50'ler, çizgi roman üretiminin anormal boyutlara ulaştığı, çizgi romanın yatağına sığmayan nehre dönüştüğü bir dönem. 1952'de Amerika'da 500 çizgi roman var. Bunların 150'si korku çizgi romanları. 1954'te bu ülkede ayda 20 milyon adet korku çizgi romanı satılıyor! Ya sonra?
Sonrası, korku ve suç türlerinin neredeyse birkaç gün içinde piyasadan çekilmesi, süper kahramanların 50'ler öncesinde olduğu gibi bir kez daha piyasayı istila etmesi. Sonrasını, sahaflardan topladığımız 60'lar ve 70'ler çizgi romanları ve "birinci el" aldığımız 80'ler ve 90'lar ürünleriyle bizzat yaşadık zaten.
Bu "bir gün içinde piyasadan çekilme", korku ve suç başta olmak üzere o dönemde en parlak günlerini yaşayan bir dizi türden süper kahraman türüne doğru çark ediş fenomeninin basit bir ayrıntı değil de üstünde durulması gereken çok temel bir gelişme olduğunu, 90'larda reprint olarak çıkan EC (Entertaining Comics) ürünleriyle tanıştıktan sonra, yavaş yavaş farketmeye başladım. Sanki geçmişteki çok önemli bir dönemle aramıza kocaman, kalın bir duvar örülmüştü ve o reprint'ler bu duvardaki küçücük delikler, çatlaklardı. Duvarın arkasında kalan ihtişamlı dönemin ışığı deliklerden sızdıkça aklımız başımıza geliyor, gözümüzü o küçücük deliklere daha bir bastırıyor, herşeyi görmeye çabalıyor, gördüklerimize doyamıyorduk. Ama görülecek şey, 1950'yle 1954 arasında ne üretilebilmişse onunla sınırlıydı. Sonrası yoktu.
50'lerden söz etmeye başlamadan bir şey daha eklemek istiyorum: Bu dönem, bilimkurgu açısından da bir altın çağ. O dönemin çizgi romanında gördüğüm psikolojik derinlik ve yaratıcılığı, 70'lerin, 80'lerin bilimkurgusunda görmedim. O ekol da çöken, dinamitle çökertilen binanın altında kalmış.