GİRİŞ

 “BABA, (…) sonsuz yaşam; tek gerçek Tanrı olan Sen ve gönderdiğin Mesih İsa’yı tanımalarıdır” (Yu 17, 3). “Kurtarıcımız Tanrı (…) tüm insanların kurtulmasını ve gerçeğin bilincine varmalarını istiyor” (1 Tim 2, 3-4). “Bu gök kubbenin altında, insanlar arasında bizi kurtarabilecek verilmiş İSA’nın adından başka bir ad yoktur” (Hİ 4, 12).

 

I. İnsan yaşamı - Tanrı’yı tanımak ve sevmek

 

1 Tanrı, Kendinde sonsuz Mükemmel ve Mutludur, tasarısında sırf iyiliğinden, kendi mutlu yaşamına katılması için insanı özgürce yarattı. Bunun içindir ki, her zamanda ve her yerde insana yakın olmuştur. İnsanı, Kendisini aramaya davet etmektedir; insanın, Kendisini tüm gücüyle tanımasına ve sevmesine yardımcı olmaktadır. Günahın dağıttığı tüm insanları, Kilisesi olan aile birliğinde bir olmaya çağırmaktadır. Bunu gerçekleştirmek amacıyla, zamanı geldiğinde Oğlunu günahtan kurtarıcı olarak insanlara gönderdi. Onda ve Onun aracılığıyla, insanları Kutsal Ruh’ta Tanrı’nın manevi evlatları, yani mutlu yaşamının mirasçıları olmaya çağırmaktadır.

 

2 Bu çağrının tüm dünyada duyulması için Mesih İsa, seçtiği havarilerine, İncil’i bildirme görev ve yetkisini vererek gönderdi: “Gidin, bütün ulusları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına vaftiz ederek müridim yapın. Size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. Ben de, dünyanın sonuna dek, hep sizinle birlikte olacağım” (Mt 28, 19-20). Havariler de kendilerine verilen bu görevden güç alarak “gidip Tanrı sözünü her yerde yaydılar. Rab onlarla birlikte çalışıyor, sözünü onlarla birlikte görülen alâmetlerle doğruluyordu” (Mk 16, 20).

 

3 Mesih İsa’nın çağrısını Tanrı’nın yardımı ile kabul eden ve buna özgürce yanıt verenler, Mesih İsa’nın sevgisi altında dünyanın dört bir yanına İyi Haber’i bildirmeye gittiler. Havarilerden kalan bu hazine, onların halefleri tarafından özenle korundu. Mesih’e her inanan kişi inancını açıkça beyan ederek, inancını kardeşçe paylaşım içinde yaşayarak ve bunu litürji ve duada törenle kutlayarak yaşamaya çağrılmıştır.1

 

II. İnancı iletmek - Hıristiyanlık din eğitimi

 

4 Kısa sürede, Kilise içinde mürit yetiştirmek, inançları sayesinde, Mesih İsa’nın adıyla yaşamları olsun diye, bu yaşamda onları eğitmek ve yetiştirmek ve Mesih’in Bedeni’ni1 oluşturmak amacıyla, insanların Tanrı’nın Oğlu İsa’ya inanmalarına yardımcı olacak çabaların tümüne din eğitimi dendi.

 

5 “Din dersi çocuklara, gençlere, ve erişkinlere verilen inanç eğitimidir. Din dersi özellikle, genel olarak Hıristiyanlık dininin kurallarını sistematik ve organik bir biçimde öğreten Hıristiyan doktrini eğitimidir.”2

 

6 Din dersi, bir din dersi görünümü altındaki din dersini hazırlayan ya da bundan çıkan Kilise’nin havarilerden gelen misyonunun belirli sayıdaki öğelerine, onlarla karışmadan, eklemlenmesidir: İncil’in ilk bildirilişi ya da Hıristiyanlık inancını uyandırmak için yapılan konuşma; inanma nedenlerinin araştırılması; Hıristiyan yaşam deneyimi; Kilise sırları törenleri; Kilise cemaatine entegre olma; misyoner ve havarisel tanıklık.3

 

7 “Din eğitimi Kilise yaşamı ile sıkı sıkıya bağlıdır. Kilise’nin yalnız coğrafi olarak yayılması ve sayıca artması değil, aynı zamanda, hatta daha çok içten büyümesi, Tanrı tasarısı ile olan uyumu özellikle din dersine bağlıdır.”4

 

8 Kilise’nin yenilenme devreleri de din eğitimi bakımdan güçlendiği zamanlardır. Kilise Babalarının parlak dönemlerinde aziz episkoposların görevlerinin önemli bir bölümünü din eğitimine ayırdığı görülüyor. Kudüslü A. Kirillos ve A. Yuhanna Krisostomos, A. Ambrosius ve A. Augustinus ve daha başka Kilise Babalarının din eğitimi konusundaki eserleri hâlâ örnek alınmaktadır.

 

9 Din dersi eğitmenlik görevi Konsillerden her zaman yeni enerjiler almıştır. Trento Konsili bu konuda altı çizilecek bir örnek oluşturur. Trento Konsili çıkardığı yasa ve kararnamelerde din eğitimine bir öncelik tanımaktadır; “Hıristiyan doktrinin bir özeti olarak birinci seviyede” bir eser olan Roma Din ve Ahlak İlkeleri kitabının kaynağını oluşturmuş; Kilise içinde din eğitiminin gözle görülür biçimde kurumlaşmasını sağlamıştır; A. Pierre Canisius, A. Charles Borromeo, A. Toribio de Mongrovejo ya da A. Robert Bellarmine gibi episkopos ve tanrıbilimci sayesinde birçok din eğitimi kitabı yayımlanmıştır.

 

10 İkinci Vatikan Konsili’nden sonraki hareket içinde, Papa VI. Paul tarafından (çağdaş zamanların en büyük din ve ahlâk kitabı olarak görülen) Kilise din eğitimi yeniden dikkatleri üzerine çekti. 1971’deki “Din Dersi Genel Müdürlüğü (1971), din eğitimine ve Hıristiyanlaştırmaya (1974) ağırlık veren episkoposlar Sinod oturumları, bunlarla ilgili Evangeli nuntiandi (1975) ve Catechesi tradendœ (1979) papalık çağrıları bunu doğruluyor. Episkoposlar Sinodu’ nun 1985’teki olağanüstü toplantısında tüm Katolik doktrinini içeren bir compendium ya da Din ve Ahlâk İlkeleri kitabının yazılması önerisinde bulunuldu.”1 Papa II. Jean Paul episkoposlar Sinod’unda ortaya atılan “bu önerinin aslında Evrensel Kilise ile özel Kiliselerin gerçek ihtiyacına yanıt vereceğini düşünerek”2 bu dileği kendi dileğiymiş gibi kabul etti. Böylece Sinod’un bu önerisinin gerçekleşmesi için çalışmalar başladı.

 

III. Bu Din ve Ahlâk İlkeleri kitabının amacı ve hitap ettikleri

 

11 Bu Din ve Ahlâk İlkeleri kitabının amacı II. Vatikan Konsili ve Kilise’nin Gelenekleri ışığında, inanç üzerinde olduğu kadar ahlâk üzerinde de Katolik doktrinin başlıca ve temel içeriklerini bir organik sentez biçiminde sunmaktır. Bu kitabın başvurduğu kaynaklar başlıca Kutsal Kitap, Kilise Babaları, litürji ve Kilise Yetkili Kurulu’dur. Bu kitap “çeşitli ülkelerde yazılmış compendia ya da din el kitaplarına bir referans oluşturma”3 amacını gütmektedir.

 

12 Bu kitap özellikle din eğitiminden sorumlu olanlar için hazırlandı: Öncelikle Kilise çobanları ve inanç doktorları olarak episkoposlar için. Bu kitap onlara Tanrı Halkı’nı eğitmek olan görevlerini gerçekleştirebilecekleri bir araç olarak sunuldu. Kitap, episkoposlar arasından, din el kitapları redaktörlerine, papazlara ve din eğitimi hocalarına hitap etmektedir. Bu kitap aynı zamanda her inanlı Hıristiyanın okuyup da yararlanabileceği bir kitaptır.

 

IV. Bu Din ve Ahlâk İlkeleri kitabının yapısı

 

13 Bu Din ve Ahlâk İlkeleri kitabının genel planı gelenekten gelen dört temel “direk” üzerine dayanıyor: İnanç İlkeleri (Credo), Kilise sırları, İmanlı yaşam (Emirler), inanlının duası (Göklerdeki Babamız).

 

Birinci Kısım: İnanç İlkeleri

 

14 Vaftiz ve imanla Mesih İsa’ya ait olanlar vaftiz inançlarını insanlar önünde beyan etmelidirler.1 Bunun için, Din ve Ahlâk İlkeleri kitabı önce Tanrı’nın insanlara hitap ettiği ve kendisini açınladığı Vahyin, aynı zamanda insanın Tanrı’ya yanıt olarak verdiği imanın ne olduğunu açıklıyor (birinci anabölüm). İnanç İlkeleri, her iyiliğin Sahibi olarak, Kurtarıcı olarak, Kutsallaştırıcı olarak Tanrı’nın insana verdiği armağanları özetliyor ve bunları Vaftizimizin “üç bölümü” etrafında -Tek Tanrı’ya iman: Herşeye Kadir Baba olan Yaradan; ve Kurtarıcımız ve Rabbimiz, Tanrı’nın Oğlu, Mesih İsa; ve Kutsal Kilise’deki Kutsal Ruh ile - belirtiyor (ikinci anabölüm).

 

İkinci Kısım: Kilise sırları

 

15 Din ve Ahlâk İlkeleri’nin ikinci kısmı, Tanrı’nın Mesih İsa ve Kutsal Ruh aracılığıyla ilk ve son olarak insanları nasıl kurtardığını ve bu kurtarılışın nasıl Kilise’deki litürjinin kutsal eylemlerinde mevcut kılındığını (birinci anabölüm), özellikle de Kilise’nin yedi sırrı ile (ikinci anabölüm) anlatıyor.

 

Üçüncü Kısım: İmanlı yaşam

 

16 Din ve Ahlâk İlkeleri’nin üçüncü kısmı, Tanrı suretinde yaratılan insanın nihai akıbetini gösteriyor: Ahret mutluluğu ve bu mutluluğa erişmenin yolları: Doğru ve özgürce davranışla, Tanrı’nın lütfu ve yasasının yardımıyla (birinci anabölüm); Tanrı’nın On Emri’nde sergilenen sevgi yasasına göre davranma (ikinci anabölüm).

 

Dördüncü Kısım: İmanlı yaşamda dua

 

17 Din ve Ahlâk İlkeleri’nin dördüncü kısmı, inanlıların yaşamında duanın önemini ve anlamını inceliyor (birinci anabölüm). Bu anabölüm Göklerdeki Babamız duasının yedi dileği üzerinde yapılan kısa bir yorumla son buluyor (ikinci anabölüm). Bu yedi dilekte, gerçekten umut etmemiz gereken ve göksel babamızın bize vermek istediği iyiliklerin toplamını buluyoruz.

 

 

V. Bu Din ve Ahlâk İlkeleri kitabının kullanımı

    için pratik bilgiler

 

18 Bu Din ve Ahlâk İlkeleri kitabı bütün Katolik inancının organik açıklaması olarak öngörülmüştür. Bu kitabı bir bütün olarak okumak gerekir. Metnin kenarındaki italik sayılar (aynı konuyu işleyen başka paragraflara başvurmak için) ve kitabın sonundaki kavramlar dizini her temanın imanın bütünlüğündeki bağının görülmesine yardımcı olur.

 

19 Kutsal Kitap’taki metinler çoğu zaman harfi harfine değil de yalnızca “bkz.” indisi ile belirtilmiştir. Böyle geçişleri daha iyi anlayabilmek için metinlerin kendisine başvurmak daha uygun olur. Bu Kutsal Kitap göndermeleri din eğitimi çalışmalarında bir araçtır.

 

20 Bazı bölümlerin daha küçük puntolarla yazılmış olması tarihi, dini savunucu ya da tamamlayıcı doktrin kitaplarından açıklamalar alındığını gösterir.

 

21 Küçük puntolarla yazılmış Kilise Babalarının kitaplarından, ermiş yaşamlarını anlatan ve kutsal şeyler bilgisini içeren kitaplardan yapılan alıntıların amacı, doktrinin açıklanmasını zenginleştirmektir. Bu metinler doğrudan din eğitiminde kullanılmak amacı göz önünde bulundurularak seçilmiştir.

 

22 Her konunun sonunda kısa metinlerle o bölümde geçen öğretinin özü toplu formüller biçiminde verilmiştir. Bu “ÖZET”lerin amacı belleğe kolaylıkla yerleştirilebilen özlü formüllerle yerel din eğitimi uygulamalarında öneriler sunmaktır.

 

VI. Gerekli uyarlamalar

 

23 Bu kitap daha çok Hıristiyan doktrinini açıklama üzerine yoğunlaşmıştır. Nitekim kitap insanların din bilgisini derinleştirmeye yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Bu kitabın amacı, bu inancın olgunlaşmasına, bu inancın yaşamda kök salmasına ve tanıklıkla etrafa yayılmasına yardımcı olmaktır.1

 

24 Bu kitabın, din eğitimine başvuran kişilerin farklı Kilise ve toplumsal durumlarının, tinsel olgunluk, farklı yaş ve kültürlerinin gerektirdiği din eğitimi yöntem ve açıklamalarını uyarlayıp istenilen şekilde sunma gibi bir amacı yoktur. Bu gerekli uyarlamaları, bunlara uygun din el kitapları, özellikle de inanlıları eğitenler saptayacaklardır:

Din Eğitmeni, herkesi Mesih İsa’ya çekmek için “herkesle her şey olmalıdır” (1 Kor 9, 22). (…) Özellikle de kendisine yalnız bir cins ruh emanet edildiğini sanmasın, şu halde aynı ve hep aynı olan ve tek bir yöntemle her inanlıya biçim vermek ve onu eğitmek elindedir! Şunu unutmasın ki, kimileri Mesih İsa’da daha yeni doğmuş bebek, başkaları delikanlı, kimileri de bütün güçlere sahip kişi gibidirler. (…) Görevleri vaaz vermek olan kişiler, gizlerin öğretisini; inanç ve yaşam kurallarını iletirken konuşmalarını dinleyicilerin kafa yapısına ve bunları anlama yeteneklerine göre ayarlamalıdır.1

 

Her şeyin üstünde - Tanrı sevgisi

 

25 Bu girişi noktalamadan önce “Roma Din ve Ahlâk Kitabı”nda sözü edilen şu ilkeyi anımsatmakta yarar vardır:

 

Her öğreti ve doktrinin ereği hiç bitmeyen sevgiye dayanmalıdır. Zira inanılacak, umut edilecek ya da yapılacak şey iyi açıklanabilir; özellikle de tamamen Hıristiyanca erdem eyleminin Sevgi’ den başka bir kaynağı, Sevgi’den başka bir gayesi olmadığını herkes anlasın diye her zaman Rab’bimizin Sevgisi ön plana çıkartılmalıdır.2

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BİRİNCİ KISIM

HIRİSTİYANLIK

İNANCI

 

BİRİNCİ ANABÖLÜM

 

“İnanıyorum” - “İnanıyoruz”

 

26 İnancımızı beyan ettiğimizde “İnanıyorum” ya da “İnanıyoruz” ile söze başlarız. Kilise inancını, Hıristiyanlık İnanç İlkeleri’nde (Credo) belirtildiği, litürjide törenle kutlandığı, Emirlere uyularak duada yaşandığı gibi açıklamadan önce, “inanmak”ın ne demek olduğunu kendimize soralım. İnanç insanın, kendisini insana açınlayan ve veren, aynı zamanda yaşamının nihai anlamının peşinde olan insana bolca ışık veren Tanrı’ya yanıtıdır. Şu halde önce insanın bulmaya çalıştığı bu şeyi (birinci bölüm), sonra insanın isteklerini karşılamaya gelen Tanrı’nın Vahyini (ikinci bölüm), en sonunda da imanın yanıtını (üçüncü bölüm) inceleyeceğiz.

 

…….

 

BİRİNCİ BÖLÜM

İnsan Tanrı’yla ilişki kurabilir

 

I. Tanrı arzusu

 

27 Tanrı arzusu insanın yüreğinde vardır, çünkü insan Tanrı tarafından ve Tanrı için yaratıldı; Tanrı insanı kendisine doğru çekmeye devam ediyor, insan da aradığı gerçeği ve mutluluğu yalnız Tanrı’da bulabilir:

 

İnsanlık onurunun en yüce hali, insanın Tanrı’yla düşünce ve duygu ortaklığı kurma eğiliminde bulunmaktadır. Tanrı’nın insana yaptığı, insanın Kendisiyle diyalog kurma çağrısı, insanlığın varoluşuyla başlar. İnsan var ise, bu Tanrı’nın onu Sevgiyle yarattığı ve Sevgiyle, durmadan ona varlığını verdiğindendir; insan da, ancak özgürce bu Sevgiyi kabul ederse ve kendisini Yaradan’ına teslim ederse bütünüyle gerçeğe göre yaşayabilir.1

 

28 İnsanlar, tarihleri boyunca, günümüze kadar, inançlarıyla ve dinsel tutumlarıyla (dualar, kurbanlar, kültler, meditasyonlar, vb.) Tanrı’yı arama isteklerini dışavurdular. Bu dışavurma biçimlerinin anlaşılmazlıklarına karşın, bunlar öylesine evrenseldir ki, bunlara bakarak insana dindar bir varlıktır diyebiliriz:

 

Tanrı, tüm ulusları bir tek insandan türetti ve onları yeryüzünün dört bir bucağına yerleştirdi. Ulusların var olacağı belirli süreleri ve yerleşecekleri bölgelerin sınırlarını önceden saptadı. Bunu, kendisini arasınlar ve el yordamıyla da olsa bulabilsinler diye yaptı; aslında Tanrı hiçbirimizden uzak değildir. Nitekim Onda yaşıyor, Onda hareket ediyor ve Onda var’ız (Hİ 17, 26-28).

 

29 Ama “insanı Tanrı’yla birleştiren bu yaşamsal ve samimi ilişki”1 unutulmuş, değeri bilinmemiş hatta insan tarafından açıkça reddedilmiş olabilir. Bu tür tutumların çok değişik nedenleri olabilir2: Dünyadaki kötülüğe karşı isyan, dini konulara duyulan ilgisizlik ve dini konulardaki bilgisizlik, dünya ve zenginlik kaygısı,3 inanlıların kötü örnek oluşturmaları, dine karşı düşmanca düşünce akımları, son olarak da korkuyla Tanrı’dan gizlenen 4 ve çağrısından kaçan günahkâr insanın tutumu. 5

 

30 “Tanrı’yı arayanların yürekleri sevinç içinde olsun” (Mzm 105, 3). İnsan Tanrı’yı unutsa ve reddetse bile, Tanrı, insanın yaşaması ve mutluluğu bulması için, her insanı durmadan Kendisini aramaya çağırır. Bu arayış insanın tüm aklını kullanmasını, iradesinin sağlam olmasını, yüreğinin doğru olmasını, ayrıca kendisine Tanrı’yı aramayı öğretenlerin tanıklığını gerektirir.

 

Rab, sen yücesin, ve en yüksek derecede yüceltilmeye layıksın: Bilgeliğin sınırsız, kudretin büyüktür. Yaratılışının küçük bir kısmı olan ölümlü haliyle kendisinde günahın kanıtını ve kibirlilere karşı olduğunun kanıtını taşıyan insan da, Seni yücelttiğini öne sürüyor. Her şeye karşın, yaratılışın küçük bir kısmı olan insan Seni yüceltmek istiyor. Seni yücelterek zevk alsın diye insanı buna isteklendiren Sensin, çünkü bizleri Kendin için yarattın, yüreğimiz Sende dinlenmeden huzura kavuşmayacaktır.6

 

II. Tanrı’yı tanımaya götüren yollar

 

31 Tanrı suretinde yaratılan, Tanrı’yı tanımaya ve sevmeye çağrılan, Tanrı’yı arayan insan, Tanrı’yı tanımaya götüren bazı “yolları” keşfeder. Bunlara “Tanrı’nın varlığının kanıtları” da denir, bunlar doğal bilimlerin aradığı anlamda değil de, gerçek inanca ulaşmayı sağlayan “ikna edici ve benzeşen kanıtlar” anlamında kanıtlardır.

 

Tanrı’ya yaklaşmayı sağlayan bu “yollar”ın hareket noktası yaratılıştır: Maddi dünya ve insan.

 

32 Dünya: Dünyanın güzelliği ve düzeninden, olağanlığından, hareketi ve değişiminden yola çıkarak Tanrı’yı evrenin kaynağı ve sonu olarak bilebiliriz.

 

Havari Paulus putperestler hakkında şöyle diyor: “Tanrı, kendisinin tanınması için gereken şeyleri onların gözü önüne serdi. Dünyanın yaratılışından beri, Tanrı’nın görünmeyen nitelikleri, yani sonsuz gücü ve Tanrılığı, Onun yaptıklarıyla anlaşılarak açıkça görülüyor” (Rom 1, 19-20).1

 

A. Augustinus da: “Yerin güzelliğine sor, denizin güzelliğine sor, ferahlatan ve yayılan havanın güzelliğine sor, göğün güzelliğine sor (…) bütün bu gerçekleri sorgula. Hepsi sana ‘Bak, ne güzeliz’ diyecekler. Onların güzellikleri bir itiraftır. Değişime tabi olan bu güzellikleri, değişime tabi olmayan Güzelden başka kim yapabilir?”2

 

33 İnsan: Güzelliğe ve gerçeğe olan açılımıyla, iyi ahlâk anlayışıyla, özgürlüğün ve vicdanının sesiyle, sonsuzluk ve mutluluğa olan özlemiyle insan, Tanrı’nın varlığını kendi kendine sorar. Bütün bunların arasından tinsel ruhunun işaretlerini görür. “Kendinde taşıdığı sonsuzluk tohumuyla, sadece maddeye indirgenemeyen”3 ruhunun kaynağı yalnızca Tanrı olabilir.

 

34 Dünya ile insan kendilerinin ne ilk başlangıcı ne de en sonulları olmadıklarını ama başlangıcı ve sonu olmayan bir Varlığa katıldıklarını doğruluyorlar. Böylece insan, bu değişik yollarla “herkesin ‘Tanrı’ dediği”4, her şeyin ilk nedeni ve en nihai gayesi olan bir gerçeğin varlığının bilgisine erişebilir.

 

35 İnsanın yetenekleri insanı, kişiliği olan bir Tanrı varlığını tanımaya götürebilir. İnsanın Kendisine yakın olabilmesi için, Tanrı kendisini insana açınlamak ve insana bu vahyi inançla kabul etme gücü vermek istedi. Bununla birlikte Tanrı varlığını gösteren kanıtlar inancı hazırlayabilir ve imanın insan aklına aykırı olmadığını göstermeye yardımcı olabilir.

 

III. Kilise’ye göre Tanrı’yı tanıma

 

36 Kutsal Kilise Anamız, her şeyin başlangıcı ve sonu olan Tanrı’nın, doğal insan aklı ile yaratılmış şeylerden yola çıkılarak kesin olarak tanınabileceği fikrini kabul eder ve öğretir.1 “Bu yeteneği olmasa insan Tanrı vahyini kabul edemezdi. İnsan Tanrı suretinde yaratıldığı için bu yeteneğe sahiptir.”2

 

37 İçinde bulunduğu tarihsel koşullar içinde insan tek başına aklının yardımıyla Tanrı’yı tanımada epey zorluk çekmektedir:

 

Kısaca belirtmek gerekirse, insan aklı kendi gücü ve doğal ışığı yardımıyla İlahi Takdiri ile dünyayı koruyan ve idare eden, ruhlarımızdaki doğal yasayı yazan, kişiliği olan bir Tanrı’ nın kesin ve gerçek bilgisine ulaşabildiği halde, bu aynı aklın kendi doğal yeteneğini ve doğal gücünü etkili bir şekilde kullanmasının önünde birçok engel bulunmaktadır, çünkü Tanrı’yı ve insanları ilgilendiren gerçekler gözle görülür nesneler düzenini mutlak bir şekilde aşarlar, bunların eyleme dönüşüp yaşamı bilgilendirmesi için kendini bunlara adamak ve feda etmek gerekir. İnsan aklı bu tür gerçeklere ulaşabilmek için, kötü düşüncelerin ilk günahtan doğduğu gibi duyuları ve hayalgücü açısından zorluk çeker. Böylesi konularda insanların gerçek olmasını istemedikleri şeylerin yanlışlığına ya da en azından belirsizliğine kolayca ikna olmaları bundandır.3

 

38 İşte bu nedenledir ki insanın, yalnızca zihnini aşan şeyler konusunda değil, aynı zamanda “akıl yoluyla ulaşılamaz dini ve ahlâki gerçekler konusunda, insanların şu an içinde bulunduğu durumda herkes tarafından hatasız ve kesin bir şekilde zorlanmaksızın bilinebilsin diye”4 Tanrı vahyi tarafından aydınlatılması gerekir.

 

IV. Tanrı’dan nasıl söz etmeli?

 

39 Kilise insan aklının Tanrı’yı tanıma yeteneğini savunurken tüm insanlarla birlikte tüm insanlara Tanrı’dan söz etme olasılığına olan güvenini ifade etmektedir. Bu güven tüm öteki dinlerle, felsefe ve bilimlerle, aynı zamanda inanmayanlar ve ateistlerle diyalog kurmanın başlangıç noktasıdır.

 

40 Tanrı bilgimiz sınırlı olduğu gibi, Tanrı’yı anlatma yolumuz da sınırlıdır. Tanrı’yı ancak yaratıklar aracılığıyla ve sınırlı düşünme ve tanıma yeteneğimize göre nitelendirebiliriz.

 

41 Yaratıklar Tanrı’nın belirli bir benzerliğini taşırlar, özellikle de Tanrı’nın suretinde ve benzerinde yaratılan insan. Yaratıklarda görülen değişik yetkinlikler (gerçekleri, iyilikleri, güzellikleri) Tanrı’nın sonsuz yetkinliğini yansıtır. Öyleyse, yaratıkların yetkinliklerinden yola çıkarak Tanrı’yı nitelendirebiliriz, “zira yaratıkların görkemi ve güzelliğinde, benzeşim yoluyla, onların Yaratanını seyredebiliriz” (Bil 13, 5).

 

42 Tanrı her yaratığı aşar. Şu halde kendi insani betimlemelerimizle “ifade edilemez, anlaşılamaz, görünmez, kavranamaz”1 Tanrı’yı hayal ettiğimiz Tanrı’yla birbirine karıştırmamak için dilimizi sürekli olarak sınırlı, kusurlu, hayali olandan arıtmamız gerekir. İnsani sözlerimiz daima Tanrı gizinin berisinde kalmaya mahkûmdur.

 

43 Tanrı’dan böyle söz ederken, kuşkusuz, dilimiz insanca duygu ve düşüncelerini ifade ediyor, ama Tanrı’yı sonsuz yalınlığında ifade edememesine karşın, gerçekten Tanrı’nın bizzat kendisine ulaşıyor. Nitekim, “yaratıkla Yaradan arasında öyle bir benzerlik belirtmek gerekir ki, kendi aralarındaki benzersizlik daha büyük olmasın”2 ve “Tanrı’yı olduğu gibi değil de, olmadığı şekliyle, ve öteki yaratıkların Ona göre nasıl yer aldıklarına göre algılayabilmeliyiz.”3

 

 

 

ÖZET

 

44 İnsan doğası ve eğilimi gereği dinsel bir yaratıktır. Tanrı’ dan gelip, Tanrı’ya giden insan tamamen insanca bir yaşamı ancak Tanrı’yla olan özgürce bağı sayesinde yaşar.

 

45 İnsan mutluluğunu bulduğu Tanrı’yla duygu ve düşünce birliği içinde yaşamak için yaratılmıştır: “Tamamen Sen olduğumda, artık keder ve deneme olmayacaktır; Seninle tamamen dolmuş olarak, yaşamım tamamlanacak.”4

 

46 Yaratıkların mesajını ve vicdanın sesini dinleyerek insan her şeyin başı ve sonu olan Tanrı’nın varlığına ulaşabilir.

 

47 Kilise, Rabbimiz ve Yaradanımız tek ve gerçek Tanrı’nın insan aklının doğal ışığı altında yapıtları aracılığıyla kesin tanınabileceğini öğretiyor.5

 

48 Tanrı’nın sonsuz yetkinliklerine benzer yaratıkların değişik yetkinliklerinden yola çıkarak, sınırlı dilimiz gizini ifade edemese bile, gerçekten Tanrı’yı nitelendirebiliriz.

 

49 “Yaradanı olmayan yaratık yok olur.”1 İşte bunun içindir ki inanlılar Mesih’in sevgisinin baskısı ile diri Tanrı’nın bilgisini Onu bilmeyenlere ve Onu reddedenlere götürmekte kendilerini zorunlu hissederler.

 

 

 

...............

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

Tanrı’nın insanı karşılaması

 

50 İnsan doğal aklı sayesinde Tanrı’yı yapıtlarından kesinlikle tanıyabilir. Ancak insanın kendi gücüyle hiçbir şekilde erişemeyeceği başka bir tanıma niteliği daha vardır, Tanrısal Vahiy.2 Tamamen özgür bir kararla Tanrı insana kendisini açınlıyor ve veriyor. Bunu da bütün insanların yararı için Mesih’te ebediyen tasarladığı kendi lütufkâr tasarısını, gizini açınlayarak yapıyor. Rabbimiz Mesih İsa’yı, Sevgili Oğlunu ve Kutsal Ruh’u göndererek kendi tasarısını tamamen açınlıyor.

 

 

1. KONU

 

Tanrı’nın Vahyi

 

I. Tanrı “lütufkâr tasarısını” açınlıyor

 

51 “Tanrı bilgeliği ve iyiliğinde şahsen kendini açınlamayı ve iradesinin gizini tanıtmayı istedi, insanlar da bu sayede cisimlenmiş Söz olan Mesih aracılığıyla, Kutsal Ruh’ta Baba’ ya doğru giderek Tanrı doğasına ortak kılındılar.”3

 

52 “Erişilmez nur içinde yaşayan” (1 Tim 6, 16) Tanrı, kendisi tarafından özgürlük içinde yaratılan insanları, biricik Oğlu4 aracılığıyla öz evlatları yapmak amacıyla, onlara kendi Tanrısal yaşamını iletmek istiyor. Tanrı kendisini açınlayarak insanların kendisine kendilerinin yapabileceğinin çok ötesinde yanıt verecek, kendisini tanıyacak, kendisini sevecek duruma gelmelerini istiyor.

 

53 Vahyin Tanrısal tasarısı “birbirlerine sıkıca bağlı ve birbirlerini karşılıklı olarak aydınlatan”1 sözler ve eylemler aracılığıyla gerçekleşir. Tanrısal tasarı özel “Tanrısal bir pedagoji” içerir: Tanrı insana kendisini derece derece iletir, aşama aşama da Kendisiyle ilgili cisimleşmiş Söz’ün misyonunda ve Kişiliğinde, yani Mesih İsa’da doruk noktasına varan doğaüstü Vahyi kabul edebilecek şekilde hazırlar.

 

A. Lyonlu Ireneus bu Tanrısal pedagojiden birçok kez insanla Tanrı arasındaki karşılıklı alışkanlık imgesi altında söz eder: “Tanrı’nın Sözü Baba’nın arzusuna göre insanı Tanrı’yı kavramaya alıştırmak ve Tanrı’yı insanda oturmaya alıştırmak için insanoğlu oldu ve insanda oturdu.”2

 

II. Vahyin evreleri

 

Başlangıçtan beri, Tanrı kendini tanıtmaya çalışıyor

 

54 “Tanrı, her şeyi Söz’le yarattı ve koruyor, insanlara yaratılmış şeylerde Kendisi hakkında sürekli bir tanıklık vermektedir; daha yüce bir esenlik yolu açmak isteyerek, başlangıçta ilk atalarımıza Kendini gösterdi.”3 Onları görkemli bir hakbilirlik ve nurla donatarak Kendisiyle birlikte daha samimi düşünce ve duygu birliğine davet etti.

 

55 Bu Vahiy ilk atalarımızın günahıyla kesilmedi. Nitekim, “Tanrı, onların düşüşünden sonra onlara bir kurtarış sözü verdi, esenliğe umut bağlamalarını sağlayarak onları yüreklendirdi; iyilikte sebat ederek esenliği arayan herkese ebedi yaşamı vermek için durmaksızın insan soyunun üzerine titredi.”4

 

Senden uzaklaşarak dostluğunu yitirmesine karşın onu ölümün pençesine bırakmadın. (…) İnsanlarla antlaşmalarını çoğalttın.5

 

Nuh’la yapılan antlaşma

 

56 İnsanlık günahla bir kez parçalara bölündükten sonra, Tanrı öncelikle her kısmından geçerek insanlığı kurtarmaya çalışıyor. Tufandan sonra Nuh’la yapılan antlaşma6 “ülkesine, diline ve kendi kavmine göre yeniden bir araya gelen insanların yani ulusların esenliği ile ilgili Tanrı tasarısının ilkesini ifade etmektedir”7 (Yar 10, 5).

 

57 Aynı zamanda kozmik, toplumsal ve dinsel uluslardan oluşan bu düzen,8 İlahi takdir ile meleklerin korumasına bırakılmış,1 topluca ahlâk bozukluğuna2 düşmüş ve Babil3 örneğinde olduğu gibi kendi başına birliğini sağlamaya çalışan bir insanlığın kibrini sınırlamaya hazırlar. Ne var ki bu geçici Tanrı tasarısı günah yüzünden4 sürekli olarak ulusun ve liderinin çoktanrılık ve putatapıcılığı ile bir putperest ahlâksızlığın tehditi altında kalmıştır.

 

58 Nuh’la yapılan antlaşma uluslar5 var olduğu sürece, İncil’in tüm dünyaya bildirilmesine dek yürürlükte kalacaktır. Kutsal Kitap ulusların bazı büyüklerini, “adil Habil” gibi, Mesih’in figürü6 kral-rahip Melkisedek7 ya da “Nuh, Danyel ve Eyüp” gibi adil kişileri saygıyla anar (Hez 14, 14). Böylece, Kutsal Kitap Nuh’un antlaşmasına göre Mesih’in gelip de “dağılmış Tanrı evlatlarını yeniden bir araya getireceğini” (Yu 11, 52) umut ederek yaşayanların ne büyük yüceliğe ve azizliğe ulaşabileceğini ifade eder.

 

Tanrı İbrahim’i seçiyor

 

59 Dağılmış insanlığı bir araya getirmek için Tanrı, Abram’ı “Ülkeni, akrabalarını ve evini terk et” (Yar 12, 1) diyerek, onu İbrahim yapmak için yani “birçok ulusun babası” (Yar 17, 5) yapmak için seçti: “Yeryüzündeki halkların hepsi senin aracılığınla kutsanacak”8 (Yar 12, 3 LXX).

 

60 İbrahim’in soyundan gelen halk, atalara yapılan vaadin emanetçisi olacağı gibi bu seçkin halk,9 bir gün, tüm Tanrı evlatlarını Kilise’nin birliğinde10 toplamaya çağrılmıştır; bu halk inanlı olan tüm putperestlerin gelip de ekleneceği köktür.11

 

61 Eski Antlaşma’daki atalar ve peygamberler ve daha başka kişiler Kilise’nin geleneksel litürjilerinde daima saygıyla anılmışlar ve anılmaya devam edileceklerdir.

 

Tanrı İsrail halkını oluşturuyor

 

62 Atalardan sonra, Tanrı İsrail’i Mısır esaretinden kurtararak özgürlüğüne kavuşturdu. İsrail halkıyla Sina Dağı’nda antlaşma yaptı ve ona Musa aracılığıyla, Kendisini diri ve gerçek tek Tanrı, inayetli Baba ve adil yargıç olarak kabul etmeleri ve Kendisine kulluk etmeleri ve vaat edilen Kurtarıcıyı beklemeleri için Kutsal Yasa’yı verdi.1

 

63 İsrail “Rab’bin adını taşıyan” (Tes 28, 10) Tanrı’nın rahip Halkıdır. İsrail halkı Tanrı’nın ilk konuştuğu halktır,2 İsrail halkı, İbrahim’e olan inançta “büyük kardeşler” topluluğudur.

 

64 Tanrı, peygamberleri aracılığıyla, halkını esenlik umudu içinde tüm insanları ilgilendiren3 ve insanların yüreğine yazılacak4 yeni ve ebedi bir Antlaşma’nın bekleyişine hazırlar. Peygamberler Tanrı Halkı’nın radikal bir kurtuluşundan, tüm vefasızlıklarından arınacaklarından,5 tüm ulusları içine alacak6 bir esenlikten söz ederler. Bu umudu özellikle de Rab’bin alçakgönüllüleri ve yoksulları taşıyacaklardır.7 Sarah, Rebeka, Raşel, Miryam, Debora, Anna, Yüdit ve Ester gibi aziz kadınlar İsrail’in kurtuluş umudunu canlı tutmuşlardır. En temiz yüz8 Meryem’inkidir9.

 

III. Mesih İsa - “Tüm Vahyin Aracısı ve Bütünlüğü”10

 

Tanrı Sözü’yle her şeyi söyledi

 

65 “Tanrı peygamberler aracılığıyla birçok kez ve çeşitli yollardan konuştuktan sonra, bu son günlerde de bizimle Oğlu aracılığıyla konuştu” (İbr 1, 1-2). İnsan olan Tanrı’nın Oğlu Mesih, Baba’nın aşılamaz ve kusursuz biricik Sözü’dür. Baba Onda her şeyi söyler, bu sözden başka söz olmayacaktır. A. Jean de la Croix, daha başka birçokları gibi, İbr 1, 1-2’deki ayeti yorumlarken bunu çok aydınlatıcı bir şekilde açıklıyor:

 

Sözü olan Oğlunu bize verdiğinden beri, Tanrı’nın bize verecek başka sözü yoktur. Tanrı aynı anda ve bir defada bize bu tek Sözle her şeyi söyledi (…); peygamberlere kısım kısım söylediği şeyleri Oğlunda bütünüyle, Oğlu olan bu bütünü bize vererek söyledi. İşte onun içindir ki, şimdi Tanrı’yı sorgulamak isteyen, ya da ondan bir vizyon ya da bir vahiy bekleyen, başka şeyler ya da bazı yenilikler aramadan bakışlarını yalnızca Mesih’e çevirmeyen kişi yalnız bir akılsızlık yapmış olmakla kalmayıp Tanrı’ ya da hakaret etmiş sayılır.11

 

Başka Vahiy gelmeyecektir

 

66 “Yeni Antlaşma’dan ibaret olan insanların esenliği ile ilgili Hıristiyanlık tasarısı kesindir ve asla zamanı geçmeyecektir, Rabbimiz Mesih İsa’nın görkemli gelişine kadar herhangi bir yeni genel vahiy beklenmemelidir.”1 Bununla birlikte, Vahiy tamamlanmış olsa bile, tamamen açıkça belirtilmemiştir; bunun hepsini yüzyıllar boyunca derece derece kavramak Hıristiyanlık inancına düşmektedir.

 

67 Yüzyıllar boyunca, Kilise otoritesi tarafından bazıları kabul edilen “özel” denilen açınlamalar olmuştur. Ne var ki bunlar iman mirasına ait değillerdir. Bu özel açınlamaların rolü Mesih’in kesin Vahyini “iyileştirmek” ya da “tamamlamak” değil, bu Vahyi tarihin belirli bir döneminde bütünüyle yaşamaya yardımcı olmaktır. Kilise Yetkili Kurulu’nca yönetilen inanlılar, bu açınlamalarda neyin Mesih’in ya da azizlerinin Kilise’ye gerçek çağrısını oluşturduğunu ayırt ederek kabul edecek sağduyuya sahiptirler.

 

 

Hıristiyanlık inancı, Mesih’te tamamlanmış olan Vahyi düzelttiğini ya da aştığını iddia eden “açınlamaları” kabul edemez. Hıristiyanlık dışı bazı dinler ve de böylesi “açınlamalar” üzerine kurulmuş bazı yeni mezhepler bu kategori içindedir.

 

 

 

ÖZET

 

68 Tanrı, sevgisinden kendini insanlara açınladı ve verdi. Böylece Tanrı insanın, yaşamın amacı ve anlamı üzerine kendi kendine sorduğu sorulara kesin ve gereğinden de fazla yanıt getirmiş oldu.

 

69 Tanrı sözler ve eylemler aracılığıyla kendi gizini derece derece insana ileterek, ona kendini açınladı.

 

70 Tanrı yaratılmış şeylerde Kendi hakkında verdiği tanıklığın ötesinde, ilk atalarımıza kendini gösterdi. Onlarla konuştu, düştüklerinde, onlara kurtuluşu2 vaat etti ve onlara antlaşma önerdi.

 

71 Tanrı Nuh’la Kendisi ve tüm canlı yaratıklar arasında ebedi bir antlaşma yaptı.3 Bu antlaşma dünya var oldukça sürecektir.

 

72 Tanrı İbrahim’i seçti ve onunla ve onun soyundan geleceklerle bir antlaşma yaptı. Musa aracılığıyla Kutsal Yasa’sını verdiği halkını oluşturdu. Halkını peygamberlerle tüm insanlığın kaderi olan esenliği kabul etmeye hazırladı.

 

73 Tanrı, Antlaşmasını bütün zamanlar için akdettiği öz Oğlunu göndererek kendisini tamamen açınladı. Oğlu Baba’nın kesin Sözü’dür, öyle ki Ondan sonra başka Vahiy gelmeyecektir.

 

 

2. KONU

 

Tanrısal Vahyin iletimi

 

74 Tanrı “insanların kurtulmalarını ve gerçeğin bilincine varmalarını ister” (1 Tim 2, 4), kısacası Mesih İsa’yı tanımalarını ister.1 Vahyin dünyanın dört bir yanına ulaşması için, Mesih İsa’nın tüm halklara, tüm insanlara bildirilmesi gerekir:

 

Tüm ulusların esenliği için verilmiş olan bu Vahyin bozulmadan daima öyle kalması ve bütün kuşaklara aktarılması için Tanrı, aynı lütufkârlığıyla önlemlerini aldı.2

 

I. Havarilerden gelen Gelenek

 

75 “Çok yüce Tanrı’nın tüm Vahyinin tamamlandığı Rab Mesih İsa, önce peygamberler tarafından vaat edilen İncil’i kendi ağzıyla bildirdikten ve bizzat Kendisi gerçekleştirdikten sonra, Havarilerine Tanrısal armağanlar ileterek İncil’i herkese her esenlikli gerçeğin ve her ahlâk kuralının kaynağı olarak vazetmelerini buyurdu.”3

 

Havarilerin vaazı…

 

76 Rab İsa’nın buyruğu üzerine İncil’in iletilmesi şu iki biçimde yapılmıştır:

 

Sözlü olarak: “Havariler İsa’yla birlikte yaşarken gerek onun ağzından duyduklarını ya da gördükleri davranışlarından öğrendiklerini gerekse Kutsal Ruh’un esinlerinden elde ettiklerini vaazlarında, örneklerinde ve kurumlarında ilettiler”4;

 

Yazılı olarak: “Bu havariler ve onların çevresindekiler aracılığıyla esenlik mesajı Kutsal Ruh’un esini altında kaleme alındı.”

 

… Havarilerin haleflerinde sürdürüldü

 

77 “İncil’in Kilise’de daima diri ve bozulmadan kalabilmesi için, havariler halefleri olarak episkoposları seçtiler ve onlara kendi öğretme yükümlülüklerini yüklediler.”5 Nitekim, “esinlenmiş kitaplarda özellikle ifade edilen havarilerin öğrettikleri, dünyanın sonuna kadar kesintisiz bir şekilde haleflerince korunmalıdır.”6

 

78 Kutsal Ruh’ta gerçekleştirilen bu canlı aktarıma Dini Gelenek denmektedir. Kutsal Kitap’tan farklı olmasına karşın onunla sıkıca bağıntılıdır. Dini Gelenek aracılığıyla “Kilise, doktrinini, yaşamını ve kültünü sürdürmekte ve her kuşağa inandığı her şeyi ve kendisinin ne olduğunu aktarmaktadır.”1 “Kilise Babalarının öğretileri, zenginliklerinin inanan ve dua eden Kilise yaşamına ve uygulamasına geçtiği bu Dini Geleneğin canlandırıcı varlığını doğrulamaktadır.”2

 

79 Böylelikle, Baba’nın Sözü aracılığıyla Kutsal Ruh’ta Kendisiyle ilgili yaptığı aktarım, Kilise’de etkin olarak var olmaya devam etmektedir: “Eskiden konuşan Tanrı, sevgili Oğlunun Eşi’yle konuşmayı sürdürmeye devam etmektedir, Kilise’de ve onun aracılığıyla dünyada yankılanan İncil’in canlı sesi, inanlıları en yüksek gerçeğe götürmekte ve Mesih’in sözlerinin onlarda iyice yerleşmesine neden olmaktadır.”3

 

II. Dini Gelenek ile Kutsal Kitap arasındaki ilişki

 

Ortak bir kaynak…

 

80 “Kendi aralarında birbirlerine bağlı ve birbirleriyle iletişim halindedirler. Çünkü her ikisi de aynı Tanrısal kaynaktan fışkırmakta, kısacası bir bütün oluşturmakta ve aynı sona gitmektedir.”4 Her ikisi de “dünyanın sonuna dek her an kendisine inananlarla birlikte” (Mt 28, 20) olacağına söz veren Mesih İsa’nın gizini Kilise’de mevcut ve verimli kılmaktadır.

 

… iki farklı iletim yolu

 

81 Kutsal Kitap, Tanrısal Ruh’un esini altında kaleme alınan Tanrı’nın sözüdür. “Kutsal Dini Gelenek, Mesih İsa ve Kutsal Ruh tarafından havarilere emanet edilen Tanrı sözünü taşımaktadır ve gerçeğin Ruhu’yla aydınlanmış olarak bunu vazederken, sadakatle korusun, gözler önüne sersin ve yaysınlar diye eksiksiz olarak havarilerin haleflerine aktarmaktadır.”

 

82 Buradan Vahyin aktarılması ve yorumu görevi verilen Kilise’nin Vahyin “tüm noktaları konusundaki güvenirliğini yalnızca Kutsal Kitap’tan almadığı ortaya çıkmaktadır. Bunun içindir ki her ikisi de aynı saygı ve sevgiyle ele alınmalı ve her ikisine de aynı büyük saygı gösterilmelidir.”5

 

 

Havarilerin geleneği ve kilise gelenekleri

 

83 Burada sözünü ettiğimiz Dini Gelenek havarilerden gelmiş olandır, havariler İsa’nın örnek davranışlarından ve öğretisinden almış olduklarını ve Kutsal Ruh’tan öğrendiklerini aktarmışlardır. Nitekim, ilk Hıristiyanların elinde yazılı bir İncil yoktu, İncil’in kendisi de canlı Gelenek sürecini doğrulamaktadır.

 

Zamanla yerel Kiliselerde doğmuş olan Tanrıbilimsel, disipline dair, litürjik ya da tapınma ile ilgili “gelenekler”i bu Gelenek’ten ayırmak gerekir. Bu gelenekler, Büyük Geleneğin çeşitli yerlere ve çeşitli devrelere özgü ifadeleri aldığı özel biçimlerden oluşurlar. Bu gelenekler Geleneğin ışığı altında sürdürülebilir, iyileştirilebilir ya da Kilise Yetkili Kurulu’nun yönetimine bırakılabilirler.

 

III. İman mirasının yorumu

 

Kilise’nin tümüne emanet edilen iman mirası

 

84 Kutsal Gelenek’te ve Kutsal Kitap’ta bulunan imanın “kutsal mirası” (depositum fidei)1 havariler tarafından tüm Kilise’ye emanet edilmiştir. “Çobanlarına tamamen bağlı olan kutsal halk, ona bağlanarak havarilerin öğretisine ve kardeş birliğine, ekmek bölmeye ve dualara özenle sadık kalacaktır, öyle ki, aktarılan imanın korunması, bildirilmesi ve uygulamaya konulmasında çobanlar (papazlar) ile inanlılar arasında özel bir ruh birliği oluşur.”2

 

Kilise’nin Kesin Yetkililiği

 

85 “Yazılı olan ya da aktarılan Tanrı Sözü’nü gerçeğe uygun olarak yorumlama yükümlülüğü, yalnızca otoritesini Mesih İsa adına gösteren yaşayan Kilise’nin Yetkili Kurulu’na”3, kısacası Petrus’un halefi Roma episkoposu ile birlik içinde bulunan episkoposlara verilmiştir.

 

86 “Ancak, bu Yetki Tanrı sözünün üstünde değildir, yalnızca aktarılanı öğreterek ona hizmet eder, zira Tanrı’nın himayesinde, Kutsal Ruh’un yardımıyla, bu Sözü sevgiyle dinler, onu azizce korur ve sadakatle gözler önüne serer, sonra da bu biricik iman mirasından Tanrı tarafından açınlanmış olanları, inanılacak şeyleri çıkarır alır.”4

 

87 İnanlılar, İsa’nın havarilerine söylediği, “Sizi dinleyen, beni dinlemiş olur” (Lk 10, 16)5 sözlerini anımsayarak çobanlarının (papazlarının) kendilerine değişik biçimlerde sundukları öğreti ve yönergeleri uysallıkla kabul ederler.

 

İman dogmaları

 

88 Kilise Yetkili Kurulu dogmaları tanımlarken, Mesih İsa’ dan aldıkları otoriteyi sonuna kadar kullanarak Hıristiyan halkının zorunlu bir biçimde Tanrısal Vahyin içerdiği gerçeklere ya da bunlarla zorunlu bir bağı bulunan gerçeklere tam olarak inanmalarını önerir.

 

89 Dogmalarla tinsel yaşamımız arasında organik bir bağ mevcuttur. Dogmalar iman yolundaki ışıklardır, iman yolunu aydınlatır ve güvenli hale sokarlar. Tersine, doğru bir yaşam sürüyorsak, aklımız ve yüreğimiz iman dogmaları ışığını kabul edecek biçimde açık olacaktır.1

 

90 Dogmaların karşılıklı bağları ve tutarlılığı Mesih gizi ile ilgili Vahyin bütünlüğünde bulunabilir.2 “Hıristiyan inancının temelleri ile ilişkilerin çeşitliliği Katolik doktrini gerçeklerinin bir hiyerarşisini ya da bir sıranın varlığını belirtir.”3

 

İmanın doğaüstü anlamı

 

91 İnanlıların hepsinin açınlanmış gerçeğin aktarımında ve anlaşılmasında payı vardır. İnanlılar kendilerini gerçeğin tamamına yöneltecek4 ve kendilerini eğitecek5 Kutsal Ruh tarafından meshedilmişlerdir.

 

92 İnanlıların bütünü yanılamaz, “episkoposlardan en son laik* inanlıya kadar” bütün halkın iman ve ahlâkla ilgili gerçeklere genel bir onay getirmesi olan bu özelliği de imanın doğaüstü anlamı aracılığıyla ortaya koyar.6

 

93 Nitekim gerçeğin Ruhu ile uyandırılan ve desteklenen imanın bu anlamı sayesinde ve kutsal Kilise Yetkili Kurulu kılavuzluğunda, (…) Tanrı Halkı azizlere iletilen imana ilk ve son olarak sağlam bir şekilde bağlanmış, imanı iyi bir şekilde yorumlayarak ona daha derinlemesine girmiş ve yaşamında daha yetkince uygulamış oluyor.7

 

İman anlayışında gelişim

 

94 Kutsal Ruh’un yardımı sayesinde iman mirası sözlerde olduğu kadar gerçekleri kavramada da, Kilise yaşamında gelişebilir:

- “Onları yüreklerinde derinlemesine düşünen inanlıların çalışmaları ve düşünceleri sayesinde”1; özellikle de “açınlanmış gerçeğin bilgisini derinleştiren Tanrıbilimsel araştırmayla”2;

- “inanlıların tinsel konularda içten duydukları kavrayışla”3; “Tanrısal sözler ve onları okuyan kişi birlikte gelişirler”4;

- “gerçeğin güvenilir karizmasını episkoposluk mirasıyla almış olanların vaazıyla”5.

 

95 “Şu halde çok açık bir şekilde Kutsal Gelenek, Kutsal Kitap ve Kilise’nin Yetkili Kurulu, Tanrı’nın bilgelik dolu düzeniyle birbirleriyle öylesine bağlı ve öylesine dayanışma içindedirler ki, bu gerçeklerin hiçbiri diğerleri olmadan var olamaz ve hepsi birlikte, her biri kendi tarzında, tek Kutsal Ruh’un etkisiyle, ruhların esenliğine gerçekten katkıda bulunurlar.”6

 

 

ÖZET

 

96 Mesih İsa’nın havarilerine emanet ettiğini, havariler Kutsal Ruh’un esiniyle, Mesih’in görkemli dönüşüne kadar tüm kuşaklara vaazlarıyla ve yazıyla aktardılar.

 

97 “Kutsal Gelenek ile Kutsal Kitap, Tanrı sözünün biricik kutsal mirasını oluşturur”7, gurbetteki Kilise onlarda bir aynada gibi, her türlü zenginliğin kaynağı Tanrı’yı seyreder.

 

98 “Doktriniyle, yaşamıyla, kültüyle Kilise inandığını ve kendinde olan her şeyi her kuşağa aktarmaya ve sürdürmeye çalışır.”8

 

99 İmanın doğaüstü niteliği sayesinde, Tanrı Halkının tümü Tanrısal Vahyin armağanını sürekli olarak almaya, onu daha derinlemesine anlamaya ve onu tam olarak yaşamaya devam eder.

 

100 Tanrı Sözü’nü resmi olarak yorumlama sorumluluğu yalnızca Kilise’nin Yetkili Kurulu’na ve bu Kurul ile düşünce birliği içinde bulunan papa ve episkoposlara emanet edilmiştir.