağım emmeye başlaması anne ve babayı çok üzecektir.

Yalancı emzik annenin çalışması veya karışık beslenme zo-runda kalınması gibi durumlarda bebeğin 6 aylık olana kadar emme duygusunun tatmininde yararlı olabilir. Bunun dışında hemen hiçbir yararı olmayan yalancı emzik isteği, 6. aydan sonra da sürdürülüyorsa kesin olarak kötü bir alışkanlık olarak kabul edilmelidir. Hele bir yaşından sonra emzik isteği sürdü­rülür, çocuk emzik bulamadığında parmaklarım emmeğe bas­larsa, ortada ancak çocuğa gösterilecek ilgi ve yakınlıkla çö­zümlenebilecek bir sorun var demektir, İleri yaşlara kadar yalancı emzik emmeyi bırakmayan çocukların ağız yapısında ve diş kavsinde kalıcı bozukluklar oluşur, bu da psikolojik problemlere eklenir.

İlk 6 ay içinde bebeğe verilen yalancı emziğin getireceği bir sorun da temizlik yönünden taşıdığı sakıncalardır. Bebek, ya­lancı emziği bir süre emerek yorulduktan sonra emziği ağzın-dan itiverir ve yere düşen emzik ortamda bulunabilecek bütün mikroplara bulanır. Bazı anneler yere düşen emziği bir sudan geçirerek, buna bile üşenen bazıları ise kendi ağızlarına sokup çıkararak yeniden bebeğin ağzına sokarlar. Bu şekilde bebeğe pek çok bulaşıcı hastalığın bulaşabilme tehlikesi ortaya çıkar. Anne çok temiz ve dikkatli birisi olsa bile yalancı emziğin te­mizliğin! korumak çok güç olduğundan emzik bir süre sonra "bebeğin ağzına mikrop taşıyıp duran bir alet" halini alır.

Besin allerjisi: Besin maddeleri ile alınan bazı maddeler kana karişhğında allerjik bünyeli olan duyarh bebek ve çocuk­larda ishal, kusma, karınağrısı, deri döküntüleri, ekzama ve nefes darlığı gibi değişik reaksiyonlara yol açar. Besinlere karşı bu reaksiyonların bir veya birkaçım gösteren kişilerdeki bu durum "besin allerjisi" olarak adlandırılır. Vücuda dışarıdan giren her maddede olduğu gibi besinlerle alınan her maddenin de allerji yapabilme potansiyeli vardır. Ancak inek sütü protei­ni, yumurta akı, soya proteini, balık, kabuklu deniz ürünleri, fındık, fıstık, değişik çekirdekler, çilek ve domates bazı meyve ve sebzeler diğer besinlere oranla daha fazla allerjik reaksiyon­lara yol açarlar.

Bütün besin maddelerine karşı görülen allerji sıklığı yakla­şık olarak %5 kadardır. En sık görülen besin allerjisi olan, inek sütü proteinine karşı allerjinin ülkemizdeki sıklığı ise %1 dolay­larındadır.

 

e. Süt Çocukluğunda Yetersiz ve Dengesiz Beslenme:

Sağlıklı bir hayatın temeli olan yeterli ve dengeli beslenme için çeşitli grup­lardan besinlerin belirli oranlarda alınması gerekir. Bir insan hayatı boyunca gelişim hızının en yüksek olduğu ve hayatın temel kurallarının gereği olan davranış ve yeteneklerin kazanıl­dığı dönem olan süt çocukluğunda yeterli ve dengeli beslenme­nin özel bir önemi vardır. Süt çocukluğunda meydana gelecek bir eksiklik veya hasar çocuğun bütün hayalt süresince etkili olacaktır.

Yetersiz ve dengesiz beslenen çocukların bulaşıcı hastalıkla-ra direnci azalmış olduğundan kolayca bulaşıcı hastalıklara ya­kalanırlar; bu çocuklarda hastalıklar da daha ağır seyrederek geç iyileşir.

Beslenme bozukluğunun çocukluk dönemindeki en belirgin göstergesi, çocuğun gelişmesinin yeterli düzeyde gerçekleşme­mesi, büyümenin duraklaması ve çok ciddi durumlarda çocu­ğun ağırlık kaybetmesidir.

Yetersiz ve dengesiz beslenmenin toplum ve ülke yönün-den en büyük tehlikesi hayatın ilk iki yılında yetersiz ve denge­siz beslenen çocuklarda meydana gelen ve beyin dokusunun yeterince gelişememesinin bir sonucu olan zeka gerilikleridir. Özellikle beyin gelişiminin çok önemli olduğu hayatın ilk altı aylık dönemi ülkedeki insanların zeka kapasitesin! büyük oran­da belirlemektedir. Beyin gelişimi de diğer vücud dokularınm gelişiminde olduğu gibi önemli bir biçimde protein alımı ile yakın ilişki içerisindedir. Bu sebeple ülkemizdeki bebeklerin ilk 6 ay içinde mutlaka anne sütü almaları ve böylece bütün hayat­tan boyunca sıkıntısının çekecekleri zararlara yol açacak prote­in yetersizliğinden korunmaları ülkemizin beyin gücünün gele­ceği yönünden de önem taşımaktadır. Ülkemizde yerleşmiş bulunan "tombul çocuk" hevesi yerini, 'zeki çocuk' özlemine bırakmadığı sürece gelişmişlik sıralamasında ülkemizin daha iyi yerlere gelmesini beklememiz bir hayal olarak kalacak; an­neler ve babalar ise şekerli-unlu besinlerle tıka basa besleyerek şişmanlattığı çocuklarının niçin en ufak bir etki ile hastalandığı-nı, niçin çocuğun kendi söyledikleri şeyleri tam olarak kavraya­madığım, niçin okulda başarısız olduğunu hiçbir zaman hatırla-yamayacaklardır.

Dengesiz ve yetersiz beslenme hususunda bilinmesi gere­ken bir nokta da, çok nadiren olsa da gerektiği şekilde beslenen  bir çocuğun aldığı besinlerden yararlaanmasını veya besinlerin kullanılmasmı engelleyen bir hastalık sebebiyle gelişme geriliği gösterebileceğidir. Bu nedenle bebeğini emziren ve beslenmesi-ne özen gösteren bir aile yeterli gelişim sağlanamadığım fark et-tiğinde bir sağlık kuruluşuna başvurmalıdır.

f. Vitaminler:

Vitaminler vücud gelişiminin düzenlenmestnde önemli rol oynayan bileşiklerdir. Bazı hastalıklara yol açabilen vitamin ek­siklikleri ya beslenmenin yetersizliği yüzünden vücud ihtiyacı-na yetecek düzeyde alınmamaları veya bilinçsizlik nedeniyle besinlerde bulunan vitaminlerin vücudun kullanamayacağı hale getirilmeleri sonucunda ortaya çıkar. K vitamini haricinde­ki vitaminler vücudda yapılamadığından besinlerle alınmaları gerekir, İnsan vücudu için önem taşıyan başlıca vitaminler A, B, C, D, E ve K vitaminleridir. Anne sütü, anne dengeli bir şekilde besleniyorsa D vitamini hariç diğer bütün vitaminler yönünden bebek için yeterlidir. Hayatın ilk günlerinde verilmesine ihtiyaç duyulan K vitamini sağlık kuruluşlarmda yapılan doğumlarda tek bir injeksiyon ile bebeğin ihtiyacım karşılayacak şekilde ve­rilmektedir. İnek sütü ile beslenen süt çocukları ise D vitamini yanında C vitaminine de ihtiyaç gösterirler.

Ülkemizde özellikle kış aylarında, bebeğin yeterince güneşe çıkarılamaması sözkonusu olduğu için her çocuğa D vitamini verilmesi şarttır. Yeterli beslenmediğinden kuşkulanılan süt ço-cuklarına vitaminlerin bir arada bulunduğu bir polivitamin şu­rubu verilmesi de bazı hekimler tarafmdan uygun bulunmakta­dır.

A Vitamini: Kaymağı alınmamış tam süt, tereyağı, yumurta sarışı, balık, karaciğer, portakal, limon ve yeşil sebzelerde bulu­nur. Çocukların gelişimi ve büyümesi için ihtiyaç duydukları vitaminlerin basında gelir. Yeterli miktarda aimmadığında deri­de kuruma ve gözün iç tabakalarmda hasar oluşur. Tam eksikli­ği gece körlüğü ve giderek tam körlük ile sonlanır.

B Vitamini: Tahıl, kepekli tahıl ve pirinç unu, yumurta şan­sı, taze süt, karaciğer, böbrek, mısır, soya fasulyesi, domates, patates, portakal, limon ve yeşil sebzelerde bulunur. B vitamini grubu, birkaç vitaminden oluşur. B grubu vitaminlerinden Bi2 vitamini eksikliğmde oluşan kansızlık önemli bir hastalıktır.

C Vitamini: Limon, portakal, domates, lahana, patates, yeşil sebzeler ve anne sütünde bulunur.C vitamini ile ilgili önemli bir nokta olarak besinlerde bulunan C vitamini pişirme esnasmda suya geçer ve harab olur. Ülkemizde C vitamini ek-sikliğinde görülen ve diş etlerinde kendiliğinden oluşan kana­malarla belirti veren Skorbüt hastalığı hemen hiç görülmemek­tedir. Taze meyvelerden hazırlanan meyve sularında bulunan C vitamini beklemekle azalacağmdan hazırlandıktan hemen sonra çocuğa verilmelidir. Özellikle portakaldan hazırlanan meyve suyu, 2. aydan itibaren bir çorba kaşığından başlayarak giderek arttırılıp 4 aylık olan bebeğe bir çay bardağı olacak kadar verilebilir. Anne sütü alan bebeklere su dışmda verilecek ilk ek gıda taze meyve suları olabilir.

D Vitamini: Balık, yumurta sarışı ve karaciğerde bol olarak bulunur. Anne sütündeki miktarı bebeğin günlük ihtiyacım karşılayacak düzeyde olmadığından iki haftasmı doldurduktan sonra l yaşım tamamlayana kadar bütün süt çocuklarına veril-mesi gerekir. D vitamini normal büyüme ve gelişme, özellikle kemik ve dişlerin sağlıklı gelişimi için gereklidir. D vitamini ye­terince verilmeyen çocuklarda kemik gelişiminde bozukluklar ve tıp kitaplarında Raşitizm adı verilen kemik hastalığı görülür.

E Vitamini: Tahıl, sıvı yağlar, süt, soya fasulyesi ve yeşil sebzelerde bulunur. Eksikliği halinde oluşan bir hastalık kesin olarak belirlenememekle beraber bazı kan hastalıkları ile ilişkili olduğu sanılmaktadır.

K Vitamini: Süt, karaciğer, yeşil sebzelerde bulunur. Ayrıca normal insanların barsağında sentezlenir. Yenidoğan bebeğin barsağı henüz K vitamini sentezleyecek hale gelmediği için has­tanelerde doğan bebeklere tek doz olarak verilmektedir. Yeni­doğan döneminde kanamaların durmaması şeklinde görülen eksikliği daha sonra görülmemektedir.