Counter

TIKLA/CLİCK
MAİLGÖNDER
İRAQUOİS'İN KAMAROTU New York eyaleti olarak bilinen toprakların gerçek sahipleri altı uluslar diye adlandırılan Kızılderili kabileleridir.Bu uluslar şunlardır:Cayuga,Mohawk,Oneida,Onondaga,Seneca ve Tuscarora.Ankara gemisinin ilk adı Solace değildir.1927 yılında,New Port News'de yapılan geminin kızaktan denize inen gövdesinde Solace'den önce Altı Uluslar diye bilinen kızılderili kabilelerinin ortak adı yazılıydı:Iraquois.Ankara gemisinin peşine bir martı gibi takıldığım günlerde tanıdım Tulin Akbaba'yı.O da kim mi?..Ankara gemisinde kamorotluk yapmış olan Avni Fırat'ın kızı...Aman ha,sakın ol ki,kamarot deyip geçmeyin.Bana inanmıyorsanız,denizaltı süvarilerinden Oktay Sönme'in sözlerine kulak verin:Gemi o yılların beş yıldızlı bir oteli.Her şey pırıl pırıl.Hizmetliler saat gibi,Orkestralar,partiler,dillere destan aşçıların tadı damaklarda kalan unutulmaz yemekleri,süprizleri.Orada çalışanlardan Ankara'nın baş aşçısı,Ankara'nın kamara memuru diye ayrıcalıkla söz edilirdi.Avni Fırat 1949 yılında başlar Ankara'daki görevine,Sevinç Akbaba'nın anlattıgına göre kara bulutlar babasının Ankara'dan ayrılmasıyla tüner ailenin üstüne,Üç çoçuk sahibi avni bey bir terzi kadına kaptırır gönlünü ve terk eder evi..1971 yılının 8 kasım gecesi,Karaköy'den kalkan Anadolu Kavağı vapurunda bir kibrit kutusu bulunur.Kutunun üzerinde şu yazılıdır,Ölümümden karım sorumludur...Sekiz gün haydarpaşa hastahanesinin morgunda bekletilir,vapurdan boğazın serin sularına atlayıp intihar edenAnkara gemisinin eski kamarotudur cansız bedeni...cansız ve sahipsizdir!..ölüm olayını araştıran üsküdar başsavcısı fotografından tanır arkadaşını..Böylelikle Avni Fırat'ınölümünden ailesininde haberi olur...Eline Ankara gemisinde çekilmiş birkaç fotografla,bana babasının hüzünlü öyküsünü anlatırken bir an duraksıyor sevinç hanım Tek dileğim,babamında Ankara gemisindeki o saygın insanlardan biri olduğunun bilinmesi..Avni Fırat'ın kulüp rakısı içtigini öğrendiğim kızından,köprüaltın'da oturup vapurları seyretmeyi çok sevdiği..Boğaziçi sigarasını bir vapur dumanı gibi tüttürdügünü bir de...kalamış'taki todorinin uğrak yeri olduğunu,bir şişe rakıyı bir şeftaliyle bitirdiğini...Ve ölmek arzusuyla atladığı denizde yolcular trafından duyulan son sözlerini: Kurtarın beni,üç çoçuğum var!..Ankara gemisindeki röntgen odasındaki kurşunların bir şadırvan çatısına dönüşmesi gibi,röntgen filmlerinin içlerine konulan kağıtlar da şiir kitaplarına dönüşmüştür.Hem de aynı şehirde,İstanbul'da!..1970'li yılların sonlarında başgösteren kağıt yokluğundan dolayı Yaşar Miraç,kurucularından olduğu Yeni Türkü Şiir Yayınları için kitap basamamak sıkıntısıyla kıvranır.Trabzonlu Delikanlı olarakta anılan Miraç ,Cerrahpaşa Hastanesi'nde alır soluğu.Şair,içlerine röntgen filmlerinin konulduğu kağıt dosyaları toplar çöplükten..Ve onlardan avuçiçi büyüklüğünde şiir kitapları yayınlar.Böylelikle,hastaların kırık kemiklerini gösreren röntgen filmlerinin konulduğu kağıtlar,şairlerin kırık yürekleriyle şiirleri de taşırlar.Turgay Fişekçi,Suat Vardal,Barış Pirhasan gibi bir çok şairin kitapları röntgen filmlerinin kağıtları sayesinde ulaşır şiirseverlere.O şairlerden biri olan Adnan Özer'in yolu Kristof Kolomb'un Evinde adlı şiirine şu güzel dizelerle başlar; İnsan bir okyonus koymalı bazen Arasına ayak izlerinin Haritalarda birer edebi metindir.Neden Tarih Fakültesi,Edebiyat Bölümü yerine Edebiyat Fakültesi,Tarih Bölümü var? sorusunu kendine soranlar yazdıkları kitaplar arasına okyonus koyabilenlerdir.Elbette sömürü adına değil,bilim ve sanat adına.Evet,birer edebi metindir haritalar.Öyle ki,onlar da kitaplar gibi yasaklanmış,yakılmış ve hatta tuvalet çukurlarına dahi atılmışlardır!Edebiyatımızda Reis-i Cumhur tanımı ilk kez Şinasi kullanır.yazarın Faziletli kişilerin Reis-i Cumhuru diye seslendiği de,1839 yılının 3 kasım günü,Gülhane Parkında 1.Tanzimat fermanını okuyan Mustafa Reşit Paşadır.Birbiri ardınayapılan yenilik hareketlerinden rahatsız alanlardan Damat Sait Paşa,dönemin padişahı Abdülmecit'in karşısına çıkar ve hiddetle bağırır;;Bu adam cumhuriyet ilan edecek!saltanatın elden gidiyor,daha ne duruyorsun? Bu sözlerden ürken Abdülmecit,yenilik karşıtlarının etkisinde kalarak Mustafa Reşit Paşaya el çektirir görevden.Özellikle eğitim alanında yapılan yeniliklerin üstüne yobazlığın gölgesi düşmeye başlar.Rüştiye okullarında çoçulklara ressamlık öğretiliyor diye harita çizmesinin yasak edileceği söylentisiyle çalkalanır saray avluları...Umum Mektepler Muavini Vehbi Molla,bu söylenti üzerine öylesine korkarki ne kadar harita varsa toplattırır ve abdesthane kuburlarına attırır.Bu olay bize,ülkemizde beyniyle düşünenlerin eserleriyle,kıçıyla düşünenlerin ürettiklerinin biraraya gelişinin tarihinin hiç de yeni olmadığını gösterir! Bereket versin ki,Piri Reis'in Amerika'ın doğu kıyılarını gösreren ünlü haritası Vehbi Molla'nın elinin uzanacağı bir yerde değildi.Yoksa onunda sonu bir tuvalet deliği olacak ve biz,Piri Reis'in haritasının Amerika topraklarına yazdığı şu bilgiden haberdar olamayacaktık:Merhum Gazi Kemal'in İspanyalı bir kulu vardı.Bu kişi,Kolomb ile üç defa o ülkeye gittiğini söyleyerek merhum Kemal Reis'e Önce Septa Boğazına vardık.Oradan günbatısı kerte lodos yönüne doğru dört bin mil seyrettikten sonra karşımızda bir ada gördük.Ama giderek denizin dalgaları köpüklenmez olmuştu der ve O ülkelerde bu yıldız kümelerinin görünmediğini ve başkalarının olduğunu ilave eder.Karşıda gördükleri ada önünde demir atarlar,ancak ada halkı gelip ok atarak bunların adaya çıkmasını engellerler.Erkeği Kadını hepsi ok atarmış.Okların ucu balık kemiğinden olup bütün ada halkı çıplak dolaşırmış ve hemde çok..O adaya çıkamadıklarını görünce adanın diğer tarafına geçerler ve bir sandal görürler.Sandalı almaya gidince içinde insan eti olduğunu görürler.Meger bunlar adadan adaya geçerek insan avlayıp yerlermiş Kolomb başka bir ada görünce oraya giderler.O adada büyük yılanlar olduğunu görürler.Oraya çıkmaktan çekinerek bir diğer adaya varırlar.Demir atarlar,on yedi gün orada yatarlar.Ada halkı kendilerine bu gemiden zarar gelmediğini görünce,balık avlayıp filikayla onlara getirirler.Bunlarda karşılığında onlara sırça boncuk verirler.Bir gün bir kadının kolunda altın görürler...Sonra ne mi olur?Metnin devamı on milyon liranın üstündedir.Piri Reis'in 1513 yıkkkklında,yani kolomb'un Amerika'yaayak basışından yirmi bir yıl sonra ceylan derisine çizdiği haritaya yazdığı metin,Beyaz Adam ile Kızılderililer arasındaki ilk karşılaşmayı anlattığı içinson derece önemlidir.Sonra ne olduğunu merak ediyorsanız,on milyon liraya bakın!Çünkü,paranın bir yüzüne Piri Reis'in haritası basılıdır.Tabi ki haritanın resmi çok küçük küçük olduğu için yazıları okuyamayacaksınız.Piri Reis'in belgesel metni milyonlarca insanın cüzdanında,cebinde geziyor ama hiç kimse on milyon liranın üstündeki bilgiden haberdar değil Sahi,Piri Reis'in haritası tuvalet deliğine atılmaktan kurtulduda çok şey mi değişti? SUNAY AKIN...
BUSH'U BUSH'UNA BİR SAVAŞ DAHA!.. Yaşlı Kızılderili çadırın önüne oturmuş birbiriyle dalaşan iki köpeğini izlemektedir.Yanına gelen torununa Bak oğlum der, Şu köpeklerin beyaz olanının adı iyilik,siyah olanının ise kötülüktür.Çoçuk köpeklerden hangisinin kazanacağını sorunca da,şu karşılığı alır:Ben hangisini beslersem o kazanır..Barış,insanlığa yakışan tek elbisedir.Düğmeleri çoktur;demokrosi,insan hakları,eşitlik,kardeşlik..Bu yüzden bir gecelik gibi sıyrılmaz giyinildiği insan bedeninden.Amerika Birleşik Devletleri 1990'lı yıllarda bu elbiseyle görülür tüm fotograflarda.Barış ve Demokrasi havarisi kesilen Amerika,new york'taki dünya ticaret merkezinin ikiz kuleleri'ne saldırı düzenlendiği 11 Eylül 2001 tarihinde çıkarır barış kostümünü...Hem de hemencecik ,hiç tereddüt etmeden,bir anda!Daha doğrusu,elbise çıkarılmaz,düğmeleri koparılarak çıkılır içinden.Başkan bush bağırır avaz avaz:Bulacağız,avlayacağız,vuracağız,Haçlı seferi düzenleyeceğiz...Kahraman şerif'e uymamıştı Barış kostümü.Amerikayı amerika yapan kalıba dar gelmişti demokrasi,barış,kardeşlik sevgisi..Bush'un babası da Amerika Birleşik Devletlerinde başkanlık yapmış olan ve koltuğa oturur oturmaz .İlk iş olarak Körfez Savaşı'nı başlatan bush'tu..Baba bush'tan oğul bush'a..anlayacağınız,insanlığın yaşadığı Bush'u Bush'una bir savaş daha!.. İnsanlık ilk kez bir savaşla karşı karşıya gelmedi 11 Eylül sonrasında. Ama bir savaş düşman belli olmadan ilan edilmişti ilk kez.Amerika'nın parmakla işaret ettiği her yerde olabilirdi düşman.Buna kimse itiraz edemezdi,çünkü amerika evinde vurulmuştu.Kore,vietnam ve Körfez savaşlarında desteği alınamayan amerikan halkı,1941 yılında Pearl Harbor'un bombalanmasından sonra ikinci kez savaş politikasına evet diyordu.Ne de olsa usa'nın Afganistan'daki memuru olan Usame bin Laden sayesinde Asya kökenli ve muüslüman olan herkese terörist gözüyle bakılması sağlanmış,amerika'nın teşeronları olan şeriatçı örgütler buna çanak tutmuşlardı.Bush'un sözcük olarak Türkçe karşılığı çalı dır Laden de çalı demektir.2000'li yılların başında insanlık çalıçırpı arasında kaldı anlayacağınız...Ve biz,çalılıkların arasında çömelip ne yapılacağını çok iyi bilen bir milletiz! Tükürüğü ile parlattığı yıldızını göğsüne takan bush,tabancasını çekip ilk hedefi göstermekte gecikmez:..Afganistan!..Oysa bu adam var ya,bu bush denilen adam,başkan seçilmeden önce katıldığı bir televizyon proğramında,karşısına dünya haritası getirilip,Afganistan nerede?diye sorulduğunda doğru yanıt verememişti!..Televizyon ekranında,kaçırılan Boeing uçaklarının çarptığı gökdelenlerin pencerelerinde çaresizlik içinde kurtulmayı bekleyenler ile Türkiye'nin öneminin arttığını söyleyenlerin görüntüleri içiçe girdi.Bir yanda,saldırıya uğrayan kulelerdeki can pazarı,diger yanda Borsa vardı..Hisse senetleri,hissi senetler karşısında bir kez daha değer kazanıyordu. Emperyalizm,santranç tahtasında hamle yapar gibi yayılır dünyaya.Bu yüzden,Dünya Ticaret Merkezi'neyapılan saldırı öncesinde Türkiye'de ekonomik krizin patlak vermesi raslantı olarak görülemez.Halkın oyları dışında Amerika'dan getirilen Kemal Derviş'in bakan koltuğuna oturtulmasının,Türkiye'nin elini kolunu bağlayan hamlelerden biri olduğunu göremeyenler,siyaseti satranç yerine dama olarak alğılayanlardır. Türkiye'nin 1950'li yıllarda başlayan politikalarla amerika'ya nasıl satıldığının belgelerinden biri,7 Temmuz 1966 tarihinde,saat 15.00'de Haydar Tunçkanat tarafından TBMM'de açıklanmıştır.Adı öğrenilemeyen bir devlet büyüğü tarafından amerika elçiliğinde görevli CIA'nın Türkiye sorumlusu Albay Dickson'a verilen raporda,ülkenin sömürülmesi önündeki engeller şöyle sıralanmaktadır:Çetin ceviz,eskiden yaptığı gibi,Atatürk'ün ulusal politikası,ikili antlaşmalar,üsler ve saire gibi can sıkıcı sorunları tekrar ortaya atmaya çalışarak hükümete karşı entrika ve tecavüzlerini arttırmaktadır. Nevzat Üstün Türkiye'deki Amerika adlı kitabında,raporda adı geçen çetin ceviz in İsmet İnönü olduğunu açıkladıktan sonra şunları yazar:Raporu yazan hain,Atatürk'ün ulusal politikasını can sıkıcı bir konu olarak nitelemekten çekinmeyecek kadar yüzzüzlük ediyor. Yıkılan dünya ticaret merkezi'ne ait iki gökdelen,new york'ta elinde meşale tutan Hürriyet anıtının yakınındaydı.Amerika'nın 11 Eylülden sonra Asya'ya saldırdığına tanık olduk.Yaşanılan tüm bu olaylar bir şiirde yazılmıştır,yıllar öncesinde hem de; YÜZYILLARA IŞIK TUTAN BİR KADIN KIYIDA AĞLAMAKLI YANAKLARINDA ÖFKE ETEKLERİNDE KAN DÜŞMÜŞ GÖKKUŞAGI BELİNDEN GÜNEŞLİ BİR COĞRAFYADA ÇEKMİŞ PERDELERİNİ GÖKDELEN BİR BAYRAK ÇIRPINIYOR TAKVİMSİZ BİR KASIRGADA ASYA KIYILARINDA ESEN KİTAPLARIN YAZDIĞINDAN DA ÖNCE BAŞLADI FIRTINA DÜŞÜRÜR YILDIZLARINI TEK TEK ÇARESİZ BİR BAYRAK BOŞLUĞA 1968 yılında yazılan bu şiirin şairini öğrenmek üzere Orhan Kemal'in yanına gidip,kulak verelim söylediklerine: Nazım'ın yanında bulunuyordum.Dehşetli etkisi altındaydım.Nazım kendi sesini bul diye bağırdı.Rıfat Ilgaz'dan,Celal Sılay'dan örnekler gösterirdi... 11 Eylül saldırısının ve sonrasının Nostradamusu kıskandıracak şekilde şiirini yazan,Nazım Hikmet'in örnek gösterdiği,yaşantısı boyunca teslim olmayan bir Kızılderili Reis onuruyla direnen ve onun gülümseyen fotografından güç aldığımız sevgili hocamız Rıfat Ilgaz dır.Bu şiirin adı GÖKDELEN yazılış tarihi 1968'dir. 11 Eylül saldırısından tam kırk yıl önce ,11 Eylül 1961'de Berlinde ünlü Otobiyografi şiirini yazar Nazım: OTUZUMDA ASILMAMI İSTEDİLER KIRK SEKİZİMDE BARIŞ MADALYASININ BANA VERİLMESİNİ VERDİLER DE Amerika'nın Laden'i yakalamak için Afganistan'a saldırması aklı başınnda hiçbir insana inandırıcı gelmedi.Asıl hedef Ortadoguydu.Öyle de oldu.İsrail tankları terörist avı bahanesiyle Filistin'i işgal ettiler.Filstin halkının lideri Arafat'ın,gizlendiği sığınakta mum ışığı altında yaptığı basın açıklamasını izlerken şu soru geldi aklıma:11 Eylül saldırısı yaşanmamış olsaydı tüm dünya,1994 yılında Nobel Barış Ödülü'nü kazanan Arafat'ı böylesine yalnız,böylesine çaresiz bırakır mıydı? Beyaz Adam'ın Amerikada yayılmaya başladığı ilk yıllarda,bir kızılderili,avladığı hayvanları kürklerini getirdiği pazar yerinde öldürülür.Kızılderililer,kürkleri çalınan yerlinin öldürülmesine bir anlam veremezler.Beyaz Adam bunu neden yapmıştıki?Ozaten,kürkleri Beyaz Adam'a vermek için gelmişti pazar yerine!..Pazar yeri Kızılderililer tarafından lanetlenir ve oraya Büyük sarhoşun yeri adı verilir...Kızılderili dilinde o yerin adı,11 Eylüll günü yıkılan Dünya Ticaret Merkezi'nın bulunduğu Manhattan dır. SUNAY AKIN..
Dünyanın geleceği bağımsız ülkelerin elindedir.Bugün dünyanın bağımsız ülkeler sıralamasında ülkemiz başı çekiyor.Dünya savaşlarından sonra kurulan büyük Yugoslavya Federasyonu,emperyalistlerin emellerini Doğu Avrupa'nın ortasında kesmektedir,Ancak ülkemiz kristal bir küredir.Ben Josip Broz Tito,bu küreyi ellerimle tutarak değil,alttan nefesimle üfleyerek havada tutuyorum.Umarım benim nefesim tükendiğinde hemen birisi gelir ve bu görevi devralır.Yoksa kristal küre yere düşer ve tuz buz olur.İşte o zaman dünyanın kaderinin korunması başka bağımsız ülkelere kalır.Nasır,benim dostumdur ancak ondan önce dünyanın geleceğinin korunması Anadolu'ya düşer.Anadolu'da Kemalistler tarafından kurulan devletin temeli bağımsızlıktır.Bu yüzden Anadolu,dünyanın kaderini kurtarma görevini omuzlarına alır.Yoksa,Anadolu teslim olursa cephe daralır,Sovyetlerin giriş kapısı açılır.
MARAŞEL
JOSİP BROZ TİTO
12 Mart 1978
AVNOJ YILDÖNÜMÜ.