ERZURUM FIKRALARI |
|||||||||||||||||||||||
|
Erzurum bir ulu şehir, yayla başında..... Belki Palandöken bilir şimdi kaç yaşında. Yavuz'a yol açmış gür ormanlarından... Evliya konuk olmuş kara kışında. Kaç yiğit yudumlamış, bar'ında koç yiğitliği Kaç gönül kaynamış ayran aşında.. Emrah'lar, Sümmani'ler gelmiş, Yaşar Reyhani'ler Bir de ben, hele ben, ille ben en başında! Mizah, ızdırabın çocuğudur. Erzurum, ızdırabın kucağında doğmuş bir şehir! Onun fıkralarını dinlerken, o ızdırabın dışa yansımasını hemen görürsünüz. Gerektiğinde; Kurt İsmail'i, Nene Hatun'u, Kara Fatma'yı yetiştirir. Ama tarihin kahraman yetiştirmeye fırsat vermediği zeminde o muazzam muhayyile karşımıza "Teyo Pehlüvan"ı çıkarır. Gün olur, Kadı Darir, Solakzade, Ömer Nasuhi Bilmen'ler yetişir bu toprakda. Böylesi değerlerin yetişemediği çorak iklimlerde dertlenir, hüzünlenir. Bu ızdırabın meyvesi olarak; "Naim Hoca"lar, "Emin Hafiz"ler doğar! Tortumlu'da, çilkeş Anadolu insanının tam bir özetini buluruz. Bulunduğu coğrafyayla barışık, saf ve duygusal... İspir'li kıvrak zekasıyla çıkar karşımıza. Hasankale'li biraz bilmiş! ama alabildiğine kalenderdir. Hepsi bu toprağın insanıdır, çilekeştir, muzdariptir.... Ve mizah onun hamurunda vardır.
|