ÜÇÜNCÜ KISIM

MESİH’TE

YAŞAM

Hıristiyan, kendi değerini bil

 1691 “Hıristiyan, kendi değerini bil. Çünkü Tanrı doğasına katılmış bulunuyorsun, eski zavallı yaşamına dönerek doğanı yozlaştırma. Hangi Lidere tabi olduğunu ve hangi Bedenin üyesi olduğunu anımsa. Karanlıkların kudretinden kopartılıp Tanrı’nın Egemenliğine ve ışığa taşındığını unutma.”1

 

1692 İnanç İlkeleri Tanrı’nın yaratılış eserinde ve daha da fazlasıyla insanın kurtarılışı ve kutlulaştırılmasında yaptıklarının ne kadar büyük olduğunu söylüyor. İmanın belirttiklerini, Kilise sırları iletiyor: “Kilise sırlarıyla yeniden doğan” (Yu 1, 12) Hıristiyanlar “Tanrı doğasına katılarak” (2 Pet 1, 4) “Tanrı’nın çocukları” (1 Yu 3, 1) oldular. İmanlarında yeni değerlerinin bilincine vararak Hıristiyanlar bundan böyle “Mesih’in İnciline layık bir yaşam sürmeye” (Fil 1, 27) çağrılmışlardır. Duayla ve Kilise sırlarıyla elde edilebilen Mesih’in lütfu ve Kutsal Ruh’un armağanları sayesinde bunun üstesinden gelebilirler.

 

1693 Mesih İsa her zaman Babasının hoşuna gidenleri yaptı.2 Onunla hep tam bir birlik içinde yaşadı. Aynı şekilde havariler de “gizlilik içinde yapılanı gören”3 Baba’nın nazarında yaşamaya ve “mükemmel olan göksel Baba gibi mükemmel olmaya” (Mt 5, 47) davet edildiler.

 

1694 Vaftizle4 Mesih’e katılan “kendilerini günah karşısında ölü, Mesih İsa’da Tanrı karşısında diri sayan”5 (Rom 6, 11) Hıristiyanlar böylece Dirilmiş olan Kişinin yaşamına katılmış olurlar. Mesih’in izinde ve Onunla birlikte6 olan Hıristiyanlar “sevgili çocuklar olarak Tanrı’yı örnek alabilir ve sevgi yolunu izleyebilirler” (Ef 5, 1). Düşüncelerini, sözlerini ve davranışlarını “Mesih İsa’nınkilere uydururlar”7 (Fil 2, 5) ve Onu örnek almaya çalışırlar.

 

1695 “Rab Mesih İsa’nın adıyla ve Tanrımızın Ruhuyla aklanmış ” (1 Kor 6, 11), “kutsal kılınmış ve kutsal olmaya çağrılmış” (1 Kor 1, 2) Hıristiyanlar, “Kutsal Ruh’un Tapınağı”8 oldular. Oğulun bu Ruhu Hıristiyanların yaşamı olarak Baba’ya nasıl dua edileceğini9 öğretir. Onları, sevgilerini göstererek “Ruh’un meyvelerini”10 (Gal 5, 22) vermeleri amacıyla harekete geçirir. Kutsal Ruh günah yaralarını iyileştirir, “içten ruhsal bir değişime uğratarak bizi yeniler” (Ef 4, 23). Kutsal Ruh “ışık çocukları” (Ef 5, 8) olarak yaşamamız için bizleri aydınlatır ve güçlendirir, çünkü ışığın meyveleri her tür iyilik, doğruluk ve gerçekte görülür (Ef 5, 9).

 

İki yol

 

1696 Mesih’in yolu “yaşama götürür”, bu yola aykırı olan yol da “mahvolmaya götürür”1 (Mt 7, 13). İncil’deki bu iki yolu anlatan meselin Kilise din kitabında özel bir yeri vardır. Bu mesel esenliğimizi ilgilendiren ahlâki kararların önemini belirtmektedir. “İki yol vardır, biri yaşama, öteki ölüme götürür; ikisi arasında çok büyük fark vardır.”2

 

1697 Din kurallarını öğretirken önemli olan, Mesih’in yolundaki sevinci ve zorunlulukları tüm açıklığıyla ortaya koymaktır.3 Mesih’te “yeni yaşama” (Rom 6, 4) adım atan insana öğretilecek konular şöyle olmalıdır:

 

- Kutsal Ruh’u öğretmek. Kutsal Ruh Mesih’teki yaşamı içten öğreten, bu yaşamı güçlendiren, düzelten, yöneten ve esinlendiren sevgili bir konuk, dosttur.

- Lütfu öğretmek. Çünkü bizler lütuf sayesinde kurtulduk, sadece lütuf sayesinde yaptıklarımız ebedi yaşam için meyve verebilir.

- Gerçek mutlulukları öğretmek. Mesih’in yolu bu mutluluklarda özetlenir. İnsan yüreğinin özlem duyduğu ebedi mutluluğa götüren tek yol bu mutluluklardır.

- Günahı ve bağışlanmayı öğretmek. İnsan kendini günahkâr kabul etmedikçe kendisi hakkındaki gerçeği öğrenemez, insan dürüst davranmak koşuluyla günahın bağışı olmazsa bu gerçeği kaldıramaz.

- İnsani erdemleri öğretmek. Erdemler iyilik için gerekli özelliklerin ne kadar güzel ve çekici olduğunu gösterir.

- Hıristiyan erdemlerini öğretmek. Azizlerin örneklerinden soyluca esinlenen iman, umut ve sevgi erdemlerini öğretmek.

- On emir’e yayılmış olan sevginin iki buyruğunu öğretmek.

- Kilise din kurallarını öğretmek. Çünkü Hıristiyan yaşamı ancak “azizler birliğinde” “tinsel iyiliklerin” çeşitli değiş tokuşuyla gelişebilir ve iletilebilir.

 

1698 Bu din eğitiminin birinci ve en önemli referansı “yol, gerçek ve yaşam” (Yu 14, 6) olan Mesih İsa’nın kendisi olacaktır. Mesih inanlıları imanda Ona bakarak bu vaatleri kendilerinde bizzat kendisinin gerçekleştirmesini umut edebilirler, Onun kendilerini sevdiği gibi Onu severek kendi asaletlerine yaraşır biçimde davranabilirler.

 

Rabbimiz Mesih İsa’yı gerçekten lideriniz olarak ve kendiniz de Onun bir üyesi olarak görmenizi sizden rica edeceğim. O, bir lider üyelerine nasıl aitse öyle sizindir; Ona ait olan, ruhu, Yüreği, vücudu, aklı, tüm yetenekleri sizindir, onları Tanrı’yı yüceltmek, sevmek, övmek ve Ona hizmet etmek üzere kendinizinmiş gibi kullanabilirsiniz. Sizler, üyeler Liderlerine nasıl aitse öyle Ona aitsiniz. O da Babasının yüceltilmesi ve Ona hizmet için sizde olan her şeyi Kendisine aitmiş gibi büyük bir arzuyla kullanmak istemektedir.1 Yaşamım Mesih’tir (Fil 1, 21).

 

 

BİRİNCİ ANABÖLÜM

 

İnsanın gönül eğilimi:

Kutsal Ruh’ta yaşam

 

1699 Kutsal Ruh’ta yaşam insanın gönül eğilimini tamamlar (birinci bölüm). Kutsal Ruh’taki yaşam Tanrı sevgisi ve insan dayanışmasından oluşur (ikinci bölüm). Esenliğimiz için lütuf olarak verilmiştir (üçüncü bölüm).

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

İnsan onuru

1700 İnsan onuru, Tanrı’ya benzer ve Onun suretinde yaratılmış olmasından gelir (1. Konu). Tanrı mutluluğuna olan eğiliminde tamamlanır (2. Konu). Bu tamamlanmaya gitmek insanın elindedir (3. Konu). Kasıtlı davranışlarıyla (4. Konu) insan Tanrı tarafından vadedilen ve ahlâki vicdan tarafından doğrulanan iyiliğe uyar ya da uymaz (5. Konu). İnsanlar kendi içlerini kendileri kurup geliştirirler: İnsanlar bütün gözle görülür ve tinsel yaşamlarını gelişimlerinin aracı olarak kullanırlar (6. Konu). Lütfun yardımıyla erdemde ilerler (7. Konu), günahtan kaçınırlar, günah işlerlerse de asi çocuk1 gibi Göklerdeki Babamızın bağışlayıcılığına sığınırlar (8. Konu). Böylelikle mükemmel sevgiye ulaşırlar.

 

1. KONU

 

İnsan - Tanrı’nın sureti

 

1701 “Mesih İsa Babasının ve Onun sevgisinin gizini insanlara açınladığında, insana kendisini tam olarak gösteriyor ve gönül eğiliminin ne kadar yüce olduğunu keşfettiriyor.”2 İnsan “Görünmeyen Tanrı’nın sureti”3 (Kol 1, 15) Mesih’te Yaratıcısının “sureti ve benzerinde” yaratıldı. Asli günahla bozulan İnsanın Tanrısal sureti, Tanrı’nın ihsanı sayesinde insanı günahtan kurtaran kurtarıcı Mesih İsa’da ilk güzelliğine kavuşturulmuş ve soylulaştırılmıştır.4

 

1702 Tanrısal suret her insanda mevcuttur. Tanrısal suret, Tanrısal kişilerin kendi aralarındaki birliğine benzer şekilde insanların birliğinde görünür hale gelir (Bkz. İkinci Bölüm).

 

1703 “Tinsel ve ölümsüz”5 bir ruha sahip olan insan, Tanrı’ nın kendisi için yarattığı tek yaratıktır.6 İnsan döllendiği andan itibaren ebedi mutluluk için yaratılmıştır.

 

1704 İnsan Tanrısal Ruhun gücüne ve nuruna katılır. Aklıyla Yaradan tarafından kurulmuş düzeni anlayacak niteliktedir. İradesiyle kendisini kendi gerçek iyiliğine götürebilecek durumdadır. Kendi mükemmelliğini “iyiyi ve gerçeği aramakta ve sevmekte”7 bulur.

 

1705 Ruh, akıl ve irade gibi tinsel güçleri sayesinde insan özgürlükle donatılmıştır, bu “Tanrı’nın sureti olduğunun özel işaretidir”8.

 

1706 İnsan, aklıyla “kötüden kaçınıp iyilik yapması için”9 kendisine baskı yapan Tanrı’nın sesini tanır. Herkes kendi vicdanında yankılanan, Tanrı ve insan sevgisinde gerçekleşen bu yasaya uymak zorundadır. Ahlâklı yaşam kişinin asaletini gösterir.

 

1707 “İnsanlık tarihinin başından beri Kötü tarafından ayartılan insan özgürlüğünü kötüye kullandı.”10 Ayartıldı ve kötülük yaptı. İyilik yapma isteğini içinde taşımasına karşın doğası ilk günahın açtığı yarayı taşımaya devam etmektedir. İnsan kötülük ve hata yapmaya eğilimli oldu:

 

İnsan kendi içinde bölünmüş durumdadır. İster bireysel ister topluca olsun bütün insanların yaşamı kötüyle iyi ışıkla karanlık arasında dramatik bir mücadeledir.1

 

1708 Mesih İsa acı çekerek bizleri Şeytan’dan ve günahtan kurtardı. Bize Kutsal Ruh’taki yeni yaşamı kazandırdı. Onun lütfu günahın bizde bozmuş olduğunu onarıp ilk durumuna getirdi.

 

1709 Mesih’e inanan kişi Tanrı’nın oğlu olur. Bu evlat olma durumu insanı, ona Mesih İsa’yı izleme yeteneğini vererek değiştirir. Bu durum insana dürüstçe davranma ve iyilik yapma yeteneği verir. Kurtarıcısıyla olan birliği nedeniyle İsa’ nın müridi mükemmel sevgiye, kutsallığa erişir. Nur içinde olgunlaşan ahlâki yaşam, cennet mutluluğunda ebedi yaşama açılır.

 

ÖZET

 

1710 “Mesih İsa insanın kendisini tam anlamıyla anlamasını sağlar ve ona içindeki eğiliminin yüceliğini gösterir.”2

 

1711 Tinsel bir ruh, akıl ve irade ile donatılmış insan döllendiği andan itibaren Tanrı ve ebedi yaşam için yaratılmıştır. İnsan kendi mükemmelliğini “iyiyi ve gerçeği aramakta ve sevmekte”3 bulur.

 

1712 Gerçek özgürlük, insanda “Tanrısal suretin olduğunun özel işaretidir”.4

 

1713 İnsan “iyilik yapması ve kötülükten kaçınması”5 konusunda kendisine baskı yapan ahlâk yasasına uymak zorundadır.

 

1714 Doğasında ilk günahın yarasını taşıyan insan özgür davranışı içinde hata yapmaya ve kötülüğe eğilimlidir.

 

1715 Mesih İsa’ya inanan kişi Kutsal Ruh’ta ebedi yaşama sahiptir. Nurda gelişen ve olgunlaşan ahlâki yaşamın cennet mutluluğunda da tamamlanması gerekir.

 

 

 

2. KONU

 

Gerçek mutluluğa olan eğilimimiz

 

I. Gerçek mutluluklar

 

1716 Gerçek mutluluklar İsa’nın Vaazının temelini oluşturur. Gerçek mutlulukların bildirilmesi İbrahim’den beri seçilmiş halka yapılan vaatlerin yeniden ele alınmasıdır. Gerçek mutluluklar, vaatleri yalnız bir memleketi değil, Göklerin Egemenliğine kavuşturarak gerçekleştirirler:

 

Ne mutlu yoksulluk ruhuna sahip olanlara!

Göklerin Egemenliği onlarındır.

Ne mutlu yaslı olanlara!

Onlar teselli edilecekler.

Ne mutlu yumuşak başlı olanlara!

Onlar yeryüzünü miras alacaklar.

Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara!

Onlar doyurulacaklar.

Ne mutlu merhametli olanlara!

Onlara merhamet edilecek.

Ne mutlu yüreği temiz olanlara!

Onlar Tanrı’yı görecekler.

Ne mutlu barış için çalışanlara!

Onlara Tanrı oğulları denecek.

Ne mutlu hak yüzünden zulüm görenlere!

Göklerin Egemenliği onlarındır.

 

Benim yüzümden insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size! Sevinin, sevinçle coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyük olacaktır (Mt 5, 3-12).

 

1717 Gerçek mutluluklar Mesih İsa’nın yüzünü ve sevgisini yansıtır. Gerçek mutluluklar İsa’nın acılarının ve Dirilişinin yüceliğine katılan inanlıların eğilimini ifade eder. Gerçek mutluluklar Hıristiyan yaşamının özel tutum ve davranışlarını aydınlığa çıkarır. Gerçek mutluluklar sıkıntıda insanın umudunu destekleyen paradoksal vaatlerdir. Gerçek mutluluklar havarilerin gizlide sahip oldukları ödülleri ve kutsamaları bildirir. Gerçek mutluluklar Meryem Ana’nın ve azizlerin yaşamında gerçekleşti bile.

 

II. Mutluluk isteği

 

1718 Gerçek mutluluklar insanın doğal mutluluk isteğine cevap verir. Bu isteğin kökeni Tanrısaldır. Tanrı bu isteği insanın yüreğine, insanı kendisine çekmek için koydu. İnsan yüreğini de yalnız O tatmin edebilir:

 

Kuşkusuz hepimiz mutlu olmak istiyoruz, insanlar arasında hiç kimse bu cümleye, bu ifade tam olarak açıklanmadan önce dahi karşı çıkmaz.1

 

Tanrım nasıl oluyor da seni arıyorum? Çünkü Tanrım seni ararken aslında mutlu yaşamı arıyorum. Ruhumun yaşaması için seni arayacağım. Çünkü bedenim ruhum sayesinde, ruhum da senin sayende yaşıyor.2

 

Yalnız Tanrı tatmin eder.3

 

1719 Gerçek mutluluklar insanın var olma nedenini, insan davranışlarının nihai sonunu ortaya çıkarır: Tanrı bizleri kendi mutluluğuna çağırmaktadır. Bu Tanrı çağrısı herkese şahsen hitap ettiği gibi, vaadi kabul eden ve imanda yaşayanların oluşturduğu yeni halk olan Kilise’nin bütünlüğüne de hitap etmektedir.

 

III. Gerçek Hıristiyan mutluluğu

 

1720 Yeni Antlaşma Tanrı’nın insanı çağırdığı mutluğu açıklamak için birçok ifade kullanıyor: Tanrı’nın Egemenliğinin gelişi;4 Tanrı’yı görme: “Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Onlar Tanrı’yı görecekler”5 (Mt 5, 8); Rab’bin sevincine girmek;6 Tanrı’nın Huzuruna girmek (İbr 4, 7-11):

 

Orada dinleneceğiz ve göreceğiz; göreceğiz ve seveceğiz; seveceğiz ve öveceğiz. Sonu olmayan son geldiğinde olacak budur. Sonsuz egemenliğe ulaşmaktan başka ne gibi bir sonumuz olabilir ki?7

 

1721 Tanrı bizleri kendisini tanımamız, kendisine hizmet etmemiz ve kendisini sevmemiz ve böylelikle Cennete erişebilmemiz için dünyaya getirdi. Gerçek mutluluk bizim Tanrı’ nın doğasına (2 Pet 1, 4) ve ebedi Yaşama8 katılmamızı sağlar. Onunla insan, Mesih’in şanına9 ve üçlü-birlik yaşamının mutluluğuna girer.

 

1722 Böylesi bir mutluluk insan aklını ve insan çabalarını aşar. Bu Tanrı’nın karşılıksız armağanın bir sonucudur. Bunun içindir ki, buna insanın Tanrısal mutluluğun içine girmesini sağlayan nur gibi doğaüstü olarak tanımlanır.

 

“Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Onlar Tanrı’yı görecekler.” Kuşkusuz, hiç kimse Tanrı’yı eşsiz yüceliği ve büyüklüğünde “görüp de yaşayamaz”, çünkü Baba kavranılamaz; ama insana olan sevgisi, dostluğu ve Herşeye Kadirliği öylesine büyüktür ki, bu sevgi kendisini sevenlere Onu görme ayrıcalığını vermeye kadar götürür (…) “çünkü insanlar için imkânsız olan Tanrı için mümkündür”.1

 

1723 Vadedilen mutluluk bizleri kesin ahlâki seçimlerde bulunmaya götürür. Yüreğimizi kötü içgüdülerden arınmaya ve her şeyin üstünde Tanrı sevgisini aramaya davet eder. Gerçek mutluluğun ne zenginlikte ya da varlıklı olmakta ne şan ve şöhrette ya da güçte, ne her ne kadar yararlı olursa olsun bilim, teknik ve sanat alanlarında insanın yaptığı herhangi bir şeyde, ne de herhangi bir yaratıkta olduğunu, ama sadece her türlü iyiliğin ve her türlü sevginin kaynağı Tanrı’da olduğunu öğretir:

 

Zenginliğin karşısında herkes eğilir; çoğunluk, büyük bir insan kitlesi içgüdüsel olarak ona saygı gösterir. Mutluluğu servete göre ölçerler, servetin varsa saygınlığında olur. (…) Bütün bunlar paran varsa her şeyi yapabilirsin inanışından gelir. Zenginlik günümüz putlarından biridir, ünlülük de başka bir puttur. (…) Ünlülük, tanınmış olmak ve dünyada ses getirmek (buna medyanın ün kazandırdığı da diyebiliriz) kendiliğinden iyi bir şeymiş gibi, yüce bir iyilikmiş gibi gerçek saygıya layık görülür.2

 

1724 On emir, Dağdaki Vaaz ve havarilere dayanan din eğitimi bize göklerin Egemenliğine götüren yolları gösterir. Bu yollarda Kutsal Ruh’un nuru sayesinde günlük davranışlarla adım adım ilerleriz. Mesih İsa’nın sözlerinin etkisiyle Kilise’de Tanrı’nın yüceliği için meyveler veririz.3

 

ÖZET

 

1725 Gerçek mutluluklar İbrahim’den beri yapılan Tanrı’nın vaatlerini yeniden ele alıp onları göklerin Egemenliğine göre düzenleyerek tamamlar. Bunlar Tanrı’nın insan yüreğine ektiği mutluluk arzusuna cevap oluşturur.

 

1726 Gerçek mutluluklar bize Tanrı’nın bizi çağırdığı nihai sonu öğretir: Egemenlik, Tanrı’yı görme, Tanrı doğasına katılma, ebedi yaşam, Tanrı’nın çocukları olma, Tanrı’da huzur bulma.

 

1727 Ebedi yaşam mutluluğu Tanrı’nın karşılıksız bir lütfudur; ebedi yaşama götüren nur gibi doğaüstüdür.

 

1728 Gerçek mutluluklar dünya nimetleri karşısındaki kesin tavrımızı belirler; Tanrı’yı her şeyin üstünde sevebilmeyi öğrenebilmemiz için yüreğimizi arındırırlar.

 

1729 Cennet mutluluğu dünya nimetlerini kullanma konusunda Tanrı Yasasına uygun olup olmadıklarını belirten kriterleri belirler.

 

 

 

3. KONU

 

İnsanın özgürlüğü

 

1730 Tanrı insanı akıllı bir varlık olarak yarattı ve ona kendi arzusuyla hareket eden ve kendi davranışlarının Efendisi olan bir kişinin onurunu bağışladı. “Tanrı insanın, Yaratıcısını kendisi arayabilsin ve özgür iradesiyle bağlanarak tam ve mutlu mükemmelliğe ulaşabilsin diye ‘kendi kararını kendi verecek’ (Sir 15, 14) durumda olmasını istedi”1:

 

İnsan akıllıdır, bundan dolayı Tanrı’ya benzer, özgür yaratıldı ve davranışlarının efendisidir.2

 

I. Özgürlük ve sorumluluk

 

1731 Özgürlük akıl ve iradede kök salmış bir özelliktir, davranmak ya da davranmamak, bunu ya da şunu yapmak, kasıtlı davranışların sorumluluğunu almak. Özgür iradesiyle herkes kendisi karar verir. İnsandaki özgürlük insanın gerçekte ve iyilikte gelişmesi ve olgunlaşmasıdır. Özgürlük mutluluğumuz olan Tanrı’ya yöneldiğinde yetkinliğine ulaşır.

 

1732 Kendi nihai iyiliği olan Tanrı’ya kesin bir şekilde bağlı olmayan özgürlük iyiyle kötüyü seçme olasılığını, yani mükemmellikte gelişme ya da yok olma ve günah işleme olasılığını kendinde bulundurur. Bu özgürlük tamamen insana özgü davranışları gösterir. Övgü ya da kınamayı, liyakati ya da ayıbı üzerine çeker.

 

1733 İnsan ne kadar çok iyilik yaparsa, o kadar çok özgürleşir. Ancak hak ve iyiliğin hizmetinde gerçek özgürlük vardır. İtaatsizlik ve kötülükten yana tavır koymak özgürlüğü kötüye kullanmadır ve bu durum “günah köleliğine”3 götürür.

 

1734 Özgürlük insanı kendi özgür davranışlarından sorumlu kılar. Erdemdeki aşama, iyiliğin tanınması ve çile iradenin davranışlar üzerindeki üstünlüğünü pekiştirir.

 

1735 Bir davranışın sorumluluğu ve takdiri bilgisizlikten, dalgınlıktan, şiddetten, korkudan, alışkanlıklardan, istikrarsız sevgilerden ya da daha başka fiziksel ve toplumsal etkenlerden azalabilir, hatta silinebilir.

 

1736 Doğrudan isteyerek yapılan her davranış onu yapana atfedilir:

 

Rab, Adem’e bahçede işlediği günahtan sonra, “Ne yaptın?” diye sorar (Yar 3, 13). Aynı şekilde Kain’e de sorar.1 Peygamber Natan da kral Davut’a Üri’nin karısı ile zina edince ve kocasını öldürünce hesap sorar.2

 

Bilinmesi gereken bir şeyin bilinmemesinden doğan bir eylem istenmeden yapılmış olabilir, örneğin trafik işaretlerinin bilinmemesinden dolayı meydana gelen bir trafik kazası gibi.

 

1737 İstenmeden oluşan bir davranış hoş görülebilir, örneğin bir annenin hasta çocuğunun başında tükenmesi. İstenmediği halde kötü sonuçlanan bir davranıştan dolayı da insan sorumlu tutulamaz, örneğin tehlikede bulunan bir insana yardım götürürken kendi ölümüne sebep olmak. Kötü bir davranıştan dolayı hesap sorulabilmesi için bu kötülüğün önceden kestirilebilmesi ve bu davranışı yapanın buna engel olma olasılığının bulunması gerekir, örneğin sarhoşken araba kullanan birinin ölüme sebep olması.

 

1738 Özgürlük insanlar arası ilişkilerde kendini gösterir. Tanrı’nın suretinde yaratılmış olduğu için her kişi özgür ve sorumluluğu olan bir varlıktır. Herkesin herkese bu açıdan saygı göstermesi gerekir. İnsanın özgürce davranma hakkı insan onurunun ayrılmaz bir parçasıdır, özellikle dini ve ahlâki konularda.3 Bu hak kamu yararı ve toplum düzeni sınırları içinde resmi olarak kabul edilmeli ve korunmalıdır.4

 

II. Esenlik düzeninde insan özgürlüğü

 

1739 Özgürlük ve günah. İnsanın özgürlüğü sınırlıdır, aynı zamanda yanılabilirdir. İnsan gerçekten de yanıldı. Özgürce günah işledi. Tanrı’nın sevgi tasarısını reddederek kendisini kandırdı; günahın kölesi oldu. Bu ilk bozulma daha birçoklarının meydana gelmesine neden oldu. İnsanlık tarihi, başlangıcından beri, özgürlüğün kötüye kullanılmasıyla, insan yüreğinden doğmuş olan zulüm ve felâketlere tanık olmuştur.

 

1740 Özgürlüğün tehlikeleri. Özgürlük her şeyi söylemek ve her şeyi yapmak demek değildir. “Özgürlüğe bağlı insanın kendi kendine yettiğini, dünya malından yararlanmak için kendi çıkarını düşündüğünü ileri sürmek yanlış olur.”1 Zaten adil bir özgürlüğün olması için gereken ekonomik, toplumsal, politik ve kültürel düzendeki koşullar çoğu zaman tanınmaz ve ihlâl edilir. Bu durumlardaki körleşme ve haksızlık ahlâki yaşamı sekteye uğratır ve güçlülerle zayıfları sevgiye karşı günah işlemeye yöneltir. Ahlâk yasasından uzaklaşmakla insan kendi özgürlüğüne kastetmiş, kendini zincire vurmuş olur, benzerleriyle olan kardeşlik ilişkisini keser ve Tanrısal gerçeğe itiraz eder.

 

1741 Özgürleşme ve esenlik. Mesih İsa şanlı Haçıyla bütün insanların esenliğini elde etti. Günahın esareti altındakileri kurtardı. “Mesih bizi özgürlük için özgür kıldı” (Gal 5, 1). “Bizi özgür kılacak gerçeği” (Yu 8, 32) Onda buluyoruz. Kutsal Ruh bize verildi, havarinin dediği gibi, “nerede Ruh varsa orada özgürlük vardır” (2 Kor 3, 17). Şimdiden “Tanrı çocuklarının yüce özgürlüğüyle” (Rom 8, 21) övünüyoruz.

 

1742 Özgürlük ve nur. Mesih İsa’nın nuru, Tanrı’nın insan yüreğine koyduğu iyilik ve gerçek ruhuyla uyum içindeyse hiçbir şekilde özgürlüğümüze ket vurmaz. Hıristiyanlık deneyimi özellikle duada bunun tersini gösteriyor: Nurun uyarılarını izlersek dış dünyanın baskı ve zorlamaları karşısında olduğu kadar sınamalar karşısında da iç özgürlüğümüz ve güvenimiz artar. Kutsal Ruh bizim dünyada ve Kilise’deki eserinde özgürce çalışacak çalışma arkadaşları olmamız amacıyla, nurun etkisiyle ruhsal özgürlüğümüzü geliştirir.

 

Ey iyi ve Herşeye Kadir Tanrı, bizi tehlikeye sokan şeyleri bizden uzaklaştır, ruhsal ve bedensel her türlü kösteği yolumuzdan kaldır ki iradeni yerine getirebilecek kadar özgür olalım.2

 

ÖZET

 

1743 Yaratıcısına özgürce bağlansın, böylece kutlu mükemmelliğe ulaşabilsin diye3 “Tanrı insanı kendi kararını verecek şekilde yarattı” (Sir 15, 14).

 

1744 Özgürlük, yapma ya da yapmama böylece kararlaştırılmış eylemleri kendiliğinden ortaya koyma gücüdür. Özgürlük yetkinlik noktasına, eylemini, yüce İyilik olan Tanrı’ya göre düzenlemişse ulaşır.

 

1745 Özgürlük insana özgü davranışların özelliğidir. İnsanı isteyerek yapmış olduğu eylemlerden sorumlu kılar. İradesiyle yapmış olduğu davranışların sorumluluğu ona aittir.

 

1746 Birine atfedilen bir davranışın sorumluluğu bilgisizlikle, şiddetle, korkuyla ve psişik ya da toplumsal öteki faktörlerle azalabilir ya da ortadan kalkabilir.

 

1747 İnsanın özgürce davranma hakkı insan onuruyla ayrılmaz bir bütün oluşturur, özellikle de dini ve ahlâki konularda. Ancak özgürlük hakkı her şeyi söylemek ya da her şeyi yapmak demek değildir.

 

1748 “Mesih İsa bizi özgürlük için özgür kıldı” (Gal 5, 1).

 

4. KONU

 

İnsan davranışlarının ahlâka uygunluğu

 

1749 Özgürlük insanı ahlâklı bir birey yapar. İnsan karar vererek hareket ettiğinde, doğrusunu söylemek gerekirse, davranışlarının babası sayılır. İnsan davranışları, kısaca bilinçli bir düşünmeden geçirilerek özgürce seçilen davranışlar ahlâki açıdan değerlendirilir. Davranışlar iyi ya da kötüdür.

 

I. Ahlâka uygunluğun kaynakları

 

1750 İnsan davranışlarının ahlâka uygunluğu;

- seçilen nesneye;

- amaçlanan sona ya da niyete;

- eylemin koşullarına bağlıdır.

 

Nesne, niyet ve koşullar ahlâka uygunluğun kaynaklarıdır, ya da insan davranışlarının ahlâka uygunluğunu oluşturan öğelerdir.

 

1751 Seçilen nesne insanın bilinçli olarak iradesini yönelttiği bir iyiliktir. İnsan davranışının maddesidir. Seçilen nesne, aklın onun gerçek iyiliğe uygun olup olmadığına karar vermesinden sonra irade eyleminin ahlâki niteliğini belirtir. Ahlâkın nesnel kuralları iyi ve kötünün vicdan tarafından kabul edilen rasyonel düzenini dile getirir.

 

1752 Nesnenin karşısında, niyet, eylemi yapan kişinin içindedir. Bilinçli olarak yapılan eylemin kaynağında bulunduğundan ve sonucu belirlediğinden, niyet eylemin ahlâki niteliğini belirlemede temel öğeyi oluşturur. Amaç niyetin ilk yöneldiği şeydir. Niyet eylemde amaçlananı belirtir. Girişilen eylemden beklenen iyiliği amaçlar. Niyet bireysel davranışlarımızla kendini sınırlamaz, aynı ve tek amaç için çeşitli davranışlarda bulunabilir; bütün yaşamı nihai sona doğru yönlendirebilir. Örneğin, benzerine yardım için yapılan bir hizmet bütün davranışlarımızın nihai sonu olarak görülen Tanrı sevgisi tarafından esinlenmiş olabilir. Bir çıkar sağlamak ya da bir övünme payı çıkarmak gibi bir tek ve aynı davranışla birçok niyet güdülebilir.

 

1753 İyi bir niyet (örneğin, benzerine yardım etmek) aslen bozuk bir davranışı (yalan ve dedikodu gibi) ne iyi ne de adil yapar. Amaç aracı haklı çıkarmaz. Masum bir kişiyi halkı kurtarmak amacıyla mahkûm etmenin haklı bir yanı yoktur. Tersine, kendiliğinden iyi olan bir davranışa [sadaka vermek gibi (Mt 6, 2-4)] eklenen kötü niyet (kendini beğenmişlik) o davranışı kötü kılar.

 

1754 Koşullar sonuçları dahil, ahlâki bir davranışın ikincil öğeleridir. İnsan davranışlarının ahlâki kötülüğünü ya da iyiliğini azaltmaya ya da çoğaltmaya katkıda bulunurlar (örneğin çalınan eşyanın miktarı). Eylemi yapanın sorumluluğunu azaltabilir ya da çoğaltabilirler (ölüm korkusuyla davranmak gibi). Koşullar kendiliğinden eylemlerin ahlâki niteliğini değiştiremezler; aslen kötü bir eylemi ne iyi yapabilir ne de haklı kılabilirler.

 

II. İyi eylemler ve kötü eylemler

 

1755 Ahlâki olarak iyi bir eylem aynı zamanda koşulların, amacın ve nesnenin iyiliğini gerektirir. Kötü bir amaç aslen nesnesi iyi olsa bile eylemi bozar (“insanlara hoş görünmek amacıyla” dua etmek ve oruç tutmak gibi).

 

Seçilmiş nesne yalnız başına bir davranışı bütünüyle kirletebilir. Fuhuş gibi somut davranışlar vardır, bunları seçmek hatalıdır, çünkü bunların seçimi iradede bir bozukluğu, kısacası ahlâki bir kötülüğü içerir.

 

1756 İnsan davranışlarının ahlâka uygunluğuna, yalnızca onları esinlendiren niyete ya da koşullara (ortam, toplumsal baskı, davranma zorunluluğu ya da gerekliliği, vb.) bakarak karar vermek hatalı olur. Koşullardan ve niyetlerden bağımsız kendi nesneleri nedeniyle kendiliklerinden ve kendi içinde hep son derece yasak olan eylemler vardır; küfür ve yalan yere ant içme, cinayet ve zina gibi. Sonucu iyi olacak diye kötü bir şey yapmaya izin verilemez.

 

ÖZET

 

1757 Nesne, niyet ve koşullar insan davranışının ahlâka uygunluğunu oluşturan üç kaynaktır.

 

1758 Akıl seçilen nesnenin iyi yada kötü olduğuna karar verdiğine göre, seçilen nesne bir irade eyleminin ahlâkiliğini belirler.

 

1759 “İyi niyetle yapılan kötü bir davranış haklı çıkarılamaz.”1 Amaç aracı haklı çıkarmaz.

 

1760 Ahlâka uygun bir eylem aynı zamanda nesnenin, amacın ve koşulların da iyiliğini gerektirir.

 

1761 Seçimi hatalı olan somut davranışlar vardır, çünkü onların seçimi bir irade çarpıklığını, yani bir ahlâki kötülüğü gösterir. İyilik olsun diye kötülük yapılamaz.

 

5. KONU

 

Tutkuların ahlâka uygunluğu

 

1762 İnsan bilinçli olarak yaptığı davranışlarla cennet mutluluğunu kazanır. Hissedilen tutkular ya da duygular insanı bu mutluluğa hazırlar ve bunu almasına yardımcı olur.

 

I. Tutkular

 

1763 “Tutkular” terimi Hıristiyan diline aittir. Duygular ya da tutkular iyi ya da kötü olduğu düşünülen ya da hissedilen şeye göre davranmaya ya davranmamaya yönelten duygululuk hareketlerini ya da duyarlılığı belirtirler.

 

1764 Tutkular insan ruhsallığının doğal bileşenleridir. Ruhsal yaşam ile duyarlı yaşam arasındaki bağı ve yeri oluştururlar. Rabbimiz Mesih İsa insan yüreğini tutkuların kaynaklandığı bir yer olarak gösteriyor.2

 

1765 Tutkular çok sayıdadır. En temel tutku iyiliğin çekiciliğinden oluşan sevgidir. Sevgi ortada görünmeyen iyilik arzusuna ve onu elde etme umuduna neden olur. Bu hareket sahip olunan iyiliğin oluşturduğu sevinçte ve zevkte tamamlanır. Kötüyü fark etme nefreti, tiksinmeyi ve gelecek kötülük kaygısını doğurur. Bu hareket halihazırdaki kötülük üzüntüsünde ya da ona karşı şahlanan öfkede son bulur.

 

1766 “Sevmek herhangi birinin iyiliğini istemektir.”1 Bütün öteki sevgi gösterilerinin kaynağında insan yüreğinin iyiliğe olan bu ilk hareketi vardır. Yalnız iyi olan sevilir.2 “Sevgi kötüyse tutkular da kötü olur, sevgi iyiyse tutkular da iyi olur.”3

 

II. Tutkular ve ahlâklı yaşam

 

1767 Tutkular kendiliğinden ne iyidir ne de kötü. Ahlâki değere ancak akıl ve irade ile olan ilişkileri ölçüsünde sahip olurlar. Tutkulara “irade tarafından istenildiği, ya da irade tarafından engel oluşturulmadığı için”4 istemli tutkular denir. Tutkuların akıl tarafından düzenlenmesi ahlâki ya da insani yararın yetkinliğinin alanına girer.5

 

1768 Güçlü duygular insanların ne kutsallığını ne de ahlâki davranışlarını belirler. Bunlar ahlâki yaşamın ifade edildiği bitmez tükenmez imge ve muhabbet haznesidir. Tutkular iyi bir eyleme katkıda bulunduklarında ahlâki açıdan iyi sayılırlar, tersi durumda ise kötüdürler. Dürüst irade özgün duyarlı eğilimlerini iyiliğe ve gerçek mutluluğa göre düzenler; kötü irade ise bozuk tutkulara düşer ve onları azdırır. Duygular ve heyecanlar erdemlerde toplanabilir ya da kötülüklerde bozulabilirler.

 

1769 Hıristiyan yaşamında Kutsal Ruh insanın bütün varlığını acıları, korkuları ve üzüntüleriyle birlikte harekete geçirerek İsa’nın çektiklerinde ve ölüm korkusunda da görüldüğü gibi kendi işini kendi tamamlar. Mesih İsa’da insani duygular Hıristiyan sevgisinde ve Tanrısal mutlulukta tamlığa erişebilir.

 

1770 Ahlâki mükemmellik Mezmur’daki “Kalbim ve vücudum yaşayan Tanrı’ya neşe ile sesleniyor” (Mzm 84, 3) sözünde olduğu gibi, insanın iyiliğe yalnızca kendi iradesiyle değil, duyarlı iştahı ile gitmesinden ibarettir.

 

ÖZET

 

1771 “Tutkular” terimi duyguları ya da sevgileri belirtir. İnsan duygululuğu sayesinde iyiyi sezinler ve kötüden kuşkulanır.

 

1772 Sevgi ile nefret, arzu ile korku, sevinç, üzüntü ve öfke en önemli tutkulardır.

 

1773 Duyarlılık hareketi olarak tutkular ne ahlâki iyilik ne de ahlâki kötülüktür. Ancak akıl ve iradeyle ortaya çıktıklarında kendilerinde iyilik ya da kötülük olur.

 

1774 Duygular ve heyecanlar erdemlerde toplanabilirler, ya da kötülüklerde bozulabilirler.

 

1775 Ahlâki mükemmellik insanın iyiliğe yalnızca kendi iradesiyle değil, “yüreğiyle” de gitmesinden ibarettir.

 

6. KONU

 

Ahlâki vicdan

 

1776 İnsan vicdanının derinliğinde kendisinin koymadığı ama itaat etmek zorunda olduğu bir yasanın varlığını keşfeder. Vicdanın sesi insanı sevmesi, iyilik yapması ve kötülükten kaçınması için durmadan uyarır, ve bu ses uygun zamanlarda yüreğin derinliklerinde çınlar. (…) Bu tanrı tarafından insan yüreğine kazınmış bir yasadır. Vicdan insanın en gizli ve en mahrem yeridir; Tanrı’yla tek başına kaldığı ve Tanrı’nın sesini duyduğu kutsal yerdir.1

 

I. Vicdan hesabı

 

1777 Kişinin yüreğinde hazır durumda bulunan ahlâki vicdan,2 uygun zamanda, o kişiye iyiyi gerçekleştirmesini ve kötüden kaçınmasını buyurur. İyi olan şeyleri onaylayarak, kötü olanları da ifşa ederek somut seçimler yapılmasına yardımcı olur.3 İnsanın Ona doğru çekildiği ve buyruklarını kabul ettiği Yüce İyiliği referans alarak gerçekliğin otoritesini doğrular. İhtiyatkâr insan ahlâki vicdanını dinlediğinde kendisiyle konuşan Tanrı’yı duyabilir.

 

1778 Ahlâki vicdan insanın gerçekleştirmek ya da yerine getirmek üzere olduğu, ortaya koyduğu somut bir eylemin ahlâki niteliğini kabul ve tasdik ettiği bir akıl yürütmedir. Yaptığı ve söylediği her şeyde insan doğru ve haklı olarak bildiği şeyi izlemek zorundadır. İnsan vicdanının sesine uyarak Tanrısal yasanın kurallarını fark eder ve kabul eder.

 

Vicdan ruhumuzun bir yasasıdır, ama ruhumuzu aşar, bize görev, korku, umut ve sorumluluk denen buyruklar aşılar (…) O doğa dünyasında olduğu kadar nur dünyasında da örtü arkasından konuşan, bizi eğiten ve yönlendiren elçidir. Vicdan Mesih İsa’nın en önde gelen vekilidir.1

 

1779 Herkesin vicdanın sesini duymak ve onu izlemek için yeterince kendisinde olması kendisi yararınadır. Bu içe dönme isteği çok gereklidir, çünkü hayat çoğu zaman bizim kendi içimize dönmemizi, vicdan muhasebesi yapmamızı engeller.

 

Vicdanının sesini dinle, onu sorgula. (…) İçe dönün, kardeşlerim, yaptığınız her şeyde Tanığa, Tanrı’ya bakın.2

 

1780 İnsan onuru ahlâki vicdanın doğruluğunu gerektirir ve zorunlu kılar. Ahlâki vicdan ahlâk ilkelerini kavramayı, bunları ortaya çıkan koşullarda nedenleri ve yararları pratik bir şekilde ayırt ederek uygulamayı, sonuç olarak da, ortaya konulmuş ya da konulacak somut eylemler üzerindeki yargıyı içerir. Akıl yasasında açıklanmış olan ahlâki iyiliğin gerçeği vicdanın ihtiyatkâr yargısı tarafından somut olarak uygulamada kabul edilmiştir. Bu yargıda karar kılan adama İhtiyatkâr adam denir.

 

1781 Vicdan yerine getirilen eylemlerin sorumluluğunu üzerine almaya izin verir. İnsan kötülük yaptığında, vicdanının adil yargısı ahlâki gerçeğin geçerli olduğuna, somut seçiminin ise kötü olduğuna tanıklık eder. Vicdanın yargısı bir umut ve bağışlama teminatı olarak kalır. İşlenen suçu kabul ederek tövbe edilmesi, hâlâ iyilik yapılması gerektiği ve Tanrı’nın lütfuyla erdemlerin sürekli olarak geliştirilmesi anımsatılır:

 

Yüreğimiz bizi ne zaman suçlarsa, Tanrı’nın önünde yüreğimizi yatıştıracağız. Çünkü Tanrı yüreğimizden daha büyüktür ve her şeyi bilir (1 Yu 3, 19-20).

 

1782 İnsanın kişisel olarak özgürce ve vicdanen ahlâki kararlar almaya hakkı vardır. “İnsan vicdanına karşı davranmaya zorlanmamalıdır. Özellikle de dinsel konularda vicdanına göre davranmasına engel olunmamalıdır.”1

 

II. Vicdanın oluşumu

 

1783 Vicdan biçimlendirilmeli ve ahlâki yargı aydınlatılmalıdır. İyi biçimlendirilmiş bir vicdan özü sözü bir ve adil bir vicdandır. Yargılarını akla uyarak Yaratıcının bilgeliğinin istediği gerçek iyiliğe uygun bir şekilde dile getirir. Olumsuz etkilere tabi olan ve kendi düşüncesini kabul edip Kilise otoritesinin öğretimini kabul etmeme gibi günah eğilimi içinde bulunan biz insanların vicdan eğitimi görmeleri şarttır.

 

1784 Vicdan eğitimi yaşam boyu sürecek bir görevdir. İlk yıllardan itibaren, ahlâki vicdan tarafından kabul edilen içsel yasanın çocuk tarafından tanınmasını ve uygulanmasını sağlar. İhtiyatkâr bir eğitim erdemi öğretir; insanın zayıflıklarından ve kabahatlerinden doğmuş olan hoşnutluk ve suçluluk duygularından, kibirden ve bencillikten, korkudan korur ya da bunları iyileştirir. Vicdan eğitimi özgürlüğün teminatıdır ve iç huzuru verir.

 

1785 Vicdanın oluşumunda, Tanrı’nın Sözü yolumuzu aydınlatan ışık gibidir. Tanrı Sözünü iman ve duayla içimize sindirmeli ve onu uygulamaya koymalıyız. Ayrıca vicdanımızı Rabbimiz İsa’nın Haçıyla incelemeliyiz. Kutsal Ruh’un armağanları ve başkalarının tavsiyeleri ve tanıklıklarından yardım görür, Kilise’nin yetkili öğretimine göre de yolumuzu saptarız.2

 

III. Vicdana göre karar vermek

 

1786 Ahlâki bir seçim söz konusu olunca, vicdan ya akla ve Tanrısal yasaya uygun doğru bir seçim ya da onların tersine hatalı bir seçim yapar.

 

1787 İnsanın bazen vicdanının kararsız kaldığı ve zor karar alacağı durumlarla karşı karşıya kaldığı olur. Bu gibi durumlarda insan her zaman iyi ve doğru olanı aramalı ve Tanrısal yasa ile ifade edilen Tanrı iradesini teşhis etmelidir.

 

1788 İnsan bu amaçla zamanın gösterdikleri karşısında tecrübeleri, aldığı tedbirleri, aklı başında insanların tavsiyeleri ve Kutsal Ruh’un yardımı ve armağanları sayesinde doğruyu bulmaya çalışır.

 

1789 Bazı kurallar her duruma uygulanabilir:

 

- Sonucu iyi olsa bile hiçbir zaman kötülük yapmaya izin verilemez.

- Altın kural: “İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın”1 (Mt 7, 12).

- Sevgi, benzerine ve onun vicdanına saygı göstermeyi gerektirir: “Kardeşlerinizin aleyhinde konuşmakla ve onların vicdanlarını yaralamakla (…) Mesih’e karşı günah işlemiş olursunuz” (1 Kor 8, 12). “Kardeşinin düşmesine ya da güçsüzleşmesine yol açacak bir şey yapmaman iyidir” (Rom 14, 21).

 

IV. Hatalı karar

 

1790 İnsan daima vicdanının sesini dinlemeli. Vicdanının sesini isteyerek dinlemeyen kişi kendini mahkûm etmiş olur. Ahlâki vicdan yapılacak ya da yapılmış davranışlarda bilgisizlikten dolayı hatalı karar vermiş olabilir.

 

1791 Bu bilgisizliğin suçu çoğu zaman insanın kendisindedir. Örneğin iyiyi ve gerçeği aramayı kendine pek dert etmeyen, günah işleme alışkanlığı ile vicdanı yavaş yavaş körelen bir insanda olduğu gibi.2 Böyle bir durumda kişi yaptığı kötülükler nedeniyle suçludur.

 

1792 Mesih İsa’yı ve İncil’ini bilmemek, başkaları tarafından ortaya konulan kötü örnekler, tutkuların köleliği, vicdan tarafından yanlış anlaşılan bir özerklik iddiası, Kilise’nin otoritesini ve öğretisini reddetme, dine dönme ve sevgi isteğinin olmaması ahlâki davranışlarda alınan kararların sapmasının nedeni olabilir.

 

1793 Tersine, bilgisizlik ortadan kaldırılamazsa, ya da bireyin sorumluluğu dışında bir hatalı karar alınmışsa, kişi tarafından işlenen kötülük o kişiye mal edilemez. Buna karşın kötülük bir kötülük, bir yoksunluk ve bir bozukluk olmaya devam eder. Bu nedenle ahlâki vicdanın hatalarını düzeltmeye çalışmak gerekir.

 

1794 Temiz ve iyi bir vicdan gerçek imanla aydınlatılandır. Çünkü sevgi aynı zamanda “temiz yürekten, temiz vicdandan ve içtenlikli bir imandan”1 (1 Tim 1, 5) gelir.

 

Vicdan ne kadar dürüstse, kişiler ve gruplar kör bir karar almaktan o kadar uzak olur ve ahlâkın nesnel kurallarına uymaya o kadar eğilimli olurlar.2

 

ÖZET

 

1795 “Vicdan insanın en gizli ve en mahrem, Tanrı ile karşı karşıya olduğu ve Onun sesini duyduğu kutsal yerdir.”3

 

1796 Ahlâki vicdan insanın somut bir eylemin ahlâki niteliğini anladığı aklın aldığı bir karardır.

 

1797 Kötülük yapan bir insan için vicdanının sesi umudun ve dine dönmenin bir teminatıdır.

 

1798 İyi biçimlendirilmiş bir vicdan özü sözü bir ve adil bir vicdandır. Yargılarını akla uyarak Yaratıcının bilgeliğinin istediği gerçek iyiliğe uygun bir şekilde dile getirir. Herkes vicdanını biçimlendirecek çareleri bulmak zorundadır.

 

1799 Ahlâki bir seçim yapmak durumunda bulunan vicdan ya akla ve Tanrısal yasaya uygun doğru bir seçim yapar ya da onların tersine hatalı bir seçim yapar.

 

1800 İnsan her zaman vicdanının sesini dinlemeli.

 

1801 Ahlâki vicdan bilgisizlik içinde olabilir ve hatalı kararlar alabilir. Bu bilgisizlikler ve hatalar her zaman suçluluktan muaf değildir.

 

1802 Tanrı’nın Sözü yolumuzu aydınlatan ışıktır. Onu dua ve imanda benimsemeli ve uygulamaya koymalıyız. Ahlâki vicdan bu şekilde oluşturulur.

 

7. KONU

 

Erdemler

 

1803 “Aklınızı gerçek, saygıdeğer, doğru, pak, sevimli ve hayranlık uyandıran ne varsa, erdemli ve övülmeye değer ne varsa ona yorun” (Fil 4, 8).

Erdem alışkanlık haline gelmiş sabit iyilik yapma eğilimidir. Erdem kişinin yalnızca iyi işler yapmasını değil, aynı zamanda kendisinden en iyisini vermesini sağlar. Erdemli kişi bütün tinsel ve duyarlı güçleriyle iyiliğe doğru yönelir; o iyiliğe erişmeye çalışır ve somut davranışlarıyla bunu gösterir.

 

Erdemli bir yaşamın amacı Tanrı’ya benzer olmaktır.1

 

I. İnsani erdemler

 

1804 İnsani erdemler davranışlarımızı ve tutkularımızı düzenleyen, davranışımızı akıl ve imana göre yönlendiren irade ve aklın alışılmış yetkinlikleri, sabit durumları, kesin tavırlarıdır. İyi ahlâklı bir yaşam sürebilmesi için insana kolaylık, güven ve sevinç sağlarlar. Erdemli insan, özgürce iyilik yapandır.

 

Ahlâki erdemler insanlar tarafından elde edilebilir. Bunlar ahlâk açısından iyi davranışların tohumları ve meyveleridir; insanın tüm güçlerini Tanrısal sevgiyle birlik içinde yaşayacak duruma getirirler.

 

Ana erdemler

 

1805 Dört erdem ahlâki yaşam için son derece önemlidir. Bu nedenle onlara “ana” erdemler denir; bütün öteki erdemler bu erdemlerin etrafında gruplaşır. Bu erdemler şunlardır: sağduyu, adalet, cesaret ve ılımlılık (itidal). “Dürüstlüğü seviyor musunuz? Baksanıza, erdemler bu etkinliklerin ürünüdür; çünkü bilgelik ılımlılığı ve sağduyuyu, adaleti ve cesareti öğretir” (Bil 8, 7). Kutsal Kitabın birçok bölümünde bu erdemlerden başka adlar altında övgüyle söz ediliyor.

 

1806 Sağduyu her durumda gerçek yararımıza olanı ayırt eden ve bunu gerçekleştirmek için doğru yöntemleri seçen pratik zekâya sahip erdemdir. “Sağduyulu kişi bastığı yere dikkat eder” (Mes 14, 15). “Sağduyulu olun ve dua etmek için uyanık kalın” (1 Pet 4, 7). Aristoteles’ten sonra A. Thomas’ın yazdığına göre “sağduyu eylemin doğru nedenidir”.2 Bu ne sıkılganlıkla ya da korkuyla, ne de iki yüzlülükle ya da sinsilikle karıştırılır. Bu erdeme auriga virtutum (sevk ve idare eden erdem) denir: Öteki erdemleri kural ve ölçü koyarak sevk ve idare eder. Vicdani kanaate varmayı hemen sağlayan da bu erdemdir. Sağduyulu kimse kararını bu kanaate göre verir ve buna göre davranır. Bu erdem sayesinde bizler özel durumlarda ahlâk ilkelerini hataya düşmeden uyguluyor ve yapmamız gereken iyilik ve kaçınmamız gerek kötülük konusundaki kuşkularımızı yeniyoruz.

 

1807 Adalet Tanrı’ya ve hemcinsine, hakkı olanı kesin ve sebatlı bir irade ile vermek olan ahlâki bir erdemdir. Tanrı’ya karşı gösterilen adalete “ibadet erdemi” denir. İnsanlara karşı gösterilen adaletin temelinde herkesin ayrı ayrı hakkına saygı göstermek ve insan ilişkilerinde kamu yararını ve insanların birbirlerine olan hakkaniyetini sağlayan uyumu gerçekleştirmek yatar. Kutsal Kitaplarda sık sık sözü edilen adil kişi hemcinsine yönelik düşüncelerinin ve davranışlarının dürüstlüğüyle dikkat çeker. “Ne fakiri kayıracak, ne de kudretlinin hatırına itibar edeceksin; hemcinsin hakkında dürüstçe karar vereceksin” (Lev 19, 15). “Ey efendiler, gökte sizin de bir Efendiniz olduğunu bilerek kölelerinize karşı adil ve eşit davranın” (Kol 4, 1).

 

1808 Cesaret zorluklar karşısında iyilik yolunda metanetle ve sebatla kalmayı sağlayan ahlâki bir erdemdir. Ahlâki yaşamdaki engellerin üstesinden gelme ve ayartmalara karşı direnme kararlılığını pekiştirir. Cesaret erdemi insana korkuyu, hatta ölümü yenme, zulüm ve felaketlere karşı gelebilme gücünü verir. Haklı bir dava uğruna insanı kendi yaşamını bile feda etmeye kadar götürür. “Benim gücüm, benim şarkım Rab’dir” (Mzm 118, 14). “Dünyada sıkıntılarınız olacak, ama cesur olun, ben dünyayı yendim!” (Yu 16, 33).

 

1809 Ilımlılık (itidal) zevklerin çekiciliğini sınırlar ve dünya nimetlerinin dengeli bir biçimde kullanımını sağlar. İçgüdüler üzerinde hakimiyeti sağlar ve arzuları namusluluk sınırları içinde tutar. Ilımlı kişi kendi hayvani iştahlarını iyiye doğru yönlendirir ve sağlıklı bir ihtiyat içinde tutar: “Nefsinin ve gözlerinin tutkularına kapılarak onlara uyma”1 (Sir 5, 2). Eski Ahit’te ılımlılıktan çoğu zaman övgüyle söz edilir: “Aşırı istek ve heveslerine uyma, onları frenle” (Sir 18, 30). Yeni Ahit’te bu erdeme “kanaatkârlık” ya da “ölçülülük” deniyor. Bizler, “bu dünyada sağduyulu, doğru ve Tanrı yoluna yaraşır bir yaşam sürmeliyiz” (Tit 2, 12).

 

İyi bir yaşam sürmek Tanrı’yı bütün kalbinle, bütün ruhunla ve bütün varlığınla sevmekten başka bir şey değildir. (Ilımlılık sayesinde) Ona karşı hiçbir felaketin sarsamayacağı (bu cesarettir), yalnız Tanrı’ya itaat eden (bu da adalettir), hile ve yalana düşmek korkusuyla her şeyde uyanık olan (bu da ihtiyattır) tam bir sevgi duyulur.1

 

Erdemler ve lütuf

 

1810 Eğitimle elde edilen ve iyi davranışların sürekli tekrarlanmasından gelen ahlâki erdemler Tanrı lütfuyla arıtılıp yüceleştirilir. Tanrı’nın yardımıyla, bu erdemler insan karakterini sağlamlaştırır ve insanın iyilik yapmasını kolaylaştırır. Erdemli insan iyilik yapmaktan mutluluk duyar.

 

1811 Günah tarafından yaralanmış bir insanın ahlâki dengesini sağlaması kolay değildir. Mesih İsa tarafından sağlanan esenlik lütfu bize erdemleri arama konusunda ısrar etmemiz için gereken gücü verir. Herkes bu gücü ve nuru sürekli dilemeli, Kilise sırlarına başvurmalı, Kutsal Ruh’la işbirliği yapmalı ve Kutsal Ruh’un iyiyi sevme ve kötülükten kaçınma çağrılarına uymalıdır.

 

II. Tanrısal erdemler

 

1812 Ahlâki erdemlerin kökeni insanın melekelerini Tanrısal özyapıya adapte eden Tanrısal erdemlerden gelir.2 Çünkü Tanrısal erdemlerin referansları doğrudan Tanrı’dır. Bu erdemler Hıristiyanları Kutsal Üçlü-Birlik ile ilişki içinde yaşamaya hazırlar. Bu erdemlerin kaynağı, nedeni ve nesnesi Bir ve Üçlü Tanrı’dır.

 

1813 Tanrısal erdemler Hıristiyanın ahlâklı bir şekilde davranmasının temeli, hareketi ve niteliğidir. Bunlar bütün ahlâki erdemleri bilgilendirir ve canlandırır. Bunlar Tanrı tarafından inanlıların kendi çocuklarıymış gibi davranmalarını ve ebedi yaşamı hak etmelerini sağlamak için onların ruhuna akıtılmıştır. Bunlar Kutsal Ruh’un varlığının ve etkinliğinin insanın melekelerinde olduğunu gösteren güvencelerdir. Tanrısal erdemlerin sayısı üçtür: İman, umut ve Tanrı sevgisi.3

 

İman

 

1814 İman Tanrı’nın gerçeğin kendisi olarak bize söylediği ve açınladığı, ayrıca Kutsal Kilisenin inanmamızı istediği her şeye inanmamızı sağlayan Tanrısal bir erdemdir. İmanla “insan isteyerek kendini Tanrı’ya teslim eder”.1 Bunun içindir ki inanlı Tanrı’nın iradesinin ne olduğunu arar ve onu yerine getirmeye çalışır. “İmanla aklanan kişi yaşayacaktır” (Rom 1, 17). “Sevgiyle etkin olan” (Gal 5, 6) iman canlıdır.

 

1815 İmanın armağanı ona karşı günah işlemeyenin içinde bulunur.2 Ama “eylemsiz iman ölüdür” (Yak 2, 26): Umut ve sevgiden yoksun bir iman inanlıyı Mesih İsa’ya tam bağlayamaz ve Onun Bedeninin canlı bir üyesi yapmaz.

 

1816 Mesih İsa’nın müridinin yalnızca imanı koruması ve yaşaması gerekmiyor ayrıca güvenle bunu dile getirmesi, buna tanıklık etmesi ve bunu yayması gerekiyor: “Herkes insanların önünde Kilise’nin üzerinden hiç eksik olmayan zulmün ortasında Mesih İsa’ya inandığını söylemeye ve Onu Haç yolunda izlemeye hazır olmalıdır.”3 İman hizmeti ve tanıklığı esenlik için gereklidir: “İnsanların önünde beni açıkça kabul eden herkesi, ben de göklerde olan babamın önünde açıkça kabul edeceğim. İnsanların önünde beni inkâr edeni, ben de göklerdeki Babamın önünde inkâr edeceğim” (Mt 10, 32-33).

 

Umut

 

1817 Umut, Mesih İsa’nın verdiği sözlere ve kendi gücümüze dayanarak değil de Kutsal Ruh’un yardımına güvenerek göklerin Egemenliğini ve ebedi yaşamı mutluluğumuz olarak arzuladığımız Tanrısal bir erdemdir. “Açıkça benimsediğimiz umuda, sarsılmadan sıkıca tutunalım, çünkü onu vadeden güvenilir biridir” (İbr 10, 23). “Tanrı Ruh’u Kurtarıcımız Mesih İsa aracılığıyla üzerimize bol bol akıttı. Öyle ki, Mesih İsa’nın lütfuyla aklanmış olarak umut içinde sonsuz yaşamın mirasçıları olalım” (Tit 3, 6-7).

 

1818 Umut erdemi Tanrı tarafından insanın yüreğine konulan mutluluk eğilimine cevap verir; insanların etkinliklerini esinleyen umutları üzerinde toplar; onları göklerin Egemenliğine göre düzenlemek için arındırır; yılgınlığa düşmekten korur; her türlü terk edilişte destek verir; ebedi mutluluğun bekleyişi içinde yüreği ferahlatır. Yüreklendirilmiş umut insanı bencillikten korur ve sevgi mutluluğuna götürür.

 

1819 Hıristiyan umudu, temeli İbrahim’in umuduna dayanan ve onu kendisine örnek alan seçilmiş halkın umudunu yeniden ele alarak gerçekleştirir. Bu kurban denemesiyle arınmış olan ve Tanrı’nın vaatlerinin İsak’ta yerine getirilmiş umuttur.1 “İbrahim umutsuzluğa karşın umutla birçok ulusun babası olacağına iman etti” (Rom 4, 18).

 

1820 Hıristiyan umudu İsa’nın gerçek mutlulukları vazetmesiyle yayılmaya başladı. Gerçek mutluluklar umudumuzu yeni Vadedilmiş Topraklar olarak Göğe doğru yükseltir; İsa’nın müritlerini bekleyen sınamalar arasından Göğe götüren yolu çizer. Mesih İsa’nın sevap ve çektiği acılar sayesinde Tanrı bizleri “utandırmayan umut” (Rom 5, 5) içinde tutar. Umut, İsa’nın bizim adımıza müjdeci olarak gittiği yere dahil olan “ruhun çabası”dır. Esenlik mücadelesinde kalkan görevi de yapar: “İman ve sevgi zırhını kuşanıp başımıza esenlik umudu miğferini takalım” (1 Sel 5, 8). Sıkıntı zamanında bile bize mutluluk verir: “Sıkıntılar içinde umut ederek sevinin” (Rom 12, 12). Duayla beslenir ve kendisini duayla ifade eder, özellikle de dört gözle beklediğimiz şeyleri özetleyen Göklerdeki Babamız duasıyla.

 

1821 Şu halde, Tanrı’nın kendisini sevenlere2 ve isteğini3 yerine getirenlere söz verdiği cennet mutluluğunu umut edebiliriz. Her durumda, herkes umut edip Tanrı’nın yardımıyla “sonuna kadar dayanarak”4 Mesih’in yardımıyla gerçekleştirilmiş iyi işlerin ebedi ödülü olarak cennet mutluluğuna erişebilir. Kilise umutla “bütün insanların kurtulması” (1 Tim 2, 4) için dua eder. Kilise Eşi Mesih’le birlikte cennet mutluluğunda olmaya can atar:

 

Umut et, ey ruhum, umut et. Günü ve saati bilmiyorsun. Her şey çok çabuk geçiyor, her ne kadar senin sabırsızlığın kesin olanı kuşkulu, kısa olan zamanı uzun yapıyorsa da, uyanık kalmaya dikkat et. Ne kadar çok mücadele edersen, Tanrı’ya olan sevgini o kadar çok kanıtlar ve bir gün hiçbir zaman bitmeyecek olan bir mutluluk ve bir kendinden geçme içinde Sevgilinle birlikte o kadar çok sevinirsin.5

 

Sevgi

 

1822 Sevgi Tanrı’yı kendisi hatırına her şeyden fazla sevdiğimiz ve hemcinsimizi de Tanrı sevgisi için kendimiz gibi sevdiğimiz Tanrısal bir erdemdir.

 

1823 İsa sevgiden yeni bir buyruk yapıyor.1 Kendisine inananları “sonuna kadar” (Yu 13, 1) severek Baba’dan aldığı sevgiyi sergiliyor. Müritleri de birbirlerini severek İsa’dan aldıkları sevgiyi taklit etmiş oluyorlar. Bunun içindir ki İsa şöyle diyor: “Baba beni nasıl sevmişse, ben de sizi öyle sevdim. Sevgimde kalın” (Yu 15, 9). Ayrıca da, “benim buyruğum şudur ki; birbirinizi, benim sizi sevdiğim gibi sevin” (Yu 15, 12).

 

1824 Ruh’un meyvesi ve Yasa’nın tamamlanması olan sevgi Tanrı’nın ve Mesih İsa’nın buyruklarını içerir: “Benim sevgimde kalın. Eğer buyruklarımı yerine getirirseniz sevgimde kalırsınız”2 (Yu 15, 9-10).

 

1825 Mesih İsa biz henüz onun “düşmanı” (Rom 5, 10) iken bize olan sevgisi yüzünden öldü. Rab bizden, kendisi gibi, düşmanlarımızı sevmemizi (Bkz. Mt 5, 44), yabancıyı yakınımız olarak görmemizi,3 çocukları4 ve fakirleri5 sevmemizi istiyor.

 

Havari Paulus eşi benzeri bulunmayan bir sevgi tablosu çiziyor: “Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolayca öfkelenmez, kötülüğü anmaz, Sevgi kötülüğe sevinmez, ama gerçek olanla sevinir. Sevgi her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi umut eder, her şeye dayanır” (1 Kor 13, 4-7).

 

1826 Havari Paulus ekliyor: “Sevgisiz ben bir hiç’im…” Ayrıcalık, hizmet hatta erdem bile “sevgi olmadan hiçbir işime yaramaz” (1 Kor 13, 1-4). Sevgi erdemlerin en üstünüdür. Tanrısal erdemlerin de birincisidir: “Kalıcı üç şey vardır: İman, umut ve sevgi. Bunlardan en üstün olanı da sevgidir” (1 Kor 13, 13).

 

1827 Bütün erdemler sevgi tarafından teşvik edilir ve esinlenir. Sevgi “mükemmellik bağıdır” (Kol 3, 14); erdemlerin modelidir; erdemleri kendi aralarında düzenler ve birbirlerine eklemler; Hıristiyanlık uygulamasının kaynağı ve bitimidir. Sevgi sevme yeteneğimizi arındırır ve sağlamlaştırır. Onu Tanrısal sevginin doğaüstü mükemmelliğine yükseltir.

 

1828 Sevgi tarafından teşvik edilen ahlâki yaşam Hıristiyanlara Tanrı’nın çocuklarının sahip olduğu tinsel özgürlüğü verir. Artık Tanrı’nın önünde ne kölece bir korku içinde bir köle gibi ne de ücretini bekleyen paralı asker gibi değil de “bizi ilk seven Kişinin” (1 Yu 4, 19) sevgisine karşılık veren bir oğul gibi durur:

 

Ya ceza yemek korkusuyla kötülük yapmaktan vazgeçeceğiz, o zaman köle durumundayız. Ya da alacağımız ödülün çekiciliğine kapılacağız, o zaman paralı askerlere benzeriz. Ya da bize itaat etmemizi buyuran kişinin sevgisi ve iyiliği uğruna kötülükten vazgeçeceğiz (…) işte o zaman evlatları konumunda oluruz.1

 

1829 Sevginin meyveleri sevinç, huzur ve bağışlamadır; sevgi kardeşine karşı kibar ve iyi davranmayı gerektirir; sevgi güler yüzlüdür; karşılıklı olmayı ister; çıkar gütmez ve hoşgörülüdür; ahbaplık, fikir ve duygu birliğidir.

 

Yaptığımız her işin tamamlanması sevgidir. Amaç budur; ona doğru koşar, ona ulaşmak için çaba gösteririz; bir kez ulaşınca da onda dinleniriz.2

 

III. Kutsal Ruh’un armağanları ve meyveleri

 

1830 Hıristiyanların ahlâki yaşamı Kutsal Ruh’un armağanlarıyla desteklenmiştir. Bu armağanlar insanı Kutsal Ruh’un dürtülerine saygılı davranmaya iten kalıcı durumlardır.

 

1831 Kutsal Ruh’un yedi armağanı bilgelik, akıllılık, öğüt, güç, bilgi, dindarlık ve Tanrı korkusudur. Bunlar bütünüyle Davut’un Oğlu Mesih’in üzerinde olacaklar.3 Kendilerini alanların erdemlerini mükemmelliğe götürür ve tamamlarlar. İnanlıları Tanrısal esinleri hızlı bir şekilde kavrayarak onlara saygı gösterecek duruma sokarlar.

 

İyi ruhun beni birlik halindeki bir yeryüzüne doğru yöneltsin (Mzm 143, 10).

Tanrı’nın Ruhuyla yönetilenlerin hepsi Tanrı’nın oğullarıdır (…). Tanrı’nın çocuklarıysak mirasçısıyız da; Tanrı’nın mirasçıları, Mesih’in de miras ortaklarıyız (Rom 8, 14. 17).

 

1832 Ruh’un meyveleri Kutsal Ruh’un bizde ebedi mutluluğun ilk ürünleri olarak oluşturduğu mükemmelliklerdir. Kilise geleneği bize bunların on ikisinin adını vermektedir: “Sevgi, sevinç, huzur, sabır, büyük hoşgörü, iyilik, yumuşak huyluluk, iyi kalplilik, sadakat, alçak gönüllülük, kendini tutma, iffet” (Gal 5, 22-23 vulg.)

 

ÖZET

 

1833 Erdem kesin ve alışılmış bir iyilik yapma durumudur.

 

1834 İnsani erdemler davranışlarımızı belirleyen, tutkularımızı düzenleyen ve davranışımızı akıl ve imana göre yönlendiren zihnimizin ve irademizin değişmez durumlarıdır.

 

1835 Sağduyu her durumda gerçek yararımıza olanı ayırt eden ve bunu gerçekleştirmek için doğru çareleri seçen pratik zekâya sahip bir erdemdir.

 

1836 Adalet Tanrı’ya ve hemcinsine hakkı olanı kesin ve sebatlı bir irade ile vermekten ibaret olan ahlâki bir erdemdir.

 

1837 Cesaret zorluklar karşısında iyilik yolunda metanetle ve sebatla kalmayı sağlayan ahlâki bir erdemdir.

 

1838 Ilımlılık (itidal) zevklerin çekiciliğini sınırlar ve dünya nimetlerinin dengeli bir biçimde kullanımını sağlar.

 

1839 Eğitimle elde edilen ve iyi davranışların sürekli tekrarlanmasından gelen ahlâki erdemler Tanrı lütfuyla arıtılıp yüceleştirilir.

 

1840 Tanrısal erdemler Hıristiyanları Kutsal Üçlü-Birlik ile ilişki içinde yaşamaya hazırlar. Bu erdemlerin kaynağı, nedeni ve nesnesi imanla tanınan Kendisi için umut edilen ve sevilen Tanrı’dır.

 

1841 Üç Tanrısal erdem vardır: İman, umut ve sevgi.1 Bunlar bütün ahlâki erdemleri bilgilendirir ve canlandırır.

 

1842 İmanla Tanrı’ya inanırız ve Tanrı’nın bize açınladığı, Kutsal Kilisenin de inanmamızı istediği her şeye inanırız.

 

1843 Umutla Tanrı’dan ebedi yaşamı ve onu hak etmemizi sağlayacak lütufları umutla diliyor ve tam bir güvenle bekliyoruz.

 

1844 Sevgiyle Tanrı’yı kendisi hatırına her şeyden fazla severiz ve hemcinsimizi de Tanrı sevgisi için kendimiz gibi severiz. Sevgi “mükemmellik bağı” (Kol 3, 14) ve bütün erdemlerin kalıbıdır.

 

1845 Hıristiyanlara verilmiş olan Kutsal Ruh’un yedi armağanı bilgelik, akıllılık, öğüt, güç, bilgi, dindarlık ve Tanrı korkusudur.