6. KONU

 

Altıncı emir

 

Zina etmeyeceksin (Çık 20, 14; Tes 5, 17).

 

“Zina etmeyeceksin” denildiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, “bir kadına bakıp onu arzulayan her adam, zaten yüreğinde o kadınla zina etmiştir” (Mt 5, 27-28).

 

I. “Tanrı insanı erkek ve kadın olarak yarattı”

 

2331 “Tanrı sevgidir. Kendisinde sevgi birliği gizi içinde yaşar. Tanrı insanı kendi suretinde yaratarak, erkekle kadının insan doğasına gönül eğilimini ve sevgiye ve birliğe ilişkin yetenek ve sorumluluğu kattı”.1

“Tanrı insanı erkek ve kadın olmak üzere kendi suretinde yarattı” (Yar 1, 27); “Verimli olun ve çoğalın” (Yar 1, 28); “Tanrı insanı yarattığında onu kendine benzer kıldı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı ve kutsadı. Yaratıldıkları gün onlara ‘insan’ adını verdi” (Yar 5, 1-2).

 

2332 Cinsellik beden ve ruhun birliğinde insanın bütün yanlarını etkiler. Özellikle de duygusal yaşamındaki olayların bütününü, aşk yapma ve üreme yeteneğini ve daha genel anlamda başkasıyla birleşme bağı kurma yeteneğine sahip olmayı içerir.

 

2333 İster erkek ister dişi olsun her insan kendi cinsel kimliğini tanımalı ve kabul etmelidir. Cinsler arasındaki fiziksel, ahlâki ve ruhsal farklılık ve tamamlayıcılık evlilik mutluluğuna ve aile yaşamının yolunda gitmesine bağlıdır. Çiftlerin ve toplumun ahengi kısmen farklı cinsler arasındaki bütünleşmenin, ihtiyaçların ve karşılıklı desteklerin nasıl olduğuna bağlıdır.

 

2334 “Tanrı insan varlığını erkek ve dişi yaratarak kişisel onuru erkeğe de kadına da eşit olarak verir.”2 “İnsan bir kişidir, bu erkek ve kadın için aynı oranda geçerlidir; çünkü her ikisi de kişisel Tanrı’nın suretinde ve benzerinde yaratıldılar.”3

 

2335 İki cinsiyetin her biri, farklı bir şekilde olsa da, Tanrı’ nın şefkatli sevgisinin ve gücünün imgesi olan aynı onura sahiptir. Erkekle kadının evlilikte birleşmesi Yaradan’ın üretkenliğini ve cömertliğini bir bakıma bedende yansıtmaktır: “Adam anasını babasını bırakıp karısına bağlanacak ve ikisi tek beden olacak” (Yar 2, 24). Bu birleşmeden bütün bir insan nesli doğar.4

 

2336 İsa yaratılışı ilk durumundaki arılığına sokmaya geldi. Dağdaki Vaaz’da Tanrı tasarısını kesin bir şekilde yorumluyor: “Zina etmeyeceksin denildiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, bir kadına bakıp onu arzulayan her adam, zaten yüreğinde o kadınla zina etmiştir” (Mt 5, 27-28). İnsan Tanrı’nın birleştirdiğini ayırmamalı.5

Kilise Geleneği altıncı buyruğu insan cinselliğini bütünüyle içinde toplayan bir buyruk olarak görmüştür.

 

II. İffetli olma çağrısı

 

2337 İffet cinselliğin kişideki başarılmış bütünleşmesi demektir, aynı zamanda da insanın bedensel ve ruhsal varlığındaki iç birliğidir. İnsanın maddi ve biyolojik dünyaya ait olduğunu ifade eden cinsellik kişiden kişiye olan ilişkide kadınla erkeğin zamansal olarak sınırsız ve karşılıklı olarak tamamen kendilerini vermede bütünleştiğinde gerçekten insani ve kişisel olur.

 

İffet erdemi kişinin bütünlüğünü ve tüm verişi kapsar.

 

Kişinin namusluluğu (bütünlüğü)

 

2338 İffetli kişi kendisine verilmiş olan sevgi ve yaşam güçlerinin bütünlüğünü korur. Bu bütünlük kişinin birliğini garanti altına alır, onu yaralayabilecek her türlü tutuma karşı durur. Ne iki yaşama ne de iki dile tahammül eder.1

 

2339 İffet insan özgürlüğü pedagojisi olan insanın kendine hakim olmayı öğrenme dönemidir. Alternatifi bellidir: İnsan ya tutkularına söz geçirecek ve huzuru elde edecektir, ya da onlar tarafından köleleştirilecek ve mutsuz olacaktır.2 “İnsan onuru insanın içgüdülerinin etkisi altında kalmadan ya da dıştan bir zorlama olmadan bilinçli bir şekilde ve özgürce kişisel bir kanı ile belirlenmiş bir seçim yapmasını gerektirir. İnsan bu onura tutkuların köleliğinden kurtulduğunda, amacı için iyiliği özgürce seçtiğinde ve bunu elde etmek için ustalıkla çareler bulmaya çalıştığında ulaşır.”3

 

2340 Vaftizindeki sözlere sadık kalmak ve ayartmalara direnmek isteyen bunların çarelerini bulmaya çalışacaktır: Kendini tanıma, karşılaşılan durumlara uydurulan bir çileyi uygulama, Tanrı buyruklarına itaat ahlâki erdemleri uygulamaya koyma ve duaya sadık kalma. “İffetlilik kendimizi dağıtarak yitirdiğimiz birliğe bizi yeniden toplayarak getirir.”4

 

2341 İffetlilik erdemi temel itidal erdemine bağlıdır, insan duygularının iştahlarını ve tutkularını mantıklı bir çerçeve içine sokmaya çalışır.

 

2342 Kendine hakim olmayı öğrenmek uzun bir zaman ve çabayı gerektirir. İnsan hiçbir zaman onu tamamen elde ettiğini düşünmemeli. Yaşamın bütün devrelerinde yeniden çaba gösterilmesini gerektirir.1 Bazı devrelerde özellikle kişiliğin oluşmaya başladığı devrelerde, çocuklukta ve ergenlikte daha yoğun bir çaba gerektirir.

 

2343 İffetlilik kusurla ve çoğu zaman da günahla damgalanmış derecelerden geçen gelişme yasalarını tanır. “Erdemli ve iffetli insan gün be gün özgürce yaptığı sayısız seçimlerle kendisini oluşturur. Bir gelişimin evrelerini izleyerek ahlâki iyiliği bilir, sever ve gerçekleştirir.”2

 

2344 İffetlilik kişisel bir görevdir; kültürel bir çabayı da gerektirir, çünkü “kişinin ilerlemesi ile toplumun gelişmesi arasında karşılıklı bağımlılık mevcuttur”3. İffetlilik doğal olarak kişilik haklarına saygı gösterilmesini, özellikle de insan yaşamının tinsel ve ahlâki boyutlarına saygı gösteren bir eğitimi ve bir bilgilendirmeyi içermektedir.

 

2345 İffetlilik ahlâki bir erdemdir. Aynı zamanda Tanrı’nın bir armağanı, bir lütfudur, tinsel bir çalışmanın meyvesidir.4 Kutsal Ruh Vaftiz suyuyla yeniden doğmasını sağladığı kişiye Mesih’in5 temizliğini örnek alacak gücü verir.

 

Kendini bütünüyle verme

 

2346 Sevgi bütün erdemlerin modelidir. Onun etkisi altında iffet, kendini verme okulu gibi görünür. Nefsine hakim olma kendini vermeye göre düzenlenmiştir. İffet, iffetli olmaya çalışanı benzerinin nezdinde Tanrı’nın şefkat ve sadakatinin tanığı yapar.

 

2347 İffetlilik erdemi dostlukta gelişir. Bizi kendi dostları6 olarak seçmiş, bize kendisini tamamen vermiş ve bizleri kendi Tanrısal durumuna katmış Kişiyi nasıl örnek almamız ve Onu nasıl izlememiz gerektiğini gösterir. İffetlilik ölümsüzlük vaadidir.

 

İffetlilik özellikle hemcinsle olan dostlukta kendini ifade eder. Aynı cinsiyetli ya da farklı cinsiyetli kişiler arasında gelişen dostluk herkes için bir iyiliktir. Ruhsal birliğe götürür.

 

İffetliliğin değişik biçimleri

 

2348 Her vaftiz olmuş kişi iffetli olmaya çağrılmıştır. Hıristiyan her türlü iffetliliğin modeli olan “Mesih’i giyinmiştir” (Gal 3, 27). Mesih’e inanan herkes kendi özel yaşamında iffetli bir yaşam sürdürmeye çağrılmıştır. Hıristiyan Vaftizi sırasında duygusal yaşamında iffetli olmaya söz vermiştir.

 

2349 “İffetlilik kişileri değişik yaşam tarzlarına göre geliştirmelidir. Bazıları bakirelikle ya da kendilerini bölünmemiş bir yürekle daha kolay bir şekilde Tanrı’ya adamak gibi seçkin bir durumla Tanrı uğruna bekârlığa adamakla; bazıları da evli ya da bekâr olsunlar cinsel işlerde ahlâk yasasına bağlılıkla.”1 Evli kişiler evlilik içinde iffetli yaşamaya çağrılmışlardır; ötekiler ise kendilerini tutarak (cinsel eğilimlerde) iffetli yaşarlar:

 

İffetlilik erdeminin üç biçimi vardır: Biri evlilerde, biri dullarda, bir diğeri de bakirelikte. Diğerlerini dışlayarak herhangi birini övmüyoruz. Kilise’nin bu konudaki disiplini zengindir.2

 

2350 Nişanlılar cinsel eğilimlerde kendilerini tutarak iffetli olmaya çağrılmışlardır. Bu sınama devresini, umut içinde birbirlerine saygı göstermeyi ve birbirlerine sadık kalmayı, Tanrı tarafından birbirlerine armağan edildiklerini öğrendikleri bir zaman olarak görmelidirler. Aşklarını göstermeyi evliliğe saklayacaklardır. İffette gelişmek için birbirlerine yardımcı olacaklardır.

 

İffete aykırı durumlar

 

2351 Şehvet düşkünlüğü cinsel zevke aşırı bir eğilim duyma ya da bozuk bir arzudur. Seks dünyaya çocuk getirme ve sevgiyle birleşme amacından uzak sırf zevk verdiği için aranıyorsa o zaman ahlâki açıdan bozuk bir davranıştır.

 

2352 Mastürbasyon cinsel zevk almak için cinsel organların isteyerek uyarılmasıdır. “Kilise Yetkili Kurulu’nun değişmeyen geleneğinin çizgisinde olduğu kadar inanlıların ahlâk anlayışı da tereddütsüz bir biçimde belirtildiği gibi mastürbasyon esasen bozuk bir eylemdir.” “Nedeni ne olursa olsun normal evlilik ilişkileri dışında cinsel yetilerin kasten kullanılması esas itibarıyla amacına aykırı düşer.” “Ahlâk düzeni içinde kabul edilen insan neslinin devamı amacıyla, karşılıklı olarak kendini vermenin bütünlüğünde, gerçek bir sevgi bağlamında gerçekleşen cinsel ilişki hariç cinselliği verdiği zevk için aramak ahlâka aykırıdır.”1

Bireylerin ahlâki yükümlülükleri hakkında dengeli bir yargıya varabilmek ve bireylerin ruhlarından sorumlu kişileri yönlendirmek amacıyla, ahlâki suçluluğu azaltıcı hatta tümüyle ortadan kaldırıcı patolojik olgunlaşma eksikliği, edinilmiş alışkanlıkların gücü, korku hali ya da diğer psişik ya da sosyal etkenler göz önünde bulundurulacaktır.

 

2353 Fuhuş özgür bir kadınla özgür bir erkeğin evlilik dışında cinsel ilişkiye girmesi demektir. Fuhuş eşlerin mutluluğuna olduğu kadar çocukların meydana getirilmesi ve eğitimi için doğal olarak düzenlenmiş insan cinselliğine ve kişilerin onuruna da tamamen aykırıdır. Bundan başka gençleri yoldan çıkarması bakımından da ciddi bir skandaldır.

 

2354 Pornografi partnerlerin mahremiyetinde olması gereken gerçek ya da kurgusal cinsel eylemleri bilerek üçüncü şahıslara sergilemekten ibarettir. Pornografi iffete aykırıdır, çünkü eşlerin kendilerini birbirlerine verdikleri mahrem karı koca ilişkilerinin doğasını bozar. Buna katılanların (oyuncu, iş adamı, halk) onurunu ağır bir şekilde zedeler; çünkü herkes bir başkası için ilkel bir zevk aracı ve meşru olmayan istifade aracı haline gelmiş olur. Pornografi kişileri sanal bir dünyanın hayallerine sokar. Pornografi ağır bir suçtur. Hükümet yetkilileri pornografik malzemelerin üretimini ve dağıtımını yasaklamalıdırlar.

 

2355 Fahişelik cinsel zevk aracına indirgenen fahişelik yapan kişinin onurunu zedeler. Bunun için para ödeyen de kendisi açısından büyük günah işlemiş olur: Vaftizinin kendisini içine soktuğu iffetlilikle bağlarını kopartır, aynı zamanda Kutsal Ruh’un tapınağı olan bedenini kirletmiş olur.2 Fahişelik toplumsal bir yaradır. Genellikle kadınları vurur, ama erkekleri çocukları ya da ergenlik çağında olan gençleri de vurduğu olur (bu son iki durumda günaha bir de skandal eklenir). Fahişelik yapmak büyük bir günah ise de, yoksulluk, şantaj ve toplumsal baskı fahişeliğin suç olarak addedilmesini azaltabilir.

 

2356 Tecavüz bir kişinin cinsel mahremiyetine şiddet kullanarak zorla girmek demektir. Adalete ve sevgiye zarar getirir. Tecavüz herkesin saygısına, özgürlüğüne, fiziksel ve ahlâki bütünlüğüne yapılmış bir saldırıdır. Tecavüz kurbanı ömrü boyunca etkisinden kurtulamayacağı ciddi bir zarara uğratabilir. Tecavüz daima çok kötü bir eylem olarak görülmüştür. Ebeveynler tarafından (ensest) ya da eğitmenler tarafından kendilerine emanet edilen çocuklara karşı yapılmışsa tecavüz daha da kötüdür.

 

İffet ve eşcinsellik

 

2357 Eşcinsellik yalnızca aynı cinsten kişilere karşı baskın bir cinsel çekim hisseden erkekler ya da kadınlar arasındaki ilişkiye denir. Değişik çağlarda ve kültürlerde değişik biçimlere bürünmüştür. Psişik nedeni tam olarak açıklanamamıştır. Kilise geleneği, bunu ciddi bir sapıklık1 olarak gören Kutsal Kitaba dayanarak, eşcinsel davranışların özünde bozuk davranışlar olduğunu söyler.2 Eşcinsellik doğa yasasına aykırıdır, çünkü yeni hayatlar vermeye yönelik cinselliğin önünü kapatır. Son derece ihtiyaç ve zaruret arzeden gerçek cinsellik ve duygusallıktan ileri gelmez. Hiç bir şekilde tasvip edilemez.

 

2358 Eşcinsel eğilimlere sahip hatırı sayılır sayıda kadın ve erkek vardır. Bu durumlarını kendileri seçmiş değillerdir; çoğunluğu için bu bir denemedir. Bu kişilere saygıyla, güzellikle ve şefkatle yaklaşılmalıdır. Onlara karşı ayrımcılık gözetmekten kaçınılmalıdır. Bu kişiler Tanrı’nın iradesini kendi yaşamlarında gerçekleştirmeye çağrılmışlardır, Hıristiyanlarsa durumlarının getirdiği sıkıntılarını Rab’bin Haçtaki kurbanıyla birleştirebilirler.

 

2359 Eşcinsel kişiler iffetli olmaya çağrılmışlardır. İçsel özgürlüğü sağlayan nefse hakim olma erdemleri aracılığıyla, kimi zaman çıkar gütmeyen bir dostluğun desteğiyle, duayla ve Kilise sırlarının yardımıyla, derece derece ve kesin olarak Hıristiyanlık mükemmelliğine yaklaşabilirler ve yaklaşmalıdırlar.

 

III. Eşler arasındaki aşk

 

2360 Cinsellik erkekle kadının evlilikteki aşkına göre düzenlenmiştir. Evlilikte eşlerin tensel yakınlığı tinsel birliğin bir işareti ve teminatıdır. Vaftiz edilmiş olanlar arasındaki evlilik bağları Kilise sırrı ile kutlulaştırılmıştır.

 

2361 “Erkekle kadının kendilerini birbirlerine yalnız karı kocaya özgü eylemler aracılığıyla verdiği cinsellik yalnızca biyolojik bir şey değil, aynı zamanda insanın özünü ilgilendiren bir şeydir. Cinsellik erkekle kadının verdikleri ölünceye kadar birbirlerini sevme sözünün ayrılmaz bir parçasıysa gerçekten insana yaraşır bir şekilde gerçekleşir.”1

 

Tobyas yataktan kalktı ve Sara’ya şöyle dedi: “Kalk, bacım! Sen ve ben Tanrı’ya dua etmeliyiz; Tanrı’dan bizi bağışlamasını ve korumasını dilemeliyiz.” Sara ayağa kalktı ve Tanrı’nın onları koruması için birlikte dua ettiler. Tobyas duasına şöyle başladı: “Ey atalarımın Tanrı’sı, sen kutsalsın (…). Adem’i sen yarattın, ona yardımcı olması ve onu desteklemesi için eşi Havva’yı sen yarattın; ikisinden insan soyu doğdu. Sen şöyle dedin: ‘Erkeğin yalnız kalması iyi değildir; ona benzeyen bir eş yaratalım.’ Ben kız kardeşimi cinsel istek nedeniyle almıyorum; onu içtenlikle alıyorum. Bize karşı sevecen davran, ona ve bana acı, birlikte yaşlanmamızı sağla!” Hep birlikte “Amin! Amin!” diyerek yatmaya gittiler (Tob 8, 4-9).

 

2362 “Eşler tarafından mahrem ve iffetli birleşmeyi gerçekleştiren eylemler ahlâk bakımından onurlu eylemlerdir. Gerçekten insani bir biçimde yaşanmışsa, her ikisi de sevinç ve minnet içinde zenginleştiği bu kendilerini karşılıklı olarak verişi destekler ve beyan ederler.”2 Cinsellik sevinç ve zevk kaynağıdır:

 

Eşlerin bu soyu devam ettirme işlevinde gerek bedenlerinde gerek ruhlarında bir zevk ve tatmin bulmalarını Yaradan’ın kendisi (…) istedi. Öyleyse, eşler bu zevki aramakla ve bunu tatmakla kötü bir şey yapmış olmazlar. Yaradan’ın kendileri için çizmiş olduğu şeyi kabul etmiş olurlar. Ama yine de, eşler aşırıya kaçmadan belirli sınırlar içinde kalmasını bilmelidirler.3

 

2363 Eşlerin birleşmesiyle evliliğin çift amacı gerçekleşmiş olur: Eşlerin mutluluğu ve soyu devam ettirmesi. Evliliğin bu iki anlamı ya da değeri çiftin tinsel yaşamını bozmadan ya da ailenin geleceğini ve evliliği tehlikeye sokmadan ayrılamaz.

Kadınla erkek arasındaki evlilik aşkı sadakat ve üretkenlik gibi iki misli yükümlülük altındadır.

 

Eşlerin sadakati

 

2364 “Yaradan tarafından kurulmuş ve kendine özgü yasalarla donatılmış evli çiftler arasındaki sevgi ve yaşam birliği eşlerin yaptığı bir sözleşmeye yani kişisel ve bozulamaz rızalarına dayanır.”1 Eşlerin her ikisi de kendilerini tam ve kesin olarak birbirlerine verirler. Artık onlar iki değil, bir tek bedendir. Eşler arasında özgürce yapılan sözleşme birlik içinde bozulmadan kalma zorunluluğunu getirir.2 “Tanrı’nın birleştirdiğini, insan ayırmamalı”3 (Mk 10, 9).

 

2365 Sadakat verilen sözde durulacağını ifade eder. Tanrı sadıktır. Evlilik sırrı erkekle kadını Mesih’in Kilisesi’ne olan sadakate sokar. Evlilikteki iffetle de eşler dünyaya karşı bu gizi onamış olurlar.

 

A. Yuhanna Krisostomos genç evli kocalara şu sözleri eşlerine söylemelerini öneriyor: “Seni kollarımın arasına aldım, seni hayatımdan çok seviyorum. Şimdiki hayat hiçbir şeydir, en büyük hayalim gelecekte bizim için ayrılmış olan hayatta seninle hiç ayrılmamaktır (…). Senin sevgin benim için her şeyden önemlidir, benim için seninle aynı düşünceleri paylaşmamaktan daha acı bir şey yoktur.”4

 

Evlilikte dölleyicilik

 

2366 Üretkenlik bir armağandır, evliliğin bir amacıdır, çünkü evlilik aşkı doğal olarak üretken olmaya yöneliktir. Çocuk eşlerin karşılıklı aşkına dışardan gelip eklenmez; çocuk bu karşılıklı olarak kendilerini birbirlerine vermenin sonucunda ortaya çıkar, bunun bir meyvesi ve bir gerçekleşmesidir. “Yaşamın tarafını tutan”5 Kilise de “evlilikle ilgili her eylemin yaşam iletmeye açık kalması gerektiğini”6 öğretmektedir. “Birçok kez Kilise Yetkili Kurulu tarafından ortaya konan bu doktrin, Tanrı’nın istediği gibi bu bağın bozulmazlığı ve insanın kendi inisiyatifi ile bozamayacağı birleşme ve çocuk dünyaya getirmeden7 oluşan iki evlilik eylemi ne dayanır.”

 

2367 Yeni canlar dünyaya getirmeye çağrılan eşler bu davranışlarıyla Tanrı’nın babalığına ve yaratıcılığına katılmış olurlar.8 “Kendilerine düşen yaşam iletme ve eğitmen olma görevlerinde (bunu kendi görevi olarak görmek gerekir) eşler yaratıcı Tanrı’nın işbirlikçileri ve yorumcuları konumunda olduklarını bilirler. Bir insan ve Hıristiyan olarak görevlerinin sorumluluğunu üstleneceklerdir.”1

 

2368 Bu sorumluluğun özel bir yanı da doğum kontrolü ile ilgilidir. Eşler haklı nedenlerden dolayı çocuklarını uzun aralıklarla doğurmak isteyebilirler. Bu isteğin bencillikten değil de baba olmanın getirdiği haklı sorumluluktan kaynaklanıp kaynaklanmadığını eşler kendileri değerlendirmelidir. Bundan başka kendi davranışlarını ahlâkın getirdiği yansız kriterlere göre düzenleyeceklerdir:

 

Evlilikteki aşk ile yaşam iletme sorumluluğunu birbiriyle bağdaştırma söz konusu olduğunda, ahlâklı davranış yalnız dürüst bir niyete ve nedenlerin değerlendirilmesine bağlı değildir, ama insanın doğasından ve davranışlarından çıkan yansız kriterlere göre belirlenmelidir, bu kriterler, gerçek aşk bağlamında, eşlerin kendilerini karşılıklı olarak birbirlerine tam olarak vermelerine ve çocuk yapmalarına saygılı olmalıdır; İffetlilik erdemi evlilikte dürüst bir yürekle uygulanmıyorsa bu kriterlerin uygulanması imkânsızdır.2

 

2369 “Evlilik ilişkisinin iki önemli noktası olan cinsel birleşme ile çocuk yapmaya riayet edilirse o zaman evlilik ilişkisi karşılıklı gerçek aşka anlamını veren ve insanın en yüce görevi olan anne babalığa terfi etmesini seğlamış olur.”3

 

2370 Belli sürelerde yinelenen cinsel perhiz, kendini-gözlemeye ve ay içindeki döllenmeye uygun olmayan dönemlerden4 yararlanmaya dayalı doğum kontrol yöntemleri ahlâkın yansız kriterlerine uygundur. Bu yöntemler eşlerin bedenlerine saygıda kusur etmez, eşlerin birbirlerine olan şefkatini yüreklendirir ve gerçek özgürlük eğitimini teşvik eder. Buna karşılık, “gerek cinsel ilişki olacağını düşünerek, gerek cinsel ilişki sırasında, gerek doğal sonuçlarının gelişiminde, döllenmeyi imkânsız kılacak bir çare ya da amaç olarak önerilen her doğum kontrolü”5 kötüdür:

 

Eşlerin kendilerini tam olarak birbirlerine vermemesi demek olan gebeliği önleme, eşlerin kendilerini birbirlerine tam ve karşılıklı olarak vermesini doğal olarak ifade eden anlatımın karşısına nesnel olarak çelişkili bir anlatım çıkarır. Bu yalnızca yaşama açık olmayı aktif biçimde reddetmek değil, aynı zamanda kişinin bütünüyle özverili olmasına dayanan karı koca aşkının içsel gerçeğinin çarpıtılmasıdır da. Bu insanbilimsel ve ahlâki fark, gebeliği önleme ve doğal gebe kalma devrelerinden kaçınma arasında kişinin ve insan cinselliğinin birbirinin yerini alamaz iki kavramıyla ilgilidir.1

 

2371 “Zaten herkes iyi bilmektedir ki, insan yaşamı ve yaşamı iletme yükümlülüğü bu dünya ufkuyla sınırlı değildir. Bu dünyada ne tam boyutlarını, ne tam anlamlarını bulurlar, her zaman insanların ebedi yazgısıyla ilgilidirler.”2

 

2372 Devlet vatandaşlarının rahatından sorumludur. Bu nedenle de, nüfus planlamasını yönlendirme hakkıdır. Bunu yansız ve saygılı bir bilgilendirme yoluna giderek yapabilir, otoriter ve zorlayıcı yolla değil. Yasal olarak, çocuk dünyaya getirmekten ve çocuklarının eğitiminden birinci derecede sorumlu olan eşlerin inisiyatifine karışamaz.3 Ahlâka aykırı nüfus planlama yöntemlerini desteklemeye hakkı yoktur.

 

Çocuklar bir armağandır

 

2373 Kutsal Kitap ve Kilise’nin geleneksel uygulaması çok çocuklu aileleri Tanrı’nın nimetinin bir işareti ve anne babanın üretkenliğinin işareti olarak görmektedir.4

 

2374 Kısır olduklarını öğrenen eşlerin üzüntüsü büyüktür. Abram Tanrı’ya, “Bana ne verebilirsin?” diye sordu (Yar 15, 2). Rahel kocası Yakup’a, “Bana çocuk ver, yoksa öleceğim” dedi (Yar 30, 1).

 

2375 Kısırlığı önleyici araştırmalar “insanın ve onun koparılıp alınamaz haklarının, gerçek ve tam mutluluğunun hizmetinde ve Tanrı’nın tasarısına ve iradesine uygun olması şartıyla”5 desteklenmelidir.

 

2376 Eşlerin arasına üçüncü yabancı bir şahsın girmesini sağlayan böylece aile bütünlüğünü bozan teknikler (sperm ya da yumurta bağışlama, kiralık annelik) ahlâka son derece aykırıdır. Bu teknikler (türe dışı yapay tohumlama ve dölleme) çocuğun bildiği ve evlilik bağıyla birleşmiş bir anne ve bir babadan doğma hakkını zedeler. “Eşlerin ikisinin de bir diğerinden anne ya da baba olma hakkını”6 da zedeler.

 

2377 Bu teknikler (türe dışı yapay tohumlama ve dölleme) eşlerin içinde uygulandığında belki pek ahlâka aykırı görünmüyor olabilirler, ama yine de ahlâk açısından kabul edilemezler. Seks ilişkisini dölleme eyleminden ayırırlar. Çocuğun varlığını meydana getiren temel eylemi, artık iki kişinin kendilerini birbirlerine verdiği eylem olmaktan çıkarır, “ceninin yaşamını ve kimliğini doktorların ve biyoloji uzmanlarının eline bırakır ve insanın kökeni ve kaderi üzerinde tekniğin söz sahibi olmasını sağlar. Böylesi bir egemenlik özünde çocuklara ve anne babalara ortak olması gereken eşitliğe ve insan haysiyetine aykırıdır”.1 “Çocuk dünyaya getirme evlilik ilişkisinin meyvesi, kısacası eşlerin birleşmesinin kendine özgü edimi olarak istenmediğinde ahlâki açıdan kusurludur. (…) Yalnız karı koca ilişkilerinden ibaret olan bağa saygı ve insan varlığının bütünlüğüne saygı insan haysiyetine yaraşır bir döllenmeye izin verir.”2

 

2378 Çocuk bir ceza değil bir armağandır. “Evliliğin en büyük armağanı” bir insan varlığıdır. Çocuk bir mal olarak görülemez, tersi durumda bu, çocuk üzerinde sözde “hak iddia etmeye” kadar götürür. Bu alanda gerçek haklara yalnız çocuk sahiptir: “Anne babasının cinsel aşkının özgün meyvesi olma ve döllendiği andan itibaren bir kişi olarak saygı görme hakkı.”3

 

2379 İncil fiziksel kısırlığın mutlak bir kötülük olmadığını söylüyor. Eşler doktorların da çare bulamadıkları kısırlıklarını her türlü tinsel üretkenliğin kaynağı olan Rab’bin Haçıyla birleştireceklerdir. Çocuk sahibi olma duygularını terk edilmiş çocukları evlat edinerek ya da başkaları için titizlik isteyen işler yaparak giderebilirler.

 

IV. Evlilik onuruna karşı işlenen günahlar

 

2380 Zina. Bu sözcük eşlerin sadakatsizliğini ifade eder. İki partnerden en azından biri evliyse ve geçici de olsa cinsel ilişkiye girmişlerse, zina yapmış olurlar. Mesih zinayı arzu halindeyken bile mahkûm ediyor.4 Yeni Antlaşma’nın altıncı buyruğu zinayı tamamen yasaklar.5 Peygamberler zinayı büyük bir günah olarak teşhir ederler. Zinada puta taparlık günahının sembolünü görürler.6

 

2381 Zina bir haksızlıktır. Zina yapan kişi yükümlülüklerini yerine getirmiyor demektir. Evlilik sözleşmesi denilen bağı yaralamakta, diğer eşin hakkını zarara uğratmakta, evlilik kurumunu zedelemekte ve evliliğin temelini oluşturan sözleşmeyi ihlâl etmektedir. Sürekli bir anne babaya ihtiyacı olan çocukların ve insan soyunun selametini tehlikeye düşürmektedir.

 

Boşanma

 

2382 Rab İsa Yaratıcı’nın evliliğin bozulmazlığına dair başlangıçtaki niyeti üzerinde durdu.1 (Tevrat) Şeriatında bulunan toleransları geçersiz kıldı.2

Hıristiyan Katolikler arasında “kıyılmış Kilise nikahı, ölüm dışında hiçbir insani güç ve nedenle bozulamaz”3.

 

2383 Eşlerin evliliği bozmadan ayrı yaşamaları Kilise Hukukunun4 öngördüğü bazı durumlarda meşru sayılabilir.

 

Resmi boşanma bazı yasal hakları, çocukların ihtiyacını ya da anadan ve babadan kalan malları güvence altına almak için tek çare ise, o zaman buna ahlâka aykırı olmamak şartıyla izin verilebilir.

 

2384 Boşanma doğa yasasına karşı işlenmiş ciddi bir suçtur. Boşanma eşler arasında ölünceye dek birlikte yaşamak üzere yapılmış olan sözleşmenin ihlâli demektir. Boşanma evlilik sırrının işareti olan esenlik antlaşmasına hakarettir. Yeni bir ilişkiye girme medeni kanunla kabul edilmiş olsa da, kopuşu daha da pekiştirir: Yeniden evlenen eş açıkça ve sürekli zina durumunda sayılır:

 

Koca karısından ayrıldıktan sonra başka bir kadınla ilişkiye girerse eşini aldatmış duruma düşer, çünkü bu kadınla zina yapmış olmaktadır; onunla oturan kadın da zina yapmış olur, çünkü başkasının kocasıyla ilişkiye girmiştir.5

 

2385 Boşanma bir aile biriminde ve toplumda oluşturduğu bozukluk nedeniyle de ahlâk dışıdır. Bu bozukluk ciddi zararları da beraberinde getirir: Kendilerini terk edilmiş bulan eşler; anne babalarının ayrılması nedeniyle sarsılan ve çoğu zaman ikisinin arasında kalan çocuklar; yaygınlaşması nedeniyle gerçek toplumsal bir yaradır.

 

2386 Eşlerden biri resmi boşanmanın masum kurbanı olabilir. Bu durumda ahlâk yasasına karşı gelmiş sayılmaz. Evlilik sırrına dürüstçe sadık kalmak için çaba gösteren eşle, Kilise Hukukunca geçerli sayılan bir evliliği kendi hatalarıyla yıkan eş arasında çok büyük bir fark vardır.1

 

Evlilik onuruna karşı işlenen diğer günahlar

 

2387 İncil’e göre yaşamak isteyen kişinin yıllar boyunca evlilik yaşamını paylaştığı bir ya da daha fazla kadından ayrılmak zorunda kalmasının yarattığı dram anlaşılırdır. Bununla birlikte çokeşlilik ahlâk yasasıyla bağdaşmaz. Evlilik birlikteliğine kökten karşıdır: Nitekim, “başlangıçta bize açınlanan Tanrı tasarısını doğrudan reddeder; evlilikte kendilerini birbirlerine tam bir aşkla veren, bu açıdan tek ve kendine özgü olan kadınla erkeğin haysiyet bakımından eşitliğine karşıdır”.2 Eskiden birçok kadını olan bir Hıristiyan, kadınlarından ve çocuklarından sorumludur ve onların bakımını üstlenmek zorundadır.

 

2388 Ensest, evliliğin mümkün olmadığı yakın akrabalar arasındaki cinsel ilişkiye denir.3 Havari Paulus özellikle bu ağır suçu kınamaktadır: “Gerçekte aranızda cinsel ahlâksızlık olduğu söyleniyor (…). Şöyle ki aranızdan birisi babasının karısıyla yaşıyormuş! (…) Rabbimiz İsa’nın adıyla (…) bedeninin yok olması için bu adamı Şeytan’a teslim edelim…”4 Ensest, aile ilişkilerini bozar ve hayvanlığa doğru gidişi gösterir.

 

2389 Erişkinler tarafından kendilerine emanet edilen çocuklara ya da ergin olanlara cinsel tacizleri de ensest kapsamına alabiliriz. Burada, kendilerinden sorumlu eğitmenin bir tecavüzünün izini bütün ömürleri boyunca taşıyacak olan gençlerin fiziksel ve ahlâki bütünlüğüne saldırılmışsa suç ikiye katlanmaktadır.

 

2390 Özgür birliktelik, ilişkilerini resmileştirmek istemeyen bir kadınla erkeğin cinsel birlikteliklerine denir.

 

“Özgür aşk” yaşama ifadesi aldatıcıdır: Bu, kişilerin birbirlerine karşı sorumluluk yüklenmedikleri bir birlikteliktir, bu davranışlarıyla da birbirlerine, kendilerine ve geleceğe olan güven eksikliğini gösterirler.

 

Bu “ilişki” ifadesi değişik durumları gösterir: Nikâhsız karı kocalık, evliliği olduğu şekliyle red, uzun süreli taahhüt altına girmeme.1 Bütün bu durumlar evlilik onuruna karşı işlenmiş günahlardır; aile kavramını zayıflatırlar; sadakatin anlamını zayıflatırlar. Ahlâk yasasına aykırıdırlar: Seks ilişkisi yalnız evlilikte olmalıdır; bunun dışında her zaman ağır bir günahtır ve kutsal Komünyon almayı engeller.

 

2391 Günümüzde birçok kimse evlenme niyetiyle bir çeşit deneme evliliği yapıyor. Evlilik niyetiyle de olsa önceden cinsel ilişkiye girmek “bir erkekle bir kadının arasındaki ilişkilerin dürüstlüğünü ve sadakatini garanti altına alamaz, onları özellikle fantezi ve kaprislere karşı koruyamaz”.2 Cinsel ilişki ancak erkekle kadın arasında geçerli bir aile düzeni kurulduğunda ahlâki açıdan meşru sayılır. İnsan aşkı “deneme” evliliğini hoş göremez. İnsan aşkı kişiler arasında kesin ve tam bir verişi gerektirir.3

 

 

ÖZET

 

2392 “Sevgi her insanın temel ve doğal gönül eğilimidir.”4

 

2393 İnsanı kadın ve erkek biçiminde yaratarak Tanrı her ikisine de aynı kişilik haysiyetini verir. Kadın ve erkek kendi cinsel kimliklerini tanımalı ve kabul etmelidir.

 

2394 Mesih iffetlilik modelidir. Her Hıristiyan kendi yaşam tarzına göre iffetli bir yaşam sürmeye çağrılmıştır.

 

2395 İffetlilik cinsiyetin kişiyle bütünleşmiş olduğunu gösterir. Kişisel olarak nefse hakim olmayı öğrenmeyi içerir.

 

2396 İffete karşı olan günahlar arasında mastürbasyonu, fuhuşu, pornografiyi ve eşcinsel yaşamı sayabiliriz.

 

2397 Eşlerin özgürce imzaladıkları evlilik sözleşmesi sadık bir aşkı kapsar. Bu sözleşme evliliğin bozulmamasını zorunlu kılar.

 

2398 Doğurganlık bir nimet, bir armağandır, evliliğin amacıdır. Eşler yaşam vererek Tanrı’nın baba olma özelliğine katılırlar.

 

2399 Doğum kontrolü annelik, babalık sorumluluğunun bir biçimidir. Ahlâki açıdan kabul edilemez çarelere (doğrudan kısırlaştırma ya da hamileliği önleyici tedbirlere) başvurmak eşlerin iyi niyetinin meşruluğunu haklı çıkarmaz.

 

2400 Zina ve boşanma, çokeşlilik ve serbest ilişki evlilik onuruna karşı işlenmiş günahlardır.

 

7. KONU

 

Yedinci emir

 

“Çalmayacaksın” (Çık 20, 15; Tes 5, 19; Mt 19, 18).

 

2401 Yedinci emir benzerinin malını haksız yere almayı ve alıkoymayı yasaklar ve her ne biçimde olursa olsun benzerinin malına zarar vermeyi yasaklar. İnsanların emeğinin ürünlerinin ve dünyevi mal mülkün yönetiminde adalet ve sevgiyi zorunlu kılar. Kamu yararı için özel mülkiyet hakkına, mal mülkün evrensel kullanımına saygıyı gerekli kılar. Hıristiyan, hayatında bu dünya malını Tanrı’ya ve kardeş sevgisine göre düzenlemeye çabalar.

 

I. Her insanın yeryüzü mal ve mülkünü kullanma

   ve özel mülkiyet hakkı

 

2402 Başlangıçta, yeryüzünü ve kaynaklarını, bunlara özen göstersin, çalışmasıyla bunlara egemen olsun ve ürünlerinden yararlansın diye insanlığın ortak yönetimine verdi.1 Yaratılışın bütün malları insan ırkına tahsis edilmiştir. Bununla birlikte toprak şiddet tehdidi altında ve kıtlığa maruz insan yaşamını güvence altına almak amacıyla insanlar arasında bölüştürülmüştür. İnsanların özgürlüğünü ve onurunu garanti altına alması, her bir kişinin kendi temel ihtiyaçlarını ve sorumluluğu altında bulunanların ihtiyaçlarını karşılamasına yardımcı olması amacıyla mal mülke sahip çıkma meşrudur. İnsanlar arası doğal bir dayanışmayı mümkün kılmalıdır.

 

2403 Emekle elde edilen, ya da başkasından miras ya da armağan yoluyla edinilen özel mülkiyet hakkı başlangıçta toprağın bütün insanlara verilmiş olma hakkını geçersiz kılmaz. Her ne kadar kamu yaşam düzeyinin yükselmesi özel mülkiyet hakkına ve onun kullanımına saygıyı zorunlu kılsa da, yeryüzü malının bütün insanlar tarafından kullanılması hakkı en önemli hak olarak kalmaya devam eder.

 

2404 “İnsan meşru olarak sahip olduğu ve kullandığı mal mülkünü yalnız kendisine aitmiş gibi görmemeli, bunları başkalarıyla ortak malıymış gibi görmeli: Bu anlamda yalnız kendine değil, başkalarına da yardımcı olabilir.”1 Bir mala sahip olmak mal sahibini, bu malın meyve vermesini sağlayan ve meyvelerini başta yakınlarına olmak üzere başkalarına ileten İlahi Takdirin bir yöneticisi durumuna sokar.

 

2405 Üretim mallarının -maddi ya da maddi olmayan- tarım, sanayi, yetenek ya da sanat ürünleri gibi ürünlerin çok sayıda kişiye yararlı olabilmesi, için bunlara sahip olanların özenini gerektirir. Mal sahipleri bu malların önemli bir bölümünü konuklara, hastalara ve yoksullara ayırarak kullanımında ya da tüketiminde ölçülü davranmalıdır.

 

2406 Siyasi iktidarın, kamu yararı için mülkiyet hakkının meşru icrasını düzenleme görevi ve hakkı vardır.2

 

II. İnsanlara ve onların mal ve mülküne saygı

 

2407 Ekonomik açıdan insan onuruna saygı, bu dünya malına bağlılığı azaltmak için itidal erdeminin; benzerinin haklarını korumak ve ona hakkı olanı vermek için hakkaniyet erdeminin; dayanışmada altın kuralı izleyerek “yoksulluğuyla siz zengin olasınız diye, zengin olduğu halde sizin uğrunuza yoksul olan” Rab’bin cömertliğini örnek alınarak icra edilmesini zorunlu kılar (2 Kor 8, 9).

 

Başkalarının mal mülküne saygı

 

2408 Yedinci buyruk hırsızlığı, kısacası başkasının malını, malın sahibinin rızası olmadan gasp etmeyi yasaklar. Rıza gösterildiğinin varsayıldığı ya da rıza göstermemenin akla ve malların evrensel kullanımı hakkına aykırı olduğu durumlarda hırsızlık söz konusu olamaz. Bu, zorunlu ihtiyaç maddelerine (yiyecek, barınak, giyecek…) hemen ulaşmanın tek yolunun başkalarının mallarına el koyma ve onları kullanma olduğu apaçık ve ivedi gereklilik durumudur.3

 

2409 Her şeye rağmen başkasının malını haksız yere almak ve tutmak yedinci buyruğa aykırıdır: Şu halde, geçici bir süre için verilen ya da kayıp malları kasten tutma; ticarette hile yapma,4 haksız bedel ödeme,5 başkasının cahilliğinden ya da sıkıntısından yararlanarak fiyatları arttırma6 bu sınıfa girer.

Bunlar ahlâka aykırıdır; başkalarının zararından çıkar sağlamak amacıyla malların değeri üzerinde suni olarak yapılan spekülasyon; hukuka göre karar almak zorunda olanların yargısını saptıracak şekilde etkide bulunma; bir kamu kuruluşunun malına sahip çıkma ve özel olarak kullanma; kötü yapılan çalışmalar, vergi kaçırmalar, sahte çek ve fatura, aşırı harcamalar, savurganlık. Özel ya da kamu malına kasten zarar vermek ahlâk yasasına aykırıdır ve tazminini gerektirir.

 

2410 Verilen sözler tutulmalıdır, taahhüt altına girilen işte ahlâki açıdan doğru olduğu oranda yapılan kontratlara harfiyen uyulmalıdır. Sosyal ve ekonomik yaşamın önemli bir bölümü kişiler arasında yapılan maddi ya da ahlâki kontratlara bağlıdır. Alış ya da satışa dair ticari kontratlar, kira kontratları ya da iş sözleşmeleri. Her sözleşme tasdik edilmeli ve iyi niyetle yerine getirilmelidir.

 

2411 Sözleşmeler, insanlar arasındaki değişim ilişkilerini insan haklarına tam riayet içinde düzenleyen ve eşit hakları gözeten mübadele adaletine tabidir. Mübadele adaleti kişiyi tamamen bağlar. Mal mülk haklarını korumayı, borçları ödemeyi ve özgürce yapılan sözleşmelerin gereğini yapmayı zorunlu kılar. Mübadele adaleti olmadan başka hiçbir adalet olamaz.

 

Mübadele adaleti vatandaşın topluma olan hakkaniyet yükümlülüğüyle ilgili yasal adaletten ve vatandaşların verdiği vergilere ve ihtiyaçlarına göre toplumun yükümlülüklerini düzenleyen dağıtım adaleti’nden farklıdır.

 

2412 Adil mübadele gereğince, yapılan haksızlığın giderilmesi, sahibinden çalınan malın karşılığının verilmesini zorunlu kılar:

 

İsa “Bir kimseden haksız bir şekilde bir şey aldıysam, dört katını geri vereceğim” diyen Zakay’ı bu taahhüdünden dolayı kutsuyor (Lk 19, 8). Dolaylı ya da dolaysız bir biçimde başkasının malına el koyan biri, bu malı geri vermeli veya ayni ya da nakdi olarak karşılığını ödemelidir, eğer el konulan mal kaybolmuşsa sahibinin normal olarak elde edeceği yararlar ve meyvaları da göz önünde tutarak tür ve cins olarak bu malın aynını vermek zorundadır. Hırsızlığa öyle ya da böyle katılmış olanlar ya da bundan bilerek yarar sağlayanlar, (örneğin çalmayı buyuranlar, ya da yardım edenler, ya da yataklık edenler) da bu hırsızlığa katıldıkları oranda zararı ödemek zorundadırlar.

 

2413 Şans oyunları (iskambil oyunları, vb.) ya da bahisler kendiliklerinden adalete aykırı değildirler. Kişinin kendi ihtiyaçlarını ve başkaların ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli olandan yoksun bıraktığı zaman ahlâki açıdan kabul edilemez olurlar. Kumar tutkusunun ciddi bir şekilde köleliğe düşürme tehlikesi vardır. Haksız yere bahse girmek ya da kumarda hile yapmak vahim bir durumdur, en azından verilen zarar öylesine az olsun ki, zarara uğrayan onu mantıken önemli saymasın.

 

2414 Yedinci buyruk, hangi nedenle olursa olsun, ister bencil ya da ideolojik nedenle, ister çıkarcı ya da totaliter nedenle, insanları köleleşmeye götüren, insan onurunun değerini bilmeyen, bir mal gibi satan, satın alan ve mübadele eden eylemleri ya da girişimleri yasaklar. İnsanları zorla çıkarlarına alet etmek veya onlardan faydalanmak ya da insan onuruna ve insanın temel haklarına karşı işlenmiş bir günahtır. Paulus bir Hıristiyan efendiye Hıristiyan kölesine “bir köle gibi değil de bir kardeş gibi (…), Rab’de bir insan gibi” davranmasını buyuruyordu (Filim 16).

 

Yaratılışın bütünlüğüne saygı

 

2415 Yedinci buyruk yaratılışın bütünlüğüne saygıyı gerektirir. Hayvanlar, bitkiler ve cansız varlıklar gibi doğal olarak geçmiş, şimdiki ve gelecek insanlığın ortak yararı içindir.1 Dünyanın hayvansal, bitkisel ve madensel kaynaklarının kullanımı ahlâki zorunluluklara saygıdan ayrı tutulamaz. Yaradan tarafından insana bağışlanan cansız varlıklardan ve öteki canlılardan üstün olma durumu mutlak değildir; gelecek kuşaklarınki dahil benzerinin yaşamına, duyulan kaygıyla sınırlanır; yaratılışın bütünlüğüne dinsel bir saygıyı gerekli kılar.2

 

2416 Hayvanlar da Tanrı’nın yaratıklarıdır. Tanrı onların üzerine inayeti ile titrer.3 Hayvanlar yalnız varlıklarıyla Tanrı’yı yüceltir ve Ona şükranlarını sunarlar.4 Onun için insanlar da onlara iyi davranmalıdır. Assisili Françesco ve Philippe Neri gibi azizlerin hayvanlara karşı nasıl incelikli davrandıklarını anımsayın.

 

2417 Tanrı hayvanları kendi suretinde yarattığı insanın egemenliğine bırakmıştır.5 Şu halde hayvanları besin ve giyim malzemesi olarak kullanmak meşrudur. İnsana çalışmalarında ve boş zamanlarında yardımcı olsun diye hayvanlar evcilleştirilebilir. Mantıki sınırlar içinde kaldığı sürece hayvan üzerinde yapılan tıbbi ve bilimsel deneyler ahlâki açıdan kabul edilebilir uygulamalardır, zira insan yaşamını tedavi etmeye ve kurtarmaya yardımcı olmaktadır.

 

2418 Hayvanlara gereksiz yere acı çektirmek ve onların canını almak insan onuruna aykırıdır. Öte yandan, öncelikle insanların sefaletini önlemek için kullanılması gereken büyük miktarda paraların hayvanların yararına kullanılması da doğru değildir. Hayvanları sevebiliriz; yalnız insanlara gösterilmesi gereken sevgiyi hayvanlara yönlendirmemeliyiz.

 

III. Kilise’nin sosyal öğretisi

 

2419 “Hıristiyan vahyi sosyal yaşamın yasalarını daha derinden anlamaya götürür.”1 Kilise insan hakkındaki bütün gerçeği İncil’den alır. İncil’i bildirme misyonunu gerçekleştirdiğinde, Mesih adına insanın kişilerden oluşan topluluktaki onurunu ve görevini doğrular; ona Tanrısal bilgeliğe uygun barış ve adaletin gereklerini öğretir.

 

2420 Kilise sosyal ve ekonomik meselelerde “kişinin temel hakları ya da ruhların esenliği söz konusu olduğunda”2 ahlâki bir yargıda bulunur. Ahlâki düzendeki misyonu siyasi otoritelerden farklıdır. Kilise, nihai sonumuz yüce İyiliğe varışı düzenlemeleri nedeniyle, kamu iyiliğini ilgilendiren dünyevi hususlarla ilgilenir. Dünya nimetleri ve sosyo-ekonomik ilişkilerde doğru ideolojiyi yaymaya çabalar.

 

2421 Kilise’nin sosyal öğretisi İncil’in tüketim mallarının üretimi için yeni yapılanmaları, yeni toplum, devlet ve otorite kavramı, yeni mülkiyet ve emek biçimleri getiren modern endüstri toplumuyla yüz yüze geldiği XIX. yüzyılda gelişti. Kilise öğretisinin ekonomik ve sosyal alanlardaki gelişimi, Kilise öğretisinin kalıcı değerini aynı zamanda hep canlı ve etken olan Geleneğinin gerçek anlamını doğrulamaktadır.3

 

2422 Kilise’nin sosyal öğretisi Mesih İsa’nın söylediği bütün sözler ışığında, Kutsal Ruh’un yardımıyla Kilise tarihi boyunca oluşan olayları yorumladıkça oluşan bir doktrin strüktüründen ibarettir.4 Bu öğreti inanlıların davranışı üzerinde etki yaptığı oranda iyi niyetli insanlar tarafından daha kabul edilebilir olur.

 

2423 Kilise’nin sosyal öğretisi düşünce ilkelerini belirler; yargılama kriterlerini ortaya çıkarır; eylemin yönünü saptar:

 

Tümüyle ekonomik etkenlerle belirlenmiş sosyal ilişkiler içeren her sistem insan ferdinin doğasına ve davranışlarına ters düşer.1

 

2424 Ekonomik etkinliği kârın tekelci kuralı ve nihai sonu olarak gören bir teori ahlâki açıdan kabul edilemez. Gem vurulmamış para hırsı kötü sonuçlar oluşturmakta gecikmez. Toplum düzenini bozan sayısız anlaşmazlıklardan biri de budur.2

 

“İnsanın ve grupların temel haklarını üretimin kolektif organizasyonuna feda eden bir sistem” insan onuruna aykırıdır.3 Kâr amacıyla kişileri sırf üretim aracı seviyesine indirgeyen her uygulama insanı köleleştirir, paraya tapmaya götürür ve ateizmin yayılmasına katkıda bulunur. “Hem Tanrı’ya hem Mammon’a [paraya] tapamazsınız” (Mt 6, 24; Lk 16, 13).

 

2425 Kilise, modern zamanlarda “Komünizm” ya da “Sosyalizm” ile bağdaşmış Tanrı tanımaz ve totaliter ideolojileri reddetmiştir. Öte yandan, Kilise “Kapitalizm” uygulamasında bireyciliği ve piyasa yasasının insan emeği üzerindeki mutlak önceliğini tanımamaktadır.4 Ekonominin yalnızca merkezi bir planlama ile düzenlenmesi temelde sosyal bağları bozar; yalnızca piyasa yasası ile düzenlenmesi ise sosyal adaletsizliktir, “zira bu yolla tatmin edilemeyecek sayısız insan ihtiyacı bulunmaktadır”5. Kamu yararı için haklı bir değer hiyerarşisine göre makul bir piyasa ve ekonomik girişim düzenlemesi salık verilmelidir.

 

IV. Ekonomik yaşam ve sosyal adalet

 

2426 Ekonomik yaşamın gelişmesi ve üretimin artması insanların ihtiyaçlarını karşılamak içindir. Ekonomik yaşam yalnız üretim mallarını çoğaltma ve kârı ya da gücü arttırma amacı gütmez; önce kişilere, bütünüyle insana ve bütün insan topluluğuna hizmet verecek şekilde düzenlenmiştir. Kendine özgü yöntemlerle işleyen ekonomik yaşam, Tanrı’nın insan üzerindeki tasarısına yanıt vermek için sosyal adalet gereği ahlâki düzen sınırları içinde faaliyet göstermelidir.6

 

2427 İnsan emeği doğrudan Tanrı’nın suretinde yaratılan kişilerden doğar. Bu kişiler yeryüzüne egemen olarak yaratılış eserini hep birlikte sürdürmeye çağrılmışlardır.7 Şu halde çalışma bir görevdir: “Çalışmak istemeyen, yemek de yemesin”1 (2 Sel 3, 10). Emek Yaradan’ın armağanlarını ve alınmış yetenekleri onurlandırır. Kurtarıcı niteliği de olabilir. Golgota’da haça gerilen Nasıralı marangoz İsa ile birlikte çalışma zahmetine giren insan2 bir bakıma Tanrı’nın Oğlunun kurtarıcı Eserine katılmış olur. İnsan kendisinden gerçekleştirmesi istenen faaliyette her gün Haçını taşıyarak Mesih’in müridi olduğunu gösterir.3 Emek Mesih’in Ruhunda dünyevi realitelerin bir canlanması ve bir kutlulaşma aracı olabilir.

 

2428 Kişi işte doğasında bulunan yeteneklerden bazılarını gösterir ve gerçekleştirir. İşin başlıca değeri, işi yapan ve gerçekleştiren insanın kendisinden gelir. İş insan için yaratılmıştır, insan iş için değil.4

 

Her bir kişi yaptığı işle kendisinin ve yakınlarının yaşamını idame ettirebilmeli ve cemiyete hizmet verebilmelidir.

 

2429 Her bir kişinin ekonomik inisiyatif hakkı vardır, her bir kişi herkese daha çok katkıda bulunmak ve çabalarının haklı meyvelerini toplamak için kendi yeteneklerinden meşru bir şekilde yararlanacaktır. Resmi otoritelerin kamu yararını göz önünde bulundurarak yaptığı mevzuata uymaya özen gösterecektir.5

 

2430 Ekonomik yaşam çoğu zaman birbiriyle çatışan çıkarları ortaya çıkarır. Bir takım çatışmaların su yüzüne çıkması bu şekilde açıklanabilir.6 Bütün sosyal tarafların haklarına riayet eden pazarlık ile bunlar azaltılmaya çalışılacaktır: İşveren temsilcileri, ücretli temsilcileri, örneğin sendika kuruluşları ve gerekirse hükümet yetkilileri.

 

2431 Devletin sorumluluğu. “Ekonomik yaşam, özellikle de piyasa ekonomisi, kurumsal, hukuki ve siyasi bir boşlukta oluşamaz. Tersine sabit bir paranın tedavülü ve uzman bir halk hizmetinin yanında mülkiyetin ve bireysel özgürlüğün garanti altına alınmasını gerekli kılar. Devletin esas görevi çalışanların emeklerinin meyvesini alabilmesi ve işlerini gerektiği gibi ve dürüstçe yerine getirebilmesi için bu garantileri vermektir. (…) Ekonomik alanda insan haklarına uyulup uyulmadığını kontrol etmek devletin görevidir; ancak bu alanda asıl sorumluluk devlete değil de toplumu oluşturan bireylere, değişik grup ve örgütlenmelere düşer.”1

 

2432 İşverenin sorumluluğu toplum karşısında yaptıklarının ekonomik ve ekolojik sonuçlarından firmaların sorumlu olmasını gerektirir.2 Yalnız kârı arttırmayı değil, kişilerin iyiliğini de düşünmek zorundadırlar. Kâr da önemlidir. Çünkü teşebbüslerin geleceğini güvence altına alan yatırımların gerçekleşmesini sağlar. İşi garanti eder.

 

2433 Kadın erkek, sağlıklı sakat, yerli yabancı ayrımı gözetmeksizin, haksızlık yapmaksızın herkes işe ve meslek hayatına alınmalıdır.3 Toplum da vatandaşlarına durumlarına uygun bir iş edinmelerinde ve bir yere girmelerinde yardımcı olmalıdır.4

 

2434 Haklı ücret emeğin meşru meyvasıdır. Ücret ödememek ya da ücreti geciktirmek büyük bir haksızlıktır.5 Dengeli bir ücret saptanması için her bir kişinin gerek ihtiyaçları gerek yaptığı iş göz önüne alınmalıdır. “Bireyin yeteneği ve görevi, işverenin durumu ve kamu yararı göz önünde bulundurularak saptanan emeğin karşılığı insanın ve yakınlarının maddi, sosyal, kültürel ve tinsel alanda insana yaraşır bir yaşam sürdürmelerine yetecek kadar olmalıdır.”6 Tarafların uzlaşması yüksek ücreti ahlâki açıdan haklı göstermeye yetmez.

 

2435 Grev, makul bir yarar elde etmek için kaçınılmaz hatta gerekli bir çare olarak görünüyorsa ahlâki açıdan meşrudur. Grev, içine şiddet karışırsa veya doğrudan iş koşullarına yönelik olmayan ya da kamu yararına ters düşen hedeflere doğru yönlendirilirse ahlâki açıdan kabul edilemez.

 

2436 Resmi otoriteler tarafından belirlenmiş sosyal güvenlik yardımlarının ödenmemesi haksızlıktır.

 

İşten çıkarılarak işsiz kalan kişinin onuru zedelenir, hatta yaşam dengesini yitirebilir. Uğradığı kişisel zararın dışında yuvası da sayısız tehlikelere maruz kalmış olur.7

 

V. Uluslararası dayanışma ve adalet

 

2437 Uluslararası alanda, ekonomik gelir ve kaynak eşitsizliği uluslar arasında gerçek bir “uçurum”8 oluşturacak boyutlardadır. Bir yandan gelişme imkânlarına sahip ve gelişen uluslar, öte yandan sürekli borçlanan uluslar.

 

2438 Günümüzde “sosyal soruna dünya çapında boyut”1 kazandıran dini, siyasi, ekonomik ve mali kökenli değişik nedenler vardır. Politikaları karşılıklı olarak bağımlı olan uluslar arasında dayanışma zorunludur. Az gelişmiş ülkelerin gelişmesini engelleyecek “ters mekanizmaların” önünü almak söz konusu olduğunda dayanışma daha da kaçınılmazdır.2 Uluslar arasındaki çok haksız ticari ilişkilerin, usulsüz ve aşırı faizli3 finans sistemlerinin, silahlanma yarışının yerine “öncelikleri ve değer ölçülerini yeniden tanımlayarak”4 ahlâki, kültürel ve ekonomik gelişmeyi hedefleyecek şekilde kaynakları seferber eden ortak bir çaba koymak gerekir.

2439 Zengin ülkelerin kendi başına gelişim sağlayamayan ya da tarihi trajik olaylar nedeniyle bunu gerçekleştiremeyen ülkelere karşı ciddi ahlâki yükümlülükleri vardır. Bu bir dayanışma ve sevgi görevidir; zengin ülkelerin refahı, bedeli dürüstçe ödenmemiş fakir ülke kaynaklarının kullanımından geliyorsa, bu aynı zamanda hakkaniyetli bir zorunluluktur da.

 

2440 Örneğin doğal felâketler ve salgın hastalıklar nedeniyle oluşan olağanüstü acil durumlara yapılacak yardıma doğrudan yardım denir. Ne var ki yoksunluk durumunda olanların sürekli olarak ihtiyaçlarını karşılamak ve ciddi zararları onarmak yeterli değildir. Uluslararası finansal ve ekonomik kurumları az gelişmiş ülkelerle daha dengeli ilişkiler gerçekleştirebilmeleri için reforme etmek gerekir.5 Gelişmeye ve bağımsız olmaya çalışan yoksul ülkelerin çabaları desteklenmelidir.6 Bu doktrin özellikle tarım alanında uygulanmalıdır. Köylüler, özellikle dünyanın üçte birinde yoksul bir kitle oluşturur.

 

2441 Tanrı kavramını ve kendini tanımayı geliştirmek bütün insan toplumunun gelişmesinin temelini oluşturur. Bu gelişme maddi olanakları arttırır ve bunları insanın ve özgürlüğünün hizmetine sunar. Yoksulluğu azaltır ve ekonomik istismarı önler. Kültürel kimliklere saygıyı ve üstün olana açıklığı arttırır.7

 

2442 Siyasi yapılanmada ve sosyal yaşam organizasyonunda doğrudan müdahale etmek Kilise din adamlarına düşmez. Bu görev kendi inisiyatifleriyle diğer vatandaşlar ile birlikte hareket eden laik inanlıların görevinin bir parçasıdır. Sosyal etkinlikleri birçok somut yol içerebilir. Sosyal etkinlik daima kamu yararı için ve İncil’in mesajına ve Kilise’nin öğretisine uygun olmalıdır. “Dünyevi realiteleri Hıristiyanca bir gayretle canlandırmak ve bu yolda barış ve adalet için çalışmak”1 laik inanlıların bir görevidir.

 

VI. Yoksulları sevmek

 

2443 Tanrı yoksullara yardım edenleri kutsal kılar ve yoksullara yardımdan kaçınanları da mahkûm eder: “Sizden bir şey dileyene verin, sizden ödünç isteyenden yüz çevirmeyin” (Mt 5, 42). “Karşılıksız aldınız, karşılıksız verin” (Mt 10, 8). Mesih İsa kendi sevgili kullarını yoksullara yaptıklarından tanıyacaktır.2 “İncil yoksullara bildirildiğinde”3 (Mt 11, 5), bu Mesih’in mevcudiyetinin işareti olacaktır.

 

2444 “Kilise’nin yoksullara olan sevgisi sağlam geleneğinin bir parçasıdır.”4 İncil’deki gerçek mutluluklardan,5 İsa’nın yoksulluğundan6 ve yoksullara gösterdiği ilgiden7 esinlenmiştir. Yoksulları sevmek, “ihtiyaç içinde olana yardım edebilmek” (Ef 4, 28) çalışmak için bir nedendir. Söz konusu olan yalnız maddi yoksulluk değildir, kültürel ve dinsel yoksulluğun sayısız biçimini de içerir.8

 

2445 Yoksul sevgisi zenginliklere aşırı düşkünlük ve bunların bencilce kullanımı ile bağdaşmaz:

 

Dinleyin şimdi ey zenginler, başınıza gelecek olan felâketlerden dolayı feryat ederek ağlayın. Servetiniz çürümüş, giysinizi güve yemiştir. Altınlarınız, gümüşleriniz pas tutmuştur. Bunların pası size karşı tanıklık edecek, etinizi ateş gibi yiyecektir. Son günlerde servetinize servet kattınız. Bakın, ekinlerinizi biçmiş olan işçilerin haksızca alıkoyduğunuz ücretleri size karşı haykırıyor. Orakçıların feryadı, her şeye egemen olan Rab’bin kulağına erişti. Yeryüzünde zevk ve bolluk içinde yaşadınız. Boğazlanacağınız gün için kendinizi besiye çektiniz. Size karşı koymayan doğru kişiyi yargılayıp öldürdünüz (Yak 5, 1-6).

 

2446 A. Yuhanna Krisostomos bu görevi şu etkileyici sözlerle anımsatıyor: “Yoksulların payına düşeni ödememek onlardan çalmak ve onların yaşamını almak demektir. Sahip olduğumuz kendi malımız değil, onların malıdır.”1 “Yoksula hakkı olanı sevgi armağanı olarak sunmamak için önce adaletin gereklerini yerine getirmek gerekir”2:

 

Yoksullara gerekli olan şeyleri verdiğimizde, onlara cömertlik yapmış sayılmayız, sadece onlara onların olanı vermiş oluruz. Hayır işinden çok, burada, bir adalet görevini yerine getirmiş oluruz.3

 

2447 Hayır işleri benzerimize maddi ve ruhsal ihtiyaçlarında yardımcı olduğumuz sevgi eylemleridir.4 Eğitmek, öğüt vermek, teselli etmek, cesaretlendirmek, bağışlamak ve sabırla katlanmak; bunlar ruhsal hayır işleridir. Maddi hayır işleri ise, özellikle açları doyurmak, evsiz barksız olanlara ev bulmak, giysileri yırtık pırtık olanları giydirmek, hastaları ve tutukluları ziyaret etmek, ölüleri defnetmekten ibarettir.5 Bu davranışlar arasında yoksullara sadaka vermek6 kardeş sevgisinin başlıca tanıklıklarından biridir: Bu aynı zamanda Tanrı’nın hoşuna giden bir adalet uygulamasıdır da:7

 

İki mintanı olan, birini hiç mintanı olmayana versin; yiyeceği olan da bunu hiç yiyeceği olmayanla paylaşsın (Lk 3, 11). Kaplarınızın içindekini sadaka olarak verin, o zaman sizin için her şey temiz olacaktır (Lk 11, 41). Bir erkek ya da kız kardeş çıplak ve günlük yiyecekten yoksunken, sizden biri ona, “Esenlikle git, ısınmanı ve doymanı dilerim” derse, ama bedenin ihtiyacı olanı vermezse, bu neye yarar?8 (Yak 2, 15-16).

 

2448 “Maddi yoksunluk, haksızlık ve zulüm, fiziksel ve psişik hastalık, son olarak da ölüm gibi değişik biçimleriyle ortaya çıkan insan sefaleti asli günahtan beri bir esenlik ihtiyacı içinde bulunan insanın içinde bulunduğu doğuştan gelen zavallılığının bir işaretidir. İşte bunun için insanın sefil durumuna acıyan Kurtarıcı Mesih bu sefaleti üzerine almak ve ‘kardeşlerinin en küçükleriyle’ özdeşleşmek istedi. İşte bunun için Kilise sevgisini tercihen sefaletin ezdiği insanlara göstermiş ve başlangıçtan beri durmadan gücü tükenen birçok üyesinin yardımına koşmaya, onları korumaya ve onları kurtarmaya çalışmıştır. Bunu da her zaman ve her yerde vazgeçilmez sayısız hayır işleri aracılığıyla gerçekleştirmiştir.”1

 

2449 Eski Ahit’te bütün hukuki tedbirler (hasat artığı başakları ve bağ bozumundan kalan salkımları toplama hakkı, gündelikle çalışan işçinin ücretini ödeme, ürün vergisini ödeme zorunluluğu, borç bağışlama yılı, rehin alma ve faiz alma yasağı) Tesniye Kitabındaki davete cevap vermektedir: “Kuşkusuz bu ülkede fakir eksik olmayacaktır; bunun için ben ‘Mutlaka ülkendeki fakire, hakire ve kardeşine elini uzatacaksın,’ diye buyuruyorum” (Tes 15, 11). İsa da bu sözleri kendi sözleri kılıyor: “Her zaman aranızda yoksullar olacaktır, ama ben her zaman aranızda olmayacağım” (Yu 12, 8). Bu sözler eskiden peygamberlerin, “Çünkü onlar yoksulları gümüş karşılığı ve ihtiyaçları olan bir çift çarığa satın alıyorlar…” (Amos 8, 6) şeklindeki keskin sözlerini hükümsüz kılmıyor, ama kendi varlığını kardeşleri olan yoksulların varlığında kabul etmemizi istiyor:2

 

Limalı Azize Rosa,3 hastaları ve yoksulları evinde tutmasından dolayı annesi tarafından azarlandığı gün ona şöyle dedi: “Hastalara ve yoksullara hizmet ettiğimizde İsa’ya hizmet etmiş oluruz. Benzerimize yardım etmekten usanmamalıyız, çünkü aslında onlarda İsa’ya hizmet ediyoruz.”

 

 

 

ÖZET

 

2450 “Çalmayacaksın” (Tes 5, 19). “Ne hırsızlar, ne açgözlüler (…) ne eşkıyalar Tanrı’nın Egemenliğini miras alacaklardır” (1 Kor 6, 10).

 

2451 Yedinci buyruk insan emeği ürünlerinin ve dünya mallarının idaresinde adil ve sevgiyle davranılmasını buyurur.

 

2452 Yaratılışın malları bütün insanlığa tahsis edilmiştir. Özel mülkiyet hakkı mülkün herkese ait olmasını hükümsüz kılmaz.

 

2453 Yedinci buyruk hırsızlığı yasaklar. Hırsızlık başkasının malına sahibinin rızasını almadan el koymaktır.

 

2454 Başkasının malını her ne şekilde olursa olsun haksız şekilde alıp kullanmak yedinci buyruğa aykırıdır. Yapılan haksızlığın onarılması gerekir. Mübadele adaleti çalınan malın geri verilmesini öngörür.

 

2455 Ahlâk yasası insanları köleleştiren, insanları satın alıp satan ve onları mal gibi kullanan çıkarcı ya da totaliter amaçlara hizmet eden eylemleri yasaklar.

 

2456 Yaradan tarafından insana bağışlanan dünyanın hayvan, bitki ve yeraltı kaynakları üzerindeki egemenliği gelecek kuşaklara olan görevimizden ve ahlâki zorunluluklara saygıdan ayrılamaz.

 

2457 Hayvanlar, onlara lütufkâr davranması gereken insanların idaresine emanet edilmiştir. İnsanın ihtiyaçlarına hizmet edebilirler.

 

2458 Kilise, Ruhların esenliği ya da insanın temel hakları söz konusu olduğunda ekonomik ve sosyal konularda yargıda bulunabilir. Kilise insanların dünyevi kamu yararını, bunların nihai akıbetimiz olan yüce İyiliğe göre düzenlenmesi bakımından düşünür.

 

2459 İnsan bütün sosyal ve ekonomik yaşamın sorumlusu, merkezi ve amacıdır. Sosyal sorunun temel noktası Tanrı tarafından herkes için yaratılan nimetlerin adalete uygun olarak ve sevginin yardımıyla herkese ulaşmasıdır.

 

2460 İnsandan çıkan ve insana geri dönen emeğe esas değerini, insanın kendisi verir. İnsan çalışmasıyla yaratılış eserine katılır. Mesih’le birleştirilmiş çalışma kurtarıcı olabilir.

 

2461 Gerçek gelişme bütün insana dair gelişmedir. Önemli olan görevine yani Tanrı çağrısına cevap verebilecek şekilde her bir insanın kapasitesini geliştirmektir.1

 

2462 Fakirlere verilen sadaka kardeş sevgisini gösterir: Bu aynı zamanda Tanrı’nın hoşuna giden adil bir davranıştır.

 

2463 Ekmeksiz, evsiz, yeri yurdu olmayan birçok insanda, meselde adı geçen aç kalmış dilenci Lazarus’u nasıl görmeyiz?2 Nasıl İsa’nın “Benim için de yapmamış oldunuz” sözünü duymayız? (Mt 25, 45).

 

 

 

8. KONU

 

Sekizinci emir

 

Benzerine karşı yalan tanıklıkta bulunmayacaksın! (Çık 20, 16).

 

Atalarınıza, “Yalan yere yemin etme, ama Rab’be ettiğin yeminleri tut” denildiğini duydunuz (Mt 5, 33).

 

2464 Sekizinci buyruk başkalarıyla olan ilişkilerde gerçeği çarpıtmayı yasaklar. Bu ahlâki buyruk hakikatin kendisi olan ve hakikati isteyen Tanrısının tanığı olmak isteyen kutsal halkın eğiliminden ileri gelir. Gerçeğe sözle ya da davranışla yapılan saldırılar ahlâk çizgisinde gitmeyi reddetmek demektir: Bu saldırılar Tanrı’ya karşı yapılmış başlıca sadakatsizliklerdir, bu bağlamda, antlaşmanın temellerini çökertirler.

 

I. Gerçekte yaşamak

 

2465 Eski Ahit Tanrı’nın her gerçeğin kaynağı olduğuna tanıklık eder. Onun Sözü gerçektir.1 Kutsal Yasası gerçektir.2 “Sadakati çağlar boyunca sürer”3 (Mzm 119, 90). Tanrı’nın “Özü sözü bir” (Rom 3, 4) olduğundan Halkının üyeleri gerçek içinde yaşamaya çağrılmışlardır.4

 

2466 Tanrı’nın gerçeği tam olarak Mesih İsa’da ortaya çıktı. “Lütuf ve gerçekle dolu olan” (Yu 1, 14) “dünyanın nuru” olarak geldi (Yu 8, 12). O Gerçektir.5 “Ona iman eden kimse karanlıkta kalmaz” (Yu 12, 46). İsa’nın sözünü tutan gerçekten İsa’nın müridi olacak; kutlulaştıran ve “özgür kılan gerçeği” (Yu 8, 32) bilecektir.6 İsa’yı izlemek, Baba’nın onun adıyla7 gönderdiği ve “bütünüyle gerçeğe götüren” (Yu 16, 13) “gerçek Ruhu”yla (Yu 14, 17) yaşamak demektir. İsa müritlerinde hiçbir koşul tanımayan gerçek sevgisini, “Konuşmalarınızda evet’iniz evet, hayır’ınız hayır olsun” (Mt 5, 37) diyerek öğretiyordu.

 

2467 İnsan doğal olarak gerçeğe yönelir. Onu saymak ve doğrulamak zorundadır: “Bütün insanlar onurları gereğince, kişi olmaları nedeniyle (…) doğaları ve ahlâki sorumlulukları gereği, gerçeği ararlar; özellikle de dinsel gerçeği. Gerçeği tanır tanımaz bütün yaşamlarını gerçeğin gereklerine uydurmak için yeniden düzenleme ihtiyacı duyarlar.”8

 

2468 Gerçek, sözlerde ya da davranışlarda doğruluk, içtenlik ya da açık yüreklilik demektir. Gerçek ya da doğruluk kişinin ikiyüzlülükten, riyadan ve yalandan kaçınarak davranışlarında dürüst olmasını ve konuşmalarında doğruyu söylemesini gerektirir.

2469 “İnsanlar karşılıklı olarak birbirlerine karşı güven duymasalardı, kısacası her biri gerçeği belirtmemiş olsaydı birlikte yaşayamazlardı.”1 Gerçeğin belirgin niteliği başkasına hakkı olanı vermektir. Doğruluk söylenmesi gerekenle gizlide kalması gerekenin hakkına riayet eder. Doğruluk dürüstlük ve sıkı ağızlılık gerektirir. “Gerçekten bir insan bir başkasına dürüstçe gerçeği göstermekle mükelleftir.”2

 

2470 Mesih’in müridi “gerçekte yaşamayı”, kısacası Efendisini örnek alarak sade bir yaşam sürmeyi kabul eder; böylece gerçekte kalır. “Onunla birlikteyiz dediğimiz halde karanlıklarda yürürsek yalan söylemiş ve gerçeğe uymamış oluruz” (1 Yu 1, 6).

 

II. “Gerçeğe tanıklık etmek”

 

2471 Mesih, Pilatus’un karşısında “dünyaya gerçeğe tanıklık etmek üzere geldiğini” söyledi (Yu 18, 37). Hıristiyan “Rab’be tanıklık etmekten utanmamalı” (2 Tim 1, 8). İnancın belirtilmesi gereken durumlarda Hıristiyanın inancını, Aziz Paulus’ un yargıçların önünde gösterdiği gibi apaçık göstermesi gerekir. “Gerek Tanrı önünde, gerek insanlar önünde vicdanı temiz tutmaya özen göstermeli” (Hİ 24, 16).

 

2472 Kilise’nin yaşamına katılmaya çağıran görev Hıristiyanları İncil’in tanıkları olmaya ve onun gereklerini yerine getirmeye iter. Bu tanıklık imanın sözle ve davranışlarla aktarımıdır. Tanıklık gerçeği tesis eden ya da onu bilinir kılan bir adalet eylemidir.3

 

Hıristiyanların tümü yaşadıkları her yerde örnek yaşantılarıyla ve sözlerinin tanıklığıyla Vaftizle bürünmüş oldukları yeni insanı ve güçlendirme sırrı ile onları güçlendiren Kutsal Ruh’un gücünü belirtmekle mükelleftir.4

 

2473 Dinşehitliği imanın gerçeği uğruna yapılan en yüce tanıklıktır; ölüme kadar giden bir tanıklığı gösterir. Dinşehidi sevgiyle bağlı olduğu ölmüş ve dirilmiş Mesih’e tanıklık eder. Hıristiyan öğretisinin ve imanın gerçek olduğuna tanıklık eder. Ölümü Hıristiyanca metanetle karşılar. “Bırakın hayvanların yiyeceği olayım. Onlar sayesinde Tanrı’ya ulaşmam mümkün olacak.”5

 

2474 Kilise büyük bir özenle imanları için ölüme kadar gidenlerin öykülerini bir araya getirmiştir. Bunlara Dinşehitlerinin işleri denir. Bunlar kanla yazılmış Gerçeğin arşivini oluşturur:

 

Ne bu çağın krallıkları ne de bu dünyanın çekiciliği benim işime yarar. Benim için, ölerek Mesih İsa’yla birleşmek dünyanın dört bir yanına egemen olmaktan daha iyidir. Aradığım, bizler uğruna ölen Kişidir; bizler için dirilen Kişiyi istiyorum. Doğumum yakındır…1

 

Dinşehitlerinin arasına beni layık gördüğün, bu güne ve bu saate beni layık gördüğün için Sana şükrediyorum (…). Gerçeğin ve sadakatin Tanrısı, Sen sözünü tuttun. Bu lütuf için ve her şey için, senin sevgili Oğlun yüce ve ebedi Baş Rahip Mesih İsa aracılığıyla Sana şükrediyor, Seni yüceltiyor ve Seni övüyorum. Seninle ve Ruh’la birlikte olan Onun aracılığıyla şimdi ve çağlar boyunca övgüler Senin olsun. Amin.2

 

III. Gerçeğe karşı kabahatler

 

2475 Mesih’in müritleri “gerçekten gelen doğruluk ve kutsallıkta Tanrı’nın benzerliğine göre yaratılmış yeni insanı giyindiler” (Ef 4, 24). “Yalanı bırakarak” (Ef 4, 25) “her kötülüğü, her hile ve ikiyüzlülüğü, kıskançlıkların ve iftiraların her türlüsünü bir yana bıraktılar” (1 Pet 2, 1).

 

2476 Yalan yere tanıklık ve yalan yere yemin etme. Gerçeğe aykırı bir şahadet kamuya açık bir şekilde yapılırsa özellikle ağır olur. Bir mahkeme önünde yapıldığında yalancı şahitlik olur.3 Yemin altında yapılırsa yalan yere and içme olur. Bu davranışlar gerek bir masumun mahkûm edilmesine, gerek bir suçlunun temize çıkmasına ya da sanığın cezasının artmasına neden olur.4 Bunlar mahkemeye ve yargıçların alacağı kararın hakkaniyetine ciddi şekilde gölge düşürür.

 

2477 Kişilerin onuruna saygı, kişilere haksız şekilde zarar verebilecek her türlü tutum ve sözü yasaklar;5

 

- Açıkça söylenmemiş olsa da yeterli temel dayanaktan yoksun olarak benzerini bir ahlâki hatasından dolayı pek düşünüp taşınmadan yargılamak;

 

- Geçerli objektif bir neden olmadan bir başkasının kusur ve hatalarının, bundan haberi olmayan kişilere söylenmesi, dedikodu yapmak;1

- İftira atarak gerçeğe aykırı sözlerle başkalarının onuruna leke sürmek ve onlar hakkında başkalarının yanlış yargıda bulunmasına neden olmak, insanı suçlu kılar.

 

2478 Düşünüp taşınmadan yargılamamak için her kişi benzerinin düşüncelerini, sözlerini ve davranışlarını mümkün olduğunca iyiye yormaya özen göstermelidir.

 

Her iyi Hıristiyan benzerinin sözünü mahkûm etmektense güvenilir görmeye çalışmalıdır. Güvenilir göremiyorsa ona bunu başka nasıl anlayabileceğini sorsun; kötü bir şey olarak anladıysa onu sevgiyle ıslah etsin; bu da yeterli değilse onu iyi anlamak için her türlü çareye başvurup kurtulmasını sağlamaya çalışsın.2

 

2479 Dedikodu yapma ve iftira atma benzerinin onurunu ve saygınlığını yok eder. Toplumda herkesin adının, ününün ve saygınlığının bir namusu vardır. Namus insan onuruna verilmiş bir sosyal tanıklıktır. Şu halde dedikodu ve iftira adalet ve sevgi erdemlerini yaralar.

 

2480 Dalkavukluk, şakşakçılık ya yaltaklanma amacıyla söylenen her söz ya da yapılan her davranış başkasını kötü icraatında ve kötü davranışında destekler ve cesaretlendirir. Şakşakçılık kötülüklerin ve büyük günahların suç ortağı ise büyük bir suçtur. Hizmet etme arzusu ya da arkadaşlık ikiyüzlülüğü haklı çıkarmaz. Şakşakçılık yalnızca hoş görünmek arzusuyla bir kötülüğü önlemek, bir ihtiyacı gizlemek, meşru bir çıkar elde etmek amacıyla yapılıyorsa hafif günah sayılır.

 

2481 Övünme ya da yüksekten atma gerçeğe karşı bir suçtur. Birinin şu ya da bu durumunu kötü bir şekilde karikatürize ederek küçümsemeye yönelik alay da suçtur.

 

2482 “Yalan, aldatma amacıyla gerçek dışı bir şeyi söylemektir.”3 Rab yalanın şeytanın bir marifeti olduğunu bildiriyor: “Sizin babanız şeytandır (…) onda gerçek yoktur: O yalancıdır ve yalanın babasıdır, bu nedenle yalan söylemesi doğaldır” (Yu 8, 44).

 

2483 Yalan gerçeğe karşı yapılmış en doğrudan kabahattir. Yalan söylemek, gerçeği bilmeye hakkı olanı hataya düşürmek amacıyla gerçeğe aykırı söz söyleme ya da davranışta bulunma demektir. İnsanın gerçekle ve benzeriyle olan ilişkisini zedeleme yoluyla yalan insanın Rab’le olan temel ilişkisine ve Ona verdiği söze karşı gelmiş olur.

 

2484 Yalanın vahim olması çarpıttığı gerçeğe, koşullara, yalanı söyleyenin niyetine, yalana maruz kalanın uğradığı zarara bağlıdır. Yalan, kendi başına hafif bir günah ise de sevgi ve adalet erdemlerine ciddi olarak zarar verdiğinde ölümcül olur.

 

2485 Yalan doğası gereği kınanacak bir şeydir. Bilinen bir gerçeği başkalarına iletme görevi olan söze yapılan bir saygısızlıktır. Gerçeğe aykırı sözlerle başkalarını bilerek yanıltmak adalete ve sevgiye aykırı bir davranıştır. Aldatma gerçekten saptırılan kişileri büyük zarara uğratıyorsa suç daha büyüktür.

 

2486 Yalan (doğruluk erdemine bir tecavüz olduğundan) başkasına uygulanan gerçek bir şiddet eylemidir. Her türlü karar ve yargılama şartı olan bilme yeteneğini hedef alır. Yalan zihinlerde nifak tohumunu ve bunun yol açacağı kötülükleri bulundurur. Yalan her cemiyet için kötü bir şeydir; insanlar arasındaki güveni sarsar ve sosyal ilişkiler dokusunu yırtar.

 

2487 Adalete ve gerçeğe karşı işlenmiş her suçun, suçu yapan bağışlanmış olsa bile, onarılması gerekir. Bir hatanın açıkça düzeltilmesi mümkün değilse, gizlice düzeltilmelidir; zarara uğrayanın zararı doğrudan karşılanamıyorsa, o kişi sevgi adına moralman tatmin edilmelidir. Bu özür dileme görevi başkasının onuruna karşı kusur işlendiğinde de geçerlidir. Manevi ve hatta maddi olan bu onarım, verilmiş zarara göre ayarlanmalıdır. Bu bir vicdan borcudur.

 

IV. Gerçeğe saygı

 

2488 Gerçeği iletme hakkı kayıtsız şartsız değildir. Herkesin kendi yaşamını İncil’in kardeş sevgisi buyruğuna uydurması gerekir. Somut durumlarda, gerçeği öğrenmek isteyene bunu açıklamanın doğru olup olmadığı değerlendirilmelidir.

 

2489 Her türlü bilgi ve haber talebi her zaman gerçeğe duyulan saygı ve insan sevgisine göre cevaplandırılmalıdır. Başkasının güvenliği ve iyiliği, özel yaşama saygı, kamu yararı bilinmemesi gereken şey konusunda susmak ya da ağzı sıkı olmak için yeterli nedenlerdir. Skandala yol açmamak için çoğu zaman ağız sıkılığı gerekir. Hiç kimse hakkı olmayana gerçeği açıklamak zorunda değildir.1

 

2490 Günah çıkartma sırasında söylenenler sır olarak kalır, hiçbir nedenle açıklanamaz. “Günah çıkartmada söylenenler kesinlikle açıklanmazdır; bunun içindir ki günah çıkartıcının tövbe eden kişiye her ne pahasına olursa olsun, sözle ya da başka bir şekilde, nedeni ne olursa olsun ihanet etmesi kesinlikle söz konusu olamaz.”2

 

2491 Mesleki sırlar -örneğin politikacılar, askerler, doktorlar, hukukçular tarafından gizli tutulması gereken- ya da gizli tutulması koşuluyla söylenen bilgiler, bilginin gizli kalmasının bilgiyi verene ve bilgiyi alana ya da üçüncü bir kişiye çok büyük zararlar vermesi durumunda ve bu zararların ancak bilginin açığa çıkması ile engellenebildiği bazı istisnai durumlar dışında gizli tutulmalıdır..

 

2492 Herkes insanların özel hayatıyla ilgili konularda ihtiyatlı olmak zorundadır. Bu bilgileri aktaranlar kamu yararının gerekleri ve insanların özel hayat hakları arasındaki dengeyi iyi korumalıdırlar. Bir siyasinin ya da bürokratın özel hayatına burnunu sokarak bilgi edinmek onların mahremiyetine ve özgürlüğüne halel getirdiği oranda kınanacak bir davranıştır.

 

V. Toplumsal iletişim yollarının kullanımı

 

2493 Modern toplumda, kitle iletişim araçlarının eğitim ve öğretimde ve kültürel ilerlemede, bilgilenmede çok büyük rolü vardır. Bu rol, teknik ilerlemeler, yeni iletişim araçlarının bolluğu ve çeşitliliği, kamuoyu üzerindeki etkisi nedeniyle büyümektedir.

 

2494 Medya tarafından iletilen bilgiler kamu yararının hizmetindedir.3 Toplumun gerçeğe, özgürlüğe, adalete ve dayanışmaya dayalı bir bilgilenme hakkı vardır.

 

Bu hakkın doğru kullanımı -adalet ve sevgi sınırları içinde- iletişimin içeriğinin doğru ve tam olmasını gerektirir. Biçim olarak da dürüstçe ve uygun bir şekilde ulaştırılmış olmalıdır, kısacası haber alma ve yayma konusunda ahlâk yasalarına, insan haklarına ve onuruna riayet edilmelidir.4

 

2495 “Toplumun tüm üyelerinin de bu alanda kendilerine düşen gerçek ve adalet görevlerini yerine getirmeleri gerekir. Sağlıklı kamu görüşünün oluşması ve bunun iletimine katkıda bulunmak için toplumsal iletişim yollarını kullanacaklardır.”1 Dayanışma, başkasını tanıma ve ona saygı göstermeyi destekleyen düşüncelerin serbestçe dolaşımının, doğru ve adil iletişiminin bir sonucu gibi görülür.

 

2496 Kitle iletişim araçları (özellikle mass medya) kullanıcıda bir çeşit pasiflik doğurabilir, kısacası bu sonuncuları söylenenlere ya da gösterilenlere pek aldırmayan kişiler durumuna getirebilir. Kullanıcılar medyayı itidale ve disipline davet etmelidirler. Kötü intibalara karşı daha kolayca direnebilmek için aydınlanmış ve dürüst bir vicdan oluşturmalıdırlar.

 

2497 Basın sorumluları görevleri nedeniyle, bilginin yayılmasında gerçeğe hizmet etmek ve sevgiye aykırı davranmamak zorundadırlar. Olayların türü ve kişilere karşı eleştirilerde aynı eşit kaygıyla saygı göstermeye çaba göstereceklerdir. Kara çalmaya yeltenmeyeceklerdir.

 

2498 “Kamu yararı nedeniyle hükümet yetkililerine özel görevler düşmektedir. Hükümet yetkilileri doğru ve haklı haberi korumak ve savunmak zorundadır.”2 Yasalar çıkararak ve bu yasaların işlerliğini kontrol ederek hükümet yetkilileri medyanın kötüye alet edilerek “halkın örf ve adetlerine ve toplumsal ilerlemeye ciddi zararlar gelmemesini garanti edeceklerdir”3. Kişinin özel hayatına ve şerefine tecavüzü cezalandıracaklardır. Kamunun genel iyiliğini ilgilendiren ya da halkın endişelerine cevap verebilecek bilgileri zamanında ve doğru bir şekilde vereceklerdir. Medya aracılığıyla yanlış bilgiler vererek kamuoyu oluşturma çabasını hiçbir şey haklı çıkaramaz. Hükümet tarafından yapılacak bu türden müdahaleler bireylerin ya da grupların özgürlüğüne halel getirmemelidir.

 

2499 Ahlâki yargılar, gerçeği sistemli bir biçimde tahrif eden, medya aracılığıyla siyasi bir görüşü egemen kılan, kamu davalarında sanıkları ve tanıkları “kullanarak” ve zorbalıklarını “aykırı görüş” olarak kabul ettikleri her şeyi baskı altında tutarak ve önleyerek koruduklarını sanan totaliter devletlerin bu musibetini mahkûm etmelidir.

 

VI. Gerçek, güzellik ve dinsel sanat

 

2500 İyilik yapma tinsel zevk ve ahlâki güzellikle beraber gider. Aynı şekilde gerçek, tinsel güzelliğin görkemi ve sevincini içerir. Gerçek kendiliğinden güzeldir. Sözün gerçeği yaratılmış ve yaratılmamış realite bilgisinin rasyonel ifadesidir. Bu akla sahip insan için gereklidir. Ancak gerçek başka tamamlayıcı insani ifade biçimleri de bulabilir, özellikle de kapsadığı sözle anlatılamaz şeyi dile getirmek söz konusu olduğunda: İnsan yüreğinin derinlikleri, ruhun yücelikleri, Tanrı’nın gizi. Gerçek sözleriyle insana kendini açınlamadan önce Tanrı sözünün, Bilgeliğinin eseri olan yaratılışın evrensel diliyle kendini ona açınlar: Çocuğun da bilim adamının da keşfettiği Kozmosun düzeni ve ahengi, “yaratılışın görkem ve güzelliği yaradanına benzerliğinden gelir” (Bil 13, 5), “çünkü onları, güzelliğin amiri yarattı” (Bil 13, 3).

 

[Bilgelik] Tanrı’nın gücünün bir nefesidir, Herşeye Kadir Tanrı’ nın yüceliğinin arınmış bir yayılışıdır; çünkü arılaşmamış bir öğenin bilgelikte yeri yoktur. Bilgelik ölümsüz ışığın bir yansıması olduğu için Tanrı’nın işlerinin lekesiz bir aynası, iyiliğinin simgesidir (Bil 7, 25-26). [Bilgelik] kuşkusuz güneşten daha görkemlidir; tüm takım yıldızlarını gölgede bırakır; ışıkla karşılaştırılırsa, o üstündür; çünkü ışıktan sonra gece gelir, ama kötülük bilgeliği hiçbir zaman yenemez (Bil 7, 29-30). Onun güzelliğine vuruldum (Bil 8, 2).

 

2501 “Tanrı’nın suretinde yaratılan” (Yar 1, 26) insan sanatsal eserlerinin güzelliğiyle Yaratıcı Tanrı’yla olan ilişkisinin gerçeğini de ifade eder. Nitekim sanat, sadece insana özgü bir ifade biçimidir; bütün canlı varlıklarda ortak olan yaşamsal gereksinimleri aramanın ötesinde insan varlığının iç zenginliğinin serbestçe dışavurumudur. Yaradan tarafından bahşedilen bir yetenekten ve insanın kendi çabasından ortaya çıkan sanat, bir realite gerçeğine erişilebilir bir duyma ve görme dilinde biçim vermek için beceriyle1 bilgiyi birleştiren pratik bir bilgelik biçimidir. Sanat böylece varlıkların sevgisiyle ve gerçekle esinlendiği ölçüde yaratılmış olanda Tanrı’nın etkinliğiyle belirli bir benzeşme gösterir. Öteki insani etkinlikler gibi sanat da mutlak amacını kendi içinde taşımaz, ama insanın nihai akıbetine göre düzenlenmiş ve daha bir yüceltilmiştir.2

 

2502 Dini sanat, tarzı ile kendine özgü yönelime uyuyorsa gerçek ve güzeldir: “Tanrılığın bütün doluluğunun bedence oturduğu” (Kol 2, 9) gerçek ve sevginin her şeyin üstünde olan görünmez güzelliği, “Tanrı’nın yüceliğinin parıltısı ve Onun varlığının öz görünümü” (İbr 1, 3) olan, Mesih’te belirdiği Tanrı’nın aşkın gizini imanla ve tapınmayla anmak ve yüceltmek. Bu tinsel güzellik Çok Kutsal bakire Meryem Ana’da, meleklerde ve azizlerde yansır. Gerçek dini sanat insanı tapınmaya, duaya, Yaratıcı ve Kurtarıcı, Kutsal ve Kutlulaştırıcı Tanrı sevgisine yöneltir.

 

2503 İşte bunun içindir ki, episkoposlar özel olarak ya da vekilleri aracılığıyla, eski ve yeni dini sanatın her biçimiyle uygulanmasını teşvik etmeli, aynı dini titizlikle de litürjiden ve kült yapılarından imanın gerçeğine ve dini sanatın otantik güzelliğine uygun olmayan her şeyi uzaklaştırmalıdır.1

 

ÖZET

 

2504 “Benzerine karşı yalancı tanıklıkta bulunmayacaksın” (Çık 20, 16). Mesih’in müritleri “gerçekten gelen doğruluk ve kutsallıkta Tanrı’nın benzerliğine göre yaratılmış yeni yaratılışı giyindiler” (Ef 4, 24).

 

2505 Gerçek ya da doğruluk kişinin iki yüzlülükten, riyadan ve yalandan kaçınarak davranışlarında dürüst olmasını ve konuşmalarında doğruyu söylemesini gerektirir.

 

2506 Hıristiyan sözle ve davranışlarıyla “Rab’be tanıklık etmekten utanmamalı” (2 Tim 1, 8). Dinşehitliği imanın gerçeği uğruna yapılan en yüce tanıklıktır.

 

2507 Kişilerin onuruna ve şerefine saygı, kişiler hakkında dedikodu yapılmasına ve kişilere iftira atılmasına meydan verecek her türlü tutum ve sözü yasaklar.

 

2508 Yalan aldatma amacıyla gerçeği öğrenmeye hakkı olana gerçek dışı bir şey söylemektir.

 

2509 Gerçeğe aykırılıkla ilgili bir kabahat onarım gerektirir.

 

2510 Altın kural somut durumlarda gerçeği öğrenmek isteyene gerçeği açıklamanın uygun olup olmadığına karar vermede yardımcı olur.

 

2511 “Günah çıkartmada söylenenler kesinlikle açıklanmaz.”2 Mesleki sırlar saklanmalıdır. Başkasına zarar verecek sırlar açıklanmamalıdır.

 

2512 Toplumun gerçeğe, özgürlüğe ve adalete dayalı bilgiyi öğrenmeye hakkı vardır. Kitle iletişim araçlarının kullanımında disiplin ve ölçü getirilmesi uygun olur.

 

2513 Güzel sanatlar, özellikle de dini sanat, “doğası gereği, insan yapıtlarında bir bakıma Tanrı’nın sonsuz güzelliğini ifade etmeyi amaçlar ve insan ruhlarını mümkün olduğu kadar Tanrı’ya doğru döndürmekten başka amaçları yokmuş gibi kendilerini Tanrı’yı övmeye ve Onu yüceltmeye adarlar”.1

 

 

9. KONU

 

Dokuzuncu emir

 

Benzerinin evine göz dikmeyeceksin. Benzerinin ne karısına, ne kölesine, ne cariyesine, ne öküzüne, ne eşeğine, ne de herhangi bir şeyine göz dikeceksin! (Çık 20, 17).

 

Bir kadına bakıp onu arzulayan her adam, zaten yüreğinde o kadınla zina etmiştir (Mt 5, 28).

 

2514 Havari Yuhanna açgözlülüğü ya da şehveti üç çeşit olarak belirliyor: Tenin istekleri, göz zevki ve yaşamın verdiği gurur.2 Katolik din eğitimi geleneğine göre, dokuzuncu buyruk tensel isteği; onuncu buyruk da başkasının malına göz koymayı yasaklar.

 

2515 Sözcüğün köksel anlamına göre “dünya istekleri” her türlü ateşli insan hevesini belirtir. Hıristiyan teolojisi buna ayrıntılı bir anlam veriyor: İnsan aklına ters düşen şehvani hevesin eğilimi anlamını veriyor. Havari Paulus bunu “ten”in “ruh”a karşı sürdürdüğü isyanla özdeşleştiriyor.3 Bu isyan asli günahtaki itaatsizlikten geliyor (Yar 3, 11). Kendiliğinden bir hata olmamasına rağmen insanın ahlâki yeteneklerinin düzenini bozarak günah işlemesine neden olur.4

 

2516 Beden ve ruhtan oluşmuş insanda “ruh”la “beden” arasında bir çeşit eğilimler mücadelesi sürmektedir, kısacası bir çeşit gerilim mevcuttur. Bu mücadele, nitekim, günahın bir mirası, günahın bir sonucu aynı zamanda bir teyittir. Bu günlük tinsel mücadelenin bir parçasıdır:

 

Havari için mesele, tinsel ruhuyla insanın sübjektif kişiliğini ve doğasını oluşturan bedeni hor görmek ve mahkûm etmek değildir; tersine, daha çok ahlâki açıdan iyi ya da kötü işleri, dahası yerleşmiş davranışları -erdem ve kötülükleri- itaatin ürününe (birinci durumda) ya da tersine Kutsal Ruh’un kurtarıcı eylemine direnmeye (ikinci durumda) göre inceliyor. İşte bu nedenle havari şöyle yazıyor: “Ruh sayesinde yaşıyorsak, Ruh’un izinde yürüyelim”1 (Gal 5, 25).

 

I. Yüreğin arınması

 

2517 Yürek insanın ahlâki kişiliğinin merkezidir: “Kötü düşünceler, cinayet, zina, ahlâksızlıklar hep yürekten kaynaklanır” (Mt 15, 19). Tensel isteğe karşı mücadele yüreğin arındırılmasından ve itidalden geçer:

 

Sadelikte ve masumlukta kalırsan insanların yaşamındaki yıkıcı kötülüğü bilmeyen küçük çocuklar gibi olursun.2

 

2518 Altıncı gerçek mutluluk şartı şöyle diyor: “Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Onlar Tanrı’yı görecekler.” “Yüreği temiz” ifadesi kişilerin akıllarını ve iradelerini özellikle üç alanda (sevgi;3 iffet ya da cinsel arılık;4 gerçek aşkı ve imanda sağlamlık5) Tanrı Kutsallığının gereklerine uydurmalıdır. Yürek, beden ve iman arılığı arasında bir bağ mevcuttur:

 

“İnanç İlkelerine inanarak “Tanrı’ya itaat etsinler; Tanrı’ya itaat ederek iyi yaşasınlar; iyi yaşayarak yüreklerini arındırsınlar ve yüreklerini arındırarak inandıkları şeyi anlasınlar diye”6 inanlıların İnanç İlkelerine inanmaları gerekir.

 

2519 “Temiz yüreklilere” Tanrı’yı yüz yüze görmek ve Ona benzer olmak vadedilmiştir.7 Yürek temizliği Tanrı’yı görmenin vazgeçilmez koşuludur. Yürek temizliği bugünden itibaren bize Tanrı’ya göre görmeyi, başkasını bir “benzer” olarak kabul etmeyi sağlar; insan bedenini, bizimkini ve benzerimizinkini Tanrısal güzelliğin bir tecellisi olan Kutsal Ruh’un tapınağı olarak görmeyi sağlar.

 

II. Arılık için mücadele

 

2520 Vaftiz, vaftiz olan kişinin tüm günahlarından arınmasını sağlar. Ne var ki vaftiz olan kişi tenin isteklerine ve bozuk isteklere karşı mücadele vermeyi sürdürmek zorundadır. Tanrı’nın lütfu sayesinde bunu başarır:

 

- İffet erdemi ve armağanı ile, çünkü iffet dürüst ve bölünmemiş bir yürekle sevmeyi mümkün kılar;

 

- İnsanın gerçek akıbetini amaçlamaktan ibaret olan niyet temizliği ile: Vaftiz olan kişi tasavvur sadeliğiyle her şeyde Tanrı’nın iradesini bulmaya ve gerçekleştirmeye çalışır;1

 

- Dışsal ve içsel bakış temizliği ile; duyguları ve hayalgücünü kontrol altına almakla; Tanrı buyruklarının yolundan çevirmeye yönelik temiz olmayan düşüncelere itibar etmemekle: “Görünüş sağduyudan yoksun kişilerde tutku uyandırır” (Bil 15, 5);

 

- Dua ile:

 

Bir insanın kendi gücüyle cinsel perhizi başarabileceğini sanıyor, ancak bu gücün bende bulunmadığını düşünüyordum. (…) Tanrı tarafından verilmedikçe hiç kimsenin cinsel perhiz tutamayacağını bilemeyecek kadar aptaldım. Bunu, yürekten çıkan yakarışlarımla senden dilemiş ve kaygılarımı sağlam bir imanla sana havale etmiş olsaydım bunu bana verirdin.2

 

2521 Arılık utanmayı gerektirir. Bu itidali tamamlayan bir parçadır. Utanma kişinin mahremiyetini korur. Gizlide kalması gerekeni açığa çıkarmayı reddi belirtir. İnceliğini doğruladığı iffete göre düzenlenmiştir. Kişilerin onuruna ve onların birlikteliklerine uygun bakış ve davranışlara rehberlik eder.

2522 Utanma kişilerin gizlerini ve aşklarını korur. Aşk ilişkilerinde itidale ve sabra davet eder; kadın ile erkeğin kendi aralarındaki kesin taahhüde ve karşılıklı olarak kendilerini birbirlerine verme koşullarını yerine getirmelerini ister. Utanma gösterişsizliktir. Giysi seçimine tesir eder. Sessiz kalır ya da kötü bir merak riski ortaya çıktığı yerde geri çekilir. Ağız sıkılığına bürünür.

 

2523 Bedenin olduğu kadar duyguların da bir utanması vardır. Örneğin, bazı reklamlarda insan bedeninin bizi röntgenci durumuna düşürürcesine gösterilmesini protesto eder, ya da kimi medyanın mahrem şeyleri sergilemede çok ileri gittiğini düşünür. Utanma egemen ideolojilerin baskısına ve modanın istediklerine direnen bir yaşam tarzı esinler.

 

2524 Utanmanın büründüğü biçimler bir kültürden diğerine değişiklik gösterir. Bununla birlikte, her yerde insana özgü bir tinsel onur önsezisi olarak kalır. Kişinin bilincinin uyanmasıyla ortaya çıkar. Çocuklara ve ergenlik çağındakilere utanmayı öğretmek, kişiye saygıyı uyandırmak demektir.

 

2525 Hıristiyan arılığı bir sosyal ortam arılığını gerektirir. Kitle iletişim araçlarından verdiği her haberde saygılı ve ölçülü olmasını ister. Yürek arılığı yaygın erotizmden kurtarır, röntgenciliği ve yanılsamaları destekleyen gösterileri uzaklaştırır.

 

2526 Ahlâki müsaadekârlık denilen şey insan özgürlüğünün yanlış bir kavramına dayanır. Özgürlüğün gelişmesi ahlâk yasası tarafından eğitilmesine bağlıdır. Eğitimden sorumlu kişilerden gençlere gerçeğin saygılı dersini, yürek niteliklerinin ve insanın tinsel ve ahlâki onurunun eğitimini vermelerini istemek gerekir.

 

2527 “Mesih’in İyi Haberi düşmüş insanın yaşamını ve kültürünü sürekli olarak yeniler. Günahın sürekli ayartmasından gelen kötülükler ve yanlışlarla mücadele eder ve onları uzaklaştırır. Durmaksızın halkların ahlâklarını arındırır ve yükseltir. Yukardan gelen lütuflarla her halkı ve her çağın kendine özgü yeteneklerini ve tinsel niteliklerini içten zenginleştirir. Onları Mesih’te1 güçlendirir, yeniler ve eksiklerini giderir.”

 

ÖZET

 

2528 “Bir kadına arzuyla bakan her adam zaten yüreğinde o kadınla zina etmiştir” (Mt 5, 28).

 

2529 Dokuzuncu buyruk insanı tensel ya da dünyevi isteklere karşı uyarır.

 

2530 Tensel isteklere karşı mücadele yüreğin arındırılmasından ve itidalden geçer.

 

2531 Yürek temizliği Tanrı’yı görmemizi sağlar. Yürek temizliği şimdiden her şeyi Tanrı’ya göre görmemizi sağlar.

 

2532 Yürek temizliği duayı, iffetli olmayı, temiz niyetli olmayı ve temiz bakmayı gerektirir.

 

2533 Yürek temizliği sabır, terbiye ve sağduyu olan utanmayı gerektirir. Utanma kişinin mahremiyetini korur.

 

 

 

 

10. KONU

 

Onuncu emir

 

Benzerinin hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin (Çık 20, 17). Ne evine, ne tarlasına, ne kölesine ne cariyesine, ne öküzüne ne eşeğine, ne de herhangi bir şeyine göz dikeceksin (Tes 5, 21).

 

Hazinen nerede ise, yüreğin de orada olacak (Mt 6, 21).

 

2534 Onuncu buyruk ten isteklerine dayalı dokuzuncu buyruğu iki bölüme ayırıp genişletir. Yedinci buyruğun yasakladığı hırsızlığın, vurgunun ve dalaverenin temelini oluşturan başkasının malına göz koymayı yasaklar.1 “Göz zevki” de beşinci buyruk tarafından yasaklanmış şiddete ve haksızlığa yol açar.2 Açgözlülük fuhuş gibi kökünü Kutsal Yasanın ilk üç buyruğuyla yasaklanmış putperestlikte bulur.3 Onuncu buyruk yürek niyetiyle ilgilidir; dokuzuncu buyrukla birlikte yasanın bütün buyruklarını özetler.

 

I. Aşırı istek bozukluğu

 

2535 İştah/istek bize sahip olmadığımız hoş şeyleri arzulatır. Aç olunca yemek yemeyi istemek, ya da soğuk olduğunda ısınmayı istemek gibi. Bu istekler kendi içinde iyidir; ama çoğu zaman mantıklı sınırlar içinde kalmayıp bizleri bizim olmayanı, başkasına ait olanı ya da başkasının hakkı olanı arzulamaya iter.

 

2536 Onuncu buyruk açgözlülüğü ve dünya mallarına ölçüsüz bir şekilde sahip olma arzusunu yasaklar; zenginliklere ve sağladığı güce sahip olma tutkusundan doğan dizginlenmemiş servet tutkusunu yasaklar. Benzerinin sahip olduğu dünya malına zarar verebilecek bir haksızlık yapma arzusunu da yasaklar:

 

Kutsal Yasa, “Göz dikmeyeceksin” demekle, isteklerimizi bize ait olmayandan uzaklaştırmamızı istiyor. Çünkü başkasının malına duyulan açlık büyüktür, sonsuzdur ve hiçbir zaman dindirilemez, Kitapta şöyle yazar: “Cimri hiçbir zaman paraya doymayacaktır”4 (Sir 5, 9).

 

2537 Başkasına ait şeyleri haklı yollarla elde etmeyi istemek bu buyruğu ihlâl etmek anlamına gelmez. Geleneksel din eğitimi gerçekçi bir şekilde “hangi insanın en çok kendi açgözlülük ayıbıyla mücadele etmesi” ve “bu buyruğa en çok riayet etmesi için teşvik edilmesi gerektiğini” belirtir:

 

Malların pahalanmasını ya da kıtlığı, en çok alıp satanın yalnız kendileri olmadığını üzüntüyle gören tüccarlar/satıcılar ister, çünkü bu onlara mallarını daha pahalıya satmayı ve daha düşük fiyattan almayı sağlayacaktır; benzerlerine gerek mal satarak gerek onlardan satın alarak kazanç elde edip, onların sefalet içinde kalmasını arzulayanlar günah işlemiş olurlar. Aynı şekilde insanların hasta olmasını isteyen doktorlar; çok sayıda önemli dava ve yargılama oluşmasını isteyen hukuk adamları da günah işlemiş olurlar.1

 

2538 Onuncu buyruk çekememezliğin de insan yüreğinden atılmasını ister. Peygamber Natan, Kral Davud’un tövbe etmesini sağlamak için ona tek bir dişi kuzusu olan yoksul bir adamın öyküsünü anlattı. Yoksul adam kuzusuna kızı gibi bakıyordu, zengin adam ise büyük sayılardaki sürülerine rağmen yoksul adamı çekemiyordu ve sonunda onun kuzusunu çaldı.2 Çekememezliğin çok kötü sonuçları olabilir.3 Ölüm dünyaya şeytanın çekememezliği yüzünden girdi (Bil 2, 24):

 

Birbirimizle mücadele ediyoruz, çekememezlik bizi birbirimize karşı silahlandırıyor (…). Herkes Mesih’in bedenini yıkmak için üzerine böyle çullanırsa sonumuz ne olur? Mesih’in bedenini ceset haline getirmekle meşgulüz. (…) Aynı organizmanın üyeleri olduğumuzu söylüyoruz ve yırtıcı hayvanlar gibi kendi kendimizi yemeye çalışıyoruz.4

 

2539 Çekememezlik başlıca günahlardan biridir. Başkasının malı karşısında duyulan üzüntüyü ve o mala itidalsiz bir istekle sahip olmayı (haksız bir şekilde olsa da) belirtir. Çekememezlik yüzünden benzerinin kötülüğünü isteyen kişi ölümcül günah işlemiş olur:

 

A. Augustinus çekememezliği “en âlâ şeytani günah”5 olarak görüyordu. “Çekememezlikten kin, dedikoduculuk, iftira, benzerinin uğradığı felaketten sevinç, refahından hoşnutsuzluk duyma doğar.”6

 

2540 Çekememezlik üzüntü biçimlerinden biri ve sevginin bir çeşit reddidir; vaftiz olmuş kişi buna karşı iyi niyetle mücadele etmelidir. Çekememezlik çoğu zaman gururdan kaynaklanır; vaftiz olmuş kişi kendini alçakgönüllülük içinde yaşamaya alıştırmalıdır:

 

Yüceltilmiş Tanrı’yı kendiniz aracılığıyla mı görmek istiyorsunuz? Öyleyse, kardeşinizin başarılarına sevinin, o zaman Tanrı sizin aracılığınızla yüceltilmiş olacaktır. Denildiğine göre Tanrı, kulunun başkalarının başarılarından dolayı sevinerek kendi çekememezliğini yenmesini bilmesiyle yüceltilir.1

 

II. Kutsal Ruh’un istekleri

 

2541 Kutsal Yasa ve lütuf düzeni insan yüreğini çekememezlikten ve açgözlülükten kurtarır: Bu düzen insan yüreğinin Yüce İyiliği istemesini sağlar; onu insan yüreğini tatmin eden Kutsal Ruh’un istekleriyle eğitir.

Vaatler Tanrısı, insanı, Cennette iken “meyvesi yenilebilen, seyredilmesi zevk veren, bilgelik kazanmak için çekici olan” (Yar 3, 6) şeyin ayartıcılığına karşı uyarmıştı.

 

2542 İsrail’e emanet edilen Kutsal Yasa hiçbir zaman ona tabi olanları aklamaya yetmemiştir; hatta “açgözlülüğün”2 aracı olmuştur. İstemekle yapmak arasındaki mesafe3 “akıl yasası” olan Tanrı yasası ile “bedenimin üyelerinde bulunan günah yasasına beni tutsak kılan” (Rom 7, 23) başka bir yasa arasındaki uyuşmazlık noktalarını belirtir.

 

2543 “Şimdi Tanrı’nın Kutsal Yasa dışında insanı nasıl aklayacağı açıklanmıştır. Kutsal Yasa ve peygamberler buna tanıklık ediyor. Mesih İsa’ya iman edenlerin tümünün aklanmasıdır bu” (Rom 3, 21-22). Bundan böyle Mesih İsa’ya ait olanlar, “bedeni tutku ve arzularıyla birlikte çarmıha germişlerdir” (Gal 5, 24); Kutsal Ruh tarafından yönlendirilirler4 ve Kutsal Ruh’un isteklerini izlerler.5

 

III. Yürek yoksulluğu

 

2544 İsa müritlerine Kendisi ve İncil uğruna6 “varını yoğunu gözden çıkaran” (Lk 14, 33) kişinin onun müridi olabileceğini söylüyor. İsa acılarını çekmeden az önce onlara Kudüs’te yaşayan, fakirliğinden karnını doyurmak üzere ayırdığı paranın tümünü veren yoksul dul kadın örneğini anlattı.7 Göklerin Egemenliğine girmenin koşulu zenginliklere bağlanmama buyruğunun yerine getirilmesidir.

 

2545 Mesih’e inanan herkes “dünya mallarının kullanımı ve İncil’deki yoksulluk ruhuna aykırı olan zenginliklere bağlılığın, sevgi yetkinliği yolunu izlemelerini engellememesi için bunlara olan ilgilerini ayarlamalıdırlar.”1

 

2546 “Ne mutlu yoksulluk ruhuna sahip olanlara” (Mt 5, 3). Gerçek mutluluk koşulları huzur, güzellik, lütuf ve neşeyi açığa çıkarır. İsa Tanrı’nın Egemenliğine dahil olan yoksulların sevincini kutlar:2

 

Kelâm [yani Mesih] “yoksulluk ruhunun” bir insan ruhunun rızasıyla alçakgönüllü olması ve dünya nimetlerine sırt çevirmesi demek olduğunu söylüyor. Havari de Tanrı yoksulluğuna örnek olarak “Bizim için yoksul oldu”yu3 (2 Kor 8, 9) gösteriyor.

 

2547 Rab zenginlerin haline acıyor, çünkü onları zenginliklerinin bolluğunda tesellilerini almış olarak görüyor (Lk 6, 24). “Gururlu kişi dünyevi krallıkları, yoksulluk ruhuna sahip kişi de Göklerin Egemenliğini arar.”4 Kendini Baba’nın İlahi Takdirine teslim etme bizi yarın kaygısından kurtarır.5 Tanrı’ya güven yoksullara ahret mutluluğu sağlar. Onlar Tanrı’ yı göreceklerdir.

 

IV. “Tanrı’yı görmek istiyorum”

 

2548 Gerçek mutluluk arzusu Tanrı’nın mutluluğunda ve görüntüsünde gerçekleşebilmek için insanı bu dünyanın mallarına aşırı düşkünlükten kurtarır. “Tanrı’yı görme vaadi her türlü mutluluğu aşar. Kutsal Kitapta görmek sahip olmak demektir. Tanrı’yı görmek hayal edilebilecek her tür zenginliğe sahip olmak demektir.”6

 

2549 Kutsal halka yukardan gelecek lütufla, Tanrı’nın vadettiği nimetleri elde etmek için mücadele etme kalıyor. Tanrı’yı seyretmek ve Tanrı’ya sahip olmak için Mesih’e inananlar tutku ve arzularını kırmaya çalışır ve Tanrı’nın yardımı ile güç ve zevkin çekiciliğine galip gelirler.

 

2550 Yetkinlik yolunda Kutsal Ruh ve Gelin onları duyanları7 Tanrı’yla yetkin birleşmeye çağırır:

 

Gerçek mutluluk oradadır; hiç kimse orada yanlışlıkla ya da pohpohlanarak övülmeyecektir; gerçek onur ne onu hak edenlerden esirgenecek ne de ona layık olmayanlara verilecektir; çünkü hak etmeyen hiç kimse, ancak hak edenlerin bulunduğu yere girmeyi istemeyecek. Orada hiç kimsenin ne kendisi ne de başkaları tarafından direnmeyle karşılaşmayacağı gerçek huzur olacaktır. Erdemin ödülü, erdemi veren ve mümkün olan en büyük ödül olan Tanrı’nın kendisi olacaktır: “Ben onların Tanrısı, onlar da benim halkım olacak” (Lev 26, 12)… Bu havarinin söylediği, “Tanrı herkeste her şey olsun”la (1 Kor 15, 28) aynı anlamdadır. Arzularımızın amacı Bizzat Kendisi olacaktır. Onu ebediyen seyredeceğiz, doyasıya seveceğiz, bıkmadan öveceğiz. Bu armağan, bu eğilim, bu uğraş, ebedi yaşamın kendisi gibi herkeste ortak olacaktır.1

 

ÖZET

 

2551 “Hazinen nerede ise, yüreğin de orada olacaktır” (Mt 6, 21).

 

2552 Onuncu buyruk zenginliklere olan aşırı düşkünlükten ve bu zenginliklerin getirdiği güçten doğan aşırı açgözlülüğü yasaklar.

 

2553 Çekememezlik başkasının sahip olduklarından dolayı duyulan üzüntü ve onun sahip olduklarına sahip olma arzusudur. Bu başlıca günahlardan biridir.

 

2554 Vaftiz olmuş kişi kendisini Tanrı’nın İlahi Takdirine alçakgönüllülükle, iyi niyetle teslim ederek çekememezlikle mücadele eder.

 

2555 Mesih’e inananlar “bedenlerini tutku ve arzularıyla çarmıha germişlerdir” (Gal 5, 24); onlara Kutsal Ruh yol gösterir, onlar da Kutsal Ruh’un isteklerini izlerler.

 

2556 Zenginliklerden kopma Göklerin Egemenliğine girmek için zorunludur. “Ne mutlu yoksulluk ruhuna sahip olanlara.”

 

2557 İnsan özlemle, “Tanrı’yı görmek istiyorum” der. Tanrı susuzluğu ebedi yaşam suyuyla giderilir.