3. KONU

 Kutsal Kitap

  

I. Mesih - Kutsal Kitabın biricik Sözü

 

101 Tanrı insanlara kendini açınlamak için, iyilik göstererek onların anlayacağı dilde konuştu: “Nitekim, insanların konuştuğu dillerde ifade edilen Tanrı’nın sözleri, insan dili görünümü aldığı gibi, ebedi Baba’nın Kelâm’ı, güçsüz bedenimize bürünerek, insanlara benzer oldu.”1

 

102 Kutsal Kitabın bütün sözleri arasında, Tanrı bir tek Söz, kendini bütünüyle söylediği biricik Kelâm’ını söylüyor:2

 

Tanrı’nın aynı tek Sözü’nün bütün Kutsal Kitap’a yayılmış olduğunu, başlangıçta Tanrı’nın yanında Tanrı olan, zamana tabi olmadığından hecelere gereksinmesi olmayan, kutsal yazarların ağzında yankılanan aynı Kelâm olduğunu unutmayın.3

 

103 Bu nedenle Kilise, Rab’bin Bedeni’ne nasıl saygı gösteriyorsa Kutsal Kitap’a da aynı saygıyı hep göstermiştir. Kilise Mesih’in Bedeni’nin ve Tanrı Sözü’nün Sofrasından alınmış yaşam Ekmeğini inanlılara sürekli olarak sunmaya devam ediyor.4

 

104 Kilise besinini ve gücünü sürekli olarak Kutsal Kitap’tan almaktadır,5 zira Kilise onda, yalnızca bir insan sözünü değil “ama gerçekte olduğu şeyi, yani Tanrı’nın Sözü’nü”6 benimsemektedir. “Nitekim, Kutsal Kitap’ta, Göklerde olan Baba evlatlarını sevgiyle karşılamakta ve onlarla konuşmaktadır.”7

 

II. Kutsal Kitap gerçeği ve esini

 

105 Tanrı Kutsal Kitabın yazarıdır. “Kutsal Kitabın içindeki kitapların içeriği ve sunduğu Tanrısal olarak açınlanmış gerçek, Kutsal Ruh’un esiniyle yazılmıştır.

 

“Kutsal Ana Kilisemiz, havarilerden gelen inançla, Eski ve Yeni Ahit içindeki kitapları bütün bölümleriyle kutsal ve Kilise yasalarına uygun kabul eder, zira, Kutsal Ruh’un esiniyle yazıldıklarından bunların yazarı Tanrı’dır ve bunlar oldukları gibi Kilise’nin kendisine aktarılmıştır.”8

 

106 Tanrı kutsal kitapların yazarlarını esinlemiştir. “Bu kutsal kitapların kaleme alınması amacıyla, Tanrı onlarda ve onlar aracılığıyla bizzat kendisi davranarak, kendi isteğine uygun olanı ve sadece bunu yazmaları için gerçek yazarlar olarak yeteneklerinden ve çabalarından tam olarak yararlanabileceği insanlar seçti.”1

 

107 Esinlenmiş kitaplar gerçeği öğretirler. “Madem ki bütün esinlenmiş yazarların iddiaları Kutsal Ruh’un iddiaları olarak kabul ediliyor, şu halde Kutsal Kitabın içindeki kitapların Tanrı’nın Kutsal Kitap’larda yazılmasını istediği esenliğimizle ilgili gerçeği tam olarak, doğrulukla, hatasız ve kesin bir şekilde yansıttığını belirtmemiz gerekir.”2

 

108 Bununla birlikte, Hıristiyanlık inancı bir “Kitap dini” değildir. Hıristiyanlık “yazılı ve dilsiz bir kelâmın değil, ama cisimlenmiş ve canlı Kelâm’ın”3, Tanrı “Sözü”nün dinidir. Kutsal Kitap’ta yazılanların ölü harfler olarak kalmaması için, diri Tanrı’nın ebedi Sözü olan Mesih’in, “zihnimizi Kutsal Ruh aracılığıyla Kutsal Kitap’ı anlayabilecek şekilde açması” gerekti (Lk 24, 45).

 

III. Kutsal Ruh, Kutsal Yazılar’ın yorumcusu

 

109 Kutsal Yazılar’da Tanrı insanla insan gibi konuşuyor. Kutsal Yazıları iyi yorumlamak için, yazarların gerçekten iddia ettikleri ile Tanrı’nın onların sözleriyle bize ne anlatmak istediğini iyice ayırmak gerekir.4

 

110 Kutsal yazarların niyetini çıkarabilmek için, onların kültürlerini ve içinde yaşadıkları koşulları, çağlarındaki “edebi türleri”, o zamanki günlük konuşma, anlatım ve hissetme biçimlerini göz önünde bulundurmak gerekir. “Gerçek, değişik tarihsel, ya da peygamberce, ya da şiirsel, ya da daha başka türden metinlerde çok değişik biçimlerde sunulup ifade edilmiştir.”5

 

111 Kutsal Yazılar esinlenmiş olduklarından, öncekinden daha az önemli olmayan daha başka doğru yorumlama ilkesi vardır, bu ilke olmadan Kutsal Yazılar ölü harfler olarak kalırlar: “Kutsal Kitap, onu yazdıran aynı Ruh’un ışığı altında okunmalı ve yorumlanmalıdır.”6

II. Vatikan Konsili, Kutsal Yazıları esinleyen Ruh’a uygun bir yorum için üç kriter belirtmektedir:7

 

112 I. Önce “Kutsal Kitabın bütünlüğüne ve içeriğine” büyük özen gösterilmelidir. Kutsal Yazıları oluşturan kitaplar ne kadar farklı olsalar da Kutsal Yazılar, Mesih İsa’nın Paskalyası’ndan beri, Mesih’in merkezi ve kalbini oluşturduğu Tanrı tasarısının bütünlüğü nedeniyle tektir.1

 

“Mesih’in kalbi” sözcesi Kutsal Yazılara gönderme yapar.2 Bu kalp İsa’nın acılarından önce kapalıydı, zira Kutsal Yazı anlaşılmazdı. Ne var ki Kutsal Yazı İsa’nın acılarından sonra anlaşılır oldu, zira bundan böyle Kutsal Yazı hakkında bilgi sahibi olanlar artık peygamberlerin dediklerinin ne şekilde yorumlanması gerektiğini ayırt ediyorlar.3

 

113 II. Daha sonra Kutsal Yazılar’ı “bütün Kilise’nin canlı Geleneği ışığında” okumak. Kilise Babalarının eski bir deyişine göre, Kutsal Yazılar parşömen üzerinde yazılmadan önce Kilise’nin yüreğinde yazılmıştı. Nitekim, Kilise Tanrı Sözü’nün canlı anısını Geleneğinde taşımaktadır ve Kilise’ye Kutsal Yazılar’ın tinsel yorumunu Kutsal Ruh vermektedir (“… Kutsal Ruh’un Kilise’ye verdiği tinsel anlama göre”4).

 

114 III. “İman benzeşimine” dikkat etmek.5 “İman benzeşimi” ile iman gerçeklerinin kendi aralarındaki ve Vahyin tüm projesindeki bağlantıyı anlıyoruz.

 

Kutsal Yazılar’ın anlamı

 

115 Eski bir geleneğe göre Kutsal Yazılar’da iki anlam ayırt edilir; edebi anlamı ve tinsel anlamı, bu sonuncu da alegorik, ahlâki ve anagojik anlamlara bölünür. Dört anlamın da derin uyumu Kutsal Yazılar’ın Kilise’deki tinsel değerini güven altına alır:

 

116 Sözcük anlamı. Bu, Kutsal Yazılar’daki sözlerle belirtilen ve doğru yorumlama kurallarını arayan yorumcu tarafından keşfedilen anlamdır. “Kutsal Yazılar’daki bütün anlamlar sözcüklere dayanır.”6

 

117 Tinsel anlam. Tanrı tasarısının bütünlüğü sayesinde, yalnız Kutsal Yazılar’daki metin değil, ama aynı zamanda sözünü ettiği gerçekler ve olaylar da işaret edilir.

1. Alegorik anlam. Olayları Mesih’teki anlamlarını bilerek daha derinden anlayabiliriz; şöyle ki, Kızıl Deniz’i geçiş Mesih’in zaferinin, buradan da Göksel Kudüs’ün anlamıdır.7

2. Ahlâki anlam. Kutsal Yazılar’daki olaylar bizi daha ahlâklı davranmaya götürmelidir. Onlar “bizi eğitmek amacıyla” yazılmışlardır1 (1 Kor 10, 11).

3. Anagojik anlam. Bizleri Vatanımıza götüren (Yunanca: anagoj) gerçekleri ve olayları ebedi anlamları açısından görmek de mümkündür. Böylelikle, Kilise yeryüzünde göksel Kudüs’ün işaretidir.2

 

118 Bir Ortaçağ deyişi dört anlamın anlatımını şöyle özetler:

 

Sözcük anlamı olayları, alegori hangisine inanılması gerektiğini, ahlâki anlam ne yapılması gerektiğini, anagoji de neye doğru yönelinmesi gerektiğini öğretir.

 

119 “Bu kurallara göre Kutsal Kitabın anlamına daha derinlemesine girmek ve onu daha iyi şekilde ortaya çıkarmak için çaba göstermek yorumcuların işidir, öyle ki, onların bir bakıma bilimsel çalışmaları sayesinde Kilise’nin yargısı olgunlaşsın. Çünkü Kutsal Kitap’ı yorumlama biçimiyle ilgili her şey sonunda Tanrı sözünü koruma ve yorumlama yetki ve görevini Tanrı’dan alan Kilise’nin yargısına tabidir.”3

 

Katolik Kilisesi otoritesi beni İncil’e inanmaya itmemiş olsaydı, İncil’e inanmazdım.4

 

IV. Kutsal Kitapların Hepsi

 

120 Kilise, Kutsal Kitaplar listesinde hangi kitapların yer alması gerektiğini havarilerden gelen Geleneğe bakarak seçmiştir.5 Bu tam listeye Kutsal Kitapların “Hepsi” denmiştir. Eski Ahit’te 46 kitap (Yeremya ve Mersiyeler kitapları bir kitap kabul edilirse o zaman 45) ve Yeni Ahit’te de 27 kitap vardır:6

 

Eski Ahit’te Yaratılış, Çıkış, Levililer, Sayılar, Tesniye, Yeşu, Hâkimler, Rut, Samuel’in iki kitabı, Kralların iki kitabı, Tarihler’in iki kitabı, Ezra ve Nehemya, Tobit, Yudit, Ester, Makabelerin iki kitabı, Eyüp, Mezmurlar, Süleyman’ın Meselleri, Vaiz, Ezgiler Ezgisi, Bilgelik kitabı, Sirak kitabı, İşaya, Yeremya, Yeremya’nın Mersiyeleri, Baruh’un kitabı, Hezekiel, Daniel, Hoşea, Yoel, Amos, Obadya, Yunus, Mika, Nahum, Habakkuk, Tsefanya, Haggay, Zakarya, Malaki.

 

Yeni Ahit’te Matta’ya, Markos’a, Luka’ya, Yuhanna’ya göre İnciller, Havarilerin İşleri, Paulus’un Romalılara, Korintoslulara birinci ve ikinci, Galatyalılara, Efeslilere, Filippililere, Koloselilere, Selâniklilere birinci ve ikinci, Timoteos’a birinci ve ikinci, Titus’a, Filimon’a, İbranilere Mektupları, Yakup’un Mektubu, Petrus’un birinci ve ikinci Mektubu, Yuhanna’nın üç Mektubu, Yahuda’nın Mektubu ve Apokalypsis.

 

Eski Ahit

 

121 Eski Ahit Kutsal Kitabın vazgeçilemez bir bölümünü oluşturur. Eski Ahit’in kitapları Tanrı tarafından esinlendirilmiş kitaplardır ve değerlerinden hiçbir şey yitirmemişlerdir,1 zira Eski Antlaşma hiçbir zaman geçersiz kılınmamıştır.

 

122 Nitekim, “Eski Ahit’in kutsal tasarısının başlıca var olma nedeni dünyanın kurtarıcısı Mesih’in gelişini hazırlamaktı”. “Her ne kadar kusurlu ve eğreti şeyler içeriyorsa da”, Eski Ahit’teki kitaplar Tanrı’nın esenlikli sevgisinin Tanrısal pedagojisine tanıklık etmektedirler: O kitaplarda Tanrı üzerine yüce bilgiler, insan yaşamı üzerine iyileştirici bilgelik, şahane dua hazineleri bulunmaktadır; onlarda ayrıca esenliğimizin gizi saklı durmaktadır.2

 

123 Hıristiyanlar Eski Ahit’e Tanrı’nın gerçek sözüymüş gibi saygı gösterirler. Kilise, Yeni Ahit’in Eskisini hükümsüz kıldığı düşüncesine daima şiddetle karşı çıkmıştır (Marcionizm).

 

Yeni Ahit

 

124 “Her inanlının esenliği için Tanrısal bir güç olan Tanrı’ nın Sözü, Yeni Ahit kitaplarında ortaya çıkmakta ve gücü de onlarda eşsiz bir şekilde kendini göstermektedir.”3 Bu kitaplar bize Tanrı Vahyi’nin kesin gerçeğini vermektedir. Kitapların temel konusu cisimlenmiş Tanrı’nın Oğlu, Mesih İsa’ dır; Onun yaptığı işler, öğretisi, acıları ve yüceltilmesi, aynı zamanda Kutsal Ruh’un etkisi altındaki Kilisesinin başlangıcıdır.4

 

125 İnciller “Kurtarıcımız, cisimleşmiş Kelâm’ın yaşamı ve öğretisi üzerine şahane bir tanıklık örneği oluşturarak”5 bütün Kutsal Kitabın kalbini oluştururlar.

 

126 İncillerin oluşumunda üç evre ayırt edilebilir:

 

1. İsa’nın yaşamı ve öğretisi. Kilise dört İncil’in kesin olarak “doğru olduğunu ve bu kitapların Tanrı’nın Oğlu İsa’nın, insanlar arasında yaşarken, göğe çıktığı güne kadar, insanların ebedi esenliği için gerçekten yapmış oldukları ve öğrettiklerine tamamen sadık kalarak onları aktardığını” tereddüt etmeden kabul eder.

2. Sözlü gelenek. “Havariler İsa’nın Göğe çıkışından sonra, İsa’ nın söylediklerini ve yaptıklarını, gerçek Ruhu ile aydınlanmış ve Mesih’in görkemli olaylarıyla eğitilmiş olarak aynı derin anlayışla dinleyicilerine aktardılar.”

3. Yazılı İnciller. “Kutsal yazarlar, gerek ağızdan gerek yazılı olarak topladıkları birçok belge arasından seçtikleri bazı belegelerin özetini çıkararak, ya da Kiliselerin durumlarına göre açıklayarak bize İsa hakkında gerçek ve samimi şeyleri bırakmak amacıyla, bildiri biçimini koruyarak dört İncili oluşturdular.”1

 

127 Dört biçimli İncil’in Kilise’deki yeri, azizler üzerinde her zaman yarattığı eşsiz çekiciliği ve litürjinin ona gösterdiği büyük saygı tartışılmaz:

 

İncil metni kadar görkemli ve değerli, daha iyi bir doktrin yoktur. Rabbimiz ve Efendimiz Mesih İsa’nın sözleri ve davranışlarıyla öğrettiklerine bakın ve onları aklınızda tutun.2

 

Dualarım süresince benimle konuşan İncil’in tamamıdır; zavallı ruhuma gereken her şeyi onda buluyorum. İncil’de hep daha yeni ışıklar, gizli ve gizemli anlamlar bulup çıkarıyorum.3

 

Yeni ile Eski Ahit’in bütünlüğü

 

128 Kilise, havarilerin zamanından beri,4 ayrıca daha sonra sürekli olarak Geleneğinde, tipoloji sayesinde iki Ahit’teki Tanrı tasarısının bütünlüğünü açıkladı. Tipoloji, Eski Antlaşma altındaki Tanrı eserlerinde, Tanrı’nın cisimlenmiş Oğlunun kişiliğinde, zamanın bütünlüğünde gerçekleştirmiş olduğu önbelirtileri ayırt eder.

 

129 Şu halde Hıristiyanlar Eski Ahit’i ölen ve dirilen Mesih İsa’nın ışığı altında okurlar. Bu tipolojik okuma Eski Ahit’in tükenmeyen zengin içeriğini ortaya çıkarır. Tipoloji, Rabbimiz İsa’nın bizzat kendisi tarafından yeniden ileri sürülen Vahyin esas değerinin Eski Ahit’te bulunduğu gerçeğini unutturmamalıdır.5 Zaten, Yeni Ahit de Eski’nin ışığı altında okunmalıdır. İlk Hıristiyan derslerinde buna sürekli olarak başvuruluyordu.6 Eski bir deyişe göre, Yeni Ahit Eskisi’nde gizlidir, Eski ise Yeni’de açığa çıkmıştır: “Yeni Eski’de gizlidir ve Yeni Eski’yi açığa çıkarır.”7

 

130 Tipoloji “Tanrı’nın herkeste her şey olduğu zaman” (1 Kor 15, 28) Tanrı tasarısını gerçekleştirmeye götüren dinamizmi belirtir. Örneğin, Ataların görevi ve Mısır’dan Çıkış, ara devreler olmalarına karşın Tanrı tasarısındaki gerçek değerlerini yitirmezler.

 

V. Kilise’nin yaşamında Kutsal Kitabın yeri

 

131 “Tanrı Sözünün içinde taşıdığı güç ve kudret öylesine büyüktür ki, bunlar Kilise’nin destek noktasını ve güçlülüğünü, ayrıca Kilise’nin evlatları için, inançlarının gücünü, ruhlarının besinini, tinsel yaşamlarının sürekli ve arı kaynağını oluştururlar.”1 “Hıristiyanların Kutsal Kitap’a erişebilmeleri tamamen açık olmalıdır.”2

 

132 “Kutsal Kitap üzerinde çalışma kutsal tanrıbiliminin ruhu olmalıdır. Vaaz, din dersi ve her türlü Hıristiyanlık eğitimi ya da litürjik söyleşi Tanrı Sözü’nü bildiren kişinin görevleri arasında en önemli yeri almalıdır; o kişi de Kutsal Kitap’ taki aynı sözden sağlıklı bir besin ve güçlülük bulur.”3

 

133 Kilise bütün Hıristiyanları sürekli olarak ve özellikle Kutsal Kitap’ı sık sık okuyarak “Mesih İsa’yı tanımanın üstün değerini” (Fil 3, 8) elde etmeye çağırmaktadır. “Gerçekten de, Kutsal Kitap’ı bilmemek, Mesih İsa’yı tanımamak demektir”4 (a. Jérome).

 

 

ÖZET

 

134 “Kutsal Kitabın bütünü tek bir kitaptır ve bu tek kitap da Mesih İsa’dır, zira bütün Kutsal Kitap Mesih’ten söz eder, ve bütün Kutsal Kitap Mesih’te gerçekleşmektedir.”5

 

135 “Kutsal Yazılar Tanrı’nın Sözünü içermektedir ve bunlar esinlenmiş sözler olduklarından gerçekten Tanrı’nın Sözü’ dür.”6

 

136 Tanrı, yazarları esinleyerek Kutsal Kitabı yazmalarını sağladığından Kutsal Kitabın yazarıdır; Tanrı onlarda ve onlar aracılığıyla davranır. Onların yazılarının esenlikli gerçeği hatasız bir şekilde dile getirdiğinin güvencesini de verir.7

 

137 Kutsal Yazıların yorumu, her şeyden önce, Tanrı’nın esenliğimiz için kutsal yazarlar aracılığıyla ne açınlamak istediğine dikkat edilerek yapılmalıdır. “Kutsal Ruh’tan gelen ancak Kutsal Ruh’un yardımıyla tam olarak anlaşılabilir.”1

 

138 Kilise Eski Ahit’in 46, Yeni Ahit’in de 27 kitabını esinlenmiş kitap olarak kabul eder ve onlara gereken saygıyı gösterir.

 

139 Dört İncil’in temel bir yeri vardır, zira Mesih İsa onların temel konusudur.

 

140 İki Ahitin bütünlüğü Tanrı tasarısının ve Vahyinin bütünlüğünden gelir. Eski Ahit Yeni Ahit’i hazırlar, Yeni Ahit de Eski Ahit’i tamamlar; ikisi de birbirlerini karşılıklı olarak aydınlatırlar; her ikisi de Tanrı’nın gerçek Sözü’dür.

 

141 Kilise, Kutsal Yazılara her zaman “Mesih İsa’nın Bedenine”2 gösterdiği gibi büyük bir saygı göstermiştir: Bunların her ikisi de Hıristiyan yaşamını besler ve idare ederler. “Sözün adımlarımı aydınlatır, yolumun ışığıdır”3 (Mzm 119, 105).

 

.......

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

İnsanın Tanrı’ya yanıtı

 

142 “Görünmeyen Tanrı, engin sevgisinden insanlara dostları gibi hitap etmekte ve onları kendisiyle duygu ve düşünce birliğine girmeye davet etmekte ve onları bu birliğe kabul etmek için konuşmaktadır.”4 Bu davete uygun yanıt iman’dır.

 

143 İnsan imanla aklını ve iradesini tamamen Tanrı’ya tabi kılar. İnsan bütün varlığıyla Açınlayıcı Tanrı’ya rızasını gösterir.5 Kutsal Kitap insanın, kendisini açınlayan Tanrı’ya verdiği yanıta “iman itaati” der.6

 

1. KONU

 

İnanıyorum

 

I. İman itaati

 

144 İmanda itaat (ob-audire) duyulmuş sözü özgürce benimsemek demektir, zira doğruluğu Gerçeğin kendisi olan Tanrı tarafından garanti edilmiştir. İbrahim, Kutsal Kitap’ta bu itaate gösterilen bir örnektir. Meryem Ana ise bu itaati gerçekleştiren en mükemmel örnektir.

İbrahim - “inanlıların babası”

 

145 İbranilere Mektup, ataların imanına büyük övgüler düzerken, özellikle İbrahim’in imanı üzerinde duruyor: “İman sayesinde İbrahim, miras olarak alacağı ülkeye gitmek üzere çağrıldığı zaman Tanrı’nın sözünü dinledi ve nereye gideceğini bilmeden yola koyuldu”1 (İbr 11, 8). Vadedilen Topraklarda iman sayesinde yabancı bir gezgin gibi yaşadı.2 İman sayesinde, Sara da vaat edildiği üzere gebe kaldı. Son olarak İbrahim iman sayesinde biricik oğlunu kurban olarak sundu.3

 

146 İbrahim, İbranilere Mektup’ta belirtilen iman tanımını bu şekilde gerçekleştiriyor: “İman, umut edilen şeylere güvenmektir, görünmeyen şeylerin varlığından emin olmaktır” (İbr 11, 1). “İbrahim Tanrı’ya iman etti ve böylece aklanmış sayıldı”4 (Rom 4, 3). Bu “güçlü iman” sayesinde (Rom 4, 20) İbrahim “iman edeceklerin hepsinin babası oldu”5 (Rom 4, 11. 18).

 

147 Eski Ahit, bu imanla belirtilen tanıklıklar bakımından zengindir. İbranilere Mektup, Ataların iyi tanıklıklarını gösteren örnek imanlarını övüyor (İbr 11, 2. 39). Ama yine de “Tanrı bizler için daha iyi bir yargı öngörmekteydi”: “Yetkinliğe götüren imanımızın önderi” (İbr 11, 40; 12, 2) Oğlu İsa’ya inanma lütfu.

 

Meryem Ana - “Ne mutlu inanmış olana”

 

148 Meryem Ana iman itaatini en yetkin biçimde somutlaştıran kişidir. Meryem Ana, melek Cebrail’in kendisine getirdiği müjdeyi ve vaadi “Tanrı’nın yapamayacağı hiçbir şey yoktur”a6 (Lk 1, 37) iman ederek kabul etti ve “Ben Rab’bin kuluyum, bana dediğin gibi olsun” diyerek rızasını gösterdi (Lk 1, 38). Elizabet onu şu sözlerle selamladı: “Rab’bin söylediği sözlerin gerçekleşeceğine inanan kadına ne mutlu” (Lk 1, 45). İşte bu inancı yüzünden tüm kuşaklar onu kutsanmış sayacaklar.7

 

149 Tüm yaşamı boyunca ve hatta son denemede,8 oğlu İsa Haç üzerinde ölürken bile Meryem Ana’nın imanı sarsılmadı. Meryem Ana Tanrı sözünün gerçekleşeceğine olan inancını hiç yitirmedi. İşte bunun için, Kilise imanın en arı biçiminin Meryem Ana’da gerçekleştiğine inanıyor.

 

II. “Kime inandığımı biliyorum” (2 Tim 1, 12)

 

Tek Tanrı’ya inanmak

 

150 İman öncelikle insanın Tanrı’yı kişisel olarak benimsemesidir; aynı zamanda, bundan ayrılmaz olarak, Tanrı’nın açınladığı her gerçeğe özgürce rıza göstermektir. Hıristiyan imanı, Tanrı’yı kişisel olarak benimseme ve Onun açınladığı gerçeğe rıza gösterme demektir, bu, bir kişiye gösterilen imandan farklı bir şeydir. Tanrı’ya tamamen güvenmek ve Onun söylediği şeye kesin olarak inanmak iyi ve doğru bir şeydir. Böylesi bir imanı bir yaratığa duymak boş ve yanlış olur.1

 

Tanrı’nın Oğlu Mesih İsa’ya inanmak

 

151 Hıristiyan için, Tanrı’ya inanmakla, Tanrı’nın göndermiş olduğu ve kendisinden tamamen hoşnut olduğu sevgili Oğluna inanmak ayrılmaz bir bütün oluşturur (Mk 1, 11); Tanrı Kendisini dinlememizi söyledi.2 İsa da havarilerine şöyle dedi: “Tanrı’ya inanın, bana da inanın” (Yu 14, 1). Mesih İsa’ya inanabiliriz, çünkü O Kendisi Tanrı’dır, cisimlenmiş Kelâm’dır: “Tanrı’yı hiç kimse hiçbir zaman görmemiştir; Tanrı’yı, Baba’nın bağrında bulunan ve kendisi Tanrı olan biricik Oğul tanıttı” (Yu 1, 18). Çünkü “Baba’yı O görmüştür” (Yu 6, 46), yalnız O tanımış, Onu açınlayabilecek de tek Odur.3

 

Kutsal Ruh’a inanmak

 

152 Ruh’unu benimsemeden Mesih İsa’ya inanılamaz. İsa’ nın kim olduğunu insanlara açınlayan Kutsal Ruh’tur. Çünkü “Kutsal Ruh’un etkisi olmadan hiç kimse ‘İsa Rab’dir’ diyemez” (1 Kor 12, 3). Ruh “her şeyi, Tanrı’ya ilişkin derinlikleri bile araştırır (…) Tanrı’ya ilişkin konuları da Tanrı Ruhu’ndan başka kimse bilemez” (1 Kor, 10-11). Yalnız Tanrı Tanrı’yı tamamen tanıyabilir. Kutsal Ruh’a Tanrı olduğu için inanıyoruz.

 

Kilise, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olan tek Tanrı’ya inancını durmadan resmen beyan etmektedir.

 

III. İmanın nitelikleri

 

İman bir lütuftur

 

153 Havari Petrus İsa’nın yaşayan Tanrı’nın Oğlu Mesih olduğunu söylediğinde, İsa Petrus’a bu sırrı ona “açanın insan (et ve kan) değil, Göklerdeki Babası” olduğunu açıklıyor1 (Mt 16, 17). İman Tanrı’nın bir armağanıdır, Onun tarafından insanın içine işleyen doğaüstü bir erdemdir. “İnsanın bu imanı gösterebilmesi için Tanrı’nın yardımına ve ince lütfuna olduğu kadar, Kutsal Ruh’un içsel yardımlarına da ihtiyacı vardır. Kutsal Ruh insan yüreğini etkileyerek, onun Tanrı’ya dönmesini, zihnin gözlerini açarak herkesin gerçeği benimseyip ona inanmasını sağlar.”2

 

İman insana özgü bir eylemdir

 

154 İnsanın ancak Kutsal Ruh’un içsel yardımları ve lütfuyla inanması mümkündür. İnanmak aynı zamanda insana özgü bir eylemdir de. İnsanın Tanrı’ya güvenmesi ve Onun tarafından açınlanan gerçekleri benimsemesi, ne insan özgürlüğüne ne de insan aklına ters düşer. İnsanlar arası ilişkilerde de başka kişilerin kendi niyetleri ve kendileri hakkında söylediklerine inanmak ve onların karşılıklı duygu ve düşünce birliğine girmek için verdikleri sözlere güvenmek (örneğin, bir erkekle bir kadının evlendiklerinde olduğu gibi) insan onuruna ters düşmez. Öyleyse, “aklımızı ve irademizi, vahiy indiren Tanrı’ya imanla tam olarak tabi kılmamız ve bu şekilde Onunla samimi ilişki içine girmemiz”3 insan onurumuza hiç ters düşmez.

 

155 İmanda, insan aklı ve iradesi tanrısal lütufla işbirliği yapar: “İnanmak, Tanrısal gerçeği, Tanrı’nın lütfuyla harekete geçirilen iradenin buyruğu altında benimseyen aklın bir eylemidir.”4

 

İman ve akıl

 

156 İnanmanın nedeni açınlanan gerçeklerin doğal aklımıza anlaşılır ve gerçek olarak görünmeleri değildir. İnanıyorsak bu, “ne kendisini ne de bizi kandıramayacak ve vahiy indiren Tanrı’nın yetkisi yüzündendir”. “Ama yine de imanımızın akla uygun olabilmesi için, Tanrı, Vahyinin dışsal kanıtlarına Kutsal Ruh’un içsel yardımlarının eşlik etmesini istedi.”5 İşte bu nedenle Mesih’in ve azizlerin mucizeleri,6 Kilise’nin kutsallığı, propagandası ve peygamberlikleri, verimliliği ve oturmuşluğu; “bütün bunlar Vahyin herkesin aklına uydurulmuş bazı işaretleri ve imanın benimsenmesinin ‘hiç de aklın körükörüne yaptığı bir hareket’ olmadığını gösteren ‘inanılır gerekçeler’dir”1.

 

157 İman kesindir, her türlü insani bilgiden daha kesindir, çünkü temeli yalan söyleyemeyen Tanrı’nın Sözü’ne dayanmaktadır. Kuşkusuz, açınlanan gerçekler insan aklına ve tecrübesine karanlık gelebilir, ama “Tanrısal ışığın sağladığı inanç doğal insan aklınınkinden daha büyüktür”2. “On bin zorluk bir tek kuşku etmez.”3

 

158 “İman anlamayı arar”4: İnanlının iman ettiği Kişiyi tanımayı arzulaması ve o kişinin açınladığı şeyi daha iyi anlamaya çalışması imanın özünden gelir; daha derin bir bilgi gittikçe daha çok büyüyen bir sevgiyle daha büyük bir imanı da beraberinde getirir. İman sayesinde “yüreğin gözleri” Vahyin içerdiklerine, kısacası Tanrı tasarısı ve iman gizlerinin bütünlüğü üzerinde ve kendi aralarında ve açınlanan gizin merkezi olan Mesih’le olan bağlarının daha iyi anlaşılabilmesi için açılır. “Oysa, Vahyi daha anlaşılır kılmak için, Kutsal Ruh armağanlarıyla imanı durmadan daha yetkin kılmaya çalışır.”5 A. Augustinus şöyle diyor: “Anlamak için inanıyorum ve daha iyi inanmak için anlıyorum.”6

 

159 İman ve bilim. “İman akıldan üstün olduğu halde, aralarında hiçbir zaman gerçek bir uyumsuzluk söz konusu olamaz. Madem ki, gizleri açınlayan ve imanı veren aynı Tanrı insan ruhuna akıl yeteneğini verdi, bu nedenle ne Tanrı kendisini yadsıyabilir, ne de gerçek gerçeğe karşı durabilir.”7 “Bunun içindir ki bilginin bütün alanlarında yöntemli araştırma, gerçekten bilimsel bir şekilde sürdürülmüşse ve ahlâki normları izlemişse, hiçbir zaman gerçek anlamda imana karşı olamaz: Din dışı gerçekler ve imanın gerçekleri köklerini aynı Tanrı’da bulur. Üstelik alçakgönüllülükle ve ısrarla nesnelerin sırlarını bulmaya çalışan kişi, bilincinde olmasa bile, varlıkları destekleyen ve onların varlıklarını sürdürmelerini sağlayan Tanrı eliyle bir bakıma yönlendirilir.”8

 

 

İman özgürlüğü

 

160 İmanın insana özgü olabilmesi için, “insanın Tanrı’ya isteyerek yanıt vermesi gerekir; öyleyse, hiç kimse kendisine rağmen iman etmesi için zorlanmamalıdır. İman eyleminin doğası gereği istemli bir niteliği vardır”1. “Kuşkusuz, Tanrı insanı kendisine ruhta ve gerçekte hizmet etmesi için çağırmaktadır; bu çağrı insanı vicdanen bağlasa bile, onu zorlamaz. (…) Bu en yüksek noktasıyla Mesih İsa’da göründü.”2 Nitekim, Mesih İsa insanları imana ve din değiştirmeye davet etti, ama hiçbir zaman zorlamadı. “Gerçeğe tanıklık etti, ama kendisine karşı çıkanlara bunu zorla kabul ettirmeye kalkmadı. Onun Krallığı tüm insanları Kendisine çeken Haça gerilen İsa’nın sevgisi sayesinde yayılmaktadır .”3

 

İmanın gerekliliği

 

161 Mesih İsa’ya ve Onu esenliğimiz için Gönderene inanmak esenliği elde etmemiz için gereklidir.4 “Çünkü iman olmadan (…) Tanrı’yı hoşnut etmek imkânsızdır (İbr 11, 6), onsuz Tanrı’nın çocukları olunamaz, onsuz hiç kimse aklanamaz ve sonuna kadar dayanan (Mt 10, 22; 24, 13) ebedi yaşamı elde edecektir.”5

 

İmanda sebat

 

162 İman Tanrı’nın insana karşılıksız verdiği bir armağandır. Bu eşsiz armağanı yitirebiliriz; Paulus Timoteus’u uyararak, “Bazıları temiz vicdanı bir yana itmekle iman konusunda battılar, sen imana ve iyi vicdana sahip olarak savaşların en iyisini sürdür ve kazan” (1 Tim 1, 18-9). Sonuna kadar imanda yaşamak, gelişmek ve sebat etmek için, imanı Tanrı Sözüyle beslememiz; Tanrı’ya imanımızı çoğaltması için yakarmamız gerekir;6 iman sevgiyle etkin olmalı7 (Gal 5, 6), umutla8 taşınmalı ve Kilise’nin imanına yerleştirilmelidir.

 

İman - ebedi yaşamın başlangıcı

 

163 İman bizlere bu dünyadaki ilerlememizin amacı olan Tanrı vizyonunun nurunu ve sevincini sanki önceden tattırır. Bizler o zaman Tanrı’yı yüz yüze (1 Kor 13, 12) olduğu gibi göreceğiz (1 Yu 3, 2). Şu halde iman ebedi yaşamın başlangıcıdır:

 

İmanımızın kutsandığını tasarladığımızda, aynadaki yansıması gibi, imanımızın bir gün sahip olacağımızı garanti ettiği harika şeylere şimdiden sahipmişiz gibi görüyoruz.1

 

164 Şimdi ise (Tanrı’nın) açık vizyonunda değil de imana dayanarak yaşamaktayız (2 Kor 5, 7), ve Tanrı’yı bir aynadaki silik, kusurlu görüntüsü, (…) ile tanımaktayız (1 Kor 13, 12). İnandığı Kişi’de aydınlanacak olan iman çoğu zaman zifiri karanlıktır. Denemeye tabi olabilir. İçinde yaşadığımız dünya imanın bize gösterdiğinden çoğu zaman çok uzaktır; yaşanan kötülük ve acılar, haksızlıklar ve ölüm İyi Haber’in tersini gösteriyor gibi görünebilir; imanı sarsabilir ve bu nedenle de bir ayartmaya dönüşebilir.

 

165 İşte böyle zamanlarda imanın tanıklarına yönelmemiz gerekir: İbrahim “umutsuz durumdayken umutla” iman etti (Rom 4, 18); Meryem Ana, “iman yolculuğunda”2 Oğlunun acılarını içinde duyarak Onun mezarına, “imanın gecesine”3 kadar gitti; “bizi çevreleyen onca tanık kalabalığı olduğuna göre, biz de her yükten ve bizi kolayca kuşatan günahtan sıyrılıp gözümüzü imanımızın öncüsü ve tamamlayıcısı İsa’ya dikerek bize sunulan yarışta durmadan koşmalıyız” (İbr 12, 1-2).

 

 

2. KONU

 

İnanıyoruz

 

166 İman kişisel bir eylemdir: İnsanın açınlanan Tanrı girişimine özgürce verdiği yanıttır. Ancak iman tek başına yapılmış bir eylem değildir. Hiç kimse tek başına yaşayamadığı gibi tek başına da inanamaz. Hiç kimse kendi yaşamını kendisi vermediği gibi kendi imanını da kendi veremez. Nasıl ki inanan kişi imanını başkasından almışsa, aynı şekilde imanını başkasına aktarmalıdır. İsa’ya ve insanlara olan sevgimiz bizleri başkalarına imanımızdan söz etmeye iter. Her inanan, inanlılar zincirinin bir halkasıdır. Başkalarının imanı tarafından taşınmadan inanamam, ayrıca imanımla, başkalarının imanını taşımaya yardımcı olmaktayım.

 

167 “İnanıyorum”4: Her inanlı tarafından, özellikle de vaftiz sırasında, şahsen beyan edilen Kilise inancıdır. “Biz inanıyoruz”1: Konsil’de toplanan episkoposların ya da genel olarak inanlıların litürjik toplantılarında dile getirdiği Kilise inancıdır. “İnanıyorum”: Bu aynı zamanda imanıyla Tanrı’ya yanıt veren ve bize “İnanıyorum” ve “İnanıyoruz”u öğreten Anamız Kilise’dir.

 

I. “Rab, Senin Kilisenin imanına bak”

 

168 Önce inanan Kilise’dir, böylece benim inancımı taşır, besler ve destekler. Önce Kilise her yerde Rab’bi açıkça söyler (“Kutsal Kilise bütün evrende Sen’in Rab olduğunu resmen beyan eder”), bunu Te Deum da terennüm edelim, onunla birlikte ve onda, bizler de açıkça “İnanıyorum”, “İnanıyoruz” diyoruz. İmanı ve Vaftiz’le kazandığımız Mesih’teki yeni yaşamı Kilise aracılığıyla alırız. Romanum Rituale’de papaz vaftiz olacak adaya şöyle sorar: “Tanrı’nın Kilisesinden ne istiyorsun?” Yanıt: “İman.” -“Peki iman sana ne verecek?” -“Ebedi yyaşamı.”2

 

169 Esenlik sadece Tanrı’dan gelir; iman yaşamını Kilise aracılığıyla aldığımızdan, Kilise bizim Anamız olur: “Kilise’yi esenliğimizi sağlayan olarak değil de yeni doğuşumuzu gerçekleştiren anne olarak görürüz.”3 Kilise Anamız olduğu kadar imanımızın eğiticisidir de.

 

II. İmanın dili

 

170 Bizler formüllere değil, ama onların ifade ettikleri gerçeklere ve imanın “dokunmamıza” izin verdiklerine inanıyoruz. “İnanlının iman eylemi ifadeye takılıp kalmaz, (dile getirdiği) gerçeğin içindedir.”4 Bununla birlikte, bu gerçeklere, imanın dile getirilişi yardımıyla yaklaşırız. Bu dile getiriliş imanı aktarmaya ve ifade etmeye, imanı cemaat içinde törenle kutlamaya, onu benimsemeye ve onu gittikçe daha çok yaşamaya neden olur.

 

171 “Gerçeğin temel direği ve destekçisi olan Kilise” (1 Tim 3, 15) “kutsallara ilk ve son kez emanet edilmiş iman”ı (Yah 1, 3) sadakatle korur. Mesih’in Sözleri’nin anısını akılda tutan Kilise’dir. Havarilerin inancını kuşaktan kuşağa aktaran yine Kilise’dir. Çocuklarιna konuşmayı öğreten, bununla an­lamayı ve iletişim kurmayı öğreten bir anne gibi Anamız Kilise, imanı anlamamız ve bizleri iman yaşamına sokmak için bize iman dilini öğretir.

 

111. Bir tek iman

 

172 Yüzyıllar boyunca, onca dil, kültür, halk ve ulus arasında Kilise Rab İsa’dan aldığı, bir tek vaftizle aktarılan, tüm insanların bir tek Tanrısı ve Babası olduğuna olan sağlam ve içten inancı temelinde biricik imanını durmadan dile getirme­ye devam etmektedir. Lyonlu Ireneus tanık olduğu bu inan­cı şöyle ifade ediyor:

 

173 “Gerçekten, Kilise, dünyanın dört bir yanına dağılmış olmasına karşın havarilerden ve onların öğrencilerinden almış olduğu imanı (...) sanki tek bir evin içinde oturuyormuş gibi özenle korumakta, bir tek yürek ve bir tek ruha sahipmiş gibi ona inanmakta, onu vazetmekte, bir tek ağıza sahipmiş gibi ortak bir sesle onları aktarmakta ve öğretmektedir.”2

 

174 “Zira, dünyada konuşulan birçok dil olmasına karşın, Geleneğin içeriği tek ve aynıdır. Ne Almanya’daki Kiliselerin, ne de İberya yarımadasındakilerin, ne Keltlilerin, ne Doğu’ dakilerin, ne Mısır’dakilerin, ne Libya’dakilerin ne de dünyan­ın göbeğindekilerin başka bir inancı ve başka bir Geleneği vardır...”3  “Kilise’nin müjdesi doğrudur, sağlamdır, zira onda bütün dünyada bir tek esenlik yolu ortaya çıkmaktadır.”

 

175 “Kilise’den aldığımız bu imanı özenle koruyoruz, zira, durmadan Tanrı’nın Ruhunun etkisiyle şahane bir vazoya ko­nulmuş böylesine yüksek değerdeki bir miras, içinde bulunuğu vazoyu da gençleştirir.”4

 

 

OZET

 

176 İman, insanın bütünüyle açınlanan Tanrı’ya kişisel olarak katılımıdır. İman Tanrı’nın sözleri ve davranışıyla Kendisi hak­kında yapmış olduğu Vahyi gerek akli gerek iradi olarak be­nimsemektir.

 

177 “İnanmak”ın şu halde çift kaynakçası vardır: Kişiye ve ger­çeğe; gerçeği doğrulayan kişiye güven.

178 Tanrı; Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’tan başka birine inanma­mamız gerekir.

 

179 İman Tanrı’nın doğaüstü bir armağanıdır. İnanmak için insanın Kutsal Ruh’un içten yardımlarına ihtiyacı vardır.

 

180 “inanmak” insan kişiliğinin onuruna yakışır bilinçli ve öz­gürce yapılmış bir insani eylemdir.

 

181 “İnanmak’ bir kilise eylemidir. Kilise’nin imanı bizim ima­nımızdan önce gelir, imanımızı taşır ve besler. Kilise tüm inan­lıların anasıdır. “Anası Kilise olmayanın Babası Tanrı olamaz.”

 

182 “Yazılı ya da aktarılan Tanrı sözünün içerdiği her şeye i­nanırız, Kilise bunlara Tanrısal vahiy olarak inanmamızı öne­rır. ”’ 2

 

183 İman esenlik için gereklidir. Rab İsa’nın kendisi “İman e­dip vaftiz olan kurtulacak, iman etmeyen ise hüküm giyecektir” (Mk 16, 16) dedi.

 

184 “İman öbür dünyadaki mutluluğu tatma umududur.” 3