HÜRRİYETİ BAĞLAYICI CEZALARI İNFAZ SİSTEMİ:
KAMU SEKTÖRÜ- ÖZEL SEKTÖR İLİŞKİSİ
Yrd. Doç. Dr. Vahit Bıçak
(Atıf İçin: Bıçak, Vahit (2001) "
Hürriyeti Bağlayıcı Cezaları İnfaz Sistemi: Kamu Sektörü- Özel Sektör İlişkisi", 21. Yüzyıla Girerken Cezaların İnfazı Sempozyumu, Adalet Bakanlığı, 2001, Ankara, s.199-209)
GİRİŞ
Cezaevleri gerek mahkum ayaklanmaları gerekse standartlarının yerinde olup olmadığı tartışmaları ile son yıllarda ülkemizin gündeminden düşmemektedir. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi tarafından 23 Şubat 1999 da yayınlanan Türkiye raporu, Türk cezaevlerindeki olumsuzlukları Avrupa boyutuyla tekrar gündeme getirmiştir. Cezaevlerinin ıslah edilmesi ve iyileştirilmesi gereği görmezlikten gelme boyutunu çoktan aşmıştır. Dolayısıyla, böyle bir sempozyum düzenleyerek konuyu tüm boyutlarıyla inceleme çabası içerisinde olan Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'nü kutlamak isterim.
Kamu tarafından işletilen birçok kurumun daha etkin ve verimli hale getirilebilmesi için özelleştirilmesi gerektiği son yıllarda sürekli tartışıldığı, önerildiği ve bu kurumların özelleştirilmesi yönünde önemli adımlar atıldığı halde, cezaevlerinin özelleştirilmesi fikri ülkemizde gündeme gelmemektedir. Cezaevlerinin işletmesinin kamu tarafından yapılacağı düşüncesi tartışmasız bir olgu olarak kabul ediliyor görünmektedir. Gerçekten böyle bir zorunluluğun söz konusu olup olmadığının irdelenmesi bu tebliğin konusunu oluşturmaktadır.
MEVCUT SORUNLAR
Türkiye'de cezaevi sayısı olması gerekenden çok fazladır. 1999 sonu itibariyle toplam cezaevi sayısı 562 dir. Türkiye nufusuna yakın bir nufusa sahip olan İngiltere'de cezaevi sayısı sadece 135 dir. Bu 135 cezaevinin mahkum barındırma kapasitesi ise Türkiye deki 562 cezaevinden daha fazladır. Yine, nufus itibariyle Türkiye büyüklüğündeki Fransa'da cezaevi sayısı 182 dir. Cezaevlerinin sayıca olması gerekenden fazla oluşu pratikte yaşanan birçok sorunun görünmeyen sebeblerinden b
irisidir. Çok sayıda bulunan cezaevi binalarının hem kapasite hem de fiziksel şartlarının çok elverişli olduğu söylemek güçtür. Son zamanlarda ihalesi yapılan cezaevlerininde malesef 375 kişi kapasiteli küçük cezaevleri olduklarını dün sayın Bakanımızın açıklamalarıyla öğrenmiş bulunuyoruz. Daha büyük, kampüs cezaevleri inşa edilmesi ypluna gidilmesinin daha uygun olacağı kanaatini taşımaktayım.Cezaevi sayısı açısından son yıllarda görülen olumlu bir duruma da dikkat çekmek gerekir. Şöyle ki, Türkiye’de cezaevlerininin sayısı yavaşta olsa azalma eğilimi içerisindedir. Yayınlanan istatisliki verilere göre, 1987 yılında 640 olan toplam cezaevi sayısı 1993 yılında 626 ya, 1996 yılında ise 562 ye düşmüştür. 1996 yılından günümüze kadar ise cezaevi sayısı sabit
kalmıştır.1987 ve 1993 yılları itibariyle cezaevi çeşitlerinin sayılarında ise şöyle bir değişiklik olmuştur. Toplam 640 cezaevinin mevcut bulunduğu 1987 yılında, 608 kapalı, 7 açık, 21 yarı açık, 4 çocuk cezaevi olmak üzere bir dağılım karşımıza çıkmaktadır. Toplam 626 cezaevinin bulunduğu 1993 yılında ise bu cezaevlerinin 584 ü kapalı, 7 si açık, 31 tanesi yarı açık ve 4 tanesi çocuk cezaevlerinden oluşmaktadır. Cezaevi sayısındaki azalma tamamen kapalı cezaevi sayısındaki azalmadan kaynaklanmaktadır. Açık, yarı açık, ve çocuk cezaevleri sayısında ciddi bir değişim sözkonusu değildir.
Cezaevleri aşırı kalabalıktır. Bina sayısının çokluğuna rağmen kapasite yetersizdir. Cezaevinde barındırılan hükümlü ve tutuklu sayısı 1999 yılı sonu itibariyle hala 1983, 1984 ve 1985 yıllarındaki sayının altındadır. 1 Haziran 1999 tarihi itibariyle cezaevlerinde 43.281 hükümlü, 25.923 tutuklu olmak üzere toplam 69.234 kişi bulunmaktadır. Cezaevlerinde bulunan toplam kişi sayısı 1983 yılında 75.532, 1984 yılında 71.870 ve 1
985 yılında 71.235 di. Aradan geçen 17 yılda mahkum cezaevlerinin nufusu değişmediği, hatta azaldığı halde, kapasite arttırımı yoluna gidilmemiştir. Koğuşların aşırı kalabalık olduğu, 70-80 kişinin aynı koğuşta yaşamakta olduğu tesbiti Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesinin 23 Şubat 1999 tarihli raporu ile de tesbit edilmiştir. Bu rapora verdiği yanıtta Hükümet koğuş sisteminden oda sistemine dönülmesinin planlandığını bildirmiştir.Cezaevlerinde barındırılan kişi sayısı 1983-1992 yılları arasında düzenli olarak azalma eğilimi göstermiştir. 1992 yılında cezaevi nufusu en düşük seviyesi olan 28270 kişiye ulaşmıştır. Bu nufusun 12117 adetini hükümlüler, 16153 adetini ise tutuklular oluşturmuştur. Ancak 1993 yılından cezaevi nufusu düzenli olarak tekrar artmaya b
aşlamış olmakla birlikte 1999 yılı itibariyle 1985 deki sayıya halen ulaşamamıştır.Yıllar İtibariyle Cezaevlerinin toplam nufusu, hükümlü ve tutuklu dağılımı ve toplam nufus içerisinde hükümlü ve tutukluların oranları şöyledir:
Yıllar
Hükümlüler Tutuklular Toplam1.6.83 46935 62.1 28597 37.9 75532
1.6.84 46431 64.5 25539 35.5 71970
1.6.85 46508 65.3 24727 34.7 71235
1.6.86 33543 64.1 18770 35.9 52313
1.6.87 30919 62.4 18614 37.8 49533
1.6.88 31677 63.4 18291 36.6 49968
1.6.89 29452 62.1 18355 37.9 48008
1.6.90 29305 65.1 15712 34.9 45017
1.6.91 11955 45.1. 14552 54.9 26507
1.6.92 12117 42.9 16153 57.1 28270
1.6.93 13521 45.5. 16218 54.5. 29739
1.6.94 17698 43.7 22842 56.3 40540
1.6.95 23503 49.5 23990 50.5 47493
1.6.96 28768 54.0 24446 46.0 53234
1.6.97 33121 56.2 25814 43.8 58935
1.6.98 38538 60.8 24.861 39.2 63399
1983 yılı ile 1992 yılı arasındaki 10 yıllık dönemde tutuklu/hükümlü oranı tutuklu lehine artmıştır. 1992 sonrası bu süreçte tersine dönmüştür. Ancak 1982 oranlarına hala ulaşılamamıştı
r.Cezaevlerinde aşırı istihdam sözkonusudur. 1987-1993 yılları arasında cezaevlerindeki hükümlü ve tutuklu sayısı % 40 azalırken cezaevlerindeki kadrolu personel sayısı ise % 100 civarında bir artış kaydetmiştir. Bu artış eğitim hizmetleri sınıfına yansımamıştır; eğitimle ilgili personel sayısı sabit kalmıştır. Hükümlü ve tutuklu sayısının 28270 olduğu dönemde personel sayısı 23639 kişiye ulaşmıştır. Nerede ise cezaevinde barınan bir kişiye bir personel düşecek duruma gelmiştir. Cezaevlerinin dış koruması
hizmetinden sorumlu olan jandarma sayısınında dikkate alınması durumunda cezaevi sektöründe istihdam edilenlerin sayısı cezaevlerinde barınan kişilerin sayısını geçmektedir. Bu durumda etkin ve verimli bir istihdam politikasından bahsetmek elbette mümkün değildir.Cezaevlerindeki eğitim hizmetleri son derece yetersizdir. Eğitim hizmetleri kadrosunda çalıştırılan personelin sayısının çok düşük olduğu görülmektedir. 1999 sonu itibariyle cezaevlerinde bulunan toplam 422 öğretmen kadrosundan sadece 116 sı dolu bulunmaktadır. Eğitim hizmetlerinin yetersizliği, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi tarafından 23 Şubat 1999 tarihinde yayınlanan rapora da yansımıştır. Okuma yazma kursları, ilk ve orta okul eğitimi, mektupla lise ve üniversite eğitimi, meslek edindirme
kursları, dini, sportif, sosyal ve kültürel faaliyetler cezaevlerinde yapılmalıdır. Cezaevlerinde yaşayanlar, günün en az 8 saatini amaçlı faaliyetlerde geçirmelidir. Eğitim, spor, yaratıcılık, cimnastik faaliyetlerine önem verilmelidir. Okuma yazma bilmeyen mahkumlar için okuma yazma kurslarının sayısı arttırılmalıdır.Adalet bakanlığı tarafından Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi roporuna verilen cevapta, 1997 yılında tüm mahkumların üçte birinin atolye ve işyurtlarında çalışmış oldukları, 33.229 mahkumun çeşitli eğitim proğramlarından geçirildiği bildirilmiştir. Terör suçlarından mahkum olan 9.300 mahkumun işyurtlarında çalışmayı ve düzenlenen etkinliklere katılmayı reddettikleri ifade edilmiştir. Adalet Bakanlığı, yasal olmamakla birlikte, bu duruma göz y
umduğunu Strasbourg'a verdiği raporda açıkça ifade etmiştir. (s.14)Çocuk suçlular, yetişkin cezaevlerinde barındırılmaktadır. Aynı bölümlerde barındırılıyor olmamalarına rağmen, çocukların aynı cezaevinde yetişkinlerin tabi olduğu kurallara bağlı tutulmaları İşkenceyi Önleme Komitesi Üyeleri tarafından eleştiri konusu olmuştur. Özellikle çocular açısından sosyal faaliyetlerin azlığı, fiziksel faaliyetlere ve zeka geliştirmeye daha fazla ihtiyaç duyuyor olmalarından dolayı daha fazla zararlıdır. Çocuk suçl
ulara yönelik verilebilecek ceza, para cezası ve hürriyeti bağlayıcı ceza olarak sınırlı olmamalıdır. Çocuklar için alternatif cezalandırma metotları geliştirilmelidir.Cezaevlerinde sağlık hizmetleri son derece yetersizdir. Bu durumun sebeblerinden birisi sağlık personelinin yetersizliğidir. Bir diğer neden ise cezaevlerindeki sağlık meselelerinde Sağlık Bakanlığına daha fazla sorumluluk verilmemesidir. Sağlık personelinin atanması ve denetimi Sağlık Bakanlığı tarafından yapılmalıdır. Cezaevi doktorlarının yaptıkları işte etkinliklerinin ve verimliliklerinin izlenmesi ve değerlendirilmesi tıp otoritelerine verilmelidir. Cezaevi doktorları ve hemşireleri özel eğitimden geçirilmelidir. Jandarma koruması sağlanmadaki güçlük nedeniyle mahkumların hastaneye gö
türülmeleri geciktirilmemelidir.Herbir mahkum için özel ve gizli sağlık dosyası açılmalıdır. Mahkumun sağlık durumu, tabi olduğu testler, uygulanan tedavi bu dosyada yer almalıdır. Başka bir cezaevine nakledildiğinde gittiği yerdeki cezaevi doktorlarına bu dosya gönderilmelidir. Cezaevine ilk gelişte veya daha sonraki aşamalarda yapılan tüm tıbbi incelemeler, cezaevi personelinin bulunmadığı ve duyamayacağı bir ortamda, doktorların kendi güvenliğinden endişe ettiği durumlar hariç, yapılmalıdır. İlaç almay
a gücü yetmeyenlere mahkumların ücretsiz ilaç alabilmeleri için gerekli ödenek ayrılmalıdır.Belirtilen durumlara ek olarak, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi tarafından 23 Şubat 1999 da yayınlanan Türkiye raporu, M-Mersin E tipi cezaevi, İzmir Buca Kapalı Cezaevi ve Ünye Kapalı Cezaevinde yapılan incelemeler sonucu tesbit edilen çeşitli sorunları içermektedir. Şöyleki; mahkumlara fiziksel kötü muamele veya sözle tecevüz uygulamaları İzmir Buca Cezaevinde tesbit edilmiştir. Jandarmanın nakil esnasında kötü m
uamele yaptığı tesbit edilmiştir. Kötü muamele şikayetlerinin sayısı hakkında hükümetten bilgi istenilmiş ancak Hükümet tarafından verilen cevapta bu sayının tesbitinin mümkün olmadığı, kötü muamele şikayeti üzerine haklarında takibat yapılan personelim sayısının tesbitinin mümkün olduğunu bildirmiştir. Buna göre, 1997 yılında 10 farklı cezaevinde 96 cezaevi personeli hakkında 10 dosya şeklinde koğuşturma başlatılmıştır. Bu dosyalardan 4 ü mahkumiyetle sonuçlandırılmış, 6 sının devam etmekte olduğu bildirilmiştir. (s. 17)Cezaevlerinin hyjenik şartları tatmin edici olmaktan uzaktır. Temiz yatak ve hiyjenik şartların iyileştirilmesi, camaşırhanelerin geliştirilmesi, temizlik bölümlerinin tamiratlarının daha seri olarak yapılması, mahkumların kişisel eşyaları için kilitli dolap temin edilmesi İşkenceyi Önleme komitesi tarafından tavsiye edilmiştir. Mutfakların gerekli malzemelerle donatılmalı, düzenli olarak sıcak su temin edilmesi, hazırlanan yemeklerde hijenik şartlarda ve beslenmenin gereklerine uygun olarak
hazırlanması gereği de ifade edilmiştir.Dış dünya ile kontakt açısından ise mahkumların her gün en az 1 saat dışarıya çıkarılması, ziyaret salonlarında ziyaretçiler ve mahkumların oturabilmesi için mekanlar oluşturulması, üç ay ziyaretçi ile görüştürmeme cezasının gözden geçirilmesi, disiplin hücrelerinin masa ve sandalye içermesi, mahkumlar kendilerine verilen displin cezasına itiraz edebilme hakları konusunda bilgilendirilmeleri gerektiği vurgulanmıştır.
SORUNLARIN ÇÖZÜM MEKANİZMASI OLARAK ÖZELLEŞTİRM
EAna hatları ile ortaya konulmuş bulunan sorunlar etkin ve verimli bir kamu yönetimi ile çözülebileceği gibi cezaevlerinin işletilmesinin özel sektöre verilmesi yöntemi ile de çözülebilir.
Cezaevlerinin özelleştirilmesi, farklı şekillerde olabilir. İlk olarak, cezaevlerinin yapımı ve işletmesinin tamamen özel sektöre devri sözkonusu olabilir. İkinci olarak, mahkum ve tutukluların barındırılması, iaşelerinin sağlanması, eğitim, sağlık, kültürel ve sosyal ihtiyaçlarının giderilmesi gibi hizmetlerin devlet
memurları tarafından değil, özel şirketler tarafından yerine getirilmesi şeklinde sınırlı bir özelleştirme sözkonusu olabilir. Üçüncü olarak, cezaevlerindeki iş gücünün kar amaçlı özel şirketlerce kullanılabilmesine olanak sağlayarak işgücünün özelleştirilmesi yoluna gidilebilir. Örneğin İngiltere'de fotbol külüplerinin kale arkası ağı ihtiyacının %60 mahkumların üretimleri ile karşılanmaktadır.Cezaevlerinin kamu tarafından işletmesini vazgeçilmez kılan özel bir durum sözkonusu değildir. Diğer ülkelerin tecrübelerine baktığımızda da cezaevlerinin işletmesinin kamu tarafından yapılacağı yönünde bir zorunluluğun sözkonusu olmadığı açıkça görülmektedir. 1990 yılı sonu itibariyle ABD de yetişkinlere yönelik 44 cezaevi özel firmalar tarafından işletilmektedir.
Bunlarda barınan mahkum sayısı 15000 dir. ADB de 4900 cezaevi olduğu gerçeği dikkate alındığnda özel sektörce barındırılan mahkumların toplam mahkumlara oranının % 2 olduğuna da dikkat edilmelidir.İngiltere'de ise toplam 135 cezaevinin halen 4 tanesi özel sektör tarafından işletilmektedir. Bu cezaevlerinde barındırılan mahkum sayısı (Blakenhurst 850, Doncaster 1111, Wolds 405 ve Altcourse 750 olmak üzere) toplam 3116 kişidir. İngiliz hükümeti yeni cezaevi inşa etmemekte, cezaevlerinin yapımını ve işletilm
esini yap işlet modeli ile özel sektöre bırakmaktadır. Özel sektör tarafından yapılıp işletilecek olan iki cezaevinin ise sözleşmesi yapılmış olup inşaası devam etmektedir. 1 Temmuz 1999 tarihinde en son olarak sözleşmesi imzalanan İngiltere'nin 6. özel sektör tarafından işletilecek cezaevi olacak olan Onley cezaevi, Ocak 2001 de hizmete girecek ve 154 milyon Sterline mal olacaktır. Bu Sözleşmenin İngiltere'de İşci Partisinin hükümette olduğu bir dönemde imzalanmış olması da ayrıca dikkat çekicidir.Kar am
acı güden özel firmalara cezaevlerinin veya bazı hizmetlerin devri, gayri-tabi olarak algılanabilir. Cezaevlerinin kazanç yeri olarak dizayn edilmesi ondokuzuncu yüzyıl ortalarına kadar endüstrileşmiş ülkelerde bir norm idi. Kısmen mahkum işciliğine getirilen sınırlamaların, kısmen de özel cezaevlerindeki skandaller ve kötüye kullanmaların sonucu Devlet cezaevlerinin işletmeciliğini geri almıştır. Son zamanlarda başlayan yeniden özelleştirme hareketi, ondokuzuncu yüzyıl şartlarına basit bir dönüş değildir. Bu hareket tamamen farkı bir bağlamda gerçekleşmektedir. Yeniden özelleştirme hareketinin gündeme gelmesinin sebebi, cezaevlerinin nasıl daha etkin hale getirileceği, kamu ile özel sektör arasında bir işbölümünün mümkün olup olmadığı hususlarındaki arayışlardır.Cezaevi işlemeciliğinde özel sektörün rol alması kamunun cezaevlerindeki rolüne tezat teşkil etmez. Özel sektör kamunun rolünü tamamlar. Her iki sektör arasında bir zıtlık değil bir tamamlayıcılık ilişkisi sözkonusudur. İngiltere'deki uygulama kamu tarafından işletilen cezaevlerinin özel sektörle rakabet etmeleri neticesi etkinlikleri ve verimliliklerini önemli ölçüde arttırdıklarını göstermiştir. Mahkumların kamuya maliyetleri, kamu tarafından işletilen cezaevlerinde daha fazla olmakla birlikte ka
mu ile özel sektör arasındaki maliyet farkı rekabetin bir sonucu olarak azalma eğilimindedir. 1994-1995 yıllarında maliyet farkı %13 ile % 22 arasında iken, son yıllarda yapılan çalışmalar bu farkın 1997-98 yılında % 11 civarına düştüğünü ortaya koymuştur.Ayrıca, cezaevlerinde kamu işletmeciliği tekeline son vermenin tek alternatifi, cezaevlerinin kar amaçlı özel şirketlere tamamen devri de değildir. Bu iki seçenek dışında başka alternatifler de mevcuttur. Örneğin, kar amaçlı olmayan özel kurumlara, gönül
lü kuruluşlara devir de sözkonusu olabilir.Günümüz Türkiye'sinde cezaevlerinin idaresi Adalet Bakanlığı tarafından yürütülmektedir. Hükümlülerin ve tutukluların barındırılması, iaşelerinin sağlanması, sağlık, kültürel ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, Cumhuriyet Başsavcılıkları ve Ceza İnfaz Kurumları aracılığı ile yerine getirilmektedir. 1721 sayılı "Hapishane ve Tevfikhanelerin İdaresi Hakkında Kanun", 647 sayılı "Cezaların İnfazı Hakkında Kanun" ve "Ceza ve Tev
kifevlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına dair Tüzük" cezaevlerinin yönetiminin usul ve esaslarını düzenleyen yasal dayanakları oluşturmaktadır.Çocuk ıslahevi, açık, yarı açık ve kapalı olmak üzere dört farklı cezaevi tipi mevcuttur. Mevcut bütün cezaevlerinin özel firmalara bir anda devri gibi bir zorunluluk sözkonusu değildir. Başlangıç olarak özel firmalarında bu sektöre belli oranda katılımlarını sağlanarak, kamu sektörü ve özel sektör arasında bir kombinasyon oluşturulabilir. Halihazırda kamu tarafından işletilen bazı cezaevlerinin sadece işletme hakkının özel firmalara devri düşünülebileceği gibi mülkiyetiyle birlikte devirde sözkonusu olabilir. Ayrıca, yap-işlet modeli ile özel firmaların yeni cezaevleri inşa etmesi de gündeme gelebilir.
Co
cuk ıslah evlerinden başlamak kaydıyla Türkiye'de özelleştirme yapılmasını engelleyen özel bir durum sözkonusu değildir. Bütün cezaevlerini özelleştirmek gibi bir zorunluluk da yoktur. Özelleştirmenin boyutu ayrı bir değerlendirme konusudur. Öncelikle bu konunun Türkiye'nin gündemine girmesi ve araştırmalara konu olması gerekmektedir. Batıda herbir yasa değişikliğinin gerisinde yüzyılların emeği, ciltlerce araştırma raporu mevcuttur. Cezaevlerinin özelleştirilmesi gibi temel bir konunun çeşitli boyutlarının sistematik araştırmalara konu olması gerekmektedir. Cezaevi işletmeciliğinde özel sektörün başarılı olabilmesi için özel sektörün bu alandaki rolünün, sorumluluklarının, işlevlerinin ve görevlerinin neler olacağı açıklıkla düzenlenerek ortaya konulmalıdır.Devletin bu uygulama sonucu cezaevleriyle ilişkisi nasıl olacağı, özel şirketlere hangi bütçeyle, nasıl bir uygulamayla ödeme yapılacağı sorulabilir. Devletim temel işlevi denetim olacaktır. Cezaevlerinin işletilmesinin sözleşmede öngörülen standartlarla uyum içinde olup olmadığı kamu makamlarınca denetlenecektir. Adalet Bakanlığına bağlı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü süzleşmede mahkum başına öngörülen meblağı, barındırılan mahkum veya hükümlü sayısına göre belli aralıklarla ilgili firmaya ödeyec
ektir.
ÖZELLEŞTİRMEYLE SAĞLANABİLECEK FAYDALAR
Cezaevlerinin özelleştirilmesi politikası benimsenmesi durumunda, öncelikle, ortaya çıkan yatak talebinin hızlı bir şekilde karşılanmasına olanak sağlanacaktır. Modern toplumda suç olgusunun çok hızlı bir şekilde artışı sözkonudur. Örneğin, ABD'de 1973 le 1990 yılları arasında suçlu sayısında 4 kat artış olmuştur. Dolayısıyla modern toplumda daha fazla cezaevine ihtiyaç vardır. Özel sektör, kamu sektörüne kıyasla daha çabuk olarak cezaevi inşa edebilmektedir. ABD'de Wackenhut isimli güvenlik firması, sözleşmeyi imzaladığı tarihten itibaren 90 gün içinde 150 yataklı bir açık cezaevini tamamlama başarısını göstermiştir.
İkinci olarak, cezaevlerini işletmek için devletin yaptığı kamu harcamaları azalacaktır. Cezaevi işletmeciliğini özel sektöre bırakmanın maliyeti düşürdüğünü ABD' deki uygulama açıkca ortaya koymuştur. Özelleştirme yoluna giden diğer ülkelerde bu yola gidilmesinin temel sebebi düşük maliyet beklentisidir. Özel sektör tarafından işletilen cezaevlerinde mahkumların birim başına topluma maaliyetleri daha az olduğu gibi, özel sektörle rekabet etmesinden dolayı kamu sektöründe de maliyetler aşağı çekilmektedir.
Üçüncü olarak, etkin bir kamu denetimine olanak sağlanacaktır. Cezaevi yönetimi ile denetiminin ayrılması, denetimin daha etkin şekilde gerçekleşmesine katkı sağlayacaktır. Özelleştirmenin kamuya daha fazla denetim imkanı vereceği beklentisi sözleşmenin bazı dinamiklerine dayanır. Öyle ki, ilk önce, rekabet baskısı kamu sektürünce geliştirilen çalışma kurallarının yeniden gözden geçirilmesine, değiştirilmesine zemin hazırlar. Etkin olmayan, verimsiz uygulamaları zaman içinde ortadan kaldırır. İkinci olarak, sözleşme (özelleştirme) yazılı olarak önceden belirlenmiş performans standartları ve amaçları ortaya koymaya kamu makamlarını iter. Üçüncü olarak, kamu tarafından belirlenen standartlara uyulmadığını özel firma tarafından işletilen cezaevinde ortaya çıkarmak daha kolaydır. Dördüncü olarak, özelleştirme yöneticileri sonuç kalitesi üzerinde daha fazla yoğunlaştırır. Son olarak, siyasi iradenin ve yüksek kademe idarecilerin alt seviyede görev yapanları kontrol etmede güçlük çektiği durumlar olabilir. Özelleştirme ile performansla ilgili amaçlara ve genel politikalara daha büyük oranda uyum sözkonusu olacaktır. Örneğin, 1970 de Massachusetts’deki bir çocuk rehabilitasyon merkezi uygulamalarında reform yapmak üzere bir yönetici atandı, ancak bu yönetici mevcut personelin alışılmış uygulamalarını değiştiremedi. Bu yönetici bir gecede eğitim kurslarını kapattı ve bazı özel firmalarla çocukların eğitimi konusunda sözleşme yaptı. Bu surette reform amaçları daha süratli şekilde gerçekleşmiş oldu. Kamu yönetiminde personelin mevcut kültürünü değiştirmek güçlük arzetmektedir. Özel sektör yenilikleri ve çağın felsefesini yakalamaya daha yatkındır.
Cezaevlerinin özelleştirlmesi ile sağlanabilecek dördüncü fayda ise; Devletin yıpratılmasının önlenilmesidir. Cezaevlerindeki uygulamalar, standartların yerinde olup olmadığı tartışmalarında hizmetin sunulmasındaki bazı kusurlar personelin kusuru olarak kabul edilmek yerine devleti yıpratmaya yönelik olarak kullanılabilmektedir. Özelleştirme devlete bu şekilde yöneltilecek saldırıları ortadan kaldırabilecektir. Hizmetin sunulmasında kusuru görülen şirkete ihlalin ağırlığına göre para cezası veya sözleşmesinin feshi gibi birtakım müeyyideler uygulama imkanı olacaktır.
Kar etmeyi amaçlayan özel firmaların cezaevlerinde standartları düşürmesi, mahkumları haklarını zedelemesi riski olduğu ileri sürülebilir. Ancak, eğer firma standartları düşürürse sözleşmesi fesih olunacaktır. Cezaevleri halkın gözetiminden uzak yerlerdir. Mahkumlar hak ihlallerini toplumun gündemine getirme konusunda zayıftırlar. Fakat bu durum sadece özel hapishanelerde sözkonusu degildir; kamu hapishanelerinde de aynı durum sözkonusudur.
SONUÇ
Diğer ülkelerin tecrübelerine bakıldığında cezaevlerinin işletmesinin kamu tarafından yapılması zorunluluğun mutlak olarak bulunmadığı görülmektedir; Ondokuzuncu yüzyılda İngiltere ve Amerika'da özel olarak işletilen cezaevleri mevcuttu. Yirminci yüzyılın ilk başlarında bu uygulamadan vazgeçilerek ceza evlerinin işletilmesi devlet tarafından üstlenildi. Ancak, 1980'li yılların ortalarına doğru cezaevlerinin işletilmesinin sözleşme ile özel şirketlere verilmesi
fikri Amerika ve İngiltere başta olmak üzere İngilizce konuşan ülkelerde tekrar tartışma konusu olmaya basladı. Bu tartışmalar neticesinde bugün İngiltere, Avustralya ve Amerika'da bazı cezaevlerinin işletilmesi özel şirketlere devredilmiş yani özelleştirilmiş bulunmaktadır.Gerek ülke nufusu gerekse cezaevinde bulunan mahkum nufusu itibariyle Türkiye'ye çok benzer olan İngiltere'de halihazırda 4 cezaevi özel sektör tarafından işletilmekte, diğer cezaevlerinin özelleştirme çalışmaları ise devam etmektedir. Özelleştirme programı ile cezaevlerinde kapasite artırımı daha süratli bir şekilde sağlanabilmekte, aynı zamanda mahkum başına kamunun harcadığı birim maliyet aşağı çekilmektedir. Ayrıca, özelleştirme ile cezaevi yönetiminde devletin kontrolü, denetimi d
aha etkin hale gelmektedir.Türkiye şartlarını göz önüne alındığında cezaevlerinin özelleştirilmesi engelleyen özel bir durum sözkonusu değildir. Mevcut cezaevlerinden dördü çocuk ıslahevi, yedisi açık, otuz biri yarı açık ve beşyüz seksen dördü kapalı cezaevidir. Hükümlü ve tutuklu sayısı 69.000 civarındadır. Bu cezaevlerinde çalışan toplam kadrolu personel sayısı 25807 dir. Bu rakama cezaevlerinin dış korumasını sağlamakla görevli olan Jandarma sayısı dahil değildir. Jandarma hesaba katılmaksızın yapılan
hesap, 1992-1993 yıllarında neredeyse bir mahkum için bir personel, 1996-97 yıllarında bir mahkum için iki personel, 1999 sonlarına doğru ise bir mahkum için yaklaşık üç personel istihdam edildiğini göstermektedir. Bu durumda etkin ve verimli bir personel rejiminden bahsedilemez. Cezaevlerinin dış korumasından sorumlu jandarma sayısını da hesaba kattığımızda durum büsbütün içler acısı olacaktır. Adalet Bakanlığının mahkum başına yaptığı masrafın ne olduğu da ayrıca merak konusudur. Bir mahkumun kamuya maaliyetinin ne olduğu hesaplanmalıdır.Cezaevlerinin özelletirilmesinin Türkiye açısından olabilirliği Türk toplumunca geç kalınmadan tartışılmalı, bilim adamlarına ayrıntılı bilimsel araştırmalar yaptırılarak politika belirleme konumunda olanların önleri aydınlatılmalıdır. Birçok konunun alan araştırması konusu olması gerekmektedir. Cevap aranılacak temel sorular ise; özel sektörce işletilen cezaevleri daha mı işlevsel? Daha az maliyet mi sözkonusu? Maliyet farkı sözkonusu ise bunun nedenleri nelerdir? Özellestirme daha ekonomik mi? Bu sorunun yanıtı olumlu ise bu sorunun doğasından mı geliyor? Yoksa hangi koşullar altında özelleştirilmiş cezaevi daha etkin ve ekonomik olmaktadır? Tüm bu soruların sistematik değerlendirmelere konu olması gerekmektedir.
Gelene
ksel olarak, sağlık, eğitim, ulaşım, haberleşme sektörlerinde hizmet sunan ve sunabilecek yeğane organın Devlet olduğu varsayıldı. Anılan sektörlerin özelleştirilmesi fikirleri ve girişimleri de ilk ortaya atıldığında tepki ile karşılandı. Bu açıdan bakıldığında cezaevlerinin özelleştirilmesi fikrinin de tepki ile karşılanması olağandır. "Bize uymaz" yaklaşımı en yaygın olarak karşılaşılabilecek, her yenilik hareketine karşı yaygın olarak görülebilen bir reflekstir. Ancak mevcut sistem etkin olmadığı gibi, aşırı merkeziyetçi, ayırımcı ve kayırımcı, üstelik verimli de değildir. Yıllardır işlemekte olan sistem o denli kötü işlemektedir ki, özelleştirmeye karşı olanlar bile "özelleştirme" ile işlerin daha kötü olacağına inanmamaktadırlar. Özelleştirme ile toplumsal hayatın diğer alanlarında gerçekleştirilen iyileştirmelerin cezaevlerinin özelleştirilmesi ile ceza adaleti sisteminde de gerçekleşmemesi için herhangi bir sebep görünmemektedir.
Kaynaklar
Cemal Sahir GÜRÇAY, "Cezaevlerimiz ve Sorunları", Yeni Türkiye, sayı:10 yıl:1996, s.644-645
A. Rıza MENGÜÇ, Ceza İnfaz Hukuku ve İnfaz Müesseseleri, 2. baskı, İstanbul, 1975
Teoman METE, İnfaz Hukuku, Adalet Bakanlığı Eğitim Dairesi Başkanlığı Yayınları, Yarıaçık cezaevi Matbaası, Ankara, 1987
A. REYNAUD (Çev. Ihsa
n Kuntbay), Hapishanelerde İnsan Hakları, TODAİ, Ankara, 1992M. Yılmaz SAĞLAM, "İnfaz ve İnfaz Hukuku Kavramları Üzerine Bir İnceleme", Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı:1995/4 Tıl:8
Selim Altan SAYSEL, Ceza İnfaz Personelinin El Kitabı, Ankara, 1980
Melda TÜRKER, "Türk Cezaevleri Sisteminde Reform İhtiyacını Öngören Mahzurlar ve Köktenci Reform Planlamasının Özellikleri", Yeni Türkiye, Sayı:10, Yıl:1996, s.646-659
Mustafa Tören YÜCEL, Avrupa Cezaevi Kuralları, Adalet Bakanlığı C.T.E. Genel Müdürlüğü yayınları, 1987, Ankara