İKİNCİ ANABÖLÜM

 

Rab’bin duası:

“Göklerdeki Babamız!”

 

2759 “İsa bir yerde dua ediyordu. Duasını bitirince öğrencilerinden biri Ona, “Rab” dedi, “Yahya’nın kendi müritlerine öğrettiği gibi sen de bize dua etmesini öğret” (Lk 11, 1). İsa bu istek üzerine müritlerine ve Kilisesine Hıristiyanlığın temel duasını öğretti. Luka bu duayı kısa bir metinle veriyor (beş dilek)1, Matta ise duanın daha gelişmiş bir versiyonunu (yedi dilek)2 aktarıyor. Kilisenin litürjik geleneği Matta’nın metnini esas almıştır: (Mt 6, 9-13)

 

Göklerdeki Babamız,

adın kutsal kılınsın.

Egemenliğin gelsin.

Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de

senin isteğin olsun.

Günlük ekmeğimizi bugün de bize ver.

Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi,

sen de suçlarımızı bağışla.

Ayartılmamıza izin verme.

Kötü olandan bizi kurtar.

 

2760 Kısa bir süre sonra litürji İsa’nın öğrettiği duayı bir doksoloji (yüceltme) ifadesiyle noktaladı. Didake’de (8, 2), “Çünkü güç ve yücelik şimdi ve sonsuza dek senindir” ifadesi vardır, Kilise anayasası bu ifadenin başına “krallık” sözcüğünü de eklemiş bulunuyor. Günümüzde işte bu formül kullanılıyor. Bizans geleneği yücelik sözcüğünden sonra “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh” ifadesini de eklemiştir. Roma ayin kitabı son dileği “Rabbimiz Mesih İsa’nın yücelik içinde gelmesini”3 (Tit 2, 13) mübarek umudumuzun gerçekleşmesinin açık perspektifinde geliştiriyor, daha sonra topluluğun haykırışları ya da Kilise anayasasından alınan doksoloji gelir.

 

1. KONU

 

“Bütün İncil’in özeti”

 

2761 “İsa’nın öğrettiği dua gerçekten bütün İncil’in bir özetidir.”4 İsa bu duayı öğrettikten sonra şunu ekliyor: “Dileyin, size verilecektir” (Lk 11, 9). Herkes her zaman temel dua olma niteliğini koruyan Rab’bin duasıyla başlayarak ihtiyaçlarına göre Tanrı’ya istediği duayı okuyabilir.”1

 

I. Kutsal Yazılar’ın merkezinde

 

2762 Augustinus Mezmurların nasıl Hıristiyan ibadetinin temel besini olduğunu gösterdikten ve Göklerdeki Babamız’ daki dileklerle birleştirdikten sonra şöyle noktalıyor:

 

Kutsal Yazılardaki bütün duaları gözden geçirin, Rab’bin öğrettiği duanın içinde olmayan bir şey bulacağınızı sanmıyorum.2

 

2763 Bütün Kutsal Yazılar -Yasa, Peygamberler ve Mezmurlar- Mesih’te gerçekleşir.3 İncil işte bu “İyi Haber”dir. İlk haberi Matta tarafından Dağdaki Vaaz’da özetlenmiştir.4 Göklerdeki Babamız duası bu haberin tam merkezinde bulunmaktadır. İsa’nın vasiyet olarak bıraktığı bu duanın her dileği işte şu bağlamda açığa kavuşuyor:

 

Göklerdeki Babamız duası duaların en üstünüdür (…) Bu duayla arzuladığımız her şeyi yalnız doğru bir biçimde değil, ama aynı zamanda doğru bir arzulanma sırasıyla dileyebiliriz. Öyle ki bu dua bize yalnız dilemeyi öğretmekle kalmaz, ama duygularımızı da biçimlendirir.5

 

2764 Dağdaki Vaaz bir yaşam tarzıdır, Göklerdeki Babamız da duadır, Rab’bin Ruhu her ikisinde de arzularımıza, yaşamımızı canlandıran içsel devinimlere yeni bir biçim verir. İsa bize bu yeni yaşam tarzını sözleriyle öğretiyor ve bunu duayla nasıl isteyeceğimizi gösteriyor. Duamızın doğru bir şekilde yapılması Ondaki yaşamımıza bağlıdır.

 

II. “Rab’bin duası”

 

2765 “Rab’bin duası” ifadesi Göklerdeki babamıza yaptığımız duanın Rab İsa tarafından bize verildiğini ve öğretildiğini gösterir. İsa tarafından bize bırakılan bu dua gerçekten tektir: Bu “Rab’bin” duasıdır. Bir yandan, gerçekten, bu duanın sözleriyle, biricik Oğul bize Baba’nın kendisine verdiği sözleri veriyor:6 O duamızın Efendisidir. Öte yandan, cisimlenmiş Kelâm olarak, O insan yüreğinde erkek ve kız kardeşlerinin ihtiyaçlarını bilir ve onları bize açınlar: O duamızın modelidir.

 

2766 İsa bize mekanik bir şekilde tekrarlayacağımız bir formül bırakmadı.1 Her sesli duada olduğu gibi Kutsal Ruh Tanrı’nın çocuklarına Babalarına dua etmeyi Tanrı’nın Sözü’yle öğretir. İsa bize yalnız evlat olarak okuduğumuz duanın sözlerini vermekle kalmıyor, aynı zamanda bu sözlerin bizde “ruh ve yaşam” (Yu 6, 63) olmasını sağlayan Ruhu da veriyor. Dahası, duayı evlatları olarak okumamızın kanıtı olarak Tanrı, “öz Oğlunun ‘Abba! Baba!’ diye seslenen Ruhunu yüreklerimize gönderdi” (Gal 4, 6). Madem ki dualarımız Tanrı’nın yanında arzularımızı ifade ediyor, “insanların yüreklerinin derinliklerine inen Tanrı Ruh’un düşüncesinin ne olduğunu bilir. Çünkü Ruh Tanrı’nın isteğine göre azizler için aracılık eder” (Rom 8, 27). Bu nedenle Göklerdeki Babamıza yaptığımız dua Oğul ile Kutsal Ruh’un gizemli misyonunun içinde yer almaktadır.

 

III. Kilise’nin duası

 

2767 Kilise başlangıçtan beri Rab’bin ve Kutsal Ruh’un sözleriyle ayrılmaz bir bütün oluşturan bu armağanı kabul etmiştir. Kutsal Ruh inanlıların kabul etmiş olduğu Rab’bin sözlerine hayat verir. İlk Hıristiyanlar Rab’bin duasını Yahudi litürjisinde adet olan “on sekiz methiyenin” yerine günde üç kez2 söylerlerdi.

 

2768 Kilise geleneğine göre Rab’bin Duası özellikle litürjide yerleşmiştir.

 

[Rab] kardeşlerimiz için birlikte dua etmemizi öğretiyor. Çünkü göklerdeki “Babam” değil de “Babamız” diyor, tek bir Vücut, tek bir ruh olarak dua etmemizi istiyor.3

 

Bütün litürjik geleneklerde Rab’bin Duası ayinin önemli bir bölümünü oluşturur. Özellikle Hıristiyanlığa girişi sağlayan ilk üç Kilise sırrında kilise niteliği açığa çıkmaktadır:

 

2769 Vaftiz ve Vaftizi Güçlendirme sırlarında Rab’bin Duasının teslim edilmesi (traditio) Tanrısal yaşama yeniden doğma işaretidir. Hıristiyan ibadeti Tanrı’yla Tanrı’nın sözleriyle konuşmak olduğuna göre “canlı Tanrı’nın Sözüyle yeniden doğanlar” (1 Pet 1, 23) Babalarına Onun daima kabul ettiği tek Sözle yakarmayı öğrensinler. Bundan böyle bunu da yapabilirler, çünkü Kutsal Ruh’un silinmez yağının Mührü yüreklerine, kulaklarına, dudaklarına, Tanrı’nın Oğulları olarak bütün varlıklarına damgasını vurmuştur. Bunun içindir ki Göklerdeki Babamız duasının Kilise Babalarınca yapılmış yorumlarının çoğu Hıristiyanlığa yeni girenlere ve katekümenlere hitap etmektedir. Kilise Rab’bin Duasını okuduğunda bunu her zaman dua eden ve merhamet elde eden “yeni-doğmuş” halk yapmaktadır.1

 

2770 Efkaristiya litürjisinde Rab’bin Duası bütün Kilise’nin duasını temsil eder. Tam anlamı ve etkisi orada ortaya çıkar. Anaphora (efkaristiya duası) ile Komünyon litürjisi arasında yer alarak, bir yandan epiklesis hareketinde ifade edilen bütün dilek ve şefaatleri özetler ve öte yandan kutsallaştırıcı Komünyonun öncelediği Tanrı’nın Egemenliğindeki Şölen’in kapısını çalar.

 

2771 Efkaristiya’da, Rab’bin Duası dileklerinin ahretsel niteliğini de ortaya koyar. Bu “son zamanlara” özgü bir duadır. Kutsal Ruh’un akmasıyla başlamış ve Rab’bin dönüşü ile tamamlanacak olan esenlik zamanlarının bir duasıdır. Eski Antlaşma’daki dualardan farklı olarak Babamıza sunduğumuz dilekler, şimdiden ilk ve son olarak haçlanmış ve dirilmiş Mesih’te gerçekleşmiş olan esenlik gizine dayanır.

 

2772 Bu sarsılmaz imandan yedi dileğin her birini yaratan umut çıkar. Bu dilekler “henüz ne olacağımızın bize gösterilmediği”2 (1 Yu 3, 2) bu sabır ve bekleyiş sürecinde, şimdiki zamandaki inleyişlerimizi ifade eder. Efkaristiya ve Göklerdeki Babamız “Rab’bin gelişine dek!” (1 Kor 11, 26) onun gelişine yönelmiştir.

 

ÖZET

 

2773 Müritlerinin kendisine “Rab, bize dua etmesini öğret” (Lk 11, 1) isteklerine karşılık İsa onlara Hıristiyanlığın temel duası olan “Göklerdeki Babamız” duasını öğretti.

 

2774 “ ‘Göklerdeki Babamız’ gerçekten bütün İncil’in bir özetidir”3, “duaların en üstünüdür”4. Kutsal Yazıların merkezini oluşturur.

 

2775 “Rab’bin Duası” denilmesinin nedeni bize, duamızın Efendisi ve Modeli olan Rab İsa tarafından verilmiş olmasındandır.

 

2776 Rab’bin Duası Kilise’nin en güzel duasıdır. Hıristiyanlığa giriş sırlarının (Vaftiz, Vaftizi Güçlendirme ve Efkaristiya) ve büyük ayinin ayrılmaz bir parçasıdır. Efkaristiya ile bütünleşerek “Rab gelene dek” (1 Kor 11, 26) beslediği umut içinde dileklerin “ahretsel” niteliğini ortaya çıkarır.

 

2. KONU

 

“Göklerdeki Babamız”

 

I. “Tam güvenle yaklaşmaya cesaret etmek”

 

2777 Roma litürjisinde efkaristiya için bir araya gelen cemaat Göklerdeki Babamız’ı çocukça bir cesaretle söylemeye davet edilir. Doğu litürjilerinde benzer ifadeler kullanılır: “Tam güvenle cesaret etmek” ya da “bizi buna layık kıl”. Yanmakta olan çalılığın önünde Musa’ya, “Yaklaşma, sandaletlerini çıkar” (Çık 3, 5) denildi. Bu Kutsal eşikten yalnız İsa geçebilirdi, O “günahlardan arınmayı sağladıktan sonra” (İbr 1, 3), bizi Baba’nın huzuruna çıkarır: “İşte Ben ve bana emanet ettiğin çocuklarım” (İbr 2, 13):

 

Babamızın kendi otoritesi ve Oğlunun Ruhu bizim “Abba, Baba!” diye seslenmemizi sağlamamış olsaydı, kölelik durumumuzun bilinci bizi yerin dibine sokmaya, yeryüzü varlığımızın toprağa dönüşmesine yeterdi (…). Ölümlü biri yukardan gelen bir güçle uyarılmazsa Tanrı’ya Baba diyebilir mi?1

 

2778 Bizleri Rab’bin Duasına sokan Ruh’un bu gücü Doğu ve Batı litürjilerinde güzel bir Hıristiyanca terimle ifade ediliyor: Parrhesia. Parrhesia dolambaçsız sadelik, çocukça güven, sevinçli güvence, alçakgönüllü cesaret, sevildiğinden emin olma demektir.2

 

II. “Baba!”

 

2779 Rab’bin Duasına başlamadan önce yüreğimizi “bu dünyanın” bazı sahte imgelerinden alçakgönüllülükle arındırmamız boşuna olmaz. Alçakgönüllülük bize “Baba’yı Oğul’dan ve Oğul’un Baba’yı tanıtmayı istediği kişilerden yani küçücük olanlardan başkasının tanımadığını” (Mt 11, 25, 27) öğretir. Yüreğin arındırılması kişisel ve kültürel gelişmemizden kaynaklanan ve Tanrı’yla olan ilişkilerimizi etkileyen baba ya da ana imgeleriyle ilgilidir. Tanrı Babamız yaratılmış dünya kategorilerini aşar. Bu alanda kendi düşüncelerini Onun üzerine ya da Ona karşı koyan kişi tapılacak ya da yıkılacak putlar yaratmış olur. Baba’ya dua etmek O nasılsa ve Oğlu onu bize nasıl açınladıysa öyle onun gizine girmek demektir:

 

Tanrı’nın Baba olma ifadesi hiçbir zaman hiç kimseye açınlanmamıştır. Musa Tanrı’ya kim olduğunu sorduğunda, baba adından başka bir şey işitti. Bize bu ad Oğlu tarafından açınlandı, çünkü Oğul adı yeni olan Baba adını içermektedir.1

 

2780 Tanrı’ya “Baba” diyerek yakarabiliriz, çünkü Tanrı’nın Baba olduğu bize insan olan Oğlu tarafından bildirildi ve Kutsal Ruhu da bize Onu tanıttı. İsa’nın Mesih olduğuna ve Tanrı’dan doğduğumuza inanıyoruz.2 Bu sayede Oğul’un Ruhu Oğul’un Baba’yla olan ilişkisine katılmamızı sağlıyor.3 Bunu ne insanlar ne de melekler kavrayabilir.

 

2781 Baba’ya dua ettiğimizde, Onunla ve Oğlu Mesih İsa ile birlikte oluruz.4 İşte o zaman Onu tanırız, daima yeni bir hayranlıkla onu yeniden tanırız. İsa’nın bize öğrettiği duanın ilk sözcüğü yakarmadan çok bir tapınma övgüsüdür. Çünkü Onu “Baba” ve gerçek Tanrı olarak kabul ederek Onun yüceliğini kabul etmiş oluruz. Bize adını bağışladığı, Ona inanmamızı sağladığı ve bizleri Varlığının ikâmet yeri yaptığı için şükrederiz.

 

2782 Baba’ya tapabiliriz, çünkü bizleri biricik Oğlunda kendi çocukları gibi evlat edinerek Yaşamına yeniden doğmuş kıldı: Vaftizle bizleri Mesih’inin Bedenine sokar ve Ruhunun Baştan üyelerine kadar yayılan meshetmesiyle bizleri “Mesihler” yapar:

 

Nitekim Tanrı bizleri evlat edinerek Mesih’in görkemli Bedenine elverişli kıldı. Şu halde bundan böyle Mesih’in katılımcıları olarak haklı bir biçimde “Mesihler” diye çağrılacaksınız.5

 

Yeniden doğan ve Tanrısına lütufla iade edilen yeni insan önce “Baba!” der, çünkü oğul olmuştur.6

 

2783 Rab’bin Duası sayesinde işte böyle kendi kendimize açınlanmış oluruz, çünkü aynı zamanda Baba da bize açınlanmış olur:1

 

Ey insan, sen yüzünü göğe doğru kaldırmaya cesaret edemiyordun, bakışların hep yere doğruydu, birden Mesih’in lütfunu aldın: Bütün günahların bağışlandı. Kötü kul iken iyi oğul oldun. (…) Seni Oğlu aracılığıyla kurtaran Baba’ya doğru bakışlarını kaldır ve Ona “Babamız,” de (…). Ancak hiçbir ayrıcalık isteme. O hepimizin ortak Babası olmasına rağmen yalnızca Mesih için özel bir biçimde Baba’dır. Çünkü O Bizleri yarattı, oysa Mesih’i vücuda getirdi. Onun lütfuyla “Babamız” de ki, onun oğlu olmaya layık olasın.2

 

2784 Bu karşılıksız olarak evlatlığa kabul edilme armağanı sürekli olarak değişmemizi ve yeni bir yaşama başlamamızı gerektirir. Babamıza dua etmek bizdeki iki temel eğilimi geliştirmelidir:

 

Birincisi, Ona benzeme arzu ve isteği: Onun suretinde yaratılmış olan bizlere benzerliğimiz nurla geri verildi, bizden istenen de karşılık vermemizdir.

 

Tanrı’ya “Babamız” dediğimizde Tanrı’nın çocukları gibi davranmamız gerektiğini unutmayalım.3

 

Zalim ve acımasız bir yüreğe sahipseniz bütün iyiliklerin Tanrısına Baba diyemezsiniz; çünkü bu durumda göksel Baba’nın iyiliğinin işaretleri sizde bulunmuyor demektir.4

 

Sürekli Baba’nın güzelliğini seyretmemiz ve onu içimize işlememiz gerekir.5

 

2785 İkincisi, bizi “çocukluk durumuna geri götüren” (Mt 18, 3) alçakgönüllü ve güvenen bir yürek: Çünkü Baba kendisini “çok-küçük” olanlara açınlar (Mt 11, 25):

 

[Babamız] yalnızca Tanrı’ya atılan bir bakış, duyulan büyük bir aşk ateşidir. Ruh onda erir, içten sevgisinin derinliğine dalar, Tanrı’yla kendi öz Babasıymış gibi, çok samimi bir şekilde çok özel çocuk sevgisiyle konuşur.6

 

Babamız: Bu ad, bizde dua sırasında sevgi, muhabbet uyandırdığı gibi, (…) dileyeceğimiz şeyi elde etme umudunu da verir (…). Tanrı önceden çocukları olma armağanını bağışladıktan sonra çocuklarının isteklerini reddedebilir mi?7

 

III. [Bizim] Babamız

 

2786 [Bizim] “Babamız” hitabı Tanrı’yadır. Bu sıfat, bizim açımızdan bir sahiplenmeyi değil de Tanrı’yla kurulan çok yeni bir ilişkiyi ifade eder.

 

2787 “Babamız” dediğimizde öncelikle Peygamberler tarafından bildirilen Tanrı’nın bütün sevgi vaatlerinin onun Mesih’inde yapılan yeni ve ebedi antlaşmada gerçekleşmiş olduğunu kabul etmiş oluruz: Bizler “onun” Halkı oluruz O da “bizim” Tanrımızdır. Bu ilişki karşılık beklemeden verilmiş karşılıklı bir bağdır. Mesih İsa tarafından bize verilmiş “lütuf ve gerçeğe”1 (Yu 1, 17) sevgi ve sadakatle karşılık vermeliyiz.

 

2788 Rab’bin Duası “son zamanlarda” Halkının duası olduğuna göre, bu “bizim” sözcüğü de Tanrı’nın yüce vaadine olan umudumuzu ifade eder: Yeni Kudüs’te zaferi kazanana şöyle diyecektir: “Ben onun Tanrısı, o benim oğlum olacak” (Ap 21, 7).

 

2789 “Babamıza” dua ederek bizzat Rabbimiz Mesih İsa’nın Babasına hitap etmiş oluruz. Tanrısallığı bölmüş olmayız, çünkü Baba onun “kaynağı ve başlangıcıdır”. Daha doğrusu Oğulun Ondan ebediyen doğduğunu ve Kutsal Ruh’un Ondan geldiğini ifade etmiş oluruz. Kişileri de birbiriyle karıştırmıyoruz, zira Baba ve Onun Oğlu Mesih İsa ile onların biricik Kutsal Ruh’unda birlik içinde olduğumuzu beyan ediyoruz. Kutsal Üçlü-Birlik eşözlü ve bölünmezdir. Baba’ya dua ettiğimizde Ona taparız ve Onu Oğul ve Kutsal Ruh’la birlikte yüceltiriz.

 

2790 Dilbilgisi açısından “bizim” sözcüğü müşterek, çoğul bir gerçeği belirtir. Tek bir Tanrı vardır, bu Tanrı Onun biricik Oğluna inanan ve Ondan su ve Ruh aracılığıyla yeniden doğanlar tarafından Baba olarak bilinir.2 Kilise Tanrı ile insanlar arasındaki bu yeni birliktir: “Birçok kardeş arasında en büyük kardeş olan” (Rom 8, 29) biricik Oğul’a bağlanarak tek ve aynı Baba’yla, tek ve aynı Kutsal Ruh’ta birlik içindedir.3 Her vaftiz olmuş kişi Babamıza dua ederek bu birlik içinde dua etmiş olur: “İnanlılar topluluğu tek bir yürek ve tek bir ruh içindeydi” (Hİ 4, 32).

 

2791 Bunun içindir ki, Hıristiyanlar arasındaki bölünmelere rağmen, Babamıza yapılan dua bütün vaftiz olmuş olanların ortak iyiliği ve onlara yapılan ivedi bir çağrı olarak kalır. Mesih’e olan iman birliğiyle ve vaftizle, İsa’yla birlikte müritlerinin birliği için dua etmeliler.1

 

2792 Gerçek anlamda Babamız duasını okursak bireycilikten çıkarız, çünkü kabul ettiğimiz sevgi bizi bundan kurtarır. Rab’ bin Duasının başında yer alan “bizim” sözcüğü, son dört dilekte yer alan “biz” sözcüğü gibi hiç kimseyi dışarda bırakmaz. Gerçek anlamda söylenebilmesi için ayrılıklarımız ve muhalefetlerimiz aşılmalıdır.2

 

2793 Vaftiz olmuş olanlar sevgili Oğlunu verdiği herkesi yanına almadan “Babamız” diyemezler. Tanrı’nın sevgisi sınır tanımaz, duamız da böyle olmalı.3 “Babamız”a dua etmek Mesih’te ortaya çıkan sevgisinin boyutlarını bizlere açar: Onu henüz tanımayan bütün insanlarla birlikte ve onlar için “bir araya gelsinler” (Yu 11, 52) diye dua etmek. Tüm yaratılış ve tüm insanlar için duyulan bu Tanrısal kaygı bütün büyük dua adamlarını harekete geçirmiştir. “Babamız” demeye cesaret edebiliyorsak bu Tanrısal kaygı duamızı yürekten bir sevgiye götürmelidir.

 

IV. “Göklerdeki”

 

2794 Kutsal Kitap’ta yer alan bu ifade bir yeri (“mekân”) değil de bir varoluşu; Tanrı’dan uzaklaşmayı değil de Onun yüceliğini belirtir. Babamız “başka yerde” değildir, O Kutsallığına dair tasavvur edebileceğimiz “her şeyin ötesindedir”. O üç kez Kutsal olduğundan, tövbe eden alçakgönüllü yüreğin çok yakınındadır:

 

Bu “Göklerdeki Babamız” sözcüklerinden haklı olarak Tanrı’nın adil kişilerin yüreğinde kendi tapınağında oturur gibi oturduğu anlaşılmaktadır. Aynı zamanda dua eden yakardığı Kişinin kendisinde oturmasını dileyecek ve bunun hasretini çekecektir.4

 

“Gökler” Tanrı’nın oturduğu ve dolaştığı içlerinde taşıdıkları göksel dünyanın sembolü de olabilir.5

 

2795 Gökler sembolü Babamıza dua ettiğimizde yaşadığımız antlaşmanın gizine gönderme yapar. Baba göklerdedir, orası Onun Konutu’dur. Şu halde Baba’nın Evi bizim “vatan”ımızdır. Günah bizi antlaşma toprağından sürdü,6 yüreğin dine dönmesi ise bizi Baba’ya, göğe yeniden döndürdü.1 Yer ve gök Mesih’te barıştı,2 çünkü yalnızca Oğul “gökten indi” ve Haçı, Dirilişi ve Göğe Çıkışı aracılığıyla bizi kendisiyle birlikte göğe çıkarıyor.3

 

2796 Kilise “Göklerdeki Babamız” diyerek dua ettiğinde bizlerin “şimdiden göklerde Mesih İsa’da oturan” (Ef 2, 6) “Tanrı’da Mesih’le birlikte gizlenen” (Kol 3, 3), aynı zamanda da, “göksel evimizi giyinmeyi özleyerek ah çeken”4 (2 Kor 5, 2) Tanrı Halkı olduğumuzu beyan eder:

 

[Hıristiyanların] bir bedenleri olmasına rağmen bedene göre yaşamazlar. Hayatlarını yeryüzünde geçirirler, ama onlar göğün vatandaşıdırlar.5

 

ÖZET

 

2797 Sade ve sadık güven, tevazulu ve sevinçli teminat içinde olmak Babamıza dua eden kişilere yaraşır durumlardır.

 

2798 Tanrı’ya “Baba” olarak yakarabiliriz, çünkü insan olan Tanrı’nın Oğlu Tanrı’nın Baba olduğunu bize açınladı, Onda, Vaftiz aracılığıyla Tanrı’nın çocukları sınıfına girmiş olduk.

 

2799 Rab’bin duası bizleri Baba’yla ve Oğlu Mesih İsa’yla birlik içine sokar. Aynı zamanda bu duayla kendi kendimize açınlanmış oluruz.6

 

2800 Babamıza dua etmek bizde Ona benzeme arzusunu geliştirmeli, bizi alçakgönüllü ve güven dolu yapmalı.

 

2801 “Babamız” dediğimizde Mesih İsa’daki Yeni Antlaşma’yı, Kutsal Üçlü-Birlik’le olan birliği ve Kilise aracılığıyla dünyanın dört bir yanına yayılan Tanrısal sevgiyi anmış oluruz.

 

2802 “Göklerdeki” sözcüğü bir yeri değil, Tanrı’nın yüceliğini ve adil kişilerin yüreğinde mevcut olduğunu belirtir. Gök, Baba’ nın Evi, yöneldiğimiz şimdiden ait olduğumuz gerçek vatanımızdır.

 

3. KONU

 

Yedi dilek

 

2803 Tapmak, sevmek ve hamdetmek üzere Tanrı Babanın huzuruna çıktıktan sonra evlattan gelen Ruh yüreklerimizden yedi dilek, yedi şükran yükseltir. İlk üçü, daha çok Tanrısal olanları, bizi Baba’nın Yüceliğine doğru çeker, son dördü ise Ona giden yollar gibi zavallılığımızı Lütfuna sunar. “Belâ belâyı çeker” (Mzm 42, 8).

 

2804 İlk üç dilek bizi Tanrı’ya, Tanrı için götürür: Senin Adın, senin Egemenliğin, senin İraden! Önce sevdiğimiz Kişiyi düşünmek sevginin özelliğidir. Bu üç dileğin hiç birinde kendi kendimize değil, sevgili Oğulun bizi etkileyen Babasının Yüceliği için duyduğu “şiddetli arzuyu”, “kaygıyı” dile getiriyoruz:1 “(…) kutsal kılınsın. (…) gelsin. (…) olsun”: Bu üç dilek Kurtarıcı Mesih’in Kurbanında zaten kabul olmuştu, ne var ki bu dilekler bundan böyle Tanrı herkeste her şey olana dek,2 nihai gerçekleşmelerine dek umut edilecektir.

 

2805 Daha sonraki dilekler belirli efkaristiya epiklesisi hareketinde oluşurlar: Bekleyişimizi belirtirler ve Baba’nın bağışlayıcı bakışını üzerlerine çekerler. Bu dilekler bizden çıkar ve bizi bu dünyada ilgilendirirler: “(…) bize ver (…) bizi bağışla (…) izin verme (…) bizi kurtar”. Dördüncü ile beşinci dilek yaşamımızla ilgilidir: Beslenmek zorundayız ve günahtan kurtulmamız gerek. Son iki dilek de Yaşamda zafer kazanmak için yaptığımız mücadele ile ilgilidir, yani dua mücadelesi ile.

 

2806 İlk üç dilekle sevgiyle tutuşmuş, umutla dolu ve imanda güçlenmiş oluruz. Yaratıklar, üstelik günahkârlar olarak kendimiz için dua etmeliyiz. Dünyanın ve tarihin sınırlarına tabi olan “kendimizi” Tanrımızın sınırsız sevgisine sunuyoruz. Babamız bizimle ve bütün dünya ile ilgili esenlik tasarısını Mesih adına ve Kutsal Ruh’un Egemenliğiyle gerçekleştiriyor.

 

I. “Adın kutsal kılınsın”

 

2807 “Kutsal kılma” ifadesi burada nedensel anlamıyla değil (Yalnız Tanrı kutlu, kutsal kılar), özellikle saygı gösterme açısından anlaşılmalıdır: Kutsal olduğunu kabul etmek ve böyle davranmak. Tapınmada, bu yakarış bazen bir şükran, bir övgü olarak anlaşılır.3 Bu dilek bize istek bildirmek için İsa tarafından öğretildi: Tanrı ile insanların yükümlülük altına girdikleri bir dilek, bir istek ve bir beklenti. Babamıza sunduğumuz birinci dilekten itibaren onun Tanrılığının gizine ve insanlığımızın esenlik dramına dalmış oluruz. Ondan adının kutsal kılınmasını istemek bizi “Tanrı’nın huzurunda sevgi içinde lekesiz ve aziz olarak yaşayalım” diye “Onun önceden oluşturmuş olduğu lütufkâr tasarısı” içerisine sokar.1

 

2808 Tanrı esenlik ekonomisinin belirli olaylarında eserini gerçekleştirirken adını açınlar. Ne var ki bu eser bizim için ve bizde ancak adı bizim tarafımızdan ve bizde kutsal kılındığı zaman gerçekleşir.

 

2809 Tanrı’nın Kutsallığı ebedi gizinin erişilmez odak noktasıdır. Kutsal Kitap yaratılışta ve tarihte ortaya çıkmış olana Majestelerinin2 ışıması, Yüceliği diyor. Tanrı insanı “Kendi benzerinde ve suretinde” (Yar 1, 26) yaratırken “şan ve şerefle donattı” (Mzm 8, 6), ancak insan günah işleyerek “Tanrı’nın Yüceliğinden yoksun kaldı” (Rom 3, 23). Tanrı insanı “Yaratıcısının benzeyişine göre” (Kol 3, 10) yenilemek için ona adını açınlayıp vererek Kutsallığını gösterecektir.

 

2810 İbrahim’e verilen sözde ve buna eşlik eden yeminde3 Tanrı, adını açıklamadan Kendisi yükümlülük altına girer. Adını Musa’ya açınlamaya başlar,4 ve onları Mısır’dan kurtararak adını bütün halk nezdinde açıkça bilinir kılar: “O Yüceliğe büründü” (Çık 15, 1). Sina’daki antlaşmadan beri bu halk “onun” halkı ve “kutsal bir ulus” (ya da kutsanmış, İbranice5 aynı sözcüktür) oldu, çünkü Tanrı adı onda oturuyor.

 

2811 Oysa, Kutsal Tanrı’nın6 kutsal Yasayı halkına hep yenileyerek vermesine, adına saygı gösterilmemesini sabırla karşılamasına rağmen, halk Kutsal İsrail’den ayrılarak “Onun adına uluslar arasında saygısızlık”7 edecekti. İşte bunun için Eski Antlaşma’nın adilleri ve sürgünden geri dönen yoksullar ve peygamberler Onun adı için şevkle doluydular.

 

2812 Son olarak, Kutsal Tanrı’nın adı İsa’da, Kurtarıcı olarak tende açınlandı ve bize verildi:8 Var Olan haliyle, Sözüyle ve Kurbanıyla.9 Bu rahiplik duasının merkezini oluşturur: “Kutsal Baba (…) onlar da gerçekle kutsal kılınsınlar diye kendimi onların uğruna adıyorum” (Yu 17, 19). Kendisi kendi adını kutsal kıldığı1 için İsa bize Baba’nın adını açıklıyor (17, 6). Paskalyasının sonlarına doğru Baba Ona her adın üstünde bir ad veriyor: “İsa Tanrı Baba’nın Yüceliğinde Rab’ dir.”2

 

2813 Vaftiz suyunda “yıkandık, kutsal kılındık, Rab Mesih İsa’nın adıyla ve Tanrımızın Ruhu aracılığıyla aklandık” (1 Kor 6, 11). Babamız bizi tüm yaşamımızda “kutsal olmaya çağırıyor” (1 Sel 4, 7) ve “bizler Tanrı sayesinde bizim için Tanrısal kutsallık olan Mesih İsa’dayız” (1 Kor 1, 30). Dileğimiz Onun onuru ve bizim yaşamımız için kutsal adının bizde ve bizim aracılığımızla kutsal kılınmasıdır. Birinci dileğimizin önemi işte bundandır.

 

[Onun] Kendisi tek kutsal kılan olduğuna göre kim Tanrı’yı kutsal kılabilir ki? “Kutsal olun çünkü ben Kutsal’ım” (Lev 20, 26) sözlerinden esinlenerek Vaftizle kutsal kılınmışken, olmaya başladığımız şeyde sebat etmeyi dileyelim. Bunu da her gün diliyoruz, çünkü her gün hata işliyoruz ve sürekli yenilenen bir kutlulaştırma işlemi ile günahlarımızdan arınmamız gerekir (…). Bu kutsallığın bizde kalması için duaya başvuruyoruz.3

 

2814 Onun adının uluslar arasında kutsal kılınması bizim yaşamımıza ve bizim duamıza bağlıdır:

 

Tanrı’dan adının kutsal kılınmasını diliyoruz, çünkü O yaratılışı kutsallığı ile kurtarıyor ve kutsal kılıyor (…). Yitmiş dünyaya esenlik veren ad söz konusudur, ama Tanrı’nın adının bizde ve bizim yaşamımız aracılığıyla kutsal kılınmasını diliyoruz. Doğru yolda gidersek Tanrı adı kutsal kılınır; doğru yoldan saparsak havarinin dediği gibi Tanrı’ya küfretmiş oluruz: “Sizin yüzünüzden uluslar arasında Tanrı’nın adına küfrediliyor” (Rom 2, 24; Hez 36, 20-22). Ruhumuzda Tanrımızın kutsal adı kadar kutsallık olsun diye dua ediyoruz.4

 

“Adın kutsal kılınsın” dediğimizde, bizde, ama aynı zamanda herkes için, hatta düşmanlarımız için bile dua etmemizi buyuran buyruğa uyarak Tanrı’nın lütfunu bekleyen başkalarında kutsal kılınmasını dilemiş oluruz. İşte onun içindir ki, özellikle adın “bizde” kutsal kılınsın demiyor, ama bütün insanlarda olmasını diliyoruz.5

 

2815 Bütün diğerlerini içeren bu dilek, bunu izleyen diğer altı dilek gibi Mesih’in Duası ile yerine geldi. Babamıza yaptığımız dua İsa’nın “adına” edilmişse bizim duamız olur.1 İsa rahiplik duasında şöyle diyor: “Kutsal Baba, onları bana verdiğin adınla koru” (Yu 17, 11).

 

II. “Egemenliğin gelsin”

 

2816 Yeni Ahit’teki “krallık” [Basileia] “egemenlik” (soyut kavram), “krallık” (somut kavram) ya da “hükümdarlık” (eylem kavramı) olarak çevrilebilir. Tanrı’nın Egemenliği şimdiden burada. Cisimlenmiş Kelâm’da yaklaştı, bütün İncil aracılığıyla bildirildi, Mesih’in ölümü ve Dirilişi ile geldi. Tanrı’ nın Egemenliği Son Akşam Yemeği’nden beri Efkaristiya’da gelmektedir; aramızdadır. Tanrı’nın Egemenliği Mesih onu Babasına sunduğunda yücelikte gelecektir:

 

Tanrı’nın Egemenliği her gün gelişini beklediğimiz ve yakarışlarımızla çağırdığımız Mesih’in kendisi de demek olabilir. O bizim Dirilişimiz olduğuna göre, zira Onda dirileceğiz, Tanrı’nın Egemenliği de olabilir, çünkü Onda saltanat süreceğiz.2

 

2817 Bu dilek, “Marana tha”dır, Kutsal Ruh’un ve Gelin’in “Gel, Rab İsa” çığlığıdır:

 

Bu dua bu Egemenliğin gelmesini istemek gibi bir görevi bize yüklememiş olsa da, bizler umutlarımızı kucaklamaya koşarak bu feryadı kendiliğimizden atardık. Dinşehitlerinin ruhları, altarda Rab’be şöyle feryat ediyordu: “Ey Rab, yeryüzünde yaşayanları yargılayıp onlardan kanımızın öcünü almak için daha ne kadar bekleyeceksin?” (Ap 6, 10). Dünyanın sonunda adalet yerini bulacak. Rab, egemenliğinin gelişini hızlandır!3

 

2818 Rab’bin duasında Tanrı’nın Egemenliğinin Mesih’in dönüşüyle nihai gelişi söz konusudur.4 Ne var ki bu istek Kilise’yi bu dünyadaki misyonundan alıkoymak bir yana onu daha çok bunun içine sokar. Pentekost’tan beri Egemenliğin gelişi işi “dünyadaki görevini sürdüren ve her türlü kutlulaştırmayı tamamlayan”5 Rab’bin Ruhunun eseridir.

 

2819 “Tanrı’nın Egemenliği adalet, esenlik ve Kutsal Ruh’ta sevinçtir” (Rom 14, 17). İçinde bulunduğumuz son zamanlar Kutsal Ruh’un aktığı zamanlardır. O gün bu gündür “beden” le Ruh arasında yaman bir savaş sürmektedir.6

 

Ancak temiz bir yürek güvenle, “Egemenliğin gelsin” diyebilir. “Günah ölümlü bedenlerimizde egemenlik sürmesin” (Rom 6, 12) diyebilmek için Paulus’un ekolünden geçmek gerekir. Davranışlarında, düşünce ve sözlerinde temiz kalabilen, Tanrı’ya, “Egemenliğin gelsin”1 diyebilir.

 

2820 Kutsal Ruh’a uygun bir ayırt etme yetisiyle Hıristiyanlar Tanrı’nın Egemenliğinin gelişmesi ile içinde bulundukları toplum ve kültürün gelişmesini birbirinden ayırt etmelidirler. Bu ayrım bir ayrılma değildir. İnsanın ebedi yaşam için yaratılmış olması Yaradan’dan aldığı enerji ve yeteneklerini bu dünyada barış ve adalete hizmet için kullanma görevini geçersiz kılmaz, daha da güçlendirir.2

 

2821 Bu dilek İsa’nın duasıyla3 iletilir ve yerine getirilir. Bu dua Efkaristiya’da mevcuttur ve etkilidir. Dilek meyvelerini gerçek Mutluluklarda söz edildiği gibi yeni yaşamda verir.4

 

III. “Gökte olduğu gibi,

       yeryüzünde de senin isteğin olsun”

 

2822 Tanrı’nın isteği “tüm insanların kurtulması ve gerçeğin bilincine erişmesi”dir (1 Tim 2, 3-4). Rab “hiç kimsenin mahvolmasını istemediğinden sabır gösterir”5 (2 Pet 3, 9). Tek isteği, bütün öteki buyruklarını özetleyen “O bizi nasıl sevmişse birbirimizi öyle sevmemiz”i6 (Yu 13, 34) buyuran buyruğunu yerine getirmemizdir.

 

2823 “Tanrı, kendi isteğinin gizini, tüm varlıkları tek Lider Mesih’te birleştirecek olan önceden oluşturduğu lütufkâr tasarısını bize açıkladı (…). Her şeyi kendi fikrine ve iradesine göre düzenleyen Tanrı’nın niyeti doğrultusunda, önceden belirlenip Mesih’te seçildik” (Ef 1, 9-11). Bu lütufkâr tasarının gökte olduğu gibi yeryüzünde de tamamen gerçekleşmesini ısrarla diliyoruz.

 

2824 Baba’nın İradesi Mesih’te ve onun insani iradesinde ilk ve son kez olmak üzere tam olarak gerçekleşmiştir. Bu dünyaya girerken İsa şöyle diyor: “Ey Tanrım, işte senin isteğini yerine getirmeye geldim” (İbr 10, 7; Mzm 40, 7). Bir tek İsa “Her zaman Onu hoşnut edeni yaparım” (Yu 8, 29) diyebilir. Can çekişirken yaptığı duada bu İradeye tamamen rıza gösterir: “Benim değil, senin istediğin olsun”1 (Lk 22, 42). “Mesih Tanrı’nın isteğine uyarak günahlarımıza karşılık kendini feda etti” (Gal 1, 4). “Tanrı’nın bu isteği uyarınca Mesih İsa’ nın Bedeninin ilk ve son kez sunulmasıyla kutsal kılındık” (İbr 10, 10).

 

2825 İsa, “Oğul olduğu halde, çektiklerinden itaati öğrendi” (İbr 5, 8). Onda manevi evlatlar durumuna gelen, yaratıklar ve günahkârlar olarak bizler haydi haydi sonuç çıkarmalıyız. Babamızdan dünyaya ilişkin esenlik tasarısı olan İsteğini yerine getirmek için kendi isteğimizi Oğlunun isteğine uydurmasını diliyoruz. Baba’nın isteğini yerine getirmede kesinlikle güçsüzüz, ama İsa’yla birleşerek ve Kutsal Ruh’un gücüyle Ondan talepte bulunabilir ve Oğlunun her zaman seçmiş olduğu şeyi seçmeye karar verebiliriz: Baba’yı hoşnut eden şeyi yapmak:2

 

[Mesih’e] katılarak Onunla tek bir ruh olabiliriz, bu sayede isteğini yerine getiririz; öyle ki gökte olduğu gibi yeryüzünde de isteği yerine gelmiş olur.3

 

[Mesih İsa’nın], erdemli olmanın çabamıza değil de Tanrı’nın lütfuna bağlı olduğunu bize gösterebilmek için bize nasıl alçakgönüllü olunuru öğrettiğine bakın. Her dua eden inanlıdan, bunu bütün dünyanın iyiliği için yapmasını buyurur. “Senin isteğin” Bende ya da sizde olsun demiyor, tüm “yeryüzünde olsun” diyor: Bütün yanlışlar ortadan kalksın ve yerine gerçek egemen olsun, bütün kötülüklerin kökü kazınsın ve yerine erdem filizlensin ve yeryüzü ile gök arasında hiçbir ayrım kalmasın.4

 

2826 Dua sayesinde “Tanrı’nın isteğinin ne olduğunu” ayırt edebiliriz (Rom 12, 2; Ef 5, 17) ve bu isteği yerine getirme “metanetini elde ederiz” (İbr 10, 36). İsa bize göklerin Egemenliğine sözlerle değil de “göklerde olan Baba’nın isteğini yerine getirmekle” (Mt 7, 21) girileceğini söylüyor.

 

2827 “Tanrı isteğini yerine getiren kişinin dualarını kabul eder”5 (Yu 9, 31). Kilise’nin Rab’bin adına yapmış olduğu duanın gücü işte böyledir, özellikle de Efkaristiya’da; Rab’bin isteğini yerine getirerek yalnız Rab’bi “hoşnut” etmeyi düşünmüş olan tüm azizlerin ve Tanrı’nın Çok Kutsal Annesi’nin şefaati ile birlik içindedir:1

 

Gerçeğe halel getirmeden “Gökte olduğu gibi yeryüzünde de senin isteğin olsun” sözlerini, “Rabbimiz Mesih İsa’da olduğu gibi Kilise’de” ya da “Baba’nın isteğini yerine getirmiş Güveyde olduğu gibi Ona nişanlanmış Zevcesinde” gerçekleşsin diye tercüme edebiliriz.2

 

IV. “Günlük ekmeğimizi bugün de bize ver”

 

2828 “Bize ver”: Her şeyi Babalarından bekleyen çocukların güveni ne güzeldir. “O, güneşini hem kötülerin hem de iyilerin üzerine doğdurur; yağmurunu da hem doğruların hem de haksızlık edenlerin üzerine yağdırır” (Mt 5, 45) ve bütün canlılara “yiyeceğini zamanında” (Mzm 104, 27) verir. İsa bize bu dileği öğretiyor; nitekim bu dilek Babamızı yüceltir, çünkü Onun her türlü iyiliğin ne kadar üstünde olduğunu takdir eder.

 

2829 “Bize ver” aynı zamanda Antlaşmanın ifadesidir: Biz Tanrı’ya aidiz, O bize aittir, bizim için buradadır. Ancak bu “biz” sözcüğü Onu tüm insanların Babası olarak takdir eder. Ona tüm insanlar ve onların ihtiyaçları ve acıları için dua ederiz.

 

2830 “Ekmeğimiz.” Bize yaşam veren Baba yaşam için gerekli yiyeceği, maddi ve manevi “uygun” tüm iyilikleri vermeden yapamaz. Dağdaki Vaaz’da İsa evladın Babamızın İlahi Takdirine olan güveninde ısrar ediyor.3 Bizi her türlü tutkusuzluğa ve isteksizliğe4 sokmayı istemiyor, ama her türlü huzursuz kılıcı kaygıdan ve her türlü korkudan kurtulmamızı istiyor. Tanrı çocuklarının evlatlığa özgü teslimiyetleri işte böyledir:

 

Tanrı’nın adaletini ve Egemenliğini arayanlara her şeyi fazladan vermeyi taahhüt ediyor. Nitekim her şey Tanrı’ya aittir: Tanrı’ya sahip olanın hiçbir şeyi eksik olmayacaktır, yeter ki kendisi Tanrı’dan yüz çevirmesin.5

 

2831 Ne var ki ekmek bulamayan açların varlığı bu dileğin derin anlamını ortaya çıkarmaktadır. Dünyadaki açlık dramı gerçekte dua eden Hıristiyanları gerek kişisel gayretleriyle gerek insan ailesiyle olan dayanışmalarıyla kardeşlerine karşı etkili bir sorumluluk içine sokar. Rab’bin Duasının bu dileği yoksul Lazarus’un meselinden1 ve Kıyamet Günü Yargılamasından ayrı tutulamaz2.

 

2832 Hamurdaki maya gibi Egemenliğin yeniliği yeryüzünü Mesih’in Ruhuyla kabartmalıdır.3 Bu kendisini, adil olmayı isteyen insanlar olmadan adil bir düzen kurulamayacağını hiç akıldan çıkarmadan kişisel ve sosyal, ekonomik ve uluslararası ilişkilerde hukuku var ederek göstermelidir.

 

2833 Söz konusu “birçokları” için “bir” olan “bizim” ekmeğimizdir. Gerçek Mutluluklarda sözü edilen yoksulluk paylaşma erdemidir: Birilerinin bolluk içinde olması diğerlerinin ihtiyaçlarına deva olsun diye maddi ve manevi iyilikleri, zorla değil ama sevgiyle paylaşmaya ve bölüşmeye davet eder.4

 

2834 “Dua et ve çalış.”5 “Her şey Tanrı’ya bağlıymış gibi dua et ve her şey sana bağlıymış gibi çalış.” İşimizi yapmış olsak bile, yiyecek Tanrı’nın bir armağanı olarak kalır; Ondan, Ona şükrederek yiyeceği dilemek iyidir. Bu bir Hıristiyan ailesinde sofranın kutsanmasının nedenidir.

 

2835 Bu dilek ve yüklediği sorumluluk başka bir açlıktan mahvolan insanlar için de geçerlidir: “İnsan yalnız ekmekle değil, Tanrı’nın ağzından çıkan her bir sözle yaşar” (Tes 8, 3; Mt 4, 4), kısacası Sözüyle ve Nefesiyle. Hıristiyanlar “İncil’i yoksullara bildirmek için” bütün güçlerini seferber etmelidir. Yeryüzünde bir açlık vardır, “ama bu açlık ne ekmeğe acıkma, ne suya susamadır, ama Tanrı’nın Sözüne acıkmadır” (Amos 8, 11). Bunun içindir ki, bu dördüncü dileğin tam olarak Hıristiyan anlamı Yaşam Ekmeğiyle ilgilidir: İmanla kabul etmemiz gereken Tanrı’nın Sözüdür, Efkaristiya ile aldığımız Mesih’in Bedenidir.6

 

2836 “Bugün” sözcüğü de bir güven ifadesidir. Bunun böyle olduğunu Rab bize öğretiyor;7 kendini beğenmişliğimizin bize bunu buldurma ihtimali yoktu. Madem ki, söz konusu olan özellikle onun Sözü ve Oğlunun Bedenidir, bu “bugün” yalnız bu geçici zamanımız değildir: O Tanrı’nın Bugünüdür:

 

Günlük ekmeğini alıyorsan, her gün senin için bugündür. Mesih bugün sana aitse, O her gün senin için diriliyor demektir. Bu nasıl mı oluyor? “Sen, benim Oğlumsun, Ben seni bugün doğurdum” (Mzm 2, 7) Bugün; yani Mesih’in dirildiği zaman.1

 

2837 “Günlük.” Bu epiousios sözcüğü İncil’in başka bir yerinde geçmiyor. Dünyevi anlamıyla ele alırsak bizi kayıtsız şartsız bir güven içine sokan “bugün”ün pedagojik2 bir tekrarıdır. Nicelik anlamında ele alındığında ise yaşam için ne gerekiyorsa ya da daha geniş anlamıyla geçim için gerekli olan her şey demektir.3 Harfi harfine ele alındığında (epi-ousios: “esasın üzerinde”) doğrudan Mesih’in Bedeni olan Yaşam Ekmeğini, onsuz kendimizde Yaşama sahip4 olamadığımız “ölümsüzlük ilacını”5 belirtir. Sonuçta, bir öncekiyle ilişkilendiğinde, göksel anlamı açıktır: “Bu Gün”, gelmekte olan Egemenliğin ilk tadı şimdiden Efkaristiya’da önceden sezilen Tanrı’nın Egemenliğindeki Şölen günüdür. Bunun içindir ki efkaristiya litürjisinin her gün kutlanması gerekir.

 

Efkaristiya günlük ekmeğimizdir. Bu Tanrısal yiyeceğin kendine özgü özelliği bir birleştirici gücü olmasıdır: Bizi Kurtarıcının Bedeniyle birleştirir ve içimize aldığımız şey olabilmemiz için bizi onun üyeleri yapar (…). Bu günlük ekmek Kilise’de her gün işittiğiniz okumaların, terennüm edilen ilahilerin ve sizin söylediğiniz ilahinin içindedir. Gurbette bütün bunlara ihtiyacımız vardır.6

 

Gökteki Babamız gökteki çocuklar gibi gökteki Ekmeği istememizi ister.7 [Mesih,] Bakire’ye ekilen, bedende kabaran, acılarla yoğrulan, mezarın fırınında pişen, Kilise’de muhafaza edilen, altarda kurban edilen, göksel yiyecek olarak her gün inanlılara sunulan ekmeğin kendisidir.8

 

V. “Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi,

      sen de suçlarımızı bağışla”

 

2838 Bu dilek şaşırtıcıdır. Cümlenin yalnız ikinci bölümünü içermiş olsaydı -“suçlarımızı bağışla”- Rab’bin Duasının ilk üç dileğine üstü kapalı bir şekilde dahil edilmiş olabilirdi, zira Mesih’in Kurbanı “günahların bağışlanması” içindi. Ne var ki, cümlenin birinci kısmı dileğimizin ancak bir zorunluluğu yerine getirdiğimizde yerine geleceğini belirtiyor. Dileğimiz geleceğe yöneliktir, yanıtımız ondan önce gelmelidir; bir sözcük ikisini de birbirine bağlıyor: “Gibi.”

 

“… suçlarımızı bağışla”

 

2839 Yılmaz bir güven içinde Babamıza dua etmeye başladık. Ona adının kutsal kılınmasını yakardığımızda, Ondan daima daha da kutsal kılınmayı istemiş olduk. Ama, her ne kadar vaftiz giysisini giyinsek de, Tanrı’dan yüz çevirmeye, günah işlemeye devam ediyoruz. Şimdi, bu yeni dilekle, kaybolan oğulda olduğu gibi1 Ona geri dönüyoruz, Onun huzurunda vergi görevlisi2 gibi günahkâr olduğumuzu kabul ediyoruz. Dileğimiz kendi sefaletimizin ve Onun Merhametinin bir “itirafıyla” başlıyor. Umudumuz sarsılmaz, zira, Oğlunda “kurtuluşa, günahlarımızın bağışına sahibiz” (Kol 1, 14; Ef 1, 7). Onun bağışının etkili ve kesin işaretini Kilisesinin sırlarında buluyoruz.3

 

2840 Korkulacak olan da, bu merhamet selinin bize karşı suç işlemiş olanları bağışlamadığımız sürece yüreğimize giremeyeceğidir. Sevgi, Mesih’in Bedeni gibi bölünmezdir: Gördüğümüz erkek kardeşimizi, kız kardeşimizi sevmezsek, görmediğimiz Tanrı’yı sevemeyiz.4 Erkek kardeşlerimizi, kız kardeşlerimizi bağışlamamakla yüreğimizi kendi içine kapatmış oluruz, yüreğimizin katılığı, yüreğimizi Baba’nın bağışlayıcı sevgisini alamayacak duruma sokar; günahımızı itiraf ederek yüreğimizi Onun lütfuna açmış oluruz.

 

2841 Bu dilek öylesine önemlidir ki, Rab’bin Dağdaki Vaaz’ da ele alıp işlediği tek dilek budur.5 Antlaşma gizinin bu temel zorunluluğu insan için imkânsızdır. Ama “Tanrı için her şey mümkündür”.

 

“Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi…”

 

2842 İsa öğretisinde bu “gibi” sözcüğünü yalnız burada kullanmıyor: “Göksel Babanızın yetkin olduğu ‘gibi’, siz de yetkin olun” (Mt 5, 48); “Babanızın merhametli olduğu ‘gibi’ siz de merhametli olun” (Lk 6, 36); “Size yeni bir buyruk veriyorum: Sizi sevdiğim ‘gibi’ siz de birbirinizi sevin” (Yu 13, 34). Tanrısal modeli dıştan örnek almak söz konusu olsaydı Rab’ bin buyruğunu yerine getirmek imkânsız olurdu. Tanrımızın Sevgisine, Merhametine, Kutsallığına hayati ve “yürekten” bir katılım söz konusudur. Yalnız “yaşamımız olan” (Gal 5, 25) Kutsal Ruh Mesih İsa’nın duygularını “bizim” duygularımız yapabilir.1 “Tanrı bizi Mesih’te bağışladığı ‘gibi’, biz de birbirimizi bağışladığımızda” (Ef 4, 32) bir bağışlama birliği mümkün olabilir.

 

2843 Rab’bin bağışlama üzerine söylediği sözler, yani sonuna kadar seven bu sevgi işte böyle hayat bulur.2 Rab’bin Kilise birliğini3 taçlandırdığı acımasız köle benzetmesi şu sözlerle son buluyor: “Eğer her biriniz kardeşini yürekten bağışlamazsa, göksel Babam da size öyle davranacaktır.” İşin püf noktası “yürekten” sözcüğünde yatıyor. Bize yapılan kötülüğü hissetmemek ve unutmak elimizde değildir; ne var ki kendini Kutsal Ruh’a açan yürek yarasını acımaya dönüştürür ve kötülüğü de şefaate dönüştürerek hafızayı arındırır.

 

2844 Hıristiyan duası düşmanlarını bağışlamaya kadar gider.4 Müridi Efendisine göre biçimlendirerek değiştirir. Bağışlama Hıristiyan duasının doruk noktasıdır. Bu nedenle dua armağanını ancak Tanrısal merhametle mutabık olan bir yürek alabilir. Bağışlama da, dünyamızda sevginin günahtan daha güçlü olduğunu gösteriyor. Dinşehitleri, dün olduğu kadar bugün de İsa’nın bu tanıklığına şahadet ediyorlar. Bağışlama, Tanrı çocukları ile Babalarının ve insanların kendi aralarındaki5 Barışmalarının6 temel şartıdır.

 

2845 Temelde Tanrısal olan bu bağışlamanın ne ölçüsü ne de sınırı vardır.7 Söz konusu olan hakaretler (Lk 11, 4’e göre “günahlar” ya da Mt 6, 12’ye göre “suçlar”) de olsa, sonuçta bizler hep borçlu olanız: “Birbirinizi sevmekten başka hiç kimseye bir şey borçlu olmayın” (Rom 13, 8). Kutsal Üçlü-Birlik ile birlik her türlü ilişkinin gerçek kriteridir.8 Duada, özellikle de Efkaristiya’da yaşanır:9

 

Tanrı küsenlerin kurbanını kabul etmez, onları altardan önce kardeşleriyle barışmaları için geri gönderir: Tanrı yalnızca barış dualarıyla teskin olur. Tanrı’nın gözünde en değerli kurban kendi aramızda ve bütün halk arasında Baba Oğul ve Kutsal Ruh’ta kardeşliğin, barışın hüküm sürmesidir.10

 

VI. “Ayartılmamıza izin verme”

 

2846 Bu dilek bir öncekinin temeline iner, çünkü günahlarımız ayartılmayı kabul etmemizin sonuçlarıdır. Babamızdan ayartılmamıza izin vermemesini diliyoruz. Bu Yunanca terimi bir tek sözcükle tercüme etmek çok zordur: “Girmemize izin verme.”1 “Ayartmaya düşürme.” “Tanrı kimseyi kötülükle denemez, Tanrı kimseyi ayartmaz” (Yk 1, 13), tersine bizi bundan kurtarmak ister. Ondan bizi günaha götüren yola sapmamıza engel olmasını istiyoruz. Bizler “Ruh’la ten arasındaki” savaş içinde bulunuyoruz. Bu dilek Ruh’tan karar verme ve kuvvet ister.

 

2847 Kutsal Ruh içsel insanın2 gelişmesi için gerekli sıkıntılarla (Rom 5, 3-5) günaha ve ölüme götüren ayartmayı3 ayırt etmemizi sağlar. “Ayartılma” ile ayartmaya “rıza gösterme”yi de ayırt etmeliyiz. Sonuçta ayırt etme ayartmanın maskesini düşürür: Görünüşte nesnesi “güzel, çekici ve enfes” (Yar 3, 6) görülebilir, oysa gerçekte meyvesi ölümdür.

 

Tanrı iyiliği zorla benimsetmek istemez, özgür yaratıklar olmamızı ister (…). Ayartmanın iyi yönü vardır. Ruhumuzun Tanrı’ dan aldığını Tanrı’nın dışında kimse bilmez, bizler bile. Ancak ayartma bize bunu, kendimizi daha iyi tanımamız için, bu sayede de zavallılığımızı keşfetmemiz ve bize gösterdiği iyilikler için şükretmemiz için gösterir.4

 

2848 “Ayartmaya düşmemek” bir yürek kararı gerektirir: “Hazineniz nerede ise yüreğiniz de orada olacaktır (…). Hiç kimse iki efendiye birden kulluk edemez” (Mt 6, 21. 24). “Ruh hayatımızsa, Ruh’un izinde yürüyelim” (Gal 5, 25). Kutsal Ruh’a “rıza göstermemiz” için Baba bize güç verir. “İnsan gücünü aşan denemelerle karşılaşmadınız. Tanrı güvenilirdir, gücünüzü aşan biçimde denenmenize izin vermez. Dayanabilmeniz için denemeyle birlikte çıkış yolunu da sağlayacaktır” (1 Kor 10, 13).

 

2849 Ne var ki böylesi bir mücadele ve böylesi bir zafer ancak duayla mümkündür. İsa başlangıçta5 ve can çekişmesindeki nihai mücadelesinde Ayartıcıyı duasıyla yendi.6 Mesih Babasına yapılan bu dilekte bizi mücadelesine ve can çekişmesine katmak istiyor. Uyanıklık “yüreğin bekçisi”dir ve İsa Babasından bizleri “adıyla korumasını”1 (Yu 17, 11) istiyor. Kutsal Ruh sürekli olarak bizi uyanık tutmaya çalışıyor.2 Yeryüzündeki mücadelemizin son ayartmasında bu dileğin ciddiyeti aşikâr olacaktır; sonuna kadar sebatı gerektirir. “İşte hırsız gibi geliyorum. Uyanık kalana ne mutlu!” (Ap 16, 15.)

 

VII. “Kötü olandan bizi kurtar”

 

2850 Baba’dan dilediğimiz son dilek de İsa’nın duasında geçiyor: “Onları dünyadan uzaklaştırmanı değil, Kötü olandan korumanı istiyorum” (Yu 17, 15). Bu hepimizi teker teker ilgilendirir, ancak hep tüm Kilise ile birlikte bütün insanlık ailesi için “biz” olarak dua ediyor. Rab’bin duası bizi sürekli esenlik ekonomisi boyutlarına açmaya devam ediyor. Günah ve ölüm dramındaki bağımsızlığımız Mesih’in Bedeninde “azizler birliğinde”3 dayanışmaya dönüştü.

 

2851 Bu dilekte Kötü bir soyutlamayı değil, bir kişiyi, Şeytanı, Kötüyü, Tanrı’ya ters düşen meleği belirtir. “Şeytan” (diabolos) Tanrı’nın tasarısına ve Mesih’te gerçekleşen esenlik işine karşı gelen kişidir.

 

2852 “O başlangıçtan beri katil, yalancı ve yalanın babasıdır” (Yu 8, 44), “Şeytan dünyayı doğru yoldan saptırandır” (Ap 12, 9), günah ve ölüm onun aracılığıyla dünyaya girdi ve onun kesin bir şekilde bozguna uğratılmasıyla yaratılış “günahtan ve ölümden kurtulacaktır”4. “Tanrı’dan doğmuş olanın günah işlemediğini biliriz. Tanrı’dan doğmuş olan Mesih onu korur; Kötü olan da ona dokunamaz. Biliyoruz ki, biz Tanrı’danız, bütün dünya ise Kötü olanın denetimindedir” (1 Yu 5, 18-19):

 

Sizi günahlarınızdan kurtaran ve suçlarınızı bağışlayan Rab, bir yandan da suç tohumları ekmeye alışmış düşman sizi aniden yakalamasın diye Şeytanın hilelerine karşı da korur. Tanrı’ya güvenen kişi Şeytandan çekinmez. “Tanrı bizden yana ise, kim bize karşı durabilir?”5 (Rom 8, 31).

 

2853 “Bu dünyanın prensi”nin (Yu 14, 30) zaferi üzerinde, İsa’nın ölüme özgürce giderek bizim için Hayatını verdiği Saatte ilk ve son kez olmak üzere zafer kazanılmıştır. Bu, bu dünyanın yargılanması ve bu dünyanın prensinin “dışarı atılmasıdır” (Yu 12, 31; Ap 12, 11). “Kadını kovalamaya başlar”1, ama ona hiçbir şey yapamaz: Yeni Havva Kutsal Ruh’un lütfuyla dolu olarak günahtan kurtulmuş ve ölümün getirdiği çürümüşlükten muaftır (Meryem Ana’nın günahsız doğumu ve Göğe kaldırılışı). “Bunun üzerine kadına karşı öfkelenen Şeytan Kadının soyundan geriye kalanlarla savaşmaya gitti” (Ap 12, 17). İşte bunun için Kutsal Ruh ve Kilise “Gel Rab İsa” (Ap 22, 17. 20) diye dua eder, çünkü onun gelişi bizi Kötü olandan kurtaracaktır.

 

2854 Kötüden kurtulmayı dilerken, aynı zamanda onun hazırlayıcısı ya da nedeni olduğu şimdiki, geçmiş ve gelecek bütün kötülüklerden kurtulmayı da dilemiş oluruz. Kilise bu yüce dilekle dünyanın bütün sıkıntılarını Baba’ya götürür. İnsanlığın üzerine çöken felaketlerden kurtulmayı ve Mesih’in dönüşünü yılmadan bekleyerek değerli barış ve lütuf armağanlarını diler. Kilise bu şek

ilde dua ederek alçakgönüllülük ve iman içinde herkesin ve her şeyin vaktinden önce “ölümün ve ölüler diyarının anahtarlarını elinde bulunduran” (Ap 1, 18) “Her şeyin Efendisi Var olan, Var olmuş olan ve Gelen”2 (Ap 1, 8) Kişiyle birleşmesini sağlar:

 

Rab bizi her türlü kötülükten kurtar ve çağımıza barış getir; bağışlayıcılığınla, bizleri günahtan kurtar, bize vadettiğin mutluluğu ve Kurtarıcımız Mesih İsa’nın gelişini umutla beklediğimiz bu dünyadaki bütün denemelerde bizi güvenceye al.3

 

4. KONU

 

Son doksoloji

 

2855 Son doksoloji olan “Çünkü egemenlik, yücelik ve güç sana aittir” tümcesi Baba’ya sunulan ilk üç dileği yeniden ele alır: Adının yüceltilmesi, Egemenliğinin gelmesi ve kurtarıcı İsteğinin gücü. Ancak bu yeniden ele alma göksel litürjide4 olduğu gibi tapınma ve şükran biçimindedir. Bu dünyanın prensi bu krallık, güç ve yücelik ünvanlarını5 yalanla kendine mal etti; Rab olan Mesih esenlik gizi kesin olarak gerçekleştiğinde ve Tanrı herkeste her şey olduğunda Ona Egemenlik sunulana dek bunları Babasına ve bizim Babamıza geri verdi.6

 

2856 “Dua sona erince ‘Amin’ diyorsun. Tanrı’nın bize öğrettiği duanın1 içerdikleri ‘gerçekleşsin’2 demek olan ‘Amin’le bunu teyit etmiş olursun.”

 

ÖZET

 

2857 Babamız [duasındaki] ilk üç dilek Baba’nın Yüceliği ile ilgilidir: Adının kutsal kılınması, Egemenliğinin gelmesi ve Tanrısal isteğinin gerçekleşmesi. Diğer dört dilek ise ona isteklerimizi sunar: Bu dilekler hayatımızı idame ettirmek için ya da hayatımızı günahtan kurtarmak ve İyinin Kötüye galip gelmesi için yaptığımız mücadelemizle ilgilidir.

 

2858 “Adın kutsal kılınsın” diyerek Musa’ya, daha sonra İsa’ya açınlanan adının bizde ve bizim tarafımızdan aynı zamanda her insan ve her ulus tarafından kutsal kılınmasıyla Tanrı’nın tasarısına girmiş oluruz.

 

2859 İkinci dilekle Kilise özellikle Mesih’in dönüşünü ve Tanrı’ nın egemenliğinin nihai gelişini düşünmektedir. Kilise aynı zamanda “günlük” yaşamımızda Tanrı’nın egemenliğinin gelişmesi için de dua eder.

 

2860 Üçüncü dilekte Babamızdan dünya üzerindeki esenlik tasarısını gerçekleştirmek amacıyla isteğimizi Oğlunun isteğiyle bir yapmasını dileriz.

 

2861 Dördüncü dilekte “Bize ver” diyerek kardeşlerimizle birlik içinde göklerdeki Babamıza duyduğumuz evlat güvenini ifade etmiş oluruz. “Ekmeğimizi” sözcüğü yaşamımızı idame ettirmek için gereken dünyevi yiyeceği ve aynı zamanda Tanrı’nın Sözü ve Mesih’in Bedeni olan Yaşam Ekmeğini belirtir. Bu ekmek, Tanrı’nın “Bu Gün”ünde, gelmekte olan Egemenliğin ilk tadı şimdiden Efkaristiya’da önceden sezilen Tanrı’nın Egemenliğindeki Şölen gününde alınır.

 

2862 Beşinci dilek işlediğimiz günahlar için Tanrı’nın merhametini diler, Mesih’in örneğinde olduğu gibi ve Onun yardımıyla düşmanlarımızı bağışlamayı bilirsek bu merhamet yüreğimize girebilir.

 

2863 “Ayartılmamıza izin verme” dediğimizde Tanrı’dan günaha götüren yola düşmemize engel olmasını dilemiş oluruz. Bu dilek Ruh’un ayırt etme yeteneğini ve gücünü gerektirir; uyanıklık lütfunu ve sonuna kadar sebat etmeyi ister.

 

 

2864 Son dilekte “Kötü olandan bizi kurtar” diye kilise ile birlikte dua eden Hıristiyan Tanrı’dan Mesih tarafından Tanrı’ya ve onun esenlik tasarısına karşı olan melek, bu dünyanın Prensi olan Şeytan üzerinde zaten kazanılmış zaferi ortaya koymasını diler.

 

2865 Son Amin sözcüğü ile de yedi dilekle ilgili kendi “Fiat”ımızı; “söylendiği gibi olsun”u ifade etmiş oluruz.