İKİNCİ BÖLÜM

Şifa veren Kilise sırları

 

1420 Vaftiz, Güçlendirme ve Efkaristiya sırları ile Hıristiyanlığa girerek Mesih’te yeni bir yaşama başlayan insan, ne yazık ki bu yaşama “toprak kaplar içinde” (2 Kor 4, 7) sahiptir. Bu yaşam “Mesih’le birlikte Tanrı’da saklıdır” (Kol 3, 3). Hâlâ acıya, hastalığa, ölüme tabi “yeryüzündeki evimizdeyiz” (2 Kor 5, 1). Tanrı’nın evladı olma niteliği kazandıran bu yeni yaşam günahla zayıflayabilir, hatta yok olabilir.

 

1421 Ruhumuzun ve bedenimizin doktoru Rabbimiz Mesih İsa felçlinin günahlarını bağışladığı ve ona şifa verdiği1 gibi Kilisesinin de kendi üyeleri içinde Kutsal Ruh’un gücüyle iyileştirme ve esenlik işine devam etmesini istedi. Bu iki şifa veren sırrın; Tövbe sırrı ile Hastalara Yağ Sürme sırrının amacı budur.

 

 

4. KONU

 

Tövbe ve Barışma sırrı

 

1422 “Tövbe sırrını alanlar, Tanrı’nın mağrifetiyle Tanrı’ya karşı işledikleri günahların bağışlanmasını elde ederler, aynı zamanda günahın yaraladığı sevgisiyle, örnek davranışıyla, dualarıyla kendilerinin tövbe etmesine çalışan Kilise ile barışırlar.”2

 

I. Bu sırra ne ad veriliyor?

 

1423 Bu sırra dine dönme sırrı denir. Çünkü bu, kutsallaştırıcı sır olarak İsa’nın dine dönme çağrısını,3 günahla uzaklaşılan Baba’ya4 geri dönüşü gerçekleştirir.

 

Bu sırra tövbe sırrı denir. Çünkü bu, günahkâr Hıristiyanın kişisel olarak ve kilise içinde tövbe ve pişmanlık tutumu içinde olduğunu gösterir.

 

1424 Bu sırra itiraf sırrı denir. Çünkü günahlarını bir papazın önünde itiraf etmek, ona bunları açmak bu sırrın temel öğesidir. Derin anlamına bakacak olursak bu sır aynı zamanda Tanrı kutsallığına ve Onun günahkâr insana gösterdiği merhamete bir övgü, onu kabullenme ve onu dile getirmedir.

Bu sırra bağışlama sırrı denir. Çünkü papazın kutsamasıyla, Tanrı pişman olmuş kişiye “bağış ve huzur verir”5.

 

Bu sırra uzlaşma, barışma sırrı denir. Çünkü bu sır günahkâra barıştıran Tanrı sevgisini verir: “Tanrı’yla barışın” (2 Kor 5, 20). Tanrı’nın bağışlayıcı sevgisinde yaşayan kişi İsa’nın “Git; önce kardeşinle barış” (Mt 5, 24) çağrısına uymaya hazırdır.

 

II. Vaftiz’den sonra neden Barışma sırrına gerek var?

 

1425 “Yıkandınız, kutsal kılındınız, Rab Mesih İsa’nın adıyla ve Tanrımızın Ruhu aracılığıyla aklandınız” (1 Kor 6, 11). “Mesih’i giyinen” (Gal 3, 2-7) kişi için günahın ne kadar reddedilecek bir şey olduğunu görebilmek için Hıristiyanlığa giriş sırasında Tanrı’nın bize vermiş olduğu armağanların büyüklüğünün farkına varmak gerekir. Havari Yuhanna şöyle diyor: “Günahımız yoktur dersek, kendi kendimizi aldatırız ve gerçek içimizde değildir.” (1 Yu 1, 8). İsa’nın kendisi bize şu şekilde dua etmemizi öğretti: Karşılıklı suçlarımızı bağışlamayla Tanrı’nın günahlarımızı bağışlamasını birbiriyle ilişkilendirerek “suçlarımızı bağışla” (Lk 11, 4) diyoruz.

 

1426 Tövbe ederek Mesih’e dönmek, Vaftizle yeniden doğmak, Kutsal Ruh’un armağanları, yiyecek olarak alınan Mesih’in Eti ve Kanı, Onun önünde “lekesiz ve kutsal olan Mesih’in zevcesi Kilise” (Ef 5, 27) gibi “bizleri onun önünde kutsal ve lekesiz kılar” (Ef 1, 4). Bununla birlikte Hıristiyanlığa giriş sırasında alınmış olan yeni yaşam ne insan doğasının zayıflıklarını ve acizliğini ortadan kaldırmış ne de geleneğin dünya istekleri olarak nitelendirdiği günah eğilimlerini yok etmiştir, bu istekler vaftiz olanlarda Mesih’in nurundan aldıkları destekle1 mücadele ederek kendilerini kanıtlasınlar diye Hıristiyan yaşamında kalırlar. Bu mücadele Tanrı’nın ebedi yaşama ve kutsallığa gitmemiz için bizi tövbe etmeye sürekli olarak çağırdığı dine dönme mücadelesidir.2

 

III. Vaftiz olanların tövbesi

 

1427 İsa tövbe etmeye çağırıyor. Bu çağrı Tanrı Krallığının önemli bir bölümünü oluşturur: “Vakit tamam, Tanrı’nın Egemenliği yaklaştı. Tövbe edin, Müjde’ye inanın” (Mk 1, 15). Bu çağrı önceleri Mesih’i ve İncil’ini bilmeyenlere hitap ediyor. Onun için, Vaftiz3 Hıristiyanlığa girişin temel ve birinci koşuludur. Böylece Yeni Habere ve Vaftiz’e inanan kişi kötülüğü terk edip esenliğe kavuşur, kısacası tüm günahlarının bağışlanmasına ve yeni bir yaşama girer.

 

1428 Oysa İsa’nın bu çağrısı Hıristiyanların yaşamlarında da yankılanmaya devam etmektedir. Dine bu ikinci çağrı bağrında günahkârları barındıran tüm Kilise’nin bitmemiş görevidir. Kilise kutsal olduğu kadar arınmaya da davet ediliyor, ve sürekli olarak tövbe ve yenilenme çabası içindedir.1 Bu tövbe çabası sadece bir insan işi değildir. Bu, nur2 tarafından çekilen ve hislendirilen bu “pişmanlık duyan bir yüreğin”3 (Mzm 51, 19) kendisini ilk seven bağışlayıcı Tanrı’ya olan hareketidir.

 

1429 Bunu Efendisini üç kez inkâr ettikten sonra tövbe eden Petrus gösteriyor. İsa’nın sonsuz bağışlayıcı bakışları pişmanlık gözyaşlarının dökülmesine neden oluyor (Lk 22, 61), İsa dirildikten sonra da Petrus İsa’ya duyduğu sevgiyi üç kez yineliyor.4 İkinci tövbenin cemaatle ilgili bir boyutu da vardır. Bu Rab’bin tüm Kilise’ye yaptığı çağrıdan belli oluyor: “Tövbe et!” (Ap 2, 5. 16).

 

Aziz Ambrosius diyor ki, Kilise’de iki tövbe hareketi vardır: “Bunlardan biri Vaftiz suyuyla öteki ise Tövbe gözyaşlarıyla olur.”5

 

IV. İçten pişmanlık

 

1430 Peygamberlerde olduğu gibi, İsa’nın tövbeye çağrısı da önce dış davranışları, orucu ve nefsi köreltmeyi değil de, içten tövbe etmeyi ve yürek pişmanlığını öngörür. İçten tövbe ve yürek pişmanlığı olmadan yapılacak nefsi köreltme işleri sahte ve kısır kalmaya mahkûmdur; tersine yürek pişmanlığı kendisini davranışlarda, nefsi köreltme işlerinde de gösterir.6

 

1431 İçten tövbe tüm yaşamın radikal bir şekilde yön değiştirmesi, tüm yüreğimizle Tanrı’ya dönmemiz, günah işlemeyi bırakmamız, günahı sevmeme ve işlemiş olduğumuz kötü davranışlara karşı bir tiksinti duymadır. İçten tövbe aynı zamanda insanın nurun yardımına güvenerek ve Tanrı’nın bağışlayıcılığını umut ederek hayatını değiştirmeye karar vermesini sağlar. Bu yürek pişmanlığı esenlikli bir üzüntüyü ve acıyı da beraberinde getirir, buna Kilise Babaları animi cruciatus (ruhun derin üzüntüsü), compunctio cordis7 (yürek pişmanlığı) diyorlar.

 

1432 İnsan yüreği hantal ve katıdır. Tanrı’nın insana yeni bir yürek8 vermesi gerekir. İlk olarak insanın Tanrı’ya dönmesi Tanrı’nın işidir; yüreklerimizi kendisine döndüren Tanrı’ dır: “Rab bizi kendine döndür, biz de sana döneriz” (Mer 5, 21). Tanrı yeniden başlamamız için bize güç verir. Tanrı sevgisinin büyüklüğünü keşfederek, yüreğimiz günahın ağırlığı ve korkunçluğu ile sarsılır, bu nedenle Tanrı’ya karşı günah işlemekten ve ondan ayrı kalmaktan kaçınmaya başlar. İnsan yüreği günahlarımızın deldiği Kişiye bakarak Tanrı’ya döner:1

 

Mesih’in kanına bakarak bunun Babası için ne kadar değerli olduğunu anlayalım, çünkü bu kan esenliğimiz için dökülerek tüm dünyaya tövbe lütfunu sağladı.2

 

1433 Paskalya’dan beri Kutsal Ruh, Baba’nın gönderdiğine inanmadığı için “dünyaya, günah konusunda suçlu olduğunu gösteriyor” (Yu 16, 8-9). Ama günahı açığa çıkaran bu aynı Ruh insan yüreğine pişmanlığı ve tövbeyi3 veren Tesellicidir4.

 

V. Hıristiyan yaşamında tövbenin çeşitli biçimleri

 

1434 Hıristiyanın içten tövbesinin çeşitli ifadeleri olabilir. Kutsal Kitaplar ve Kilise Babaları özellikle üç biçim üzerinde duruyorlar: Oruç, dua, sadaka.5 Bunlar önce kendine tövbeyi, sonra Tanrı’ya, sonra da başkalarına tövbeyi gösterir. Vaftiz ya da dinşehitliğinin yapmış olduğu radikal arınmanın yanı sıra, hemcinsiyle barışmak için gösterilen çabalar, pişmanlık gözyaşları, hemcinsinin esenliği konusunda duyulan kaygı, azizlerin aracılığı ve hayır işleri “birçok günahı örter”6 (1 Pet 4, 8).

 

1435 Günlük yaşamda tövbe barış girişimleriyle, yoksullar için kaygı duymakla, insan hakları ve adaletini savunmakla,7 yapılan hataların itirafı ile, kardeşini düzeltmekle, hayatı yeniden düzenlemekle, vicdan muhasebesi yapmakla, ruhani yönetimle, acıları kabullenmeyle, dürüstlük yüzünden uğranılan zulme katlanmakla elde edilir. Tövbenin en emin yolu her gün Haçını sırtlayıp İsa’nın izinden gitmektir.8

 

1436 Efkaristiya ve Tövbe. Günlük tövbe ve pişmanlık, kaynaklarını ve besinlerini Efkaristiya’da bulurlar, çünkü bizi Tanrı’yla barıştıran Mesih’in kurbanı onda mevcut kılındı; Mesih’in yaşamıyla yaşayanlar onun sayesinde beslenir ve güçlenirler; “o bizi günlük hatalarımızdan kurtaran ve ölümcül günahtan koruyan bir panzehirdir”9.

 

1437 Kutsal Kitabın okunması, Dua Saatlerinde yapılan dualar ve Göklerdeki Babamız duası, her türlü dürüstçe yapılan kült ya da dindarlık bizde dine dönme ve tövbe ruhunu canlandırır ve günahlarımızın bağışlanmasına katkıda bulunur.

 

1438 Litürjik yıl boyunca belirtilen tövbe günleri ve zamanları (büyük perhiz zamanı, İsa’nın ölümünün anısına her cuma günü) tövbenin uygulamaya konulmasının en uygun zamanlarıdır.1 Bu zamanlar özellikle tinsel uygulamalar, günah çıkartmalar, kefaret için yapılan hac ziyaretleri, isteyerek oruç tutma ve sadaka verme, kardeşlerle paylaşma (hayırseverlik ve misyoner işleri) için elverişlidir.

 

1439 Dine dönme ve tövbe süreci İsa tarafından anlatılan “bağışlayıcı baba” odaklı “kaybolan oğul” meselinde çok güzel belirtiliyor (Lk 15, 11-24): Hayali bir özgürlüğün büyüsüne kapılma, baba evini terk etme; parasını çarçur ettikten sonra oğulun içinde bulunduğu sefil durum; domuzlara bakmak zorunda kalmanın getirdiği eziklik, dahası domuzların yediği keçiboynuzunu yemek zorunda kalması; yitirmiş olduklarını düşünmesi; pişmanlık duyması ve babasına suçlu olduğunu itiraf etmeye karar vermesi; babaevine geri dönmesi; babanın onu kucaklaması; babanın sevinci: Bütün bunlar geri dönme sürecinin kendine özgü hatlarıdır. Yeni güzel giysi, yüzük ve şölen Tanrı’ya ve Kilise olan ailesine yeniden dönen adamın arı, onurlu, sevinç dolu yeni yaşamının simgeleridir. Baba’nın sevgisinin derinliklerini tek bilen İsa’nın yüreği ancak böylesine basit ve güzel bir biçimde Baba’nın bağışlayıcılığının derinliğini bize açınlayabilirdi.

 

VI. Tövbe ve barışma sırrı

 

1440 Günah Tanrı’ya yapılan bir hakaret, onunla olan ilişkiyi bozmak demektir. Aynı zamanda Kilise olan birliğe de vurulan bir darbedir. İşte bunun içindir ki, dine dönme hem Tanrı’nın bağışlamasını hem de Kilise’yle barışı sağlar. Barışma ve Tövbe sırrı litürjik açıdan bunu ifade eder ve gerçekleştirir.2

 

Yalnız Tanrı günahları bağışlar

 

1441 Yalnız Tanrı günahları bağışlar.3 İsa Tanrı’nın Oğlu olduğu için, kendisi hakkında şöyle diyor: “İnsanoğlu’nun yeryüzünde günahları bağışlama yetkisi

vardır” (Mar 2, 10) Bu Tanrısal gücünü kullanıyor da: “Günahların bağışlandı!” (Mk 2, 5; Lk 7, 48). Dahası da var: Tanrısal yetkisi ile, bu yetkiyi kendi adına çalışanlara veriyor.4

 

1442 İsa, Kilisesinin, duasıyla, yaşamıyla ve davranışıyla bir bütün ve kanı pahasına bizler için elde ettiği barışma ve bağışlama aracı ve işareti olmasını istedi. Bununla birlikte bağışlama yetkisini havarilerine verdi. Havarilere barıştırma görevi verilmiştir (2 Kor 5, 18). Havari Mesih adına gönderilen ve onun aracılığıyla “Tanrı’yla barışın” (2 Kor 5, 20) çağrısı yapan ve yakaran Tanrı’nın kendisidir.

 

Kilise’yle barışma

 

1443 İsa halkın içinde geçirdiği yaşamı boyunca yalnız birçok günahı bağışlamakla kalmadı, aynı zamanda bu bağışın etkilerini de gösterdi: Günahın uzaklaştırmış olduğu hatta dışladığı kişilerden bağışlanmış günahkârları Tanrı Halkı’nın cemaatine yeniden kazandırdı. En çarpıcı işaret İsa’nın günahkârları sofrasına kabul etmesidir, dahası da, kendisi onların sofrasına oturmaktadır, bu davranış hem Tanrı’nın bağlayıcılığını1 hem de Tanrı Halkı’na yeniden dönmeyi2 şaşırtıcı bir biçimde ifade etmektedir.

 

1444 İsa havarilerine günahları bağışlama yetkisini vermekle günahkârları Kilise’yle barıştırma yetkisini de vermiş olmaktadır. Görevlerinin bu kilisece boyutu İsa’nın Simon Petrus’a söylemiş olduğu şu sözlerde özellikle ifade ediliyor: “Göklerin Egemenliği’nin anahtarlarını sana vereceğim. Yeryüzünde bağlayacağın her şey göklerde de bağlanmış olacak; yeryüzünde çözeceğin her şey göklerde de çözülmüş olacak” (Mt 16, 19). “Bu aynı bağlama ve çözme yükümlülüğü Petrus’a verildiği gibi liderlerine bağlı aynı görevdeki havarilere de verildi”3 (Mt 18, 18; 28. 16-20).

 

1445 Burada bağlamak ve çözmek sözcükleri, topluluktan atacağınız ya da topluluğa alacağınız kişiler Tanrı tarafından kabul görecek ya da reddedilecektir anlamına gelmektedir; birliğinize yeniden alacağınız kişiyi Tanrı da kendi birliğine kabul edecektir. Kilise’yle barışma Tanrı’yla barışmadan ayrılamaz.

 

Bağışlama sırrı

 

1446 İsa tövbe sırrını Kilisesindeki tüm günahkârlar, özellikle de vaftizden sonra, ağır günah içine düşerek vaftiz nurunu kaybetmiş ve böylelikle kilise birliğini yaralamış olanlar için kurdu. Tövbe sırrı bu kişilere tövbe imkânı sunarak yeniden aklanma nuruna sahip olmayı sağlar. Kilise Babaları bu sırrı “nurun yitirilmesi olan yıkımdan kurtaran ikinci esenlik tahtası olarak gösteriyorlar”1.

 

1447 Yüzyıllar boyunca Kilisenin bu gücünü kullanma şekli birçok değişikliklere uğradı. İlk yüzyıllarda Vaftizden sonra ağır günah işleyen Hıristiyanların (örneğin putperestlik, cinayet, ya da zina) çok ağır kefaret ödemeleri gerekiyordu, halk önünde açıkça yıllar boyu ceza çekmeleri gerekiyordu. İnsan bu türden cezaları (sadece bazı ağır günahlarla ilgili) yaşamı boyunca sadece bir tek kez o da ender olarak çekebilirdi. VII. yüzyıldan sonra Doğu’daki geleneksel manastır yaşamından esinlenen İrlandalı misyonerler Avrupa kıtasına özel halka açık olarak ceza çekmeyi gerektirmeyen ve yıllarca sürmeyen yalnız papazla günah çıkartanı ilgilendiren yeni bir yöntem getirdiler. O zamandan beri uygulanan tövbe işlemi sadece papazla günah çıkartan arasında mahrem bir olay haline geldi. Bu yeni uygulama tövbenin yinelenmesine yol açtığı gibi bu sırrın düzenli bir şekilde kullanılmasına da yol açmış oldu. Bir tek kutsallaştırıcı sır töreniyle hem ağır günahlardan hem de hafif günahlardan kurtulmuş olunur. Kilise’nin kaba hatlarıyla günümüze dek uyguladığı tövbe biçimi budur.

 

1448 Yüzyıllar boyunca bu sırrın kutlama ve disiplinindeki değişimlere karşın aynı temel yapısını koruduğu gözlenmektedir. Bu temel yapı iki temel öğeden oluşur: Bir yanda, Kutsal Ruh’un etkisiyle pişmanlık duyan insanın davranışı -pişmanlık, itiraf ve kefaret ödeme- diğer yanda Kilise’nin aracılığıyla Tanrı’nın etkisi. Kilise, episkoposları ve papazlarıyla Mesih İsa adına günahları bağışlar ve kefaret öder, günahkârlar için dua eder ve günahkârla birlikte tövbe eder. Böylece günahkâr iyileşmiş olarak Kilise birliğine yeniden kazandırılmış olur.

 

1449 Latin Kilisesinde uygulanan günah çıkartma formülü bu sırrın temel öğelerini belirtir: Rahman Baba her türlü bağışlamanın kaynağıdır. Baba günahkârlarla barışmayı Oğlunun Paskalyası ve Ruhu’nun armağanı aracılığıyla Kilise’nin duası ve vekâleti arasında gerçekleştirir:

 

Babamız Tanrı size bağışlayıcılığını göstersin; Oğlunun ölümü ve dirilişiyle dünyayı kendisiyle barıştırdı, günahların bağışlanması için Kutsal Ruhunu gönderdi: Kilise’nin aracılığıyla sizi bağışlasın ve size huzur versin. Ben de, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına bütün günahlarınızı bağışlıyorum.

 

VII. Tövbekârın eylemleri

 

1450 “Tövbe günahkârın isteyerek şu öğeleri kabul etmesini zorunlu kılar: Yüreğinde pişmanlık; dilinde itiraf; davranışında alçakgönüllülük ve verimli bir kefaret.”1

 

Pişmanlık

 

1451 Pişmanlık, tövbekârın eylemleri arasında ilk sırada yer alır. Pişmanlık “ruhta duyulan bir sızı, gelecekte bir daha işlememeye karar verilen günahtan tiksinmedir”2.

 

1452 Pişmanlık her şeyden fazla sevilen Tanrı sevgisinden ileri geliyorsa “mükemmel” pişmanlık adını alır (sevgiden gelen pişmanlık). Böylesi bir pişmanlık küçük günahları bağışlatır; böylesi bir pişmanlık, eğer mümkün olan en kısa zamanda günah çıkartmaya gitme kararı alınmışsa ölümcül günahların bağışlanışını da sağlar.3

 

1453 “Kusurlu” pişmanlık (ya da “iç acısı”) da Tanrı’nın bir armağanı, Kutsal Ruh’un bir itkisidir. Bu iç acısı işlenen günahın çirkinliğinden ya da cehennemlik olma ve günahkârın tehditi altında olduğu başka cezalara uğrama korkusundan (korkudan pişmanlık duyma) doğar. Vicdanın bu şekilde sarsılması günah çıkartılarak alınacak nurun eylemi altında tamamlanacak bir iç değişimi başlatır. Kusurlu bir pişmanlık kendiliğinden ağır günahları bağışlatamaz, ancak günahların bağışlanmasını Tövbe sırrıyla sağlayabilir.4

 

1454 Günah çıkartmadan önce Tanrı Sözü ışığı altında bir vicdan muhasebesi yapmak uygun olur. Buna uygun metinleri İncillerin ve Mektupların ahlâki ilkelerinden söz eden metinlerde bulabilirsiniz: Dağdaki Vaaz, Havarilerin öğretileri.5

 

Günahları itiraf etmek

 

1455 Günahları itiraf etmek, olayı sadece insani açıdan ele alsak bile, bizim başkalarıyla barışmamızı kolaylaştırır ve bizi özgürlüğe kavuşturur. İtiraf etmekle insan işlemiş olduğu günahlarla karşı karşıya kalır; bunların sorumluluklarını yüklenir, bu yüklenmeyle kendisine yeni bir gelecek açar, yeniden Tanrı’ya ve Kilise birliğine katılır.

 

1456 Papaza günahları itiraf etmek Tövbe sırrının temel bir bölümünü oluşturur. “Günah çıkartacak kişiler, günah çıkartma kulübesinde kendi vicdanlarını iyice gözden geçirdikten sonra farkında oldukları bütün büyük günahları sayarlar, bu günahlar çok mahrem olsa bile ve sadece On Emir’in1 son iki buyruğuna karşı işlenmiş olsalar bile, zira bu günahlar bazen herkesin gözü önünde işlenen suçlardan daha ağır bir şekilde ruhu yaralarlar.”2

 

Mesih’e inananlar akıllarına gelen bütün günahları itiraf etmeye çalıştıklarında, bunları Tanrı’nın bağışlayıcılığına sunduklarına dair kuşku duymayalım. Başka şekilde davrananlar, mahsustan bazı günahlarını saklayanlar papaz aracılığıyla Tanrı’nın iyiliğine hiçbir şey sunmuş olmazlar. “Hasta yarasını doktora göstermekten utanırsa, doktor da görmediği bir şeyi iyileştiremez.”3

 

1457 Kilise’nin buyruğuna göre “akıl çağına gelmiş her inanlı en azından yılda bir kez olmak üzere, bilincinde olduğu büyük günahlarını itiraf etmelidir”4. Ölümcül bir günah işleyen birisi, büyük bir pişmanlık duysa bile, günah çıkartmadan5 önce Komünyon almamalıdır, meğer ki Komünyon almak için ciddi bir nedeni ve bir günah çıkartıcı bulamamış olsun6. Çocukların ilk defa Kutsal Komünyon’u almadan önce Tövbe sırrını almaları gerekir.7

 

1458 Tam manasıyla gerekli değilse de, günlük hataların (hafif günahlar) günah çıkartırken söylenmesi Kilise tarafından hararetle tavsiye edilir.8 Gerçekten de hafif günahlarımızın düzenli bir biçimde günah çıkartırken söylenmesi kötü eğilimlerimize karşı mücadele etmekte vicdanımızı oluşturmaya, Mesih tarafından iyileştirilmemize, Ruh yaşamında ilerlememize yardımcı olur. Bu sırla Baba’nın bağışlayıcılık armağanını daha sık alarak Onun gibi bağışlayıcı olmaya başlarız:9

 

Günahlarını itiraf eden kişi Tanrı’yla birlikte hareket ettiğini gösterir. Tanrı günahlarını senin yüzüne vurur; sen de onları itiraf edersen Tanrı’ya katılmış olursun. İnsan ile günahkâr doğrusunu demek gerekirse iki gerçektir: insandan söz edildiğini duyduğunda, onu Tanrı yaratmıştır; günahkârdan söz edildiğini duyduğunda ise, onu yaratan insanın kendisidir. Kendi yaptığını yok et ki Tanrı kendi yaptığını kurtarsın (…). Kendi yaptığından nefret etmeye başladığında işte o zaman iyi işler yapmaya başlamış olursun, çünkü kötü işlerini suçlamaya başlamışsın demektir. İyi işler kötü işleri itiraf etmekten başlar. Gerçeği yap ve Işığa gel.1

 

Kefaret

 

1459 Günahların çoğu hemcinsimize zarar verir. Bu zararı telafi etmek için elimizden geleni yapmalıyız. Örneğin çaldıklarımızı yerine koymalıyız, iftiraya uğrayana şerefini iade etmeliyiz; yaralar sarılmalıdır. En basitinden hak adalet bunu gerektirir. Bunun yanı sıra günah, günah işleyeni zayıflatır ve yaralar, sonra Tanrı’yla ve insanlarla olan ilişkilerini bozar. Günah çıkartmada alınan kutsama günahları siler, ama günahın sebep olduğu tüm bozulmalara çare olmaz.2 Günahlarından kurtulan günahkârın tam olarak ruhsal sağlığına kavuşması gerekmektedir. Günahlarının kefaretini ödemesi için bir ceza çekmesi gerekmektedir. Bu kefarete “ceza” da denir.

 

1460 Cezayı veren papaz günahlının durumunu göz önüne almalı ve onun tinsel iyiliğini düşünmelidir. Verilecek ceza işlenen günahın cinsine ve önemine göre olmalıdır. Bu ceza bir dua, bir bağış, bir hayır işi, insanlara yardım, isteyerek bazı şeylerden yoksun kalmak, özveride bulunmak, özellikle de taşımamız gereken Haçı sabırla kabul etmek olabilir. Böylesi cezalar ilk ve son olarak bizi günahlarımızdan kurtaran3 Mesih’e benzememize yardımcı olur. Bu cezalar bizi dirilmiş “Mesih’le birlikte acı çektiğimizden”4 (Rom 8, 17) onunla birlikte mirasçı olmamızı sağlar:

 

Günahlarımız için ödediğimiz kefaret ancak Mesih İsa aracılığıyladır: Bizler kendiliğimizden hiçbir şey yapamayız, ancak bizi güçlendirenin yardımıyla her şeyi yapabiliriz (Fil 4, 13). Buna göre insanın övüneceği hiçbir şeyi yoktur, ama insanın tüm övüncü Mesih’tedir (…), güçlerini Ondan alan, Onun aracılığıyla Baba’ya sunulan ve Onun sayesinde Baba tarafından kabul edilen çektiğimiz onurlu cezaların sağladığı “meyvelerle onda kefaretimizi ödüyoruz”5 (Lk 3, 8).

 

 

VIII. Günah çıkartıcı

 

1461 İsa insanların günahlarını bağışlama görevini1 havarilerine verdiğine göre, onların halefleri olan episkoposlar ve episkopos yardımcıları bu görevi sürdürmeye devam ederler. Gerçekte Ruhbanlık sırrını almış olan episkoposlar, papazlar “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına” günahları bağışlama yetkisine sahiptirler.

 

1462 Günahların bağışlanması insanı hem Tanrı’yla hem de Kilise’yle barıştırır. Kilise’nin gözle görülür lideri durumunda bulunan episkopos, eskiden beri, haklı bir şekilde özellikle günahları bağışlama yetkisine sahip kişi olarak bilinir, disiplin cezalarını hafifleten kişidir.2 Episkopos yardımcıları, papazlar, gerek episkoposlarından (ya da bir dinsel tarikat liderinden) gerek Papa’dan aldıkları yükümlülük ölçüsünde Kilise hukuku gereğince bu görevi uygularlar.3

 

1463 Özellikle bazı ağır günahlar nedeniyle insanlar aforoz edilebilir. Aforoz kilisece verilen en ağır cezadır. Aforoz edilen kişi Kilise sırlarını alamaz, ayrıca bazı kilise eylemlerine katılamaz, günahlarını bağışlatamaz. Şu halde Kilise hukukuna göre günahları bağışlama yetkisi yalnızca Papa’ya, ya da onun tarafından yetki verilen yerel episkopos ya da papaza aittir.4 Ölüm tehlikesi karşısında her papaz hatta günah çıkarma yetkisi bulunmayanı bile her günahı bağışlayabilir5 ve aforozu kaldırabilir.

 

1464 Papazlar inanlıları günah çıkartmaya gelmeleri için yüreklendirmelidirler, aynı zamanda mantıklı bir biçimde günah çıkartmayı isteyen her Hıristiyanın bu isteğini karşılamaya hazır olmalıdırlar.6

 

1465 Günah çıkartma töreninde papaz kaybolmuş kuzuyu arayan İyi Çoban, yaraları saran İyi Samiriyeli, evini terk edip giden Oğlunu bekleyen, geri geldiğinde de onu kabul eden Baba, hiçbir ayrım gözetmeden yargılayan adil ve bağışlayıcı olan kişi rolündedir. Kısacası, papaz günahkâra karşı Tanrı’nın bağışlayıcı sevgisinin bir aracı ve bir işaretidir.

 

1466 Günah çıkartıcı, Tanrı bağışlamasının amiri değil, hizmetçisidir. Günah çıkartan papaz Mesih’in sevgisine ve lütufkârlığına sahip olmalıdır.1 Hıristiyanlık ve insan davranışları hakkında deneyim sahibi olmalı, iyi bilmeli, düşmüş olanın halinden anlamalı, ve ona saygıyı ve nezaketi ihmal etmemelidir. Gerçeği sevmeli, Kilise yetkililerine sadık kalmalı ve tövbe etmiş kişiyi sabırla iyileştirmeli ve tam bir olgunluğa götürmelidir. Onu Rab’bin bağışlayıcılığına emanet ederek, onun için dua etmeli ve tövbe etmelidir.

 

1467 Günah çıkartma görevi son derece hassas ve büyük bir görevdir, Kilise papazların duydukları günahları büyük bir gizlilikle saklamak zorunda olduklarını, aksi halde büyük cezaya çarptırılacaklarını açıklamaktadır.2 İtiraf eden kişilerin yaşamları hakkında fikir yürütmek durumunda da değillerdir. Hiçbir istisna kabul etmeyen bu sır “sırlı mühür” olarak da adlandırılır, zira itiraf edenin papaza söyledikleri Kilise sırrı tarafından “mühürlenmiş” olarak kalır.

 

IX. İtiraf sırrının etkileri

 

1468 “Tövbe ve İtiraf sırrının amacı bizi Tanrı’nın nuruna sokmak ve onun dostluğunda bizi birleştirmektir”3. Kısacası bu sırrın etkisi ve amacı Tanrı’yla barışmayı sağlamaktır. Pişman olmuş ve uygun dini koşullarda günah çıkartan kişi huzura ve vicdan rahatlığına kavuşur ve çok güçlü manevi bir teselli bulur.4 Gerçekten de Tanrı’yla barışma sırrı gerçek “manevi bir diriliş” sağlar. Tanrı çocuklarının yaşam onurunda ve nimetlerinde bir onarım meydana getirir, bunların en değerlisi de Tanrı’nın dostluğunu yeniden kazanmaktır (Lk 15, 32).

 

1469 Bu sır bizi Kiliseyle barıştırır. Günah kardeş dostluğunu bozar. Tövbe ve İtiraf sırrı ise bu dostluğu onarır ve yeniden kurar. Bu bağlamda, bu sır Kilise birliğini yeniden tesis etmekle kalmayıp, aynı zamanda üyelerinden birinin günahından dolayı acı çeken Kilise’nin yaşamı üzerinde de canlandırıcı bir etki yapar.5 Gerek hâlâ gurbette bulunan gerek şimdiden cennet vatanda bulunan Azizler Birliğine yeniden katılmakla günahkâr kişi Mesih’in Bedeninin canlı üyeleri arasındaki tinsel alışverişle güç kazanır:6

 

Tanrı’yla barışmanın, günah sayesinde ortaya çıkan başka kopmalara deva olabilecek başka barışmaları da beraberinde getirdiği unutulmamalıdır: Günahları bağışlanmış tövbekâr içsel gerçeğin özünü toparladığı kendi benliğinin derinliklerinde kendisiyle barışık duruma gelir; herhangi bir şekilde yaralamış olduğu insan kardeşleriyle barışır; Kilise’yle barışır; bütün yaratılışla barışır.1

 

1470 Tövbekâr bu sırda Tanrı’nın bağışlayıcı yargısına kendisini bıraktığında, bir bakıma yeryüzündeki yaşamı bittiğinde tabi olacağı yargılamayı öncelemektedir. Çünkü, bize, bu yaşamda, ölümle yaşamı seçme hakkı tanınmıştır ve ancak tövbe yoluyla ağır günahı dışlayan Egemenliğe girebiliriz.2 Günahkar tövbe ve imanla Mesih’e dönerek ölümden yaşama geçer ve artık yargılanmaya tabi olmaz (Yu 5, 24).

 

X. Endüljanslar

 

1471 Kilise’deki endüljans doktrini ile uygulaması Tövbe ve İtiraf sırrı ile sıkı sıkıya bağıntılıdır.

 

Endüljans nedir?

 

“İşlenen günahlardan dolayı günahlar silinmiş olsa da dünyada çekilecek cezanın kısmen ya da tamamen bağışlanması gerekmektedir. Bu bağışlanmayı belirli koşulları yerine getiren inanlı Kilise’nin aracılığıyla elde eder. Kilise kurtarıcılığın dağıtıcısı olarak yetkisiyle Mesih’in ve azizlerin kefaret hazinesini kullanır ve dağıtır.”

 

“Endüljans dünyada çekilecek cezayı kısmen ya da tamamen kaldırmasına göre kısmen ya da tam olabilir.” Endüljanslar yaşayan insanlara olduğu kadar ölülere de verilebilir.3

 

Günahtan dolayı çekilecek cezalar

 

1472 Kilise’nin bu doktrinini ve uygulamasını kavrayabilmek için günahın iki sonucu olduğunu göz önüne almamız gerekir. Ağır günah bizi Tanrı’yla birlik olmaktan yoksun bırakır, böylece de ebedi yaşamı alamaz duruma geliriz, ebedi yaşamdan yoksun kalmak günahın ebedi cezasıdır. Öte yandan, her günah, hatta hafif günahlar bile, beraberinde yaratıklara sağlıksız bir şekilde bağlanmayı getirir, ister burada, ister öldükten sonra Araf’ta olsun bunun da arıtılması gerekir. Bu arıtma günahın “geçici cezası” denilen şeyi ortadan kaldırır. Bu iki ceza türünü Tanrı’nın dıştan uyguladığı bir intikam olarak değil de, günahın doğasından kaynaklanan iyilik olarak görmeliyiz. Hararetli bir sevgiden ileri gelen bir pişmanlık günahkârın tamamen arınmasına neden olabilir, bu durumda hiçbir ceza söz konusu olamaz.1

 

1473 Günahların bağışlanması, Tanrı’yla barışın yeniden kurulması günahın ebedi cezasını ortadan kaldırır. Ama günahın dünyevi cezaları kalır. Hıristiyan her türlü deneme ve acıya sabırla katlanarak, vakti gelince ölümü serinkanlılıkla karşılamalı ve günahın bu dünyevi cezalarını bir lütuf olarak kabul etmelidir. Kendini hayır işlerine, duaya ve tövbenin değişik uygulamalarına vererek “eski insan”dan tamamen sıyrılıp “yeni insan”ı giyinmelidir.2

 

Azizler birliğinde

 

1474 Günahından arınmaya ve Tanrı’nın nuru ile kutsallaşmaya çalışan bir Hıristiyan tek başına değildir. “Tanrı çocuklarının her birinin yaşamı, Mesih’te ve Mesih’le birlikte, öteki Hıristiyan kardeşlerin yaşamlarıyla birlikte, Mesih’in mistik Bedeninin doğaüstü birliğinde, mistik bir kişideymiş gibi şahane bir biçimde birbirine bağlıdır.”3

 

1475 Azizler birliğinde Hıristiyanlar arasında; cennettekiler, araftakiler ve bu dünyada bulunanlar arasında sürekli bir sevgi bağı ve her türlü iyilik alışverişi mevcuttur.4 Bu şahane alışverişte, birinin günahının başkalarına yaptığı zarardan çok birinin azizliği başkalarına yarar. Böylece azizler birliğine başvuran, pişmanlık duyan günahkâr en kısa zamanda ve en etkili biçimde günahın cezalarından kurtulur.

 

1476 Azizler birliğinin bu tinsel iyiliklerine Kilise’nin hazinesi diyoruz. Bu, yüzyıllar boyunca biriktirilen maddi zenginlikler gibi iyiliklerin toplamıdır, ama bunlar insanları günahtan kurtarıp onların Baba’yla birleşmeye erişmesi için insanlık uğruna Rabbimiz Mesih İsa tarafından Baba’ya sunulan günah ödemeler ve sevaplar kadar sonsuz değeri olan ve bitmeyen zenginliklerdir. Kurtarıcılığının sevapları ve kefareti bolca, Kurtarıcımız Mesih’te bulunmaktadır.5

 

1477 Mesih’in nuruyla kutsallaştırılmış olan, Onun izinde yürüyerek Baba’ya hoş gelen işler gerçekleştiren, kendi esenliği için çalışırken mistik Beden birliğinde kardeşlerinin de esenliğine yardımcı olan tüm azizlerin ve Bakire Meryem Ana’nın gerçekten büyük değere haiz, sınırsız ve geçerliliğini yitirmeyen hayır işleri ve duaları da bu hazineye dahildir.6

 

Tanrı’nın endüljansını Kilise aracılığıyla elde etmek

 

1478 Endüljans Mesih İsa tarafından verilen istediğini bağlama istediğini çözme yetkisine sahip Kilise aracılığıyla elde edilir. Kilise Hıristiyanın günahlarının sonuçları olan dünyevi cezaların kaldırılmasını Allah Baba’dan dilemek için araya girer. Kilise bu şekilde yalnızca Hıristiyanın yardımına koşmakla kalmayıp, aynı zamanda onu dindarlığa, tövbeye ve sevgiye isteklendirmek ister.1

 

1479 Ölmüş ve arınmakta olan Hıristiyanlar da aynı azizler birliğinin üyeleri olduğundan, onlar için endüljans elde ederek, onların günahlarının geçici cezalarını kaldırtmaya yardımcı olabiliriz.

 

XI. Tövbe ve İtiraf sırrı töreni

 

1480 Her Kilise sırrında olduğu gibi Tövbe ve İtiraf sırrı da litürjik bir eylemdir. Bu törenin temel öğeleri şunlardır: Papazın selamı ve kutsaması, vicdanı aydınlatmak ve pişmanlığı uyandırmak için Tanrı Sözü’nün okunması ve pişmanlığa çağrı; kabul edilen günahların papaza söylenmesi; ceza verilmesi ve cezanın kabul edilmesi; papazın günahları bağışlaması; şükran duası ile papazın kutsamasından sonra gitme.

 

1481 Bizans litürjisinde birçok günahı bağışlatmak için yapılan ve bağışlama gizini şahane bir biçimde ifade eden dua formülleri bulunuyor: “Tanrı, peygamber Nathan aracılığıyla günahlarını itiraf eden Davut’u, acı acı ağlayan Petrus’u, ayaklarını gözyaşlarıyla yıkayan fahişeyi, Ferisiyi, evini terk eden genç adamı nasıl bağışlamışsa günahkâr olan benim aracılığımla, aynı şekilde bu dünyada ve öbür dünyada seni bağışlasın ve seni mahkûm etmeden sonsuza dek yüceltilen Onun çekinilecek yargı kürsüsüne çıkarsın. Amin.”

 

1482 Tövbe ve İtiraf sırrı toplu halde günah çıkartmaya hazırlanan ve birlikte günahlarının bağışlanmasından dolayı şükranlarını sunan cemaat töreni içinde de verilebilir. Burada, günahların kişisel itirafı ve kişisel olarak günahların bağışı okumalarla ve dini söyleşilerle birlikte Tanrı Sözü litürjisinde, ortak bir şekilde yapılan vicdan muhasebesinde, cemaat olarak bağışlanma dilenmesinde, Göklerdeki Babamız duasında ve ortak bir şekilde şükran dileklerini sunma içinde yer almaktadır. Bu cemaat halinde yapılan tören tövbenin kilise niteliğini daha açık bir biçimde ifade etmektedir. Tören biçimi ne şekilde olursa olsun, Tövbe ve İtiraf sırrı, doğası gereği, daima litürjik yani kilisesel ve kamusal bir eylemdir.2

 

1483 Çok ciddi bir gereksinim durumunda toplu halde günah çıkartma ile toplu günah bağışlama töreni yapılabilir. Böylesine ciddi bir durum, ani ölümlerin meydana gelmesi halinde olabilir, bu durumda papazların herkesin tek tek günahlarını çıkartacak zamanları olmayabilir. Bu ciddi durum çok sayıda günah çıkartacak kişi olduğu halde onların günahlarını belirli bir zaman sürecinde çıkartacak yeter sayıda papaz bulunmaması durumunda da ortaya çıkabilir, böyle bir durumda günah çıkartmak isteyenler doğal olarak kutsal Komünyonu alamaz durumda kalacaklardır. Toplu halde günah çıkartan inanlılar, günahlarının bağışlanmasının geçerlilik kazanması için istenilen zamanda kişisel olarak günah çıkartmalıdırlar.1 Toplu halde günah çıkartmanın geçerli olması için gerekli koşulların var olup olmadığını belirtmek yerel episkoposun görevidir.2 Büyük bayramlara ve hac ziyaretlerine katılan inanlı sayısının çokluğu toplu halde günah çıkartma için ciddi bir neden oluşturmaz.3

 

1484 “Günahları kişisel ve tam olarak itiraf etmek ve onların bağışlanmasını sağlamak inanlıların Tanrı ve Kilise’yle barışmalarının tek doğal usulüdür, sadece fiziksel ya da ruhsal olarak böylesi bir itirafı yapma olanaksızlığı içinde bulunanlar bundan muaftır.”4 Bunun önemli nedenleri vardır. Mesih sırların hepsinde eylem halindedir. Günahkârların hepsine kişisel olarak hitap ederek: “Çocuğum, günahların bağışlandı” (Mk 2, 5) der; İsa iyileşmek için kendisine muhtaç olan her hastaya eğilen doktordur;5 İsa onları ayağa kaldırıp kardeşler topluluğunun içine sokar. Tanrı’yla ve Kilise’yle barışmanın en anlamlı biçimi kişisel günahların itirafıdır.

 

ÖZET

 

1485 Paskalya gecesi Rab İsa havarilerine görünerek, onlara “Kutsal Ruh’u alın! Kimin günahlarını bağışlarsanız, bağışlanmış olacak; kimin günahlarını bağışlamazsanız, bağışlanmamış kalacaktır” dedi (Yu 20, 22-23).

 

1486 Vaftizden sonra işlenen günahlar itiraf, Tövbe, ya da Barışma sırrı olarak adlandırılan bir sır tarafından bağışlanır.

 

1487 Günah işleyen, Tanrı’nın şerefini ve sevgisini, Tanrı’nın oğlu olmaya aday kendisinin onurunu ve her Hıristiyanın canlı birer taş olarak oluşturduğu Kilise’nin tinsel huzurunu yaralar.

 

1488 İman bakımından günah kadar ağır bir kötülük yoktur, ayrıca bütün dünya için, Kilise için ve günahkârın kendisi için günahın sonuçlarından daha beteri yoktur.

 

1489 Günahla Tanrı’yı kaybettikten sonra yeniden onunla birlik olabilmek, insanların esenliğinden kaygı duyan bağışlayıcı Tanrı’nın lütfundan doğan bir süreçtir. Bu değerli lütfu kendimiz için olduğu kadar başkaları için de dilemeliyiz.

 

1490 Pişmanlık ve tövbe olarak adlandırılan Tanrı’ya dönme hareketi işlenen günahlar için bir acı ve tiksinti duymayı, ve bir daha o günahları işlememeye kararlı olmayı gerektirir. Tövbe geçmişe ve geleceğe dokunur; Tanrı’nın rahmetine olan umutla beslenir.

 

1491 Tövbe ve İtiraf sırrı günah çıkaranın ortaya koyduğu üç eylemden ve papazın günahlar bağışlamasından oluşur. Günah çıkaranın eylemleri şunlardır: Pişmanlık, itiraf ya da günahların papaza itiraf edilmesi; bunların yaptığı hasarı onarmaya kararlı olmak; bunun için bir şeyler yapmak.

 

1492 Pişmanlık imandan gelen nedenlerle duyulmalıdır. Tanrı’ya duyulan sevgide kusur edildiğinden dolayı pişmanlık duyuluyorsa bu pişmanlığa “mükemmel” pişmanlık denir; başka nedenlere dayanıyorsa buna “kusurlu” pişmanlık denir.

 

1493 Tanrı’yla ve Kilise’yle barışmak isteyen kişi, daha önce itiraf etmediği ve iyi bir vicdan muhasebesinden sonra anımsadığı bütün ağır günahlarını papaza itiraf etmelidir. Zorunlu olmasa da küçük günahların da itiraf edilmesi Kilise tarafından hararetle tavsiye edilmektedir.

 

1494 Günah çıkartıcı günah çıkartan kişiye günahın yapmış olduğu hasarı onarması ve inanlının kendine özgü alışkanlıklarına yeniden kavuşması için bazı cezaları yerine getirmesini söyler.

 

1495 Sadece Kilise’den yetki almış papazlar Mesih İsa adına günahları bağışlayabilirler.

 

1496 Tövbe ve İtiraf sırrının sonuçları şunlardır:

 

- Tövbekârın Tanrı’yla barışarak yeniden nura kavuşması;

- Kilise’yle barışma;

- Ölümcül günahların neden olduğu ebedi cezadan kurtulma;

- Günahın bir sonucu olan dünyevi cezaların en azından bir

  kısmından kurtulma;

- Vicdan rahatlığı ve huzuru, tinsel teselli;

- Hıristiyanca mücadelede gereken tinsel güçlerin gelişmesi.

 

1497 Ağır günahların tam ve kişisel olarak itiraf edilmesi ve onların bağışlanması Tanrı’yla ve Kilise’yle barışmayı sağlayan tek yoldur.

 

1498 Endüljanslar sayesinde inanlılar hem kendileri için hem de Araf’taki ruhlar için günahın bir sonucu olan dünyevi cezaları kaldırabilirler.

 

 

5. KONU

 

Hastaları meshetme

 

1499 “Hastalara kutsal Yağ Sürme sırrı ve papazların duaları ile Kilise bütün üyeleriyle birlikte, hastaları teselli etsin ve iyileştirsin diye onları acı çekmiş ve yüceltilmiş Rab’bin ellerine teslim eder; ayrıca Kilise hastaları Mesih’in acılarına ve ölümüne gönüllü biçimde katılarak Tanrı Halkı’nın yararına katkıda bulunmaları konusunda yüreklendirir.”1

 

I. Esenlik ekonomisinde bu sırrın temelleri

 

İnsan yaşamında hastalığın yeri

 

1500 Hastalık ve acı çekme insan yaşamının hep en ciddi sorunları arasında sayılmıştır. Hastalıkta, insan kendi güçsüzlüğünü, kendi sınırlarını ve kendi sonunu tecrübe eder. Her hastalık, bize ölümü sezinletir.

 

1501 Hastalık insanı kaygıya, kendi içine kapanmaya, hatta bazen umutsuzluğa ve Tanrı’ya karşı isyan etmeye götürebilir. Hastalık aynı zamanda insanı daha olgunlaştırabilir, hayatında neyin daha önemli olduğunu kavramasına yardımcı olabilir. Çoğu zaman, hastalık insanı Tanrı arayışına ve Tanrı’ya dönmeye yöneltebilir.

 

Tanrı önünde hasta

 

1502 Eski Antlaşma’da insan, hastalığı Tanrı huzurunda yaşar. İnsan hastalıkla ilgili dertlerini Tanrı huzurunda döker, yaşamın ve ölümün Efendisi2 olan Ondan şifa diler.3 Hastalık dine, Tanrı’ya dönme yolu olur,4 ve Tanrı’nın bağışlaması da iyileşmeyi sağlar.5 İsrail, hastalığın, gizemli bir biçimde günah ve kötülükle bağıntılı olduğunu tecrübeyle öğrenir, yasanın dediğine göre Tanrı’ya sadık kalmak, insana yaşamı geri verir: “Çünkü, ben Rab’bim, senin doktorunum” (Çık 15, 26). İşaya peygamber acı çekmenin başkalarının günahlarını bağışlatma konusunda da kurtarıcı bir anlamı olabileceğini sezinliyor.6 İşaya peygamber Sion’da her türlü suçun bağışlanacağı ve her türlü hastalığın şifa bulacağı bir vakit olacak, diyor.1

 

İsa - Doktor

 

1503 İsa’nın hastalara karşı göstermiş olduğu şefkat çok sayıda ve her tür2 hastalığı iyileştirmesi “Tanrı’nın kendi halkını ziyaret etmiş” (Lk 7, 16) olmasının ve Tanrı Egemenliği’ nin pek yakında gerçekleşeceğinin en önemli göstergesidir. İsa’nın sadece hastaları iyileştirme gücü değil, aynı zamanda günahları bağışlama yetkisi de vardır:3 İsa bu dünyaya insanı gerek ruh gerek beden bakımdan bütünüyle iyileştirmek için geldi; İsa hastaların ihtiyaç duyduğu doktordur.4 İsa’nın acı çekenlere karşı duyduğu şefkat o kadar ileri gider ki, onlarla adeta özdeşleşir: “Hastaydım ve beni ziyaret ettiniz” (Mt 25, 36) der. Yüzyıllar boyunca güçsüzleri, sakatları daha çok sevmeye hep devam etti, Hıristiyanların gerek ruhlarında gerek bedenlerinde acı çekenlere karşı özel bir duyarlılık göstermelerini sağlamaya çalıştı. Onlara duyduğu sevgi, onların acılarını dindirecek yorulmak bilmez çalışmalarının kaynağıdır.

 

1504 Çoğu zaman İsa hastalardan inanmalarını ister.5 Hastaları iyileştirmek için maddi bazı işaretlerden yararlanır: Tükürük, el koyma,6 çamur ve yıkama gibi.7 Hastalar ona dokunmaya çalışırlar8 “çünkü Ondan herkesi iyileştiren bir güç çıkıyordu” (Lk 6, 19). Kilise sırlarında da Mesih bizi iyileştirmek için bize “dokunmaya” devam ediyor.

 

1505 Onca acı ve ıstırap karşısında İsa yalnızca hastalardan etkilenmekle kalmayıp, onların zavallılıklarını da üzerine aldı9 (Mt 8, 17). Bütün hastaları iyileştirmedi. İyileştirdikleri Tanrı Egemenliği’nin gelişini gösteren belirtilerdi. İsa daha radikal bir iyileştirmeyi bildiriyordu: Paskalyasıyla ölümün ve günahın üstesinden gelinmesini. İsa haç üzerinde kötülüğün tüm yükünü üzerine aldı ve “dünyanın günahını”10 (Yu 1, 29). kaldırdı Hastalık da dünya günahının bir sonucudur. Haç üzerindeki acıları ve ölümü ile İsa acıya yeni bir anlam verdi: Acı bundan böyle bizi Ona benzetebilir ve onun kurtarıcı acılarıyla birleştirebilir.

 

“Hastaları iyileştirin…”

 

1506 İsa havarilerini haçlarını1 sırtlayıp kendisini izlemeye davet eder. Havariler onu izleyerek hastalar ve hastalık konusunda yeni bir görüşe sahip olurlar. İsa onları kendi yoksul ve hizmet veren yaşamına katar. İsa onların kendi şefkat ve iyileştirme görevine katılmasını sağlar. “Havariler böylece yola çıkıp insanları tövbeye çağırmaya başladılar. Birçok cin kovdular; birçok hastayı, üzerlerine yağ sürerek iyileştirdiler.” (Mk 6, 12-13).

 

1507 Dirilmiş İsa bu görevi yineliyor: “Benim adıma ellerini hastaların üzerine koyacaklar, hastalar da iyileşecek” (Mk 16, 17-18) ve bunu da Kilise’nin onun adına2 gerçekleştirdiği maddi işaretlerle doğrular. Bu maddi işaretler İsa’nın gerçekten “kurtaran Tanrı”3 olduğunu özel bir biçimde gösterir.

 

1508 Kutsal Ruh bazılarına Dirilmiş Olan’ın gücünü göstermek için özel iyileştirme yetenekleri4 verir. En yoğun dualar bile kimi zaman her hastalığı iyileştirmeye yeterli gelmeyebilir. Havari Paulus bu konuda der ki, “Nurum sana yeter. Çünkü gücüm, güçsüzlükte tamamlanır” (2 Kor 12, 9) diyen İsa’ya benzemeye çalışmalıyız ve çekilecek acılar “Mesih’in kendi bedeni olan inanlılar topluluğu uğruna çektiği sıkıntılardan eksik kalanları kendi bedenimde tamamlıyorum” (Kol 1, 24) anlamında alınabilir.

 

1509 “Hastaları iyileştirin!” (Mt 10, 8). Bu görevi Kilise İsa’dan devraldı ve Kilise bu görevi gerek hastalara gösterdiği özenle gerek hastalarla birlikte yaptığı dualarla gerçekleştirmeye çalışıyor. Kilise bedenlerin ve ruhların doktoru Mesih’in canlandırıcı varlığına inanıyor. İsa’nın bu varlığı özellikle sırlar arasından etkilidir ve özel bir şekilde de, ebedi yaşamı5 sağlayan ekmekle, Efkaristiya’yla etkilidir. Havari Paulus Efkaristiya ile vücut sağlığı arasında bir bağ kuruyor6 (1 Kor 11, 30).

 

1510 Kilise bununla birlikte havari Yakup tarafından doğruluğu kabul edilmiş hastaların yararına özgü bir rit biliyor: “İçinizden biri hasta mı? O kişi inanlılar topluluğunun (Kilise’nin) İhtiyarlarını çağırtsın, Rab’bin adıyla üzerine yağ sürüp onun için dua etsinler. İmanla edilen dua hastayı iyileştirecek ve Rab onu ayağa kaldıracaktır. Eğer hasta günah işlemişse, günahları bağışlanacaktır” (Yak 5, 14-15). Geleneklere göre bu rit Kilisenin yedi sırından biri olarak kabul edilmiştir.1

 

Hastalar için bir Kilise sırrı

 

1511 Kilise, yedi Kilise sırrı arasından özellikle hastalıklarla denenen kişileri güçlendirme amacıyla hastalara verilen yağ sürme sırrının varlığına inanır ve bunu ilan eder:

 

Hastalara Kutsal Yağ Sürme Sırrı Rabbimiz Mesih İsa tarafından, Markos’un2 İncil’inde belirtilen ve İsa’nın kuzeni ve havarisi Yakup3 tarafından Hıristiyanlara tavsiye edilen ve açıklanan gerçek anlamda bir sırdır.

 

1512 Gerek Doğu gerek Batı geleneksel litürjilerinde, kutsanmış yağla hastalara yağ sürme tanıklıklarına çok eski zamanlardan beri rastlıyoruz. Yüzyıllar boyunca yağ sürme sırrı ancak ölüm döşeğindeki hastalara uygulandı. Bu nedenle buna “Son yağ sürme” dendi. Bütün bu gelişmelere karşın litürjide Rab’be hastanın sağlığına yeniden kavuşması için, tabi bu hastanın esenliği4 için uygunsa dua etmek hiçbir zaman ihmal edilmedi.

 

1513 II. Vatikan Konsili’nden5 sonra 30 Kasım 1972’de yayımlanan Sacram unctionem infirmorum papalık kararnamesinde, artık Roma ritinde şu şekilde davranılacağı belirtilmiştir:

 

Kutsal yağ sürme sırrı tehlikeli hastalıklara yakalananlara uygulanacaktır, kutsanmış yağ -zeytin yağı ya da herhangi bir bitkisel yağ- hastanın alnı ve ellerine sürülecektir. Bunu sürerken bir kez şöyle denir: “Bu kutsal yağın sürülmesi sayesinde, Rab seni yüce iyiliğiyle Kutsal Ruh’un nuru ile güçlendirsin. Böylece, bütün günahlarını sildikten sonra Rab seni kurtarsın ve yüceltsin.”6

 

II. Bu Kilise sırrını kim alabilir ve kim verebilir?

 

Çok ciddi bir hastalık durumunda…

 

1514 Hastalara yağ sürme sırrı sadece artık yaşamlarının sonuna gelmiş olanlara verilen bir sır değildir. Yaşlılıktan7 ya da hastalıktan dolayı fiziksel olarak zayıf düşmüş olan, ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalan her Hıristiyan bu sırrı alabilir.

 

1515 Kutsal yağ sürülen hasta sağlığına yeniden kavuşursa, yeni bir ciddi hastalık durumunda bu Kilise sırrı yeniden alınabilir. Aynı hastalık boyunca, hastalık ilerlerse bu sır yeniden alınabilir. Tehlikeli bir ameliyata girmenin arifesinde kutsal yağ sürme sırrı alınabilir. Gittikçe daha zayıf düşen yaşlı kişiler için de bu sır verilebilir.

 

“… Kilisenin ihtiyarlarını çağırsın”

 

1516 Hastalara kutsal yağ sürme sırrını1 sadece episkoposlar, episkopos yardımcıları verebilir. Bu Kilise sırrının yararlarını Hıristiyanlara anlatmak papazların görevidir. Hıristiyanlar hastaları papazların kendilerine bu sırrı vermeleri konusunda yüreklendirsinler. Hastalar da onlara duaya ve kardeşçe özen göstermeye çağrılan papazlarının ve Kilise cemaatlerinin yardımlarıyla bu sırrı iyi bir halde alacak şekilde hazırlansınlar.

 

III. Bu sır törenle nasıl verilir?

 

1517 Her Kilise sırrı gibi, hastalara yağ sürme sırrı da litürjik ve cemaat içinde yapılan bir törendir,2 bu tören aile içinde, hastanede ya da Kilise’de bir tek hasta için ya da bir grup hasta için yapılır. Bu törenin Rab’bin Paskalyası olan Efkaristiya kurbanında yapılması çok uygundur. Durum elverişliyse bu törenden önce Günah Çıkarma sırrı ve Efkaristiya sırrı da verilebilir. Mesih’in Paskalya sırrı olarak Efkaristiya her zaman bu dünyadaki en son sır, “viatik” ise ebedi hayata “geçiş” sırrı olmalıdır.

 

 

1518 Söz ve sır ayrılmaz bir bütün oluşturur, tövbe davranışından önce gelen Tanrı Sözü litürjisi, töreni açar. Mesih’in sözleri, havarilerin tanıklıkları, Rab’den Ruhu’nun gücünü vermesini istesinler diye hastanın ve cemaatin inancını uyandırır.

 

1519 Bu sırrın töreni için şunlar gereklidir: “Kilisenin papazları” (Yak 5, 1-4) sessizce ellerini hastaların üzerine koyarlar; Kilisenin inancında hastalar için dua ederler;3 bu dua bu sırra özgü epiklesis’tir; daha sonra kutsanmış yağı sürerler, mümkünse episkopos aracılığıyla.

 

Bu litürjik usuller bu sırrın hastalara ne gibi lütuflar verdiğini belirtir.

 

IV. Meshetme töreninin etkileri

 

1520 Kutsal Ruh’un özel bir armağanı. Bu sırrın birinci lütfu hastaya tehlikeli hastalık ya da yaşlılık durumuna özgü zorlukları yenebilecek gücü, huzuru ve cesareti vermesidir. Bu lütuf hastanın Tanrı’ya olan imanını ve güvenini yenileyen Kutsal Ruh’un bir armağanıdır. Hastayı şeytanın ayartmalarına, umutsuzluğa ve ölüm korkusuna1 karşı güçlendirir. Ruhu’nun gücü aracılığıyla Rab’bin yapmış olduğu bu yardım hastanın gerek ruhsal gerek bedensel bakımdan iyileşmesine neden olur, tabi Tanrı’nın isteği buysa.2 Bundan başka, “günah işlemişse günahları da bağışlanacaktır”3 (Yak 5, 15).

 

1521 Hastanın ıstırapları Mesih İsa’nın acıları ile birleşir. Bu sırrın lütfu sayesinde hasta, Mesih’in acılarına daha yürekten katılma gücü alır: Hasta bir bakıma Kurtarıcının kurtarıcı acılarına katılarak meyve vermek için kutsanmış olur. İlk günahtan kaynaklanan insanın acıları, bu sırla yeni bir anlam kazanır: Acı böylece İsa’nın kurtarıcı görevine katılmış olur.

 

1522 Bir Kilise lütfudur. Bu sırrı alan hastalar Mesih’in ölümüne ve acılarına özgürce katılarak Tanrı Halkı’nın4 iyiliğine kendi katkılarını sunmuş olurlar. Bu sırrı kutlarken, Kilise, azizler birliğinde hastanın yararına aracı olur. Hasta da, bu sırrın lütfu sayesinde Kilise’nin kutsallaşmasına ve Mesih aracılığıyla acı çekerek kendini Tanrı Baba’ya sunmasına tüm insanların iyiliği için katkıda bulunur.

 

1523 Son yolculuğa bir hazırlıktır. Hastalara yağ sürme sırrı tehlikeli hastalıklara yakalananlara, tüm hastalara verildiği gibi bu dünyadan5 öbür dünyaya geçmekte olanlara da ziyadesiyle verilir. Bu sırra son sır6 da denir. Hastalara yağ sürme sırrı, Vaftiz sırrının bizi soktuğu Mesih’in ölümüne ve dirilişine elverişli bu durumu tamamlar. Vaftiz sırrı bize bu yeni yaşamın mührünü vurmuştu, Güçlendirme sırrı da bize bu yaşamda mücadele etme gücünü vermişti. Bu son sır da yeryüzündeki yaşamımızın sonunda Baba Evi’ne girmeden önceki son mücadelelerde bizler için sağlam bir kalkan görevi görecektir.1

 

V. Viatik, Hıristiyanın aldığı son Komünyon

 

1524 Bu dünyayı terk edecek olanlara, Kilise, hastalara yağ sürme sırrı dışında bir de viatik olarak Efkaristiya’yı verir. Baba’ya gidilecek bu anda Mesih’in Vücudunu ve Kanını almanın çok özel bir anlamı vardır. Bu Komünyon ebedi yaşamın ve diriliş gücünün tohumudur, İsa’nın sözlerine göre: “Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır ve ben onu son günde dirilteceğim” (Yu 6, 54). Ölmüş ve dirilmiş Mesih’in sırrı olan Efkaristiya sırrı burada ölümden yaşama, bu dünyadan Baba’ya geçiş sırrıdır.2

 

1525 Vaftiz sırrı, Güçlendirme sırrı ve Efkaristiya sırrı nasıl Hıristiyanlığa girişi sağlayan sırlar olarak kabul ediliyorsa, Günah Çıkarma sırrı, Yağ Sürme sırrı ve Efkaristiya sırrı da viatik olarak, bir Hıristiyanın yaşamı son bulurken “Göksel Anavatana girmeye hazırlayan” sırlar olarak kabul edilirler.

 

ÖZET

 

1526 “İçinizden biri hastaysa, inanlılar topluluğunun ihtiyarlarını çağırtsın. Rab’bin adıyla üzerine yağ sürüp onun için dua etsinler. İmanla edilen dua hastayı iyileştirecek ve Rab onu ayağa kaldıracaktır. Eğer hasta günah işlemişse, günahları bağışlanacaktır” (Yak 5, 14-15).

 

1527 Hastalara yağ sürme sırrının amacı ağır hastalık ve yaşlılıktan dolayı içinde bulunduğu zorluklarda Hıristiyana özel bir lütuf vermektir.

 

1528 Yağ Sürme sırrını hastalık ya da yaşlılıktan dolayı ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olan her Hıristiyan alabilir.

 

1529 Bir Hıristiyan ağır bir hastalığa düştüğü her defasında Yağ Sürme sırrını alabilir, hatta aldıktan sonra hastalık daha da ağırlaşırsa yine alabilir.

 

1530 Hastalara yağ sürme sırrını sadece papazlar (episkoposlar ve yardımcıları) verebilir; bu sırrı vermek için episkopos tarafından ya da ihtiyaç halinde papaz tarafından kutsanmış yağ kullanılır.

1531 Bu sırrın verilme töreninin temelinde yağın hastanın alnına ve ellerine sürülmesi (Roma ritinde) ya da vücudun diğer kısımlarına (Doğu ritlerinde) sürülmesi vardır; bu yağ sürme sırasında papaz bu sırrın özel lütfunu dileyerek dua eder.

 

1532 Hastalara yağ sürme sırrının bu özel lütfunun şu etkileri vardır:

 

-Hastanın hem kendi iyiliği için hem de Kilise’nin iyiliği için Mesih’in acılarına katılması;

-Hastalığın ya da yaşlılığın getirdiği acılara Hıristiyanca katlanma gücü, huzuru ve cesareti verir;

-Hastanın Günah Çıkartma sırrı ile elde edemediği günahların bağışı;

-Tinsel esenliği için gerekliyse sağlığına kavuşması;

 

-Ebedi yaşama geçiş hazırlığı.

 

 

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Hıristiyanların hizmetindeki

Kilise sırları

 

1533 Vaftiz, Vaftizi Güçlendirme ve Efkaristiya sırları Hıristiyanlığa girişi sağlayan sırlardır. Bu sırlar Mesih’e inananların gönlünde azizliğe ve dünyayı Hıristiyanlaştırma misyonuna olan ortak eğilimi oluştururlar. Bu sırlar vatana doğru ilerlemekte olan bu gezgin yaşamda Ruh’a uygun yaşam için gerekli lütufları verir.

 

1534 Ruhbanlık ve Evlilik sırrı başkalarının esenliği için düzenlenmiştir. Aynı zamanda kişisel esenliğe de katkı sağlıyorlarsa, bu başkalarına yaptıkları hizmet aracılığıyla olmaktadır. Bu sırların Kilise’de özel bir görevi vardır, ayrıca Tanrı Halkı’nın aydınlatılmasına yardımcı olurlar.

 

1535 Vaftiz ve Vaftizi Güçlendirme1 sırlarıyla önceden inanlıların genel rahipliği için kutsanmış olanlar, bu sırlarla özel kutsamalar alabilirler. Ruhbanlık sırrını alanlar, Mesih’in adına, Tanrı’nın lütfu ve sözüyle Kilise’nin çobanları olmak üzere kutsanmış olurlar.2 Öte yandan Hıristiyan eşler de, evlilik görevlerini gerektiği gibi yerine getirmek için, özel bir sırla güçlendirilmiş ve kutsanmış olurlar.3

6. KONU

 

Ruhbanlık sırrı

 

1536 Mesih İsa’nın havarilerine emanet ettiği misyonu Kilise Ruhbanlık sırrı ile devam ettirmektedir. Bu sonsuza dek sürecektir. Bu sır havarilerin görevi içine giren bir sırdır. Bu sırrın üç derecesi vardır: Episkoposluk, papazlık ve diyakosluk.

 

(Mesih İsa tarafından kurulan havarisel kurum ve misyonu için birinci kısma bakınız. Burada söz konusu edilen bu görevin iletildiği sırla ilgili yoldur.)

 

I. Bu Ruhbanlık (Ordinatio) sırrı adı nereden geliyor?

 

1537 Antik Roma’da ordo sözcüğü medeni anlamda kurulmuş toplulukları, özellikle de yönetici sınıfı belirtirdi. Ordinatio ise bir sınıfa girmeyi belirtir. Kilise’de Kutsal Kitaba1 dayanan kurulmuş düzenler (yaşam tarzları) vardır, Gelenek antik çağlardan beri onları taxeis (Yunanca), ordines diye adlandırır: Litürji ordo episcoporum, ordo presbyterorum ve ordo diaconorum’dan söz eder. Başka gruplara da ordo adı verilir: Katekümenler, bakireler, eşler, dullar…

 

1538 Kilise’nin bu düzenlerinden birine girmek ordinatio denilen bir ritle yapılır. Bu rit bir kutsama ya da bir sırdan oluşan dinsel ve litürjik eylemden ibarettir. Günümüzde ordinatio sözcüğü episkoposlar, papazlar ve diyakoslar sınıfına sokan sırla ilgili eylem için kullanılmaktadır, bu, “kutsal bir güç” (sacra potestas2) uygulamasına izin veren sadece Mesih’ in kendisinden Kilisesi aracılığıyla gelebilen Kutsal Ruh’un bir armağanını verdiğinden dolayı bir topluluk tarafından yapılan basit bir seçme, atama, delegasyon ya da kuruluştan öte bir şeydir. Papazlık aşamasına aynı zamanda consecratio da denir, çünkü bu Mesih’in, Kilisesi için vermiş olduğu ayrıcalıklı bir berattır. Papazlık aşaması töreninin gözle görülür en belirgin işareti episkoposun kutsayıcı duayla birlikte ellerini koymasıdır.

 

II. Esenlik ekonomisinde Ruhbanlık sırrı

 

Eski Antlaşma’da rahiplik

 

1539 Seçilmiş halk Tanrı’nın kendisi tarafından “kutsanmış bir ulus ve rahipler krallığı”1 (Çık 19, 6) yapıldı. Ama Tanrı İsrail halkı içinden, on iki kavim arasından Levi kavmini ayırarak litürjik hizmetleri onlara verdi;2 Levi kavminin mirası Tanrı’nın kendisidir.3 Eski Antlaşma’nın temelinde özel bir rit vardır.4 “Rahipler insanların Tanrı’yla olan ilişkilerinde günahlara karşılık adaklar ve kurbanlar sunmak üzere atanırlar.”5

 

1540 Tanrı sözünü bildirmek6 ve dualarla, kurbanlarla Tanrı’yla olan birliği sağlamak için kurulmuş olan bu rahiplik, devamlı kurbanlara başvurması nedeniyle ve bir türlü kesin7 aklanmayı sağlayamadığından, yalnızca Mesih’in kurbanının sağlayacağı esenliği elde etme konusunda yetersiz kalır.

 

1541 Kilise litürjisi Harun’un rahipliğini ve Levili rahiplerin hizmetini, yetmiş kişilik “İhtiyar Kurulu”nda8 olduğu gibi, Yeni Antlaşma’da düzenlenmiş olan rahipliğin bir önbelirtisi olarak görmektedir. Şu halde, Latin ritinde, Kilise episkoposluk aşama töreninin başında şu şekilde dua eder:

 

Rabbimiz Mesih İsa’nın Babası ve Tanrısı, (…) Eski Antlaşma boyunca Kilisene biçim vermeye çalıştın; başlangıçtan beri, İbrahim’den türeyen halkı kutsal bir halk yaptın; liderler ve papazlar atadın ve mihrabının hizmetine yerleştirdin…

 

1542 Papazlık aşaması verilirken Kilise şu şekilde dua eder:

 

Rab, çok kutsal Baba, (…) Eski Antlaşma’da, gelecekteki sırları bildirmek için, halkın başına halkı yönetecek başrahipler atadın, başka insanları da onların hizmetine verdin, onlar da başrahiplere görevlerinde yardımcı oldular. Bu şekilde bilge yetmiş insana, Musa’ya verdiğin ruhu verdin, böylece Harun’un soyundan gelenlerin, Harun’un almış olduğu rahipliğe katılmalarını sağladın.

 

1543 Diyakosların ruhbanlık sırrı duası da şöyledir:

 

Çok kutsal Baba (…) bu yeni tapınağın (Kilise) tasarlanıp gerçekleşmesi için ruhbanlıkta üç farklı derece kurdun, episkoposlar, papazlar ve diyakoslar, bunlar eskiden Eski Antlaşma’da olduğu gibi, her biri sana hizmet etmekle yükümlüdürler, konutunun hizmeti için miras olarak kendini verdiğin Levi kavmini ayrı tuttun.

 

Mesih’in biricik rahipliği

 

1544 Eski Antlaşma’da sözü edilen rahipliğin tüm önbelirtileri “Tanrı ile insanlar arasındaki tek arabulucu” (1 Tim 2, 5) olan Mesih İsa’da gerçekleşmektedir. “Çok Yüce Tanrı’nın rahibi” (Tek 14, 18) Melkisedek, Hıristiyan geleneğine göre kutsal kıldıklarını tek bir sunuyla, yani “Haç’taki biricik kurbanla, sonsuza dek yetkinliğe erdiren” (İbr 10, 14) “kutsal, masum, lekesiz” (İbr 7, 26) “Melkisedek düzenine göre tek başrahip” (İbr 5, 10; 6, 20) olan Mesih İsa’nın rahipliğinin bir önbelirtisi olarak kabul edilir.

 

1545 İsa’nın kendini kurban ederek insanlığı kurtarması tektir, ilk ve son olarak gerçekleşmiştir. Yine de, Kilise’deki efkaristiya kurbanında mevcut kılınmıştır. İsa’nın biricik rahipliği de tekliğinden hiçbir şey yitirmeden ruhbanlıkla mevcut kılınmıştır. “Tek gerçek başrahip Mesih İsa’dır, ötekiler sadece Onun papazlarıdır.”1

 

Mesih’in biricik kâhinliğine iki şekilde katılım

 

1546 Başrahip ve tek aracı olan Mesih Kilise’yi “kendi Babası Tanrı’nın hizmetinde rahipler Krallığı”2 (Ap 1, 6) yaptı. Tüm inanlılar rahipler topluluğudur. Vaftiz olmuş inanlıların her biri kendi özel eğilimine göre Mesih’in Rahiplik, Krallık ve Peygamberlik görevine katılır. İnanlılar aldıkları Vaftiz ve Vaftizi Güçlendirme sırrı ile rahiplik mertebesini alırlar.3

 

1547 Episkoposlar ve papazlar hiyerarşisi ve tüm inanlıların genel ruhbanlığı, her ne kadar her biri kendine göre Mesih’in4 tek rahipliğine katılıyorsa da, temelde birbirlerinden ayrılırlar. Hangi anlamda birbirlerinden ayrılırlar?5 İnanlıların genel ruhbanlığı vaftiz ruhunun yayılmasıyla, inançlı, umutlu, sevgili yaşamla, Ruh’a göre yaşamakla gerçekleşir; papazlar ise kamusal rahipliğin hizmetindedir, her Hıristiyanın vaftiz ruhunun yayılmasından sorumludurlar. Bu, Mesih İsa’nın Kilisesini aralıksız yönetme ve inşa etme yollarından biridir. İşte bu nedenledir ki bu, özel bir sırla, Ruhbanlık sırrı ile iletilir.

 

Kilise’nin Başı - Mesih’in kişiliğinde…

 

1548 Papazlık aşaması almış olanların görevlerinde faaliyet gösteren, insanlığın kurtulması için kendisini kurban olarak sunan başrahip, Gerçeğin Efendisi, Bedenin Başı, sürüsünün Çobanı olarak Kilisesinde hazır bulunan bizzat Mesih’in kendisidir. Kilise de, papazın Ruhbanlık sırrını almış olmasından dolayı in persona Christi Capitis olarak davrandığını söyler.1

 

Ruhbanlık sırrını almış olan gerçekte bu sırrı Mesih İsa’dan alır. Almış olduğu ruhbanlık sırrı yüzünden gerçekten Yüce Rahibe katıldığından temsil ettiği Mesih’in bizzat kendi gücü ile de hareket eder (virtute ac persona ipsius Christi).2

 

Mesih her rahipliğin kaynağıdır; Çünkü eski yasadaki rahip Mesih’in belirtisi idi, yeni yasanın papazı ise Mesih’in kişiliğinde hareket eder.3

 

1549 Ruhbanlık sırrını almış olan özellikle episkoposlar ve papazlar aracılığıyla Kilise’nin lideri olarak Mesih’in varlığı inanlılar topluluğunda gözle görülür hale gelmiştir.4 Antakyalı Ignatius’un güzel ifadesine göre, episkopos typos tou Patros’tur, yani Tanrı Baba’nın canlı bir sureti gibidir.5

 

1550 Mesih’in, Ruhbanlık sırrını almış olan kişideki varlığı, o kişinin bir daha insani zayıflıklara, hatalara hatta günaha, kötü ruhun etkisi altına girmeyeceği şeklinde anlaşılmamalıdır. Kutsal Ruh’un gücü papazların tüm davranışlarını güvence altına almaz. Oysa Kilise sırlarında bu güvence verilmiştir, öyle ki papazın günah işlemesi bile nurun meyve vermesini engelleyemez. Papazın Kilise’nin havarisel verimliliğine zarar veren, her zaman İncil’e sadık kalmadığı izlenimi bırakan başka birçok davranışı da bulunabilir.

 

1551 Mesih İsa tarafından halkın gerçek çobanlarına verilen rahiplik görevi gerçek bir hizmettir.6 Bu rahiplik görevi tamamen Mesih’e ve insanlara ilişkindir. Tamamen Mesih’e ve biricik rahipliğine bağlıdır, Kilise topluluğunun ve insanların yararına kurulmuştur. Ruhbanlık sırrı Mesih’in “kutsal gücünü” iletir. Bu yetki Mesih İsa’nın sevgi yüzünden herkesin hizmetkârı olması göz önünde bulundurularak kullanılmalıdır.7 “İsa açıkça, sürüsü için yapılacak hizmetin Kendisine olan sevgiyi gösteren bir kanıt olduğunu söyledi.”8

 

… “Tüm Kilise adına”

 

1552 Ruhbanlık sırrını alanlar inanlılar topluluğuna karşı yalnızca Kilise’nin Başı olan Mesih’i temsil etmezler, aynı zamanda Kilise’nin duasını,1 özellikle de efkaristiya kurbanını2 Tanrı’ya sunduklarında tüm Kilise adına davranırlar.

 

1553 “Tüm Kilise adına” sözü papazların topluluğun delegeleri olduğu anlamına gelmez. Kilise’nin dua ve sunusu, liderleri Mesih İsa’nın duası ve sunusundan ayrılmaz. Bu, Mesih’in Kilisesinde ve Kilisesi aracılığıyla yaptığı külttür. Bu, Kutsal Ruh’un birliğinde Mesih aracılığıyla, Mesih’le birlikte ve Mesih’te Tanrı Baba’ya dua eden ve kendisini sunan Mesih’in Bedeni olan tüm Kilise’dir. Bütün Beden, uzuvlarıyla birlikte dua eder ve kendisini sunar, bunun içindir ki, Beden’ de özellikle papazlara yalnız Mesih’in değil, Kilise’nin de papazları denir. Papazlar Mesih’i temsil ettikleri gibi Kilise’yi de temsil edebilirler.

 

III. Ruhbanlık sırrının üç derecesi

 

1554 “Tanrı tarafından kurulmuş olan Ruhbanlık sırrını alanlar Hıristiyanlığın ilk yıllarından beri episkoposlar, papazlar ve diyakoslar olmak üzere üç dereceye ayrılmıştır.”3 Kilise’nin Litürjide, Yetkili Kurulu’nda ve sabit uygulamasında ifade edilen Katolik doktrini, Mesih’in rahipliğine katılımın iki derecesi olduğunu kabul etmektedir: Episkoposluk ve papazlık. Diyakosluk ise onlara yardımcı olmak ve hizmet etmek için vardır. Bunun için sacerdos terimi günümüzde, diyakosları değil de, episkoposları ve papazları belirtmek için kullanılıyor. Bununla birlikte Katolik doktrini rahipliğe (episkoposluk ve papazlık) katılma dereceleri ile hizmet (diyakosluk) derecesinin her üçü de Ruhbanlık sırrı ile verilir der:

 

Diyakoslara aynen Mesih İsa’ya, Baba’nın bir sureti olan episkoposlara, havariler topluluğu, Tanrı’nın senatosu olan papazlara olduğu gibi saygı gösterilsin: Onlarsız Kilise’den söz edilemez.4

 

Episkoposluk aşaması -

Ruhbanlık sırrının en yüksek derecesi

 

1555 Hıristiyanlığın ilk zamanlarından beri Kilise yetkililerin değişik görevleri arasında, Hıristiyan Geleneğinin tanıklığına göre, en yüksek yetki, episkoposluk denilen özel bir mevkide bulunan, havarilerin attığı tohumların filizlerini başlangıçtan beri aynı çizgide sürdürerek iletme görevine haiz kişilere aittir.1

 

1556 Yüksek misyonlarını gerçekleştirebilmeleri için “Havariler, Kutsal Ruh’un özel bir şekilde kendilerine akmasıyla Mesih İsa tarafından yetkilendirildiler; onlar da ellerini koyarak kendi çalışma arkadaşlarına bu tinsel yetkiyi verdiler, bu şekilde, bu özel Kutsal Ruh indirme episkoposluk aşaması verilerek günümüze dek geldi”2.

 

1557 İkinci Vatikan Konsili “episkoposluk aşaması ile en yüksek dereceden Ruhbanlık sırrının verildiğini bildirir, Kilise’ nin litürjik örf ve adetlerine ve Kilise Babaları’nın sözlerine göre bu, yüce ruhbanlık adı altında ruhbanlık gerçeğinin tamamıdır”3. (summa).

 

1558 “Episkoposluk aşaması, kutsallaştırma yetkisi gibi öğretme ve yönetme yetkisi de verir. (…) Gerçekten (…) el koyma ve kutsama sözleriyle Kutsal Ruh verilmiş olur ve kişi Kutsal Ruh tarafından mühürlenmiş olur. Episkoposluk aşamasını alan kişi seçkin ve açık bir şekilde Efendi, Çoban ve Rahip olan Mesih’in yerini alır ve onun görevini üstlenmiş olur (in Eius persona agant).”4 “Kendilerine verilmiş Kutsal Ruh sayesinde episkoposlar manevi krallık ya da çobanlık ve peygamberlik yetkilerine sahip olurlar.”5

 

1559 “Kişi Ruhbanlık sırrı gereğince Mesih İsa’nın vekili olarak Papa ve diğer bütün episkoposlarla birlik içinde olur.”6 Episkoposlar düzenindeki bu birliğin en belirgin özelliği olarak Kilise’de eskiden beri uygulanmakta olan yeni bir kişiye episkoposluk aşaması verilmesi töreninde bu törene birçok episkoposun katılması gösterilebilir.7 Bir kişiye günümüzde yasal olarak episkoposluk aşaması verilebilmesi için Kilise’ nin yerel Kilise’lerle olan açık yüksek bağı ve onların özgürlüklerinin kefili olması nedeniyle Roma episkoposunun özel bir girişimi gerekmektedir.

 

1560 Her episkopos Mesih İsa’nın vekili olarak, kendisine emanet edilen Kilise’nin bir bölgesinin sorumluluğunu aldığı gibi öteki bütün episkoposlarla birlik içerisinde olmalıdır. “Her ne kadar her episkopos, sürünün kendisine emanet edilen bir bölümünün çobanıysa da, Tanrısal bir sırla havarilerin yasal halefi durumuna gelen kişi zincirleme olarak Kilise’ nin misyonundan sorumludur.”1

 

1561 Tüm bu söylediklerimiz episkopos tarafından yapılan Efkaristiya töreninin neden özel bir anlamı olduğunu ve Kilise’nin Başı ve İyi Çoban olan Mesih İsa’yı gözle görülür biçimde temsil edenin başkanlığında sunak etrafında toplanan Kilise’nin birliğini en yüksek derecede belirtmiş olduğunu açıklamaktadır.2

 

Papazlık aşaması - episkoposların yardımcıları

 

1562 “Baba’nın kutsayıp da dünyaya gönderdiği Mesih İsa, havarileri aracılığıyla kendi kutsamasına ve misyonuna katılan halefler, yani eposkoposlar edindi. Episkoposlar da, yasal olarak Kilise’nin çeşitli üyelerine, değişik derecelerde bu yetkiyi verdiler.”3 “Episkoposların görevleri daha alt derecede papazlara iletilmiş olur: Papazlar da episkoposların yardımcıları olarak Mesih’in emanet ettiği görevin gerçekleşmesine çalışırlar.”4

 

1563 “Papazların görevi, episkoposlara bağlı olarak, Mesih’in bizzat kendisinin kurmuş olduğu, yücelttiği ve yönettiği Bedeninin otoritesine katılmaktır. Papazların ruhbanlığı, önce Hıristiyanlığa giriş sırlarını gerektiriyorsa da, Kutsal Ruh’un meshetmesiyle papazları özel bir nitelikle mühürleyen ve onları bizzat Baş-Mesih’in adıyla davranabilecek duruma sokabilen, onları bu şekilde Mesih-Papaz biçimine sokan özel bir sır aracılığıyla verilir.”5

 

1564 “Papalığın yüce yetkisine sahip olmadıkları halde ve episkoposlara bağlı olmalarına karşın, papazlar ruhban sınıfına dahildirler; papazlar Ruhbanlık sırrı ile, yüce ve ebedi6 rahip Mesih İsa’yı örnek alarak İncil’i bildirmek, inanlıların çobanları ve Yeni Antlaşma’nın gerçek papazları olarak Tanrısal kült törenini yapmak üzere kutsanmışlardır.”7

 

1565 Ruhbanlık sırrını almış papazlar bu sır sayesinde Mesih İsa’nın havarilerine emanet etmiş olduğu misyonun evrensel boyutlarına katılırlar. Papazlık aşaması sırasında almış oldukları tinsel lütuf onları sınırlı ve dar bir misyon için değil de “dünyanın dört bir yanına kadar uzanan”1, “nerede olursa olsun ta içlerinde hazırlanmış İncil’i bildirecek”2 evrensel boyutlu bir esenlik misyonu için hazırlar.

 

1566 “Kutsal görevleri en iyi Efkaristiya kültünde kendini gösterir: Efkaristiya kültünde Mesih’in yerini alıp onun gizini ilan ederek, ilk ve son kez Babasına lekesiz kurban3 olarak kendini sunan Mesih’in Yeni Antlaşma’daki tek kurbanını Rab İsa yeniden gelinceye dek ayin kurbanına uygulayarak, onda mevcut kılarak inanlıların dileklerini liderlerinin kurbanında birleştirirler.” Tüm ruhban sınıfı gücünü bu biricik kurbandan alır.4

 

1567 “Papazlar episkoposların aklı başında yardımcıları olarak Tanrı Halkı’na hizmet için çağrılan episkoposlarıyla birlikte çeşitli görevleri bulunan tek bir papazlar takımını oluştururlar. Papazlar inanlılardan oluşan bir cemaatin bulunduğu her yerde, inanlıların günlük dertlerine çare olmak için, episkoposun görev ve yetkilerini üzerlerine alarak, bir bakıma yürekten bağlı bulundukları episkoposlarını temsil ederler.”5 Papazlar görevlerini ancak episkoposlarına bağlı kaldıkları sürece ve onlarla işbirliği içinde yerine getirebilirler. Papazlık aşamasını aldıkları sırada episkoposa yaptıkları itaat yemini ve papazlık aşaması töreninin sonunda episkoposun vermiş olduğu barış öpücüğü, episkoposun onları yardımcıları, evlatları, kardeşleri ve dostları olarak gördüğünü gösterir, buna karşılık papazlar da ona karşı sevgi ve itaat borçludurlar.

 

1568 “Kendilerini papaz takımına sokan papazlık aşamasından dolayı papazlar kutsallaştırıcı kardeşlik sırrı sayesinde birbirlerine daha sıkı bağlanırlar ama, yerel episkoposa bağlı bir episkoposluktaki göreve atanmalarından dolayı özellikle bu seviyede bir papaz takımı oluştururlar.”6 Papaz takımı birliği, papazlık aşaması verildiği sırada, episkopos yardımcılarının da, episkopostan sonra, ellerini koymalarını isteyen adette litürjik bir anlam kazanmaktadır.

 

Diyakosluk aşaması - “hizmet amacıyla”

 

1569 “Papazlık hiyerarşisinin en alt basamağında ‘papazlık amacıyla değil de, hizmet etme’ amacıyla üzerlerine el koyulan diyakoslar bulunur.”1 Diyakosluk aşaması vermek için yalnızca episkopos el koyar, bu da diyakosun diyakosluk görevlerinde özellikle episkoposuna bağlı olduğunu gösterir.2

 

1570 Diyakoslar Mesih İsa’nın görev ve yetkilerine özel bir biçimde katılırlar.3 Diyakosluk aşaması onları hiç kimsenin silemeyeceği bir mühürle damgalar ve onları herkesin hizmetkârı yani “diyakos”u olan Mesih İsa’ya benzetir.4 Diyakosların görevleri arasında episkoposun ya da papazların yönettiği ayinlere katılmak da vardır, diyakoslar komünyon dağıtabilir, evliliği kutsayabilir, İncil’i bildirebilir ve vazedebilir, cenaze töreni yapabilir ve daha başka hayır işleri yapabilirler.5

 

1571 İkinci Vatikan Konsili’nden itibaren Latin Kilisesi’nde diyakosluk “kendine özgü mertebesiyle sürekli bir biçimde”6 hiyerarşideki yerini yeniden aldı. Oysa Doğu Kiliseleri bunu hep korumuşlardır. Bu sürekli diyakosluk evli erkeklere de verilmektedir. Bu da Kilise’nin misyonunda bir zenginlik demektir. Gerçekten de, Kilise’ de gerek litürjik ve papazlıkla ilgili, gerek sosyal ve hayır işleriyle ilgili diyakosluk görevlerini yerine getiren insanların, diyakosluk sırrı sayesinde “daha etkili bir şekilde görevlerinin üstesinden gelebilmeleri ve mihraba daha sıkıca bağlanmaları için havarilerden beri âdet haline gelen ellerin üzerlerine konulmasıyla güçlenmeleri yararlı ve uygun olur”7.

 

IV. Ruhbanlık ayini

 

1572 Ruhbanlık sırrı verilmesi Kilise için çok önemli bir olay olduğundan mümkünse bu törene çok sayıda inanlının katılması istenir. Bu dinsel tören genellikle bir pazar günü ve bir katedralde duruma uygun olarak büyük bir törenle yapılır. Episkoposluk, papazlık ve diyakosluk aşamalarının hepsinde aynı prosedür uygulanır. Tören Efkaristiya litürjisinde yapılır.

 

1573 Ruhbanlık sırrının temel riti, üç mertebe için de, episkoposun ruhbanlık sırrını alacak kişinin başına ellerini koymasında ve Tanrı’dan Kutsal Ruh’un inmesini ve ruhbanlık almaya aday kişiye alacağı ruhbanlık derecelerinin bütün armağanlarını vermesini dileyen bu sırra ait özel kutsama duasını yapmasından ibarettir.8

 

1574 Bütün Kilise sırlarında olduğu gibi, ayinde ek ritler bulunur. Çeşitli geleneksel litürjilerde oldukça farklılık göstermelerine karşın sır lütfunu ortak görünümlerde ifade ederler. Latin ritinde, ilk ritlerin -adayın seçilmesi ve sunulması;, episkoposun konuşması, adayın sorgulanması, azizlerin ilahileri- hepsi adayın seçiminin Kilise geleneklerine uygun şekilde yapıldığını gösterir, ve törenin ana bölümüne geçilmesini sağlar, törende uygulanan birçok rit gerçekleştirilen gizi sembolik bir biçimde ifade eder ve tamamlar: Episkopos ve papaz adaylarının kutsal kremle meshedilmesi, ruhbanlıklarını verimli kılacak Kutsal Ruh’un özel meshetmesinin işaretidir; Tanrı sözünü bildirmek olan görevini, Mesih’in gelini Kilise’ye olan sadakatini belirten, Rab İsa’nın sürüsünün çobanlığını üzerine aldığını gösteren episkoposun üzerine İncil konulması, ona yüzük, episkopos başlığı ve âsasının verilmesi; Tanrı’yı temsil etmeye çağrılan papaza kutsal halkın kurbanını gösteren kâse ile kutsal çanağın verilmesi; Mesih’in İncil’ini bildirmek görevini almış olan diyakosa da İncil verilmesi.

 

V. Ruhbanlık sırrını kim verebilir?

 

1575 Mesih İsa havarilerini seçip onlara yetki ve görevlerini verdi. Baba’nın sağına çıktıktan sonra da sürüsünü terk etmedi, sürüsünü havarileri sayesinde sürekli olarak korumakta ve aynı çobanlarla günümüzde de halen görevini sürdürmektedir.1 Kimini havari, kimini çoban olarak atayan Mesih’in kendisidir.2 Mesih İsa görev ve yetkilerini episkoposları aracılığıyla sürdürmektedir.3

 

1576 Ruhbanlık sırrı papazların sırrı olduğundan, episkoposların havarilerin halefi olarak görevi “tinsel armağanı”4, “havarilerin tohumunu”5 iletmektir. Geçerli bir şekilde episkoposluk aşaması almış olanlar, kısacası havarilerin halefi durumunda olan kişiler geçerli bir şekilde Ruhbanlık sırrının üç derecesini de verebilirler.6

 

VI. Ruhbanlık sırrını kimler alabilir?

 

1577 “Yalnızca vaftiz olmuş erkekler Ruhbanlık sırrını alabilir.”7 Rab İsa on iki havariden oluşan bir kurul8 oluşturmak için erkekleri seçti, havariler de işlerini devam ettirecek yardımcılar9 seçtiler10. Episkoposlar kurulu, kendilerine ruhbanlıkla bağlı papazlarla birlikte Mesih İsa’nın dönüşüne dek on ikili kurulu hazır tutmakta ve güncelleştirmektedir. Kilise de Mesih İsa’nın bu seçimine bağlı kalarak Ruhbanlık sırrını yalnızca erkeklere veriyor. Nitekim bu görev Kilise içinde şimdiye dek kadınlara verilmemiştir.1

 

1578 Hiç kimsenin Ruhbanlık sırrını kendi kendisine almaya hakkı yoktur. Gerçekten hiç kimse bu yetkiyi kendi kendisine alamaz. Bu göreve Tanrı tarafından çağrılır.2 Tanrı’nın kendisini papazlığa çağırdığını hisseden kişi bu eğilimini, papazlık aşaması verme yetki ve sorumluluğu olan Kilise’nin otoritesine alçakgönüllülükle bırakmalıdır. Her lütuf gibi, bu sır da hak edilmeden alınamaz.

 

1579 Latin Kilisesi tarafından Ruhbanlık sırrı verilen herkes normal olarak, sürekli diyakoslar hariç, “Göklerin Egemenliği uğruna” (Mt 19, 12) bekâr kalmak eğiliminde olan ve bekâr yaşayan inanlı erkekler arasından seçilirler. Kayıtsız şartsız Rab’be ve “onun işlerine”3 kendilerini adamaya çağrılanlar, bütün benlikleriyle Tanrı’ya ve insanlara kendilerini verirler. Bekârlık hizmetlinin kendini Kilise hizmetine verdiği bu yeni yaşam tarzının bir işaretidir; sevinçli bir yürekle kabul ederek Tanrı’nın Egemenliği’ni parlak bir biçimde bildirir.4

 

1580 Doğu Kiliselerinde, yüzyıllardan beri bu konuda değişik bir yöntem uygulanmaktadır: Doğu Kiliselerinde yalnızca bekârlar episkopos olabilirler, evli erkekler ise papazlık ve diyakosluk aşaması alabilirler. Bu uygulama çoktandır yasal kabul edilmiştir; bu evli papazlar cemaatlerinde çok verimli çalışmalar yapmaktadırlar.5 Şu da var ki, Doğu Kiliselerinde de bekâr papazlar çok saygı görürler, çok sayıda papaz da Tanrı’nın Egemenliği için bekâr kalma yolunu seçmiştir. Batı’da olduğu gibi Doğu’da da Ruhbanlık sırrını almış olanlar evlenemezler.

 

VII. Ruhbanlık sırrının etkileri

 

Silinmez tinsel mühür

 

1581 Kutsal Ruh özel bir lütfuyla, ruhbanlık sırrını alan kişinin İsa’nın Kilisesinde hizmet etmesi için Mesih İsa’ya daha çok benzemesini sağlar. Ruhbanlık sırrını alan kişi Kilise’ nin Başı Mesih’in temsilcisi olarak onun çobanlık, peygamberlik, rahiplik özelliklerine iştirak etmiş olur.

 

1582 Vaftiz ve Vaftizi Güçlendirme sırlarında olduğu gibi, Mesih’in işlevlerine katılım ilk ve son olarak olur. Ruhbanlık sırrı da bu sırrı alanı silinmez bir tinsel mühürle damgalar. Bu mühür yinelenemez ve geçici olarak verilemez.1

 

1583 Papazlık aşamasını geçerli bir şekilde almış olan biri, kuşkusuz, haklı nedenlerle papazlıkla ilgili yükümlülüklerinden alıkonulabilir, ya da bu kişinin papazlık yapması yasaklanabilir,2 ancak sözcüğün tam anlamıyla yeniden laik olamaz,3 çünkü papazlık aşaması ile kendisine basılan mühür her zaman içindir. Papaz olduğu gün kendisine verilen papazlık mesleği ve misyonu onu sürekli biçimde damgalamıştır.

 

1584 Sonunda papazlar üzerinden esenlik konusunda faaliyet gösteren ve esenliği sağlayan Mesih İsa olduğuna göre, papazın yakışıksız davranışları İsa’nın davranışını etkilemez.4 Augustinus bunu vurgulayarak şöyle ifade ediyor:

 

Kibirli bir papazı şeytanla bir tutmak gerekir. Mesih İsa’nın armağanı papazın bu tutumundan dolayı kötülenmiş olmaz, Mesih’in aracılığıyla akan şeyler arılıklarını korur, onun aracılığından geçen duruluğunu korur ve verimli topraklara kadar gelir. (...) Ruhbanlık sırrının tinsel belirgin niteliği gerçekte ışığa benzer olmasıdır: Aydınlanmak isteyenler onu arılığıyla alır ve o ise kirli varlıklardan geçerse, kirlenmez.5

 

Kutsal Ruh’un lütfu

 

1585 Kutsal Ruh’un bu sırra özgü olan özel lütfu, Ruhbanlık sırrını alan kişiyi rahip, öğretmen ve çoban olarak tam Mesih İsa’ya benzetir.

 

1586 Episkoposa görevini yerine getirebilmesi için gerekli gücü verir (“Liderlik ruhu”: Latin ritinde episkoposluk aşaması verilirken yapılan dua). Episkoposa sevgi içerisinde ve karşılık beklemeden bir baba ve çoban olarak Kilisesindeki insanları ve özellikle de yoksulları, hastaları ve ihtiyaç içinde olanları6 ihtiyatla ve bütün gücüyle savunması ve yönetmesi için özel bir güç ve cesaret verir. Bu lütuf episkoposu İncil’i bütün insanlara öğretmesi, sürüsüne örnek olması, koyunları için kendi yaşamını korkmadan vererek Efkaristiya’da Kurban ve Rahip olan Mesih’le özdeşleşerek kutsallaşma yolunda sürüsüne öncülük etmesi için yüreklendirir.

 

Yüreklerin içini bilen Ey Baba, episkopos olarak seçtiğin kuluna, sevgili sürünü otlatabilmesi, sana gece ve gündüz hizmet ederek senin gözünde kusursuz bir görev yapabilmesi için güç ver. O Kutsal Kilise’nin armağanlarını sunsun, ruhbanlık ruhu sayesinde buyruklarına uyarak günahları bağışlama gücüne sahip olsun, senin düzenine göre yükümlülükleri dağıtsın, havarilerine vermiş olduğun yetkiye dayanarak her bağı çözsün; Oğlun Mesih İsa aracılığıyla, temiz yüreğiyle, tatlılığıyla sana hoş bir koku sunsun…1

 

1587 Papazlık aşamasının verdiği tinsel armağan Bizans ritinde şu duayla ifade edilmektedir. Episkopos, ellerini koyarak, birçok duayla birlikte şu duayı okur:

 

Ey Rab, papazlık mertebesine çıkarmak lütfunda bulunduğun kişiyi, mihrabının huzuruna layık bir şekilde çıkması, Egemenliğinin İncilini bildirmesi, gerçek olan sözünü gerçekleştirmesi, sana tinsel kurbanlar ve armağanlar sunması, halkını yeniden canlandırma banyosuyla yenilemesi için Kutsal Ruhunla doldur ki, biricik Oğlun, yüce Tanrımız ve Kurtarıcımız Mesih İsa’yı, ikinci gelişinde bizzat kendisi karşılamaya gitsin ve engin iyiliğinden düzeninin iyi yönetilmesinin ödülünü alsın.2

 

1588 Diyakoslara gelince şöyle der, “kutsayıcı sır onlara litürjide, Tanrı sözünde ve hayır işlerinde episkoposla ve papazlarla birlikte Tanrı Halkı’na hizmet etmek için gerekli gücü versin”3.

 

1589 Ruhbanlığın yetki ve lütfunun büyüklüğü karşısında Kilise Babaları tüm yaşamlarıyla Kilise sırrı sayesinde kendilerini papaz yapan Kişi’ye benzeyebilmek için dine dönme çağrısının ivediliğini hissettiler. Nazianzlı Gregorius genç bir papaz iken şöyle yazmıştı:

 

Başkalarını arındırmadan önce insan kendisini arındırmalıdır; eğitmeden önce eğitim almalıdır; aydınlatmak için ışık olmalıdır, başkalarını Tanrı’ya yaklaştırmak için önce kendi Tanrı’ya yaklaşmalıdır, kutsallaştırmadan önce kendi kutsallaşmalıdır, eliyle götürmeli, aklıyla nasihat etmelidir.4 Kimin papazları olduğumuzu, hangi seviyede olduğumuzu, yöneldiğimiz kişinin kim olduğunu biliyorum. Tanrı’nın yüceliğini ve insanın zayıflığını ve gücünü biliyorum.1 Papaz kimdir? Papaz gerçeğin savunucusudur, meleklerle birlikte dikelmekte, başmeleklerle birlikte hamd etmekte, mihrap üzerinde kurbanları sunmaktadır. Mesih’in rahipliğine katılmakta, yaratığı yeniden biçimlendirmekte, yaratığı Tanrı suretine yeniden kavuşturmakta, öbür dünya için yaratığı yeniden yaratmakta, daha da önemlisi kendi tanrılaştığı gibi tanrılaştırmaktadır da.2

 

Arslı Papaz ise şöyle diyor: “Yeryüzünde insanlığı kurtarma işlevini papaz sürdürmektedir…” “İnsan yeryüzünde papazın ne olduğunu iyi anlamış olsaydı, korkudan değil sevgiden ölürdü…” “Ruhbanlık İsa’nın sevgi yüreğidir.”3

 

ÖZET

 

1590 Havari Paulus Timoteyus’a şöyle diyor: “Ellerimi senin üzerine koymakla Tanrı’nın sana verdiği lütfu yeniden canlandırman gerektiğini sana anımsatıyorum” (2 Tim 1, 6) ve “biri Hıristiyan topluluğunun episkoposu olmak istiyorsa, soylu bir görev istiyor demektir” (1 Tim 3, 1). Titus’a da şöyle diyordu: “Seni Girit’te, oradaki örgütlenmeyi tamamlaman ve her kentte talimatıma uygun olarak papazlar ataman için bıraktım” (Tit 1, 5).

 

1591 Bütün Kilise rahipler topluluğudur. Vaftiz sayesinde bütün inanlılar Mesih’in rahipliğine katılırlar. Bu katılıma “inanlıların genel rahipliği” denir. Temel ve hizmet açısından Mesih’in misyonuna başka bir katılım şekli daha vardır; Ruhbanlık sırrı ile verilen “ibadet rahipliği”nin görevi cemaat içinde Baş-Mesih’in kişiliğinde ve onun adına hizmet etmektir.

 

1592 İbadet rahipliği inanlıların genel rahipliğinden temelde ayrılır, ibadet rahipliği inanlılara hizmet götürmek için kutsal bir güç verir. Ruhbanlık sırrını almış olanlar Tanrı Halkı’na, onları eğiterek (munus docendi), Tanrısal kült ile (munus liturgicum) yöneterek (munus regendi) hizmet götürürler.

 

1593 Hıristiyanlığın başlangıcından beri Ruhbanlık sırrı üç derecede olmuştur: Episkoposluk, papazlık ve diyakosluk. Ruhbanlık verilmesi uygulamasının Kilise’nin organik yapısı bakımından yeri doldurulamaz. Episkopossuz, papazsız ve diyakossuz bir Kilise’den söz etmek imkânsızdır.4

 

1594 Episkopos kendisini, kendisine emanet edilen yerel Kilise’ nin gözle görülür lideri yapan ve kendisini Episkoposlar Kurulu’na sokan Ruhbanlık sırrını eksiksiz alır. Episkoposlar havarilerin halefleri ve Episkoposlar Kurulu’nun üyeleri olarak Petrus’un halefi olan Papa’nın otoritesi altında bütün Kilise’nin görev, yetki ve sorumluluklarına katılırlar.

 

1595 Papazlar ruhbanlık onurunda episkoposlarıyla birlik içinde oldukları gibi papazlık görevlerinde episkoposa bağlıdırlar; episkoposların becerikli yardımcılarıdırlar; episkoposları etrafında yerel Kilise’nin tüm sorumluluklarını üzerlerine alan bir papaz takımı oluştururlar. Episkopos tarafından kendilerine içinde bulundukları Hıristiyan cemaatini yönlendirmek için belirli bir görev verilir.

 

1596 Diyakoslar yalnızca Kilise’nin hizmetindeki görevlerini yerine getirmek üzere Ruhbanlık sırrını almış kişilerdir. Ruhbanlık sırrı ile ibadet rahipliğini alamazlar. Ruhbanlık sırrı diyakosa Tanrı’nın sözlerini bildirme, Tanrısal kült, hayır işleri yükümlülükleri verir. Diyakos bu görevleri episkoposunun otoritesi altında gerçekleştirmelidir.

 

1597 Ruhbanlık sırrı episkoposun ellerini adayın üzerine koyması ve törensel kutsama duası eşliğinde verilir. Bu kutsama duası ile episkopos Tanrı’dan, Kutsal Ruh’un ruhbanlık alacak kişiye aldığı ruhbanlık derecesine uygun görev ve yetkileri vermesini diler. Ruhbanlık sırrı, bu sırrı alanı silinemez bir mühürle damgalar.

 

1598 Kilise Ruhbanlık sırrını yalnızca bu iş için elverişli koşullara sahip vaftiz olmuş erkeklere verir. Bir kişiye Ruhbanlık sırrı vermek hakkı ve sorumluluğu Kilise’nin otoritesindedir.

 

1599 Latin Kilisesi’nde Ruhbanlık sırrı genelde özgürce bekâr kalmayı kabul eden ve kamu önünde açıkça bunu insanlara hizmet etmek ve Tanrı Egemenliği sevgisiyle kabul ettiklerini açıklayan adaylara verilir.

 

1600 Ruhbanlık sırrının üç derecesi de episkopos tarafından verilir.

 

 

7. KONU

 

Evlilik sırrı

 

1601 “Bir erkekle bir kadının ömürleri boyunca bir aile oluşturmak üzere yaptıkları, doğal amacı eşlerin mutluluğu olduğu kadar soyu devam ettirmek ve çocukları yetiştirmek olan evlilik sözleşmesi Rab Mesih tarafından vaftizli eşler arasında sır mertebesine çıkartılmıştır.”1

 

I. Tanrı’nın tasarısında evlilik

 

1602 Kutsal Kitap erkekle kadının Tanrı’nın suretinde ve benzerinde yaratıldığını anlatan bölümle başlar ve Apokalypsis’teki “Kuzu’nun düğünü”1 (Ap 19, 7. 9) ile son bulur. Kutsal Kitap baştan sona evlilik ve onun “gizi”nden, evlilik kurumundan ve Tanrı’nın ona verdiği anlamdan, evliliğin kökeninden ve bitiminden, esenlik tarihi boyunca çeşitli evrelerinde, günahtan kaynaklanan zorluklarından ve “Rab’de”, Kilise ile Mesih arasındaki yeni antlaşmadaki yenilenmesinden (1 Kor 7, 39) söz eder.2

 

Yaratılış düzeninde evlilik

 

1603 “Eşlerin oluşturduğu yaşam ve sevgi dolu aile düzeninin kendine özgü kuralları Yaradan tarafından konulmuş ve donatılmıştır.”3 Evliliğe olan eğilimleri, Yaradan’ın elinden çıktıkları gibi, kadın ile erkeğin doğasında vardır. Evlilik, yüzyıllar boyunca değişik kültürlerde, toplum yapılarında, takındığı tinsel tutumlarda uğradığı değişikliklere karşın tamamen insan eliyle kurulmuş bir kurum değildir. Bu çeşitlilik evliliğin ortak ve sürekli çizgilerini unutturmamalıdır. Bu kurumun saygınlığı ne yazık ki her yerde aynı açıklıkla görünmez,4 bununla birlikte her kültürde evlilik ilişkisinin önemine dair bir kanı mevcuttur. “Çünkü kişinin ve toplumun mutluluğu evlilik ve aile mutluluğuyla sıkı sıkıya bağlıdır.”5

 

1604 Tanrı insanı sevgiyle yarattığı gibi, sevmeyi bilmesini de istedi, sevme eğilimi insanda doğuştan vardır. Çünkü insan Sevgi’nin6 bizzat kendisi olan Tanrı’nın suretinde ve benzerinde7 yaratıldı. Tanrı insanı erkek ve kadın olarak yarattıktan sonra, onların birbirlerine karşı duyduğu sevgi, Tanrı’ nın insana karşı duyduğu mutlak ve ebedi sevginin bir sureti olur. Bu sevgi Tanrı’nın gözünde çok iyi bir şeydir.8 Tanrı’nın kutsadığı bu sevgi de üretken olmak zorunda ve yaratılışın gözetimi işinde gerçekleşmelidir: Tanrı Adem ile Havva’yı kutsayarak onlara: “Üretken olun, çoğalın ve dünyayı doldurun ve onu denetiminiz altına alın” dedi (Yar 1, 28).

 

1605 Kadın ve erkeğin birbirleri için yaratıldığını Kutsal Kitap şu sözlerle doğruluyor: “İnsanın yalnız başına kalması doğru değildir.” Kadın erkeğin “etinden alınmış ettir”, kısacası bir başka kendisi, eşiti, en yakını, kendisine Tanrı tarafından verilen, yardımcımız olan Tanrı’yı temsil eden bir yardımcıdır.1 “İşte bu yüzden erkek anne babasını terk edip karısına bağlanacak, ve ikisi tek bir beden olacaklar” (Yar 2, 18-25). Bu her iki yaşamın da hep sürüp gidecek bir birliği demektir, Mesih İsa da bunun başlangıçta Tanrı’nın tasarısı içinde olduğunu “Onlar artık iki değil, tek bedendir” sözleriyle ifade ediyor (Mt 19, 6).

 

Günahın yönetimi altındaki evlilik

 

1606 Her insan kendisinde ve çevresinde kötüyü tecrübe eder. Bu tecrübe kadın erkek ilişkilerinde de kendini hissettirir. Eşlerin birliktelikleri her zaman anlaşmazlıkların, uyuşmazlıkların, birinin birine egemen olma duygusunun, sadakatsizliklerin, kıskançlıkların, nefrete ve kopmaya kadar götürebilecek geçimsizliklerin tehdidi altındadır. Bu geçimsizlikler kültürlere, devrelere, bireylere göre az ya da çok şiddetli olabilir, bunların az ya da çok üstesinden gelinebilir, ancak göründüğü kadarıyla bunlar evrensel boyutludur.

 

1607 Üzülerek saptadığımız bu geçimsizliğin kökeni inanca göre ne erkek ve kadının doğasından, ne ilişkilerin cinsinden ama günahtan gelmektedir. Erkek ile kadının başlangıçtaki birlikteliklerinden kopmalarının nedeni Tanrı’dan kopma olan asli günahın birinci sonucudur. İlişkileri karşılıklı yakınmalarla yıpranır;2 Yaratıcının bir lütfu olan karşılıklı duyulan ilgi3 doyumsuzluğa ve söz geçirme yarışına dönüşür;4 kadınla erkeğin üretken olup çoğalma ve dünyayı denetimleri altına alma olan soylu görevi5 çocuk doğurma ve ekmek kazanmanın getirdiği acılarla bunaltıcı bir görev durumuna gelir.6

 

1608 Yine de, yaratıcı düzen ağır bir biçimde bozulmasına karşın sürüp gitmektedir. Günahın yaralarını sarmak için kadınla erkeğin Tanrı’nın, onlardan hiçbir zaman esirgemediği sonsuz bağışlayıcılığındaki yardımına gereksinimleri vardır.7 Bu yardım olmazsa erkekle kadın Tanrı’nın “başlangıçta” yaratmış olduğu amaca uygun olarak yaşamlarını birleştirmeyi gerçekleştiremezler.

 

Pedagoji yasaları altında evlilik

 

1609 Tanrı merhametli olduğundan günahkâr insanı terk etmedi. Günahın sonucu olan cezalar, “ağrı çekerek doğum yapmak” (Yar 3, 16) “alın teri dökerek ekmeğini kazanmak” (Yar 3, 19) aynı zamanda günahın zararlarını sınırlayan ilaç görevi görürler. Düşüşten sonra, evlilik insanın içine kapanmasını, bencilliğini, kendi zevkinin peşinde koşmasını yenmesine ve başkalarına açılmasına, karşılıklı yardımlaşmasına, kendini vermesine neden olur.

 

1610 Evliliğin birliği ve bozulmazlığı ile ilgili ahlâki bilinç antik pedagoji yasası altında gelişti. Kral ve ilk peygamberlerin çokeşliliği henüz o çağlarda reddedilmiyordu. Bununla birlikte, Musa’nın kadınları boşama iznini insanların katı yürekli oluşlarından dolayı verdiğini söyleyen İsa’nın sözlerine karşın1 Musa’ya verilen buyruk kadının erkek tarafından keyfi olarak ezilmesine engel olmak için verilmişti.

 

1611 Peygamberler sadık ve veto edilemez2 bir evlilik aşkını İsrail ile Tanrı arasındaki antlaşmaya benzeterek seçilmiş Halkın bilincini evliliğin bozulmazlığı ve birliği konusunda daha derin bir anlayış içine sokmaya çalıştılar3. Rut ve Tobit Kitapları evliliğin anlamı, evlilikte sadakat ve eşlerin birbirlerine olan sevgisi konusunda çok duygulu tanıklıklar içermektedir. Gelenek Ezgiler Ezgisi’nde daima “evrenin tüm ırmaklarının söndüremediği” (Ezg 8, 6-7) “ölüm kadar güçlü” Tanrı aşkının saf bir yansıması olan insan aşkının ifadesini görmüştür.

 

Rab’de evlilik

 

1612 Tanrı ile halkı İsrail arasındaki düğün antlaşması ebedi ve yeni Antlaşmayı hazırlamış oldu. Tanrı Oğlu beden alarak ve kendi hayatını feda edip Kendisi tarafından kurtarılan insanlıkla bir şekilde birleşerek “Kuzu’nun düğününü” (Ap 19, 7. 9) hazırladı.

 

1613 İsa insanlar arasına girerken ilk mucizesini Annesinin isteği üzerine bir düğünde davetli iken gerçekleştirdi.5 Kilise İsa’nın Kana’daki düğünde hazır bulunuşuna çok büyük önem vermektedir. Kilise, İsa’nın düğüne katılmasının evliliğin iyi bir şey olduğunu gösterdiği gibi, evliliğin de Mesih’in varlığını gösteren etkin bir işaret olduğunu kabul eder.

 

1614 İsa konuşmasında yanlış anlamaya yol açmadan Yaradan’ın başlangıçta kadınla erkeği birleştirmekteki asıl amacını anlattı, sonra Musa tarafından verilen kadını boşama izni, insanların yüreklerinin katılığının bir sonucudur;1 Kadın ile erkek arasındaki evlilik birleşmesi bozulamaz: Tanrı’ nın kendisi “Tanrı’nın birleştirdiğini, insanlar ayırmasın” dedi (Mt 19, 6).

 

1615 Evliliğin bozulmazlığı konusundaki ısrar insanda şaşkınlık yaratabilir ve bu gerçekleşmesi imkânsız bir zorunluluk olarak görülebilir.2 İsa eşleri Musa’nın Yasası’ndan daha ağır taşıyamayacakları ağır bir yükün altına sokmak istemedi.3 Günah tarafından bozulmuş yaratılışı ilk halindeki düzene sokmak için gelen İsa, evliliğin Tanrı Egemenliği’nin yeni boyutunda yaşanması için gerekli gücü ve lütfu Kendisi vermektedir. Eşler evliliğin asıl anlamını ancak İsa’yı izleyerek, kendilerinden fedakârlık ederek birbirlerinin Haçlarını kendi üzerlerine alarak4 anlayabilir ve bunu Mesih’in yardımı ile yaşayabilirler.5 Hıristiyan evliliği lütfu her Hıristiyan yaşamının kaynağı olan Mesih’in Haçı’nın bir ürünüdür.

 

1616 Havari Paulus, “Ey kocalar Mesih Kilise’yi nasıl sevip onu yüceltmek uğruna kendini feda ettiyse, siz de karılarınızı öyle sevin” (Ef 5, 25-26) diyerek bunu anlatmak istedi. Hemen ardından da şunu ekledi “Bunun için adam annesini babasını bırakacak, karısına bağlanacak ve ikisi tek bir beden olacaklar: Bu giz çok derindir; ben bunları söylerken Mesih ve Kilise’den söz ediyorum” (Ef 5, 31-32).

 

1617 Her Hıristiyan yaşamı Mesih’in ve Kilise’nin içten sevgisinin izini taşır. Tanrı Halkı’nın yaşantısına girmiş olan Vaftiz de bir düğün gizidir: Doğrusunu söylemek gerekirse vaftiz düğün şöleni olan Efkaristiya’dan önce gelen düğün banyosudur.6 Hıristiyan evliliği de Mesih ile Kilise arasındaki antlaşma sırrı, etkili bir işarettir. Nuru bildirdiği ve ilettiği için vaftiz olan kişiler arasındaki evlilik Yeni Antlaşma’ nın gerçek bir sırrıdır.7

 

Tanrı Egemenliği uğruna bakire kalma

 

1618 Mesih bütün Hıristiyan yaşamının merkezidir. Onunla olan bağ her türlü öteki ailevi ya da toplumsal bağdan daha ön plandadır.1 Hıristiyanlığın başlangıcından beri Kuzu’yu gittiği her yerde2 izlemek, Rab’bin işleriyle uğraşmak, Onun hoşuna gitmek,3 gelmekte olan Güveyi karşılamaya gitmek için4 uğruna evlilikten vazgeçmiş erkek ve kadınlar oldu. Mesih İsa’nın kendisi kimilerine bu yaşam tarzını benimsemeleri için çağrıda bulundu. Kendisi de evlenmedi:

 

Ana rahminden, doğuştan hadım olarak doğmuş olanlar bulunduğu gibi, insanlar tarafından hadım edilmiş olanlar ve kendilerini Göklerin Egemenliği uğruna hadım saymış olanlar da vardır. Bunu anlayabilen anlasın (Mt 19, 12).

 

1619 Göklerin Egemenliği uğruna bakire kalma vaftiz ruhunun bir yayılması, Mesih’le olan bağın önceliğinin, Mesih’in dönüşünü hararetle bekleyişin güçlü bir işaretidir, bakire kalma evliliğin fani olan bu dünyanın bir gerçeği olduğunu anımsatan bir işarettir.5

 

1620 Tanrı’nın Egemenliği uğruna bakire kalma ile Evlilik sırrı, her ikisi de Rab’bin kendisinden gelmektedir. Kendi iradesine uygun şekilde yaşamaları için onlara anlam ve gerekli lütfu veren Kendisidir.6 Tanrı’nın Egemenliği uğruna bakire kalmaya itibar etme7 ile Hıristiyan evliliğinin anlamı birbirlerinden ayrılmaz ve karşılıklı olarak birbirlerini desteklerler:

 

Evliliği karalamaya çalışmak bakireliğin yüceliğini aynı şekilde küçültmek demektir; evliliği övmek bakireliğe duyulan hayranlığı daha da canlandırır. (…) Sonuçta, bir kötülükle kıyaslanınca bir iyilik olarak gözüken gerçekten bir iyilik değildir, ama en mükemmel iyi yadsınmamış iyiliklerden de iyi olandır.8

 

II. Kilise nikâh töreni

 

1621 Latin ritinde, iki Katolik arasında yapılan nikah töreni, tüm Kilise sırlarının Mesih’in Paskalya giziyle olan bağı nedeniyle normal olarak Kutsal Ayin sırasında yapılır.9 Efkaristiya’da, Mesih’in kendi yaşamını feda ettiği sevgili eşi Kilise ile sonsuzluğa dek birleştiği Yeni Antlaşma’nın anısı gerçekleştirilir.1 Eşlerin kendi yaşamlarını birbirlerine vermeye gösterdikleri onaylarını efkaristiya kurbanında güncelleşen Mesih’in Kilisesi uğruna sunduğu kurbanla birleştirerek, Mesih’te tek bir beden olabilmek için, Mesih’in aynı Kanı’ndan içerek ve aynı Bedeni’nden yiyerek, Efkaristiya’yı alarak pekiştirmeleri uygun olur.2

 

1622 “Kilise nikâh töreni Kilise sırrı olarak (…) kendiliğinden geçerli, saygıdeğer ve verimli olmalıdır.”3 Kilise nikah töreniyle evlenecek çiftlerin törene katılmadan önce günah çıkartmaları uygun olur.

 

1623 Latin Kilisesi’nde genelde eşler Kilise huzurunda karşılıklı onaylarını belirterek evlilik sırrını karşılıklı olarak birbirlerine verirler. Doğu Kiliseleri’nde ise papaz ya da episkopos eşlerin karşılıklı onaylarını aldıktan sonra evlilik antlaşmasının bir işareti olarak eşlerin başlarına sıra ile taç koyarak onlara evlilik sırrını verir.

 

1624 Çeşitli litürjilerde Tanrı yeni çift üzerine özellikle de gelin üzerine lütfunu ve kutsamasını versin diye yapılan birçok kutsama ve epiklesis duası vardır. Evlilik sırrı duasında eşler Mesih ile Kilise arasındaki sevgi birliğinde olduğu gibi Kutsal Ruh’u alırlar.4 Kutsal Ruh birbirlerine olan sadakatlerinin yenileneceği güç, sevgilerini daima sundukları kaynak, yaptıkları antlaşmanın mührüdür.

 

III. Eşlerin onayı

 

1625 Evlilik antlaşmasının başoyuncuları vaftiz olmuş, özgürce kendi onaylarını ifade eden, özgürce evlilik antlaşmasını imzalayacak bir kadınla bir erkektir. “Özgür olmak” şu demektir:

 

- Herhangi bir zorlama olmaması;

- Kilisece ya da doğal yasa gereğince engellenmemiş olmak.

 

1626 Kilise eşler arasında ifade edilen onayı “evliliği oluşturan”5 zorunlu öğe olarak kabul eder. Onay verilmemişse evlilik geçerli değildir.

 

1627 Onay verme “eşler arasında karşılıklı olarak yapılan insani bir davranıştır”1. -“Seni karım olarak kabul ediyorum.”  -“Seni kocam olarak kabul ediyorum.”2 Buu onaylar eşleri birbirlerine bağlar ve her ikisinin tek bir beden olmasıyla tamamlanır.”3

 

1628 Onay dıştan gelecek korkudan ve şiddetten uzak, evlilik antlaşmasını yapacak kişilerin kendi iradeleriyle yapacakları bir eylemdir.4 Hiçbir insani güç bu onayın yerini alamaz.5 Bu irade eksikse evlilik geçersizdir.

 

1629 Bu nedenle (ya da evliliği geçersiz veya olmamış sayan başka nedenler yüzünden) Kilise, Kilise mahkemesinde durum değerlendirmesi yaptıktan sonra “evliliğin geçersiz olduğunu” yani hiç oluşmamış olduğunu açıklayabilir.6 Bu durumda, sözleşme tarafları daha önceki birlikteliklerinin doğal zorunluluklarını yerine getirmek koşuluyla evlenmekte özgürdürler.7

 

1630 Evlilik törenine katılan papaz (ya da diyakos) Kilise adına eşlerin onayını kabul eder ve Kilise’nin kutsamasını verir. Kilise papazı ve şahitlerin evlilik töreninde hazır bulunmaları açıkça evliliğin bir Kilise gerçeği olduğunu gösterir.

 

1631 İşte bu nedenledir ki Kilise inanlılardan evliliğin alışagelindiği gibi yapıldığını gösterir bir kilise belgesi ister. Bunun birçok nedenleri vardır:8

 

- evlilik sırrı litürjik bir eylemdir. Bu törenin kilisede ayinle yapılması uygun olur.

- evlilik eşler arasında ve çocuklara karşı Kilise’de yeni görevler, yeni haklar getirir;

- evlilik Kilise içinde bir yaşam biçimi olduğundan evlilik güvence altına alınmalıdır (şahitlerin zorunluluğu).

- topluluk önünde onay vererek bir kez “Evet” demek, bu sözde sadık kalmaya yardımcı olur.

 

1632 Eşlerin “Evet”lerinin özgürce ve sorumluca olmaları için ve evlilik antlaşmasının insani, sağlam ve sürekli Hıristiyan temellere oturtulması için evlilik hazırlığının yapılması çok önemlidir:

 

Ebeveynler ve aileler tarafından verilen öğütler ve gösterilen örnekler bu hazırlıkta ayrıcalıklı bir yer tutar.

“Tanrı’nın ailesi” olarak Hıristiyan topluluğuna ve papazlara özellikle de yıkılmış aileleri gözlemleyen ve evlilik kurumuna güven duymayan çağımızın çoğu gençlerine evlilik ve aile ile ilgili insani ve Hıristiyan değerlerinin aktarımında çok önemli rol düşer;1

 

Gençleri elverişli bir biçimde ve zamanında, özellikle aile içinde, evlilikteki aşkın saygınlığı, evlilikteki görev ve sorumluluklar üzerinde eğitmek gerekir: Gençler bu şekilde iffet konusunda eğitildikten ve saygın bir nişanlılık devresi geçirdikten sonra evliliğe atılabilirler.2

 

Karışık evlilikler ve aykırı kültler

 

1633 Birçok ülkede karışık evliliklere (Katolik birinin Katolik olmayan vaftizli biriyle evlilği) çok sık rastlanır. Papazların ve evlenecek kişilerin bu konuda daha bir dikkatli olmaları gerekir; aykırı kültler (bir Katoliğin başka bir dinden biriyle evlenmesi) arasında yapılan evlilik durumlarında daha büyük bir ihtiyat gerektirir.

 

1634 Ayrı mezheplerden olmak, çiftler için, her biri kendi cemaatinin taleplerini getirip bir ortak noktada anlaşırlarsa ve birbirlerine Mesih’te nasıl sadakatle yaşadıklarını öğretirlerse hiç de öyle aşılması imkânsız bir engel oluşturmaz. Ancak karışık evliliklerin getirdiği zorluklar da göz ardı edilmemelidir. Bu zorluklar henüz tam Hıristiyan birliği sağlanamadığından ortaya çıkmaktadır. Karışık evlilik yapan çiftler Hıristiyanların bu ayrılık dramını ta ailelerinin içinde hissedebilirler. Kültlerin aykırılığı bu zorlukları daha da ağırlaştırabilir. İnanç ve evlilik kavramına ilişkin ayrılıklar, hatta farklı dini zihniyetler, evlilikte özellikle çocukların eğitimi sırasında gerilimlere neden olabilir. Bu durumda dine karşı lakayt kalma tehlikesi baş gösterebilir.

 

1635 Yürürlükte olan Latin Kilise Hukuku’na göre, karışık evliliğin yasal olabilmesi için yetkili episkoposun acil izni gerekmektedir.3 Aykırı kültlere sahip kişiler arasında yapılacak evliliğin geçerli olması için bir özel acil izin gerekmektedir.4 Bu izni ya da özel izni her iki taraf da ancak evliliğin temel niteliklerini ve sonuçlarını bildiklerini ve Katolik tarafının ileri sürdüğü çocukların Katolik Kilisesi’nde vaftiz edilip eğitilme koşulunu kabul ettiklerini bildirdikleri zaman alabilirler.5

 

1636 Birçok bölgede, ökümenik diyalog sonunda, ilgili Hıristiyan cemaatleri karışık evlilik sorununu çözecek ortak bir kurul oluşturmuş durumdalar. Bu kurulun görevi çiftlerin inanç ışığı altında bu özel durumlarını, yaşamalarını kolaylaştırmaktır. Aynı zamanda eşlerin kendilerine ve cemaatlerine olan sorumlulukları arasındaki gerilimi gidermeye yardımcı olma görevi de vardır. Bu kurul eşlerin inançlarındaki ortak noktaların gelişimini yüreklendirmeli, aykırı olan noktalara da saygı gösterilmesini sağlamalıdır.

 

1637 Aykırı kültlerde yapılan evliliklerde Katolik tarafına özel bir görev düşer: “Çünkü iman etmemiş koca, karısı aracılığıyla, iman etmemiş kadın da imanlı kocası aracılığıyla kutsanır” (1 Kor 7, 14).

Bu “kutsallaştırma” çiftlerden Hıristiyan olmayanın özgürce Hıristiyan inancını kabul etmesini sağlarsa Kilise ve Hıristiyan eş için ne büyük mutluluk olurdu.1 Evlilikteki içten sevgi, aile erdemlerinin sabırla ve alçakgönüllülükle uygulanması, duada sebatkâr olunması çiftlerden inanmayan olanı Hıristiyanlığa hazırlayabilir.

 

IV. Evlilik sırrının etkileri

 

1638 “Eşler arasında yapılan geçerli evlilikten, evliliğin tek ve sürekli olma özelliğinden bir bağ doğar; bundan başka, Hıristiyan evliliğinde, eşler durumlarının saygınlığı ve görevleri için özel bir sırla kutsanmış ve güçlendirilmiş olurlar.”2

 

Evlilik bağı

 

1639 Eşlerin birbirlerine verdikleri onay ve birbirlerini karşılıklı olarak kabul etmeleri, Tanrı’nın bizzat kendisi tarafından onaylanmıştır.3 Onların anlaşmasından “ortaya Tanrı yasasının onayladığı cemiyet içinde bir kurum çıkar”4. Eşler arasındaki antlaşma insanlar ile Tanrı arasındaki antlaşmanın içine karışıp bütünleşir: “Eşler arasındaki gerçek aşk Tanrı aşkı ile bütünleşir.”5

 

1640 Şu halde evlilik bağı Tanrı’nın kendisi tarafından kurulmuş olduğundan vaftiz olanlar arasında yapılan evlilikler hiçbir zaman bozulamaz. Eşlerin özgür iradeleri sonucu oluşan bu bağ ve yapılan bu evlilik bozulamaz bir gerçektir ve Tanrı’nın insanlara karşı sadık sevgisinin bir belirtisidir. Tanrısal bilgeliğin kurduğu bu düzene karşı gelmek Kilise’ nin harcı değildir.6

 

Evlilik sırrı lütfu

 

1641 Hıristiyan eşler kendi bulundukları durumda ve yaşamlarında Tanrı Halkı içinde kendilerine özgü lütufları alırlar.7 “Evlilik sırrına özgü bu lütuf eşlerin sevgilerini yetkinleştirmeye, birlikteliklerinin, bozulmazlığını güçlendirmeye yöneliktir. Bu sevgi aracılığıyla eşler birbirlerine güç vermeye, çocuk sahibi olmaya ve çocuklarının doğru şekilde eğitilmesine yardımcı olurlar.”1

 

1642 Bu sevginin kaynağı Mesih’tir. “Nasıl ki eskiden Tanrı insanlara olan ebedi ve sadık sevgisinin belirtisi olarak halkıyla bir antlaşma yaptıysa, aynı şekilde, şimdi, insanların Kurtarıcısı, Kilise’nin Güveyi olarak, Hıristiyan eşleri Evlilik sırrı ile karşılamaya geliyor.”2 Onlarla birlikte kalıyor, onların Haçını sırtlayıp kendisi ile ilerlemeleri, düştüklerinde kalkmaları, birbirlerini karşılıklı olarak bağışlamaları, birbirlerinin sorumluluklarını taşımaları,3 Mesih’e duydukları saygıdan dolayı birbirlerine boyun eğmeleri (Ef 5, 21), nazik ve üretken bir doğaüstü sevgiyle birbirlerini sevmeleri konularında onlara güç veriyor. Aile yaşamlarında ve aşklarının sevincinde onlara şimdiden, Kuzu’nun düğün şölenini umma tadını veriyor:

 

Kilise’nin gözettiği, göksel Baba’nın onayladığı, meleklerin ilân ettiği, kutsallık veren evlilik mutluluğunu yeterli bir şekilde anlatabilecek gücü nereden bulacağım (…). Tek bir umutla, tek bir arzuyla, tek bir disiplinle, aynı hizmet için bir araya gelen iki Hıristiyan ne şahane bir çift oluşturur! Aynı Baba’nın evladı, aynı Efendi’nin kulları olarak onları ne bedende ne de ruhta hiçbir şey ayıramaz; tersine onlar gerçekten tek bir bedende iki kişidir. Bedenin tek olduğu yerde, ruh da tektir.4

 

V. Evlilikteki sevginin gerekleri ve iyilikleri

 

1643 “Evlilikteki sevgi bir kişiyi oluşturan unsarların -beden ve içgüdünün arzuları, duygusallık ve duyguların gücü, akıl ve iradenin eğilimleri bütününü kapsar; bu sevgi eşleri daha derinden birleştirir, bir tek beden olmalarının ötesinde onları tek bir yürek, tek bir ruh yapar; karşılıklı kendilerini tam olarak vermenin bir sonucu olarak sadakat ve bozulmazlık gerektirir; aynı zamanda da üretkenliğe açılır. Burada söz konusu her evlilikteki doğal aşk nitelikleri olsa da, bunların yeni bir anlamı vardır. Bu anlam onları yalnız arılaştırmakla kalmayıp daha da sağlamlaştırmaktadır ve onları özel olarak Hıristiyan değerlerinin ifadesi mertebesine çıkartmaktadır.”5

 

Evliliğin tekliği ve bozulmazlığı

 

1644 Eşlerin aşkı, aşkın doğası gereği, tüm yaşamlarını verdikleri birlikteliklerinin bozulmazlığını ve birliğini zorunlu kılar: “Artık onlar iki değil tek bedendir”1 (Mt 19, 6). “Eşler evliliğin zorunlu kıldığı karşılıklı kendilerinden bir şeyler verme vaadine her gün sadık kalarak birlikteliklerini durmadan pekiştirmelidirler.”2 Bu insani birliktelik Evlilik sırrı ile verilen Mesih İsa’nın birlikteliği ile onaylanır, arıtılır ve tamamlanır. Birlikte alınan Efkaristiya ve ortak Hıristiyan yaşamı ile daha da derinlik kazanır.

 

1645 “Evlilikte açıkça ortaya çıkan kadınla erkeğin birbirlerine duydukları aşkta kadınla erkeğe aynı kişisel saygı gösterilmelidir.”3 Çok eşlilik tek ve özel olan evlilik aşkına ve onuruna ters düşer.4

 

Evlilikteki aşkta sadakat

 

1646 Evlilikte eşlerin aşkı, bu aşkın doğası gereği, dokunulmaz bir sadakat gerektirir. Bu, eşlerin kendilerini birbirlerine vermelerinin bir sonucudur. Aşk kesin olmak ister. “Yeni bir düzene kadar” olmak istemez. “Bu samimi birleşme, iki kişinin karşılıklı kendilerini vermeleri, çocukların iyiliği için eşlerin birbirlerine sadık kalmalarını gerektirir ve birleşmelerinin bozulmazlığını belirtir.”5

 

1647 Bunun en derin nedenini Tanrı’nın antlaşmasına, Mesih’in Kilisesine sadık kalmasında bulabiliriz. Evlilik sırrı ile eşler bu sadakati göstermek yeterliliğini elde ederler. Evlilik sırrı ile evliliğin bozulmazlığı daha derin bir anlam kazanır.

 

1648 Bir insana bütün bir ömür boyu bağlanmak zor, hatta imkânsız görünebilir. Tanrı’nın bizleri kesin, değişmez bir sevgi ile sevdiğini bildiren Yeni Haber ne kadar önemliyse eşlerin bu sevgiye katkıları onu taşıyıp ve desteklemeleri, evlilikteki sadakatleri ile Tanrı’nın sadık sevgisinin tanıkları olabilmeleri de o kadar önemlidir. Çoğu zaman zor koşullar altında Tanrı’nın yardımıyla bu sınavı veren çiftler Hıristiyan cemaatinin desteğini ve minnettarlığını hak ederler.6

 

1649 Ama buna karşın değişik nedenler yüzünden birlikte yaşamak çekilmez hale gelebilir. Bu durumlarda Kilise eşlerin ayrı oturmasını kabul etmektedir. Ancak eşler Tanrı önünde hâlâ karı kocadırlar; yeni bir ilişkiye girmek için özgür değildirler. Bu zor durumda, en iyi çözüm, eğer mümkünse barışmaktır. Hıristiyan cemaati çiftlerin, bozulmaz olarak kalan evlilik bağına sadık kalarak Hıristiyanca yaşamalarına yardımcı olmakla yükümlüdür.1

 

1650 Günümüzde, birçok ülkede resmi yasalara göre boşanıp yeniden resmi olarak evlenen birçok Katolik bulunmaktadır. Kilise, Mesih İsa’nın [“Karısını boşayıp başkasıyla evlenen, karısına karşı zina işlemiş olur; kocasını boşayıp bir başkasıyla evlenen kadın da zina etmiş olur” (Mk 10, 11-12)] sözlerine sadık kalarak yeni bir evliliği, ilki geçerli bir şekilde yapılmışsa kabul edemez. Boşanmış olanlar resmi nikahla yeniden evlenirlerse Tanrı yasasına nesnel olarak ters düşen bir durumda olurlar. Bu durum içinde kaldıkları sürece komünyon alamazlar. Aynı nedenlerle bazı kilise sorumluluklarını üstlenemezler. Tövbe ve İtiraf sırrı ancak Mesih’e olan sadakatlerinde kusur edenlerin pişmanlık duymaları ve tamamen iffetli bir yaşam sürmeleri durumunda verilebilir.

 

 

1651 Böylesi bir durumda bulunan ve inançlarını koruyan ve çocuklarını Hıristiyanca yetiştirmek isteyen Hıristiyanların kendilerini Kilise’den, Hıristiyan olarak katılabilecekleri yaşamdan dışlanmış hissetmemeleri için, onlara karşı, papazların ve Hıristiyan cemaatinin çok dikkatli davranması gerekir:

 

Onlar Tanrı Sözünü dinlemeye, ayindeki kurbana katılmaya, duada sebat etmeye, cemaatin hayır işlerine ve adalet yararına katkıda bulunmaya, çocuklarını Hıristiyan inancına uygun bir şekilde yetiştirmeye, her gün Tanrı’nın lütfunu yakarmak için kendilerinde tövbe ruhunu geliştirerek, tövbenin gerektirdiği eylemleri yapmaya davet edileceklerdir.2

 

Üretkenlik yolunu açmak

 

1652 “Evlilik kurumu ve evlilikteki aşkın doğasında dünyaya çocuk getirme ve çocuğun eğitimi vardır, evliliğin ödülü budur”3:

 

Çocuklar evliliğin en şahane armağanlarıdır, çocukların ailelerin mutluluğuna çok büyük katkıları olur. Tanrı’nın bizzat kendisi, “İnsanın yalnız kalması doğru değildir” (Yar 2, 18) dedi ve “ta başlangıçtan beri insanları erkek ve dişi olarak yarattı” (Mt 19, 4) ve insanın, yaratıcı eserinde özel bir yeri olsun istedi; erkekle kadını kutsayarak “üretken olun ve çoğalın” (Yar 1, 28) dedi. O andan itibaren, iyi anlaşılmış ve gerçek bir evlilik aşkı, bundan çıkan tüm aile yapısında olduğu gibi, öteki evliliklerin amaçlarını değersiz bulmadan, Yaradan’ın ve Kurtarıcı’nın sevgisiyle cesaretle işbirliği yapmak üzere eşleri uygun duruma getirmeye çalışır ve onlar sayesinde kendi öz ailesini durmadan zenginleştirmek ve büyütmek ister.1

 

1653 Evlilik aşkının üretkenliği ailelerin eğitimle çocuklarına iletmek istedikleri doğaüstü, tinsel ve ahlâki yaşamın meyvelerine kadar yayılır. Aileler çocuklarının ilk ve en önemli eğitimcileridir.2 Bu bağlamda evlilik ve ailenin temel amacı yaşamın hizmetinde olmak olmalıdır.3

 

1654 Tanrı’nın kendilerine çocuk vermediği aileler ise Hıristiyanca ve insanca anlam dolu bir evlilik yaşamı sürdürebilirler. Onların evlilikleri sevgi, özveri ve kabul saçarak üretken olabilir.

 

VI. Aile Kilisesi

 

1655 Mesih İsa Yusuf ile Meryem’in kurmuş olduğu Kutsal Aile içinde doğmak ve büyümek istedi. Kilise Tanrı’nın yuvası’dır. Hıristiyanlığın ilk zamanlarında Kilise’nin çekirdeğini ev halkıyla birlikte Hıristiyanlığı kabul edenler oluşturdu.4 Hıristiyanlığı kabul ederlerken kendi ev halkları da kurtarılsın istediler.5 İmanı kabul eden bu aileler dinsiz bir dünyanın ortasında serpilmiş adacıklar gibiydi.

 

1656 Günümüzde, Hıristiyanlığa yabancı hatta düşman bir dünyada Hıristiyan aileler canlı ve ışıldayan iman yuvaları olarak çok önemli yer tutarlar. İşte bunun içindir ki, İkinci Vatikan Konsili aileye eski bir ifade olan Ecclesia domestica6 der. Aile büyükleri aile içinde “sözleriyle, davranışlarıyla (…) çocuklarına her birinin özel görevi özellikle de kutsal görevi gereği ilk Hıristiyanlık inancını veren öncülerdir”7.

 

1657 Aile babası, anne, çocuklar, ailenin tüm bireyleri “Kilise sırlarını alarak, dua ederek, hamd ederek etkili sevgi ve özverili kutsal yaşamlarıyla işte burada ayrıcalıklı bir biçimde vaftizden gelen genel rahipliklerini ortaya koyarlar”8. Aile böylece insanı zenginleştiren bir okul, ilk Hıristiyan okuludur.9 İnsan katlanmayı ve çalışma zevkini, kardeş sevgisini, tekrar tekrar bağışlamayı, özellikle de dua ederek ve yaşamından bir şeyler feda ederek Tanrısal kült sunmayı bu okulda öğrenir.

 

1658 Yaşamak zorunda oldukları somut koşullar nedeniyle - çoğu zaman da bunları isteyerek- özellikle İsa’nın yüreğine yakın olanları yani Kilise’nin ve özellikle de papazların içten sevgi ve ilgisini hak eden bazı kişileri, çok sayıdaki bekâr kişiyi anımsamakta yarar vardır. Bu kişilerin çoğu yoksulluk nedeniyle ailesizdir. Bunların bazıları Tanrı’nın ve insanların gözünde örnek oluşturacak bir şekilde bekârlıklarını yaşarlar. Onlara Kilise’nin büyük ailesinin ve “aile Kiliseler”in kapıları açılmalıdır. “Bu dünyada hiç kimse ailesiz değildir: Kilise herkesin, özellikle de ağır ‘yükün altında ezilenler’in ailesi ve evidir”1 (Mt 11, 28).

 

ÖZET

 

1659 Paulus şöyle diyor: “Ey kocalar, Mesih İsa Kilise’yi nasıl sevdiyse karılarınızı öyle sevin (…). Bu giz büyüktür; bunu Mesih ve Kilise ile ilgili olarak söylüyorum” (Ef 5, 25. 32).

 

1660 Bir erkek ile bir kadının yapmış olduğu evlilik antlaşması kendi aralarında Yaradan’ın yasaları tarafından kurulan ve donatılan bir mahrem sevgi ve yaşam cemaati oluşturur. Evlilik, doğası gereği çiftlerin mutluluğu ve soyun devam etmesi ve çocukların eğitimi üzerine kurulmuştur. Hıristiyanlar arası evlilik Mesih İsa tarafından Kilise sırrı mertebesine çıkartılmıştır.2

 

1661 Evlilik sırrı Mesih İsa ile Kilisesinin birleşmesi demektir. Evlilik sırrı eşlere Mesih İsa Kilisesini nasıl sevdiyse öyle birbirlerini sevme yeteneğini verir; Evlilik sırrı böylece eşler arasındaki sevgiyi yetkinleştirir, bozulmaz birlikteliklerini pekiştirir ve onları ebedi yaşama götüren yolda kutsallaştırır.3

 

1662 Evlilik evlenmek isteyenlerin onayı üzerine, kısacası sadık ve üretken bir aşk yaşamak amacıyla eşlerin birbirlerine kendilerini isteyerek ve nihai bir biçimde vermeleri üzerine kurulur.

 

1663 Evlilik eşleri Kilise içinde aleni bir yaşama soktuğu için, evlilik töreni de halk içinde litürjik tören çerçevesinde papazın (ya da Kilise’nin seçtiği uzman bir tanık), tanıkların ve inanlıların önünde yapılmalıdır.

 

1664 Birlik, bozulmazlık ve üretkenlik evliliğin başlıca amaçlarıdır. Çokeşlilik evliliğin birliği ile bağdaşmaz; boşanma ise Tanrı’nın birleştirdiğini ayırır; çocuk yapmama ise evlilik yaşamının en şahane armağanından yani çocuktan yoksun kalmaktır.1

 

1665 Boşanmış kişilerin, eşleri hayatta iken yeniden evlenmeleri Mesih İsa tarafından öğretilen Tanrı yasasına ters düşer. Bu kişiler Kilise’den ayrılmamışlardır, ancak komünyon alamazlar. Özellikle çocuklarını Hıristiyanlık inancında yetiştirerek kendi Hıristiyan yaşamlarını sürdüreceklerdir.

 

1666 Hıristiyan ailesi çocuğun Hıristiyanlığı ilk öğrendiği yerdir. İşte bunun içindir ki, ailenin bulunduğu eve haklı olarak “aile Kilisesi” denir, Hıristiyanlık sevgisinin ve erdemlerin öğretildiği dua ve lütuf cemaatidir burası.

 

 

 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Öteki litürjik törenler

 

 

1. KONU

 

Kutsallaştırıcı ayinler

 

1667 “Kutsal Kilise tarafından kurulan sır etkisi olmayan dinsel törenler, Kilise’nin duası aracılığıyla bir bakıma kutsal sırlara benzer ve bunlar özellikle tinsel sonuçlar elde edilebilen kutsal işaretlerdir. Bu dinsel törenler aracılığıyla insanlar kutsal sırların başlıca sonucunu alabilecek duruma gelir ve yaşamlarının çeşitli durumları da kutsallaşır.”2

 

Dinsel törenlerin özel nitelikleri

 

1668 Bu törenler Kilise’nin bazı görevlerinin, bazı yaşam tarzlarının, Hıristiyan yaşamının çok değişik durumlarının kutsallaştırılması ve insana yararlı şeylerin kullanımı amacıyla yapılır. Episkoposun almış olduğu kararlar doğrultusunda, bu törenler bir bölgedeki ya da bir devirdeki Hıristiyan halkın tarihine, kültürüne ve ihtiyaçlarına cevap verebilir. Bu dinsel törenler, çoğu zaman, ellerin koyulması, Haç işareti, kutsal su serpme (Vaftizi anımsatan) gibi belirli bir işaret eşliğinde daima bir dua içerirler.

 

1669 Vaftizden kaynaklanan rahipliğe bağlıdırlar: Her vaftiz olan kişi “bereket kaynağı olmaya”1 ve “kutsamaya”2 çağrılır. Bu nedenle laikler bazı kutsama törenlerini yönetebilirler;3 bir kutsama Kilise yaşamını ve sırrını ilgilendiriyorsa o zaman o tören Ruhbanlık sırrını almış kişiler (episkoposlar, papazlar, diyakoslar) tarafından yönetilir.4

 

1670 Burada söz konusu edilen törenler Kilise sırlarında olduğu gibi Kutsal Ruh’un inmesini sağlamaz, ancak bizi Kilise duası aracılığıyla bu nuru almaya ve buna katılmaya hazırlar. “Elverişli durumdaki inanlıların yaşamlarındaki olayların hemen hepsi İsa’nın çektiği acıları, ölümü ve Dirilişi’nin Paskalya gizinden gelen Tanrısal lütufla kutsallaşmıştır, çünkü her Kilise sırrı ve her dinsel tören kendi özel niteliklerini Ondan alır; maddi şeylerin saygılı kullanımı da insanın kutsallaşmasına ve Tanrı’nın yüceltilmesine yönelik olacaktır.”5

 

Dinsel törenlerin değişik biçimleri

 

1671 Bu dinsel törenlerin başında kutsama törenleri gelir (kişileri, sofrayı, nesneleri, yerleri). Her kutsama Tanrı’yı övmek ve ondan lütuf elde etmek için yapılan duadır. Hıristiyanlar Mesih’te Tanrı Baba tarafından “her türlü tinsel kutsamayla” (Ef 1, 3) kutsanmışlardır. Onun içindir ki, Kilise kutsarken Mesih İsa’nın adını söyler ve haç işareti yapar.

 

1672 Bazı kutsamaların sürekli bir gücü vardır: Kişileri Tanrı’ya adamaya, nesneleri ve yerleri litürjik adetler için kullanılmaya hazır duruma getirme etkisi vardır. Kişiler için yapılan kutsamalar arasında -bunları Ruhbanlık sırrı ile karıştırmamak gerekir- bir manastırın başrahibinin ya da başrahibesinin kutsanması, bakirelerin kutsanması, rahibelik riti ve bazı Kilise görevlilerinin (okuyucular, papaz adayları, din eğitimi verenler, vb,.) kutsanması vardır. Kutsanan nesnelere örnek verecek olursak, bir kilisenin, bir mihrabın, kutsal yağların, kâselerin, papaz giysilerinin, çanların vb. kutsanmasını sayabiliriz.

 

1673 Kilise, Mesih İsa adına, bir kişinin ya da bir nesnenin Kötünün pençesinden ve egemenliğinden kurtulmasını açıkça ve otoriteyle isterse buna şeytanı ya da cinleri kovma denir. İsa şeytanları kovdu,1 Kilise de şeytanları kovma yetkisi ve görevini İsa’dan aldı.2 En basit biçimiyle şeytan kovma Vaftiz töreni sırasında uygulanır. Törensel şeytan kovma yani “büyük şeytan kovma töreni” ise ancak bir papaz tarafından ve episkoposun izni ile yapılabilir. Kilise tarafından bu konuda konulan kurallara harfiyen uyulması zorunludur. Şeytan kovmanın amacı Mesih İsa’nın Kilise’ye verdiği tinsel otoriteyle şeytanları kovmak ya da şeytanın egemenliğinden kurtarmaktır. Özellikle de psişik durumdaki hastalıklarda durum başkadır, bunların iyileşmesi tıp bilimini ilgilendirir. Şeytan kovma töreni yapmadan önce Şeytanın varlığı mı yoksa bir hastalık mı söz konusudur, bundan emin olmak çok önemlidir.3

 

Halkın din duygusu

 

1674 Kilise sırrı ve dinsel tören litürjilerinin dışında, din ve ahlâk dersleri halkın din duygusunu ve inanlıların dindarlık biçimlerini göz önünde bulundurmalıdır. Hıristiyan halkın din duygusu, her zaman, Kilise sırları yaşamı çevresinde gelişen çeşitli dindarlık biçimlerinde kendi ifadesini bulmuştur, kutsal eşyalara saygı gösterme, kutsal yerleri ziyaret etme, hac ziyaretleri, dinsel tören alayı halinde yürüme, Haç Yolu, dinsel danslar, tespih duası, madalyonlar,4 vb.

 

1675 Bu ifadeler Kilise’nin litürjik yaşamının yerini doldurmazlar ama onu sürdürürler: Bunlar litürjik zamanlar göz önüne alınarak, litürji ile ahenk içine sokularak düzenlenmeli, bir bakıma onlardan çıkmalı ve halkı onların içine sokmalıdır, zira litürji, doğası gereği onlardan daha üstündür.5

 

1676 Halkın din duygusunu desteklemek için papazların tedbirliliği gereklidir, gerektiğinde, sofuluklara yönelen din duygusunu Mesih’in gizi bilgisi ışığında geliştirmek, arıtmak ve düzeltmek gerekebilir. Bu sofulukların uygulanması episkoposların ön yargısına ve Kilise’nin genel normlarına bağlıdır.6

 

Halkın din duygusu, esas olarak, var olma ile ilgili büyük sorulara yanıt veren Hıristiyan bilgeliği ile birlikte değerlerin bir bütünüdür, Katolik halkın sağduyusu var olma ile ilgili sentez yeteneğinden oluşur. Tanrısal ile insansal olanı, Mesih ile Meryem’i, ruh ile bedeni, topluluk ile kurumu, kişi ile cemaati, inanç ile vatanı, akıl ile duyguyu bağdaştırır biçimde birlikte götürür. Bu bilgelik her insanı kökten Tanrı’nın oğlu olarak kabul eden, temelde bir kardeşlik kuran, emeği anlayabilen, doğayı karşılamayı öğreten, yaşamın zorlukları arasında bile keyifle ve neşeyle yaşamanın nedenlerini veren bir Hıristiyan hümanizmasıdır. Bu bilgelik halk için, İncil Kilise’de ön planda olduğu zaman ya da içeriği başka çıkarlar yüzünden boşaltıldığında ya da soluğu tıkandığında incilimsi bir içgüdü, ayırt etme ilkesi rolü oynar.1

 

ÖZET

 

1677 Kutsal törenler Kilise tarafından tesis edilmiş, insanları Kilise sırlarının meyvelerini almaya hazırlayan ve yaşamın farklı durumlarını kutsallaştıran maddi işaretlerdir.

 

1678 Kutsal törenler arasında kutsamalar önemli bir yer tutar. Bu törenler insanlar Tanrı’nın lütuflarından İncil’in ruhuna uygun bir biçimde yararlansınlar diye eserleri ve lütuflarından dolayı Tanrı’yı övmeyi olduğu kadar Kilise’nin arabuluculuğunu da içerir.

 

1679 Hıristiyan yaşamı litürjinin dışında halkın farklı kültürlerden kaynaklanan değişik dini duygularıyla da beslenir. Kilise bir yandan onları inancın ışığıyla aydınlatmaya özen gösterirken, öte yandan da Hıristiyan yaşamını zenginleştiren ve insani bir bilgeliği ve incilimsi bir içgüdüyü ifade eden halk sofuluğunun biçimlerini destekler.

 

2. KONU

 

Hıristiyan cenaze töreni

 

1680 Bütün Kilise sırlarının, özellikle de Hıristiyanlığa girişi sağlayan sırların amacı Tanrı’nın evlatlarının son Paskalyasıdır, yani, ölüm aracılığıyla Egemenlik Yaşamına girmektir. O zaman imanla ve umutla ilan ettikleri gerçekleşmiş olur: “Ölülerin dirilmesini ve ebedi Yaşamı bekliyorum.”2

 

I. Hıristiyanın son Paskalyası

 

1681 Hıristiyan ölümünün anlamı, tek umudumuzun dayandığı Mesih İsa’nın ölümü ve dirilişindeki Paskalya gizi ışığında açınlanmıştır. Mesih İsa’da ölen Hıristiyan “bedenini terk edip Rab’bin yanına gider” (2 Kor 5, 8).

 

1682 Ölüm günü Hıristiyan için sırlı yaşamının bitiminde, her ne kadar düğün giysisini giymek için daha çok arınmaya gereksinimi varsa da Vaftizle başlamış olan yeniden doğuşunun sona erdiğini, Kutsal Ruh’un meshetmesiyle verilmiş olan “Oğul’un suretine” nihai benzeyişini, Efkaristiya’da öncelenmiş olan Egemenlik şölenine katılmayı sağlar.

 

1683 Kilise, bir Ana gibi, Hıristiyanı yeryüzü yolculuğunda sırlı bir biçimde bağrında taşıdığı gibi, yolculuğunun bitiminde de “Baba’nın ellerine” teslim etmek için ona eşlik eder. Kilise Baba’ya, Mesih’te, nur çocuğunu sunar, yeryüzüne de yücelik içinde dirilecek olan bedenin tohumunu umutla bırakır.1 Bu sunu efkaristiya kurbanında tam olarak törenle yapılır; bundan önce ve sonra yapılan kutsamalar kutsallaştırıcı törenlerdir.

 

II. Cenaze töreni

 

1684 Hıristiyan cenaze töreni Kilise’nin litürjik bir törenidir. Bu cenaze töreniyle, Kilise papazı burada merhum ile etkili bir birlik oluşturduklarını ifade eder ve cenaze için bir araya gelmiş cemaate ebedi yaşamdan söz eder.

 

1685 Değişik cenaze ritleri Hıristiyan ölümünün Paskalya niteliğini ifade eder ve her bölgenin kendine özgü örf ve adetine, hatta litürjik renkle ilgili durumlarına cevap verir.2

1686 Roma litürjisinin cenaze töreni (Ordo exsequiarum - OEx) yapılacağı üç yere (ev, kilise, mezarlık), ailenin, yerel adetlerin, halkın dindarlığı ve kültürünün cenazeye verdiği değere göre üç tip cenaze töreni önerir. Zaten bu cenaze töreni her geleneksel litürjide aynı şekilde devam eder ve dört ana bölümden oluşur:

 

 

1687 Cemaatin kabulü. Tören bir inanç selamı ile başlar. Merhumun yakınları başsağlığı dilenerek kabul edilirler (Yeni Antlaşma’ daki anlamıyla; umut içinde Kutsal Ruh’un gücüyle).3 Dua etmek için toplanan cemaat “ebedi yaşam sözleri” duymayı bekler. Cemaatteki bir üyenin ölümü (ya da doğum günü, yedinci ya da otuzuncu gün) bu dünyanın perspektifini aşması gereken bir olaydır ve inanlıları dirilmiş Mesih’e gerçek iman perspektifine çekmelidir.

 

1688 Cenaze töreni sırasındaki Tanrı sözü litürjisi, cenazede hazır bulunmasına karşın litürjiye pek aşina olmayan inanlıların, ayrıca merhumun Hıristiyan olmayan arkadaşlarının anlayabileceği şekilde dikkatlice hazırlanmalıdır. Cenaze töreninde yapılan vaaz, özellikle edebi olmaktan ve övme söylevinden uzak,4 fakat dirilmiş Mesih’in ışığında Hıristiyan ölümünün gizini aydınlatacak nitelikte olmalıdır.

 

1689 Efkaristiya kurbanı. Cenaze töreni kilisede yapılıyorsa, Efkaristiya, Hıristiyan ölümünün Paskalya gerçeğinin merkezini oluşturur.1 Kilise işte o zaman merhumla anlamlı birliğini ifade eder: Baba’ya Kutsal Ruh’ta Mesih’in dirilişini ve ölümünü sunarak, Kilise Baba’dan evladının günahlarından ve günahlarının sonuçlarından arınmasını, Egemenlik sofrasına Paskalya bütünlüğünde kabul edilmesini diler.2 İnanlılar cemaati Efkaristiya töreni sayesinde, özellikle de merhumun ailesi, canlı üyesi olduğu Mesih’in Bedenini alarak ve daha sonra onun için onunla birlikte dua ederek “Rab’de uykuya dalmış” kişiyle birlikte yaşamayı öğrenmiş olur.

 

1690 Merhuma elveda demek Kilise tarafından merhumun Tanrı’ ya emanet edilmesidir. Bu son uğurlama Hıristiyan cemaatinin, üyelerinden birine mezara konulmadan önce yaptığı son görevdir.3 Bizans geleneği elvedasını öpücükle belirtir:

 

Bu son uğurlanışında, “bu dünyadan ayrılışında, buradan gidişinde özellikle de bir birlik, bir topluluk içinde olduğundan ilahiler söylenir. Gerçekten, ölerek birbirimizden ayrılmayız, çünkü hepimiz aynı yolu kat ediyoruz ve aynı yerde buluşacağız. Biz hiç bir zaman ayrılmış sayılmayız, çünkü Mesih için yaşıyoruz, şimdi de Mesih’te birleşmiş olarak, Ona doğru giderek (…) Mesih’te hep birlikte olacağız”4.